- 565 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
TIK TIK TIK...
Titrek izlekleri var olmazın oluru üç beş cümle iken cihana değişmediğim ve körelen umutlar kadar da kaygan bir zeminde satılmış sıfatları tüm o nüansına kırık çanağın tef tutan.
Adamların sancıları var oysaki doğmaz sanırlar düşleri.
Kadınlar ise iflah olmaz bir yorgunluğu gölgeleyen şiddetli kovuşturmalarla fink atmakta mutluluğun pergel bellediği o hezeyana yenik düşmüşken.
Birbirini sevmeyen adamlar ve kadınlar.
Sevginin meyvesi olmaya ant içmiş sübyanlar.
Tınısı fazlasıyla değişken o çatal sesleri devrik mizaçlar iken ayan beyan satılmış bir şarkıyı bellemiş iken mihenk taşı oysaki taş yerinde ağarır, dediklerine şapka çıkartan evrenin huzmesi ve saf kan yalnızlığı mecazi aşkların…
Görücüye çıkan ne çok cümle.
Söz kestiğim ne çok şiir.
Edim bildiğim bir kanatta yol almak ise pervasız yarınlara hibe ettiğim ne çok düş/üş.
Kırık zincirleri ve paslı pedalları ile özgürlüğe kanat açtığım kırık bisikletim.
Saf kan yalın ruhum.
Baş göz ettiğim doğmamış çocuklar ve evrenin istikrarına atıfta bulunan nice münafık ki aldatılmışlığın çetelesini tutmaktan yorgun düşmüş olsa da şeytan iz süren meleklerden kesmemişken umudu Tanrı.
Düşüngeç simsarları.
Aşk pazarı o yalıtılmışlığı ile nöbet tutan aşk bekçileri ve aşka dair bir özlem yine beşerin telaşında nükseden hüzünlü bir şarkı…
İsyanları saymıyor/um bile: Öncesizliğin yoksunluğunu giymek olsa da tek coşkusu beynamaz gölgelerin, indinde saklı onca nidayı da savuruyor gök kubbe ve ıslaklığı rahmet bilmenin verdiği huzur ile kanatlanıyor günce yüklü ikbaline sığdırdığı maziyi de yâd etmenin verdiği haz ile döküldükçe dökülüyor yaprakları boynu bükük ağaçların.
Çalıntı aşk kimisinin.
Kadehler dolup boşalıyor.
Ruhlar zaten delik.
Ve irdeledikçe aşk’ı insanoğlu işin içinden çıkamadığı o hezeyanda katlanıyor benlik ve yürek.
Sıradan olmamalı oysa adına aşk dediğin.
Pespaye bir gölgede rehin verdiğin cümleler ise kaderini ören ve pişkin bir silah ise beyan edilmemiş her sözcük yüreği delen, tüm insanlık tehdit altında.
Göreceli bir sağanak belki de tutulası hele ki hazana atıfta bulunan gıybet kuşları iken rötar yapan.
Bir tehdit belki de bir imge ve sırdaş bir yalnızlığa tünemişken yürek hem de sağalttığı ile yetinmeyip acıyı yutkunmaya doyamazken titrek yürek.
Sefil bir im’in terk edilmişliği ve kayıtsızlığı boca etmekle eş değer yine sancılanırken gece.
Soyut cümlelerin damarlarında dolaşıyorum.
Aklı evvel imlerin tezahüratında sancılandığım doğumların minvalinde kırık belki de sıra dışı bir günden arda kalan.
Edimlerin silik izleklerine sığındığım yetmezmiş gibi mecburi istikametlerin de en kıdemli yolcusuyum.
Sarmalında iklimlerin ve sarıp sarmalamak kadar da akılsız bir imin tehdidine aldanıp koyduğum kaçıncı nokta.
Sıradan hayatların sıra dışı hikâyeleri kadar da aklın almadığı ve bir bir irdelerken kaderin telaffuz ettiği onca acıdan da nasiplenip.
Bir kereden ne mi çıkar, demek asla da akıl karı olmamalı.
Dünden kalma olmalıyım ama midem de boş ruhum da o denli sırnaşık bir tekerlemenin muzipliğinde demlendikçe günbegün.
Yeni yetme bir düş olmasını dilediğim ama kemale eren gerçekler demektense boşluğun girdap bellediği tevafukun da yardımıyla yükümü taşımaya dair her densiz günde eklenmesini arz ettiğim ki beyanatsız olsam da buyur edilmediğim ne çok sofra.
Mükellef bir sistem ve eklediğimden ziyade sınır dışı edildiğim belli ki ihlal edilesi bir duygu kadar da karmaşık zihnin akıl oyunları.
Tik tak.
Tek bir ritim…
Tıp tıp tıp.
Bozuk düzenin gözyaşları.
Tık tık tık…
Merhaba: Ben hüzün, evde misin?
Belki de belirsizlik iken hüküm giyen hangi sağanağı yok saymak olası ölesiye severken hayatı. İkilem yüklü bir sevda: Ölümüne sevmek ama vazgeçmemek yaşamaktan…
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim sevgili arkadaşım.
Yüreğin dert görmesin.
Sevgilerimle...