- 426 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
12 EYLÜL İHANETLERİ
Tarihimizi en çok etkilemiş olan ve üzerinde en çok konuşulan bir ihanetler serisi üzerinde duracağım.
Öyle ihanetler ki, üzerinden dört asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala acıları ve etkileri taptaze olan bir seri ihanet...
İkinci Viyana Kuşatmasında uğranılan ihanetler ve adeta önü hala alınamayan bir büyük bozgundan söz edeceğim.
IV.Mehmet (Avcı Mehmet) in saltanat yıllarıdır. Miladi 1683 yılı içinde bulunulmakta, sadarette ise meşhur Merzifonlu Kara Mustafa Paşa görev yapmakta, aynı zamanda Serdar-ı Ekrem (Orduların Kumandanı) sıfatıyla başarıdan başarıya koşmaktadır. Dirayetli, cesur, bilgili, lider yaratılışlı bir kimsedir Kara Mustafa Paşa…
Devlet-i Aliye-i Osmaniyye ise gücünün zirvesindedir.
2.VİYANA KUŞATMASI
Doğuda ve batıda çıkan tüm fitneleri önleyerek sulh ve sükunu sağlamış bulunan Osmanlı Ordusu, son olarak Almanların Avusturya topraklarında Macarlara karşı başlattıkları zulümleri önlemek için 1683 yılında harekete geçmiştir.
Dünya’da Osmanlı Ordusu önünde durabilecek hiçbir kuvvet kalmamış gibidir.
Avrupa devletleri paramparça olmuşlardır. Ancak Papa yine Hıristiyan devletleri bir araya getirerek bir haçlı ordusu hazırlamak üzere çalışmalar yapmaktadır.
Serdar-ı Ekrem Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, yol üzerinde bulunan kaleleri bir bir feth ederek Almanların başkenti bulunan Viyana önlerine geldi. Ordu içinde Osmanlı eyalet ve bağlı devletlerinden gelen askeri birlikler de vardı.
Osmanlı Ordusu Viyana önüne geldiğinde, Avrupa Panik halindeydi. Viyana yaklaşık 150 yıl önce de Kanuni Sultan Süleyman tarafından muhasara edilmiş, ancak mevsim ve silah durumu dolayısıyla fethi gerçekleştiremeden muhasarayı kaldırmak zorunda kalmıştı. Bu defa Viyana feth edilmeli, Almanlara artık zulüm yapamayacakları duruma getirecek bir darbe indirilmeliydi.
Bu maksatla Viyana kuşatması başladı.
Merzifonlu, Viyana’nın tahrip edilmeden kendiliğinden teslim olmasını istiyor ve yağmayı önlemeye çalışıyordu. Bunun için Viyana’yı sıkı bir kuşatma altında tutuyordu.
Bu ise vakit kaybına sebep oluyordu.
Papanın da teşvikiyle hazırlanan bir haçlı ordusu ise, Tuna nehrinin karşı kıyısına kadar gelmişti.
Ancak Tuna Nehri’ni kısa sürede geçip Viyana’da muhasara altında bulunan kuvvetlerine yardıma gelmeleri mümkün değildi. Çünkü arada bir köprü vardı ve bu köprü Osmanlı Ordusu’nda bulunan Kırım Tatarları tarafından tutulmuştu.
İLK BÜYÜK İHANET
Tuna üzerinde stratejik köprünün muhafazası ile görevlendirilmiş bulunan Tatarların Kumandanı Murat Giray, öteden beri Sadrazamı kıskanmakta, Tatarların kadir ve kıymetini bilmemekle iham etmektedir.
Murat Giray kilit noktada bulunduğunu bilmektedir. Köprüyü düşman ordusuna açarsa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya unutamayacağı bir ders vereceğini ve tatar kıymetini öğreteceğini hesapladı ve meşhur ihanetini göstererek köprüyü açtı Osmanlı asıl kuvvetlerinin arkasını çeviren Haçlı ordusu, kaledeki savunma birlikleri ile de işaretleşerek iki taraftan hücuma geçtiler.
Merzifonlu uğradığı ihaneti ancak o zaman öğrenebildi..
İKİNCİ İHANET
Osmanlı Ordusu iki taraftan maruz kaldığı bu ateşe şiddetle karşılık vermeye başladı. Çok kanlı bir savaş oluyordu.
Hatta Merzifonlu dirayetle komuta ettiği ordu sayesinde bazı başarılar elde etmeye bile başlamıştı. Bu başarıları zafere çevirmek isteyen Serdar-ı Ekrem ordunun ön saflarında askerlerini cesaretlendirmekle meşgul iken ikinci ihanete uğradı.
Ordunun sağ kanadına kumanda eden Vezir Koca İbrahim Paşa hiç sebep yokken ve başarı da gelmeye başlamışken kumanda ettiği askerleri geri çekerek firar etti.
O’nun da Sadrazamı çekemediği ve burnunun sürtülmesini sağlamak için bu hareketi yaptığı ifade edilmektedir.
Böylece tüm başarı imkanlarını kaybeden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, çaresiz geri çekilme emrini verdi. 12 Eylül 1683.
TARİHİN DÖNÜM NOKTASI
Geri çekilme olayı elbette kolay olmadı. Meydana gelen kargaşa ve panik sonucu Osmanlı ordusunun tüm ağırlıkları düşmanın eline geçmiş oluyordu. Hatta mehter takımı bile esir düşmüştü. Asker zayiatının büyük olmasının yanında bir süreç noktalanmış oluyordu.
Önünde kalelerin, orduların, nehirlerin ve denizlerin engel olamadığı Osmanlı’nın Şanlı Ordusu, böylece iki hainin ihaneti yüzünden ileri hamle gücünü kaybetmiş oluyordu. Yani Osmanlı ancak içerden yapılan ihanetlerle durdurulabilmişti.
Unutulmaz olan bu olaydan sonra; geriye doğru çekilme, toprak kaybı, itibar kaybı birbirini takip etmeye başlamıştı.
Ancak bu olayın asıl unutulmaması gereken başka yönleri de vardı.
Viyana bozgunundan iki gün sonra sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, hain Koca İbrahim Paşa’nın idamına hükmetti.
Kellesi kesilmeden önce İbrahim Paşa’nın son sözleri şunlar olmuştur:
“Benim kellem gidiyor, ama Padişahımıza arz etsinler ki, ordumuzu bu zor durumdan kurtaracak tek kişi yine Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’dır. O’nu azletmesinler…”
Böylece Koca İbrahim Paşa hain olmasına rağmen, yine de ordunun muzafferiyyeti için gerçekleri ifade etmekten çekinmemiştir.
ASIL BÜYÜK İHANET
Viyana’da bozulan ordu, kışı geçirip toparlanmak için Belgrad’a çekilmiştir.
İstanbul’da ise fitne kazanları kaynatılmaktadır. Merzifonlu’nun makamına göz diken Vezir Kara İbrahim Paşa, bin bir türlü yalan dolanla paşayı gözden düşürmek için Padişah IV. Mehmet nezdinde çalışmalar yapmaktadır.
Sonunda Paşanın azli ve idamı için bir ferman koparmaya muvaffak olmuştur. İşte bu diğer ihanetleri de gölgede bırakacak büyük ihanettir.
Çünkü, orduyu uğradığı bu felaketten ancak Merzifaonlu Kara Mustafa Paşa çıkarabilecekti. Nitekim, uzun yıllar artık O’nun yerini doldurup, devleti derleyip toparlayacak, orduda yeniden disiplini sağlayabilecek bir sadrazam gelmemiştir. Bu da yıkım sürecine ivme kazandırmıştır.
MERZİFONLU’NUN İDAMI
Padişahın idam fermanını Belgrad’a ulaştırmış bulunan özel görevli, kemali edeple keyfiyeti paşaya arz etmiştir.
Bunun üzerine O büyük insan büyük bir tevekkül örneği göstererek, idam sicimini kendi eliyle boğazına geçirmiş, ayağının altında bulunan devletin atlas halısını zarar görmemesi için kaldırtmış, şehadet kelimesiyle ruhunu teslim etmiştir.
İdamı anında bile, devleti ve orduyu düşünen bu büyük lider, 25 Aralık 1683 tarihinde böyle bir seri ihanet ve adi tertipler neticesi dünyadan göçüp gitmiştir.
ADALET SARAYI YANIYOR
Padişahın fermanı gereği, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kellesi kesilerek Edirne’ye getirilmiştir.
Bilenler bilir, Edirne Sarayiçi’nde Adalet Kasrı adiyle anılan bir saray vardır. Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı stadyumun hemen kenarında bulunan bu sarayın bahçesinde iki tane uzunlamasına dikilmiş taş bulunmaktadır. Bu taşların ismi Seng-i İbret (İbret Taşı) dır. Eskiden idam edilenlerin başı bu taşlara konularak halkın ibret alması için teşhir edilirdi.
Merzifonlu’nun haksız yere kesilen başı da getirilip bu taşın üzerine konulur. Paşanın gözleri mahzun mahzun göklere bakmaktadır. Sanki yapılan haksızlıklara ve ihanetlere beddua eder gibidir.
O anda havada hiç alameti yokken sanki kıyamet kopar gibi birden gök gürültüsü ve şimşekler çaktığı, Adalet Kasrı’nın cayır cayır yandığı görülür.
Adeta, ihanetlere karşı paşanın bedduası tutmuştur.
O büyük insanın gövdesi Belgrad’da, başı Edirne’de defnedilmiştir.
SONUÇ
Bu beddua sanki, sadece adalet sarayının yanması ile sonuçlanmamış, milletimiz o tarihten sonra bir daha mağlubiyet belasından kurtulamamış, koca devletimiz yıkılıp gitmiştir.
Bu gün bile bu bedduanın üzerinden 4 asra yaklaşan bir zaman geçmiş olmasına rağmen, belimizi bir türlü doğrultmak kudretine sahip olamıyoruz. Bu devlet nice ihanetlere uğramıştır ama, hiç birisi 12 Eylül ihanetleri kadar devletimizin kaderini etkileyememiştir.
Bu ibretlik olay acaba bize şu dersi mi veriyor?
Büyük liderlere ihanet etmek, hele hele onların beddualarını üzerimize çekecek hareketlere kalkışmak, bedelini asırlarca ödeyemeyeceğimiz vebal altına girmemize sebep olabilir. Belimizi bir daha doğrultmak zorlaşır.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya dört asır önce yapılanlar gibi…
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Ekrem Şama