- 893 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EDİP VE ŞAİR DOSTLARIN DİKKATİNE
EDİP VE ŞAİR DOSTLARIN DİKKATİNE
OKURLARIMA FAYDASI OLACAĞINA İNANDIĞIM BİR YAZI.
FAKAT UZUN OLDUĞU İÇİN GALİBA BİRAZ SABIR İSTİYOR.
Şair bir arkadaşımın, paylaşmış olduğum bir şiirime, takdir ile karışık tenkit olarak algıladığım aşağıya kaydetmiş olduğum yorumuna karşı yazmış olduğum cevabi bir yazıdır.
“Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.? Câmiu?s-Sagîr, 2:12, Hadis No:1201.
Fakat dünya boş deyip elini ayağını her şeyden çekmek de bilmem ne kadar doğru? Dünyevi ve uhrevi öğütlerle dolu, tasavvuf kokulu bir şiir.
Kutluyorum şiiri ve sizi Necdet bey... Esenlikle...”
Dünyada kazanmayan, ötede üzülecek,
Yan gelip yatan kişi, çok şeyi kaybedecek.
Ne dünya terk edilir, ne de ahiret ihmal,
Tembelliğin adıdır, insaniyeti ihlal.
Değerli şair arkadaşım.
Şiirime göstermiş olduğunuz ilgi ve değerli yorumunuzdan dolayı teşekkür ederim.
Yalnız hayatın gerçeği şu ki benim telkinlerimle, hiçbir kimse içinde yaşadığı dünyayı, dünyalık arzularını zevk ve lezzetlerini terk etmez.
Bu kadar yazıp çizmeme rağmen, ben dünyayı ter edebilmişmiyim mi ki; benim şiirlerimin etkisi ile okurlarım dünya muhabbetini terk edebilsin?
Dünya dünyayı red eden, fani ve yalan olduğunu anlatan ne edipler, ne nasihler ne şairler gördü.
Fakat gerçek manada hiç birisi ne kendisini nede başkalarını dünyanın kara sevdalı bir aşığı olmaktan kurtaramadı.
Benim yapak istediğim, başta nefsim olmak üzere;
insanların hırs ve haset hissi ile kendilerini dünyaya kaptırıp iş, söz ve davranışlarında, arzu, emel ve isteklerinde meşruiyet ve makuliyet sınırları tanımadan dünya ve dünyalıkları hayatlarının gayesi haline getirerek, gayrı meşru arzular için FREN mahiyeti taşıyan ahiret inancının hayatın dışına itilmesi ile insan hayatını sonu SIFIR olan dramatik bir sahne oyununa dönüştürülmesi düşüncesinin yanlışlığını anlatarak hayatı sonu ve sonucu itibariyle yaşanmaya değer kılma çabasıdır.
Zaten şiir ve yazılarımın gerçek muhatabı başta kendi nefsimdir.
Yoksa içinde yaratıldığımız, acısını, tatlısını yaşadığımız, ihtiyaçlarını iliklerimize kadar his ettiğimiz, dünya hayatının gereksinimlerini biz unutmaya çalışsak ta, onlar bir an bile kendilerini unutmamıza, ihmal etmemize asla müsaade etmezler.
Bu kadar caziberad bir dünyadan kim elini eteğini çekebilir?
Veya hayatı ekonomiden ibaret zanneden mihraklar çekmesine müsaade ederler.
Günümüz insanlığı için acizane bir tarifim var.
Katılırsınız veya katılmazsınız bilemeyeceğim.
Ben şöyle düşünüyorum.
Tüketim ekonomisi ile canavarlaşmış olan kapitalizm;
İnsanı tüketim aracı olarak görüyor.
Ürettiği teknoloji oyuncaklarıyla insanların bir kısmını borçlandırıp maaşlarına haciz, bir kısmını da ihtiyaç, merak veya gösteriş hissini tatmin yoluyla, icat ettiği ürünlerini almak için heveslendirerek, hayatına ipotek koymuş.
Düşüncelerini yönlendirmiş.
Ahiret hayatını düşünce dünyasından çıkararak, hayatı sebep sonuç açısından sonu sıfır olan dramatik bir sahne oyununa dönüştürmüştür.
İletişim araçlarının yaygılaşmasıyla da aileleri, toplumları atomize edip ilgi alanlarını sanal aleme çekip reel hayattan uzaklaştırmış.
Yani insanlar aynı anda, ayını odada, ayın divanda oturmalarına rağmen ayrı dünyalarda geziniyor, sahili olmayan hayal denizlerinde yüzüyor, maalesef birbirlerinin varlığını bile unutuyorlar.
Eşleri ile oturur iken bile, dünyanın başka bir yerinde, hiç görmedikleri ve tanımadıkları birleri ile diyalog kurma ihtiyacını his ediyorlar.
Mutluluğu yakınlarında sevdiklerinde değil, uzaklarda ve hiç tanımadıkları kimselerde arıyorlar.
Bunlar, teknolojinin hayatımızdaki gerçek yerini alıncaya kadar yaşanması kaçınılmaz ve önlenmesi imkansız risk faturalarıdır.
Günün imkanlarından kaçmak, gelecek nimetlerden mahrumiyet sebebi olacağı için, teknolojinin gelecek adına vadettikleri karşılığında katlanılması gereken bir gerçektir.
Tabi riske razı olmak, tedbiri terk etmeyi gerektirmez.
Faturası ne kadar az olursa, kârımız da o kadar yüksek olur.
Evet, bence toplum mühendisliği sayılabilecek olan düşünürlük, şairlik, hatiplik ve yazarlık yeteneklerine sahip olan her kes, öncelikle içinde yaşadıkları toplumu, farkına vardıkları tehlikelerin tehdidine karşı uygun bir lisanla uyarma ve koruma vazifelerini yerine getirmelidirler.
Hakim akımların, yeni buluşların zararlarından korunmada, yüzde yüz başarı sağlamak imkansızdır.
Fakat zarar oranını olabildiğince aşağıya çekmek insani bir sorumluluktur.
Benimde yapmak istediğim, sorumluluğunun farkında olan her insanın yapması gereken vazifeden ibarettir.
Zaten ben edebiyatı edepli insan yetiştirme sanatı kabul eder,
şiirinde sanatlı yalan, ve ham hayal üretme sanatı olmadığına inanır;
Vatan ve Hürriyet şairimiz Namık Kemal gibi
" Bâis-i şekva bize hüzn-i umûmîdir Kemâl,
Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına."
Yani
"Bizim şikâyet etmemizin sebebi içinde bulunduğumuz toplumun hüzün ve elem atmosferidir, gönlümün kendi derdinden bahsetmek asla aklıma gelmez." düşüncesi ile hayatın gerçeklerine dikkat çekmek için bir yol olarak görüyorum.
Yani “ sanat sanat için değil, sanat toplum içindir” düşüncesini benimseyenlerdenim.
Çok önemsediğim ve hassasiyet gösterdiğim bir konuya parmak bastığınız için elimde olmadan ve hakkım olmadığı halde değerli zamanınızı aldım.
Aslında bu hamur çok su kaldırır.
Ne kadar yazılsa azdır benimki konu hakkında denizden bir damla bile olsa kendimi bahtiyar ad ederim.
Hissiyatımı arz etme adına çok yazmak isterdim.
Fakat ne sizin, ne de bir başkasının bu kadar uzun bir yazıyı okuma sabrına sahip olmadığını düşündüğüm için konunun önemine nazaran kısa kesmek zorunda kaldım.
Değerli zamanınız aldığım için hakkınız helal ediniz.
Konu insan ve insanlığı tehdit eden tehlikeler olunca dayanamıyor kontrolden çıkıyorum.
Nede olsa insanız.
Hemcinslerimizi tehdit eden tehlike şahsımız ve neslimiz içinde aynı önemi haiz olduğunu düşünürsek;
Konunun önemi zaten kendiliğinden, bütün çıplaklığı ile kendisini gösterir sanıyorum.
Şiirlerime gösterdiğiniz ilgi ve değerli yorumlarınızdan dolay tekrar teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla.
Necdet EREM