- 464 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kâhya
Güzel, pırıl pırıl bir pazar günü, ev de kanepede ayaklarımı uzatmış yatıyorum. Arada şekerleme yapıyorum, arada gözlerimi açıyorum, manasız manasız tavana bakıyorum. Kâhya da yanımda azıcık ötede. Yemek yiyeli epey oldu da canım biraz meyve çekti bu yaz günü. Yaz meyvelerinin hepsini severim. Allah var onlarda beni sever. Kavun, karpuz, şeftali, kayısı vs. Kâhya’da anlamış olacak ki gözlerimden, durmadan dürtüyor beni ’Kalk çok yattın,, dolapta mis gibi karpuz var mideye indir onu bir kere hemencecik.’ Kâhyayı dinlememezlik edemezdim tabi ki usulca yerimden kalktım ve dolaba doğru bir nokta operasyonuna karar verip kapağı açınca kan kırmızı karpuz ile göz göze geldik. Bu kahyaya ne kadar minnettar olsam azdır beni karpuza yönlendirdiği için... Döndüm O’na...
- İyi ki de karpuzu tavsiye ettin bana
- Biz dostuz senin için en iyi olanı düşünürüm ben.
- Eyvallah eksik olma, beni ne kadar sevdiğini saydığını bilirim.
Sonrasında içeri geçtim. Günlük gazeteleri okumaya başladım. Kâhya’da peşimde
- Hep bir tarafın gazetelerini okuma. Sağdan, soldan, ortadan her gazeteye göz gezdir. Bak karışmam yoksa...
Takılıyor bana aklı sıra...
- Sen merak etme her çeşit siyasetin gazetelerini okurum ben. Sonrada kafamda analiz, sentez ne gerekiyorsa yapar da ondan sonra yazmaya çalışırım.
- Hah şöyle işte ben de bunu beklerim senden her zaman...
Bir müddet sessizlik oldu aramızda ile...
- Sigara içmiyorsun, alkol de kullanmıyorsun. Ne güzel senin adına çok seviniyorum.
- Adımın Ahmet olduğunu bildiğin gibi biliyorsun ki onları yıllar önce terk ettim ben.
- Onlardan başka o kadar zevk alınacak çeşitli şeyler var ki dünyada.
- Bilmem mi bilmem mi? Başta okumak, yazmak, bazen sevdiklerine göz süzmek.
- İnsanları, canlıları çok seviyorsun biliyorum. Kâhyan olarak bu halinden çok ama çok memnun olduğumu bilmeni isterim.
- Sevilmez mi insanlar, canlılar, Allah’ın yarattığı bütün canlı cansız varlıklar...
Terlemiştim biraz havanın sıcaklığından. Fark etti o da terlediğimi...
- Hadi git bir duş al da ılık su ile kendine gel.
- Doğru diyorsun. İşim gereği insanlar ile çok muhatap oluyorum. Onların yanında ter kokmamam lazım.
Sabah duş almış olmama rağmen. Öğleden sonra girdim bir daha duş aldım. Kahya’mın çok hoşuna gitmişti bu durum.
- Oh be ne güzel temizlik hakikaten imandan gelirmiş.
- Biraz okuman yazman lazım Ahmet. Bu aralar biraz gevşetiyorsun gibime geliyor okuma ve yazma işini.
- Yok yok gevşetmiyorum. Yine yazıyorumda. Biriktirmeye ve olgunlaştırmaya çalışıyorum yazılarımı.
- Biraz akrabalarını ihmal ediyorsun bu sıralar bakıyorum da.
- Evet haklısın nereden anladın?
- Görünen köy kılavuz istemez. Hep yanındayım. Ben anlamayayım da kim anlasın?
- Kim anlasın?
- Soruya soru ile karşılık verip espriye boğma.
- Tamam tamam haklısın.
Daha sonra evden çıkıp işlerimi halletme durumundaydım. Rüzgar çıkmış ağaçların yapraklarını hafiften hafiften oynatıyordu. Tekrar eve döndüğümde, hava kararmak üzere, akşam ezanı okunuyordu. Kâhya yine döndü bana...
- Duş al yine duş.
- Evet, evet bu gün üçüncü olacak hayırlısı.
- Televizyon filan açma boş ver. Oku biraz yazabiliyorsan yaz. Bu gün bir bayan yazar, böyle sıkıntılı dönemlerde en iyi yapılacak şeyin gülmece ile uğraşmak ve kafa boşaltmak olduğunu yazmış gazetede ki köşesinde.
- Katılırım ben de bu bayan yazara bütün kalbim ile ne yapalım iyi de olsa ortalık kötü de olsa insanlar, burası bizim memleketimiz. Gidecek başka bir ülkemiz, yerimiz mi var?
- Bir kahve yap şuradan kendine höpürdet bakalım. Bilirim Türk Kahvesini seversin.
- Haklısın severim içinde Türk Müslüman olan her şeyi.
- Bilirsin, kahve içinde ki uyarıcılardan dolayı zihni açar, yeri gelir uyku kaçırır.
- Bilirim, bilirim.
Biraz yine okuyayım yazayım derken, bu yazı çıktı ortaya.
Sonrasında bir arkadaşım yanıma gelince bu yazdığım yazıyı azıcık okuttum. Döndü bana yazıyı tam bitirmeden.
- Hop birader köşk filan mı aldın? Ne iş bu kâhya filan ayakları bizden habersiz anlat da bilelim.
- Ne köşkü birader? Ha o ayrı, gönlümde tüm insanları sığdırdığım, dostlarımı, arkadaşlarımı sığdırdığım bir köşk var zaten. Kâhya’ya gelince o da keyfimin kahyası ipleri benim elimde. Bazen hareketlerimi aklım ve mantığım ile yaparken bazen de keyfimin kahyasına göre hareket ediyorum. Özet olarak durum budur