Ayten ve..
Dün öğleden sonra anneme gittim. Genellikle akşamları gidiyorum ama evde ekmek kalmamıştı. Hem ekmek alayım
hem de annemle biraz oturayım dedim. Annem balkonda her zamanki gibi uyuklayarak oturuyordu. Anne deyince
gözlerini açıp gülümsedi. Uyuyorsun dedim. İki kişinin ancak oturabildiği balkona mutfaktan sandalye getirip oturdum
bir yandan da. Hava çok sıcak dedim yerime otururken. Yan balkondan sesler duyuluyordu. Orada baba kız birlikte
oturuyordu. Daha önce bir yazımda da bahsetmiştim Ayten’den. Kendi halinde bozulmamış saf bir insandı.Biz annemle
konuşmaya çalışırken Ayten de önümüzden geçip giderken bize baktı. Nereye dedim, babama sigara alacağım dedi.
Ayten’le buradaki konuşmamızı yazmıyorum.
Ayten kırk iki yaşındaymış. Onu da akşam öğrendim. Annesi yirmi yıl felç geçirip yatmış, Ayten bakmış ona. Öleli on yıl
olmuş. Bu hesaba göre çocuk yaşta annesine bakmaya başlamış. Bu arada hep horlanmış dövülmüş babası tarafından.
Belkide annesine baktığı için bu yaşına kadar evlenememiş. Şimdi de bir haftadır hastalanıp yataktan sadece tuvalet
ihtiyacı için kalkan babasına bakıyor.
Ayten önümüzden bakkala gitti. Annem dolapta kesilmiş karpuz var, al da ye dedi. Canıma minnet oldu. Sıcaktan
terliyordum. Ben karpuzu bitirmiştim ki Ayten göründü gülümseyerek anneme bakarak nasılsın teyze dedi. Annem yine
duymadı. Anneme Ayten’in dediklerini tane tane tekrar ettim. Annem, iyiyim sen nasılsın dedi.Ayten nasıl olsun babam
sigara istedi, onu aldım da geliyorum. Annem yine duymadı. Ben:
-Baban hasta hasta hâlâ sigara mı içiyor?
- Günde iki tane içiyor. dedi.
-İçmese çok iyi olur. Mezarda sigara bulamayacak ama..
Ayten gülümseyerek el sallayıp yürüdü.
Annemin yanında biraz daha oturup, yemek yapıp yemek için eve gittim. Annemin burada birlikte yeriz demesi beni
kararımdan döndürmedi. Ben gelir sana yemeğini ısıtır, hazırlarım dedim.
Akşam saat yedi buçukta yine gittim anneme. Ayten balkondan uzanmış bana gülümseyerek, akşam bize gelsene, çok
korkuyorum babama bir şey olacak diye dedi. Korkacak bir şey yok dedim. Ya babam ölürse? Ölmez inşallah dedim.
Annem de yanımda öldü. Babam da ölürse diye korkuyorum. Korkma Allah esirgesin dedim yine. Akşam bize gel dedi
yine. Sen gel diyerek yemek ısıtıyordum diye mutfağa girdim. O sırada elektrikler gitti. Annem salatayı yiyemiyorum
artık karpuz kes dedi.
Akşam iyi ki elektrikler geldi. Annemin bir ampul almasıyla aydınlanan salonda oturmak hoşuma gitti. Kapının zili
çalındığında Ayten olduğunu anladım. Her akşam annemle birlikte kahve içiyorduk. Bugün bir fincan daha fazla yaptım
kahvemizi Ayten’le birlikte sohbet eşliğinde içtik. İnsanı üzen bir sohbetti. Babasını bir kez Çubuk devlet hastanesine
götürmüşler doktor eve götürün bu hastayı, ciğerleri çürümüş demiş. Babamın içi bulanıyor, bir şey yiyemiyor,çorba bile
içmiyor artık. Halam gelip çorba yapıyordu. "Ayten yemek yapamıyor." Şimdi sadece bisküvi yiyor. Yine iyi bir hastaneye
götürseniz. Ben bilemem, amcama söyledim, abime söyledim bugün burada kalın babamı Ankara’ya hastaneye götürün
dedim. Beni dinlemediler. Babam beni hastaneye götürün diyor. Ölen dedemle annemle konuşuyor. Çok korkuyorum.
Ağır hastalara böyle ölmüş yakınları gelir, konuşurlar, korkma dedim. Babam ölürse ne yaparım diyordu. Halası yukarı
katta oturan kardeşime telefon etmesini söylemiş. Arayamazsan yukarıya bir şeyle tıklat, vur demiş. Baban hastaneye
gitse bulantısının nedeni bulunur, belki de iyileşir dedim. Kim götürecek diye omzunu silkti. Ona, babasının çaresizliğine
çok üzüldüm.
Ayten saat dokuz buçukta kalktı. Dün hiç uyumadım, bugün uyurum inşallah diyerek. Güle güle iyi akşamlar deyip kapıyı
örterken çok üzgündük ikimizde. Sanki benim Ayten’den farkım neydi ki. Hadi kalk yarın babanı doktora götürelim
diyemiyordum. Bu durum bana yıllar önce yaşadığım benzer, düşündükçe kendimi aşağıladığım bir başka üzücü durumu
hatırlattı. O zaman iki katlı evimizin alt katında ben, üstünde annem oturuyorduk. Penceremin önünde kömürlüğümüz
vardı. Evin yeri küçük olduğu için merdiven altı yetmemiş, dışarıya ek kömürlük yapılmıştı. Bir gün oradan iniltiler
duydum. Ertesi gün çocukların oraya yiyecek bıraktıklarını gördüm. Gidip baktığımda acı içinde bacağı sanıyorum kırık
veya vurulmuş, kan içinde bir bacak. Bakmaya içim dayanmadı. Ben de arada oraya yiyecek bıraktım. Bu yetmezdi
biliyordum ama köpeği veterinere götürecek param yoktu ve çevrem de bu konuda duyarsızdı.Köpek gece gündüz inledi
ben sadece üzülerek sesini dinledim. Şimdi düşünüyorum da neden korktum. O yaralı, zavallı bir hayvandı. En azından
yarsını temizleyip, bir ilâç sürebilirdim. Şimdi bu vicdan azabıyla baş başayım. Neye yarar..
07. 08. 2016 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
Annem hep derdi ki "Gelin girmedik ev vardır ama ölüm ve hastalık girmedik ev yoktur" ne kadar haklı söylemiş anneciğim.. Çünkü kimse aynı durumla bir gün yüz yüze kalabileceğini tahmin etmek istemiyor...
Üzüldüm , hasta bir insanı taksi çağırıp hastaneye götürmek ne kadar zor olabilir ki ..Köpeğe de üzüldüm, belkide acı içinde öldü hayvancağız...
En hassas olduğum nokta , yaşlılar ,çocuklar ve hayvanlardır... Kıssadan hisse yazınız için tebrikler Nazik hanımcım.. Sevgilerimle
glenay
Bu kadar mı zor yardım etmek.
Özellikle çaresiz, bir şey yapamayan hayvanlara üzülüyorum.
Dediğin gibi acı içinde öldü. Duvarımın dibinde inliyordu.
Yorumunuza çok teşekkürler,
sevgilerimle..