NİCE RAMAZANLAR VE BAYRAMLAR YALNIZDIM!..
Ramazan’a yaklaşırken içimi bir sevinç kaplar. Anam hazırlıklarını bir hafta öncesinden başlar, bir göz odamızın altını üstüne getirirdi temizlemek için. Dip bucak didik-diklenirdi. Evin avlusuna kurulan kocaman kazanın altı kalın odunlarla doldurulup tutuşturulduğunda gürül gürül yanan ocağın üstündeki kara kazanın suyu kayanar, koca metal leğene serilen ak urbalara dükülen kaynar suyla önce yumuşatılır, kirler iyice çıkması için de kil atılırdı leğene. Tadı çok hoş olan kili anam görmeden ucundan accık koparır gizlice yerdim.
Anam günün geç saatlerine, günbatımına kadar leğenin başında çamaşırlarımızı yıkar, avluya gerilen urganada bir yandan sererdi. Yalnızlığı onu çok yorar, küçük olmama rağmen ona yardım etmeye çalışırdım gücümün yettiğince. Çamaşır yıkama faslı noktalanma saatine kadar anacığım hayli yorgun düşemesine rağmen akşamın aşını, yemeğini, sorfasını hazırlanmaya koşuştururdu. Anam ve ben tek gözlü odamızda yemeğimizide yedikten sonra istirahata çekilirdik. Ben, okul ödevlerini yapmam gerekirken anamdan müsade isteyerek sokağa fırlardım. Köyümüzün gençleriyle bir araya gelerek med, aşık oyunu oynardık gecenin dolunay ve yıldızların şavkı altında. Evimizin az ilerisindeki meydanda mahallemizin çocuklarının bağrış çığrışları kuşların koro halindeki cıvıltılarından farksızdı. Neşe ve huzur hakimdi çocuk yüreklerimizde. Böyle mutlulukları büyük şehirlerde çocuklar yaşar mıydı? Hiç düşünmezdim ve şehir yaşamları bana yabancıydı ama şehirlerde de yaşamak hayalimizdi. Aslında köyün bozulmamış ruhu daha da huzur vericiydi ki; biz hep mutluyduk! Şehirlerin sıkıcı, katı yaşamında mutluluğun az olduğunu bilecek yaşta değildik! Şehir yüzüde görmemiştik. Dedemler harman sonrası at arabası ile Akşehir’e hamama getirir, arastalar çarşısında karnımızı doyurup doğruca hana gidip arabamızı alır kötümüzün yolunu tutardık. Bir yabancı gibi gelir giderdik şehre!.
Sabahın güneşi solgun yüzü ile yeni bir güne yine çok işlere talim edecek anamla birlikte kalkardım. Anam sabah namazını eda ettikten sonra gün doğumuna kadar biraz daha kestirirdi günün işlerine daha zinde güçle başlamak için. Anam kahvaltımı hazırlayıp önüme korken ’oğlum sen kahvaltını yaparken ben avluya inip dün yıkadığım çamaşırları toparlayıp geleyim’ der, hemen aşağı inerdi. Çamaşırları toplayıp odamıza döndüğünde bu sefer onları itina ile dürer, katlar, duvar içine gömülerek yapılmış süslemeli dolabımızın içine yerleştirken ben de kahvaltımı yapmış olurdum. Anacığım, soframı toplar toplamaz yine aşağıdaki erzaklarımızın konulduğu ambara iner, Ramazan için bir aylık şepitlerin yapılmasının hazırlığana başlardı. Hamur teknesini, seniti, oklavayı, neler gerekiyorsa ambarın ortasına yerleştirirdi. Hamuru karmasının ardından hamuru dinlendirmeye, mayalandırmaya bırakırdı bir saatliğine.
Yukarıdaki çardaktan seslenirdim anama.
’Anaaa! Ben mektebe gidiyom. Mektepden çıkınca doğruca eve gelirim. Allah’a ısmarladık anacığım’ ambardaki anama el sallayarak mektebin yolunu tutardım.
Ben okulda iken anam da Ramazan boyunca yiyeceğimiz şepitleri (yufka) pişirmiş olurdu. Yorucu yoğun işlerin bitiminde bir çok işin bitmişliğinin mutluluğu ve mahmurluğu çökerdi anamın omuzlarına. Odamızda anamın kanaviçeleri ile süslenmüş kazık yastığa (hasırotu)sırtını dayar, hayaller Okyanusuna dalıp giderdi. Çektiği acılar, yalnızlıklar, fakirlikler ve peş peşe gelen evlat ölümleri onu hayata küstürür, umutlarını tüketir, ela gözlerinden yaşlar süzülüp ığıl ığıl akardı yeşmağının kenarından. Öylece kalırdı uzun zaman. Benimle bile konuşacak takadı kalmazdı. Anam, kanayaklı bir kadındı. Çile için doğmuştu anasından!
Ah o yalnızlık yılları ahh!
Babam, fakirliğinden dolayı askerden gelir gelmez köyde biraz çobanlık, bekçilik yaptıktan sonra müracat ettiği uzak diyarlara gidip çalışma imkanı doğmuştu. Frenk illeri dedikleri Avrupa’nın kendine, kültürüne, dinine yabancı diyarlara yol görünmüştü. Bu zalim, acımasız fakirliği üzerinden atabilecek ne tarlaları, ne de malı-mülkü vardı dedemin. Ondan önceki atalarıda fakir olduğundan, haliyle onlardan devam edip gidecek nesilde daha da fakir olacaktı. Kurtuluş savaşından kaçıp, devletini, milletini soyan soysuzlardan olmamışlardı, olamazlardı. Ne mayamız, asaletimiz, ne deTürk’ün töresi, seciyesi buna müsade ederdi. O nedenle helalinden, alın terleri ile kazandıkları üç kuruş evi geçindirmeye yetebilmesi mümkün olmadığından ekmeğini başka ülkelerde arayacaktı babam?!
Ve bir gün köyüm Karabulut’un tozlu yollarında hiç bir şeyden habersiz yalınayak koşup oynarken ben, babam yanıma yaklaşıp şappadak alnımdan ve yanaklarımdan öptüğünde bir şey anlamadan şaşkın şaşkın ona bakarken babam;
’Oğluşum, anacığın Allah’a ve sana emanet’ dedi. Ne için öyle dediğini anlayamadan babamın yanından pır diye uzaklaşıp gittim yalınayak tozlu yolu havalandırarak. Meğerse köyüm Karabulut’ta babasız bırakılacakmışım. Bunu akşam olup eve geldiğimde anam sol köşedeki pencerenin yanındaki minderin üzerinde ağlarken bulduğumda biraz anlar gibi oldum. Elindeki bembeyaz kırmızı gül işlemeli mendille yaşlarını siliyor, bir yandan da sessizliği ile bana bakıyordu. Hıçkırıkları sessizliği bozarken, bana doğru dönerek kollarını açıp ana şevkati ile kollarına sarmak istiyordu beni. Çok korkmuştum. Ne olduğunu anlayamadan tereddütlü bakışlarımın arasında koşarak anamın kollarına atıldım. Anam öyle bir sarıldı ki bedenime; kemiklerim ikiye katlanacak sanmıştım. Boynumdan öperken dertli anam;
’Buban gitti uzaklara yavrum. Bize para gazanmaya gitti. sana cicili bayramlıklar, ıskarpinler alacak! Artık ikimiz başbaşa, sırt sırta verip koca bir yılı sabırla bekliyeceğiz gelişini’ dediğinde şimşekler çakmıştı beynimde! Her akşam çocuklarının başını okşayan babalar, çocuklarının mutluluğunu şefkat tuğlaları ile örerken ben, yine boynu bükük kalacaktım odamızın babasızlığında! Ama anam ne demişti? Bizde zengin olacaktık sabrın sonunda. Ne yapalım; çilenin, acının ardı güllük gülistanlıktı!
Bir haftalık telaşların ardından mübarek ramazan nefislerimize misafir oldu.
Beklediğimiz onbir ayın sultanı mübarek Ramazan cuma günü gelmişti. Ama anam da iyice yorulmuştu işleri güçleri bitireyim diye. Ramazan’a rahat başlamanın huzuru içinde orucu tutmaya başlamıştı anam ve köyümüzün nur yüzlü insanları. Ben de tutmak istediğimde anam küçük olmamdan dolayı müsade etmese de ben yine sahura kalkar, birlikte sahuru yapardık tereyağlı hamur aşının lezzetinde. Köyümüzün Ramazan davulcusu penceremizin altından geçerken ilahi söyleyerek uzaklaşırdı. O bize yaklaştığında heyecanlı bir merakla perdeyi açar ona neşeyle bakardım. Sahur yemeğini yedikten sonra yer döşeğimize beni yatırır, üzerime seten yorganı çekerek uyumamı isterdi. Ben yatar yatmaz uykuya dalardım babamın geleceği hayalleri ile... Anam sabah ezanını bekler, ezan okununcada namazını kılıp öyle yatardı.
Bütün günümüz rütun ev işleri ile geçer, evimizin tam karşısındaki Osman dedemin evine giderek Dudu neneme yardım ederdi anacığım. Bende, komşumuz Mustafa ile dedemlerin avlusundaki görkemli koskocaman akasya ağaçların gölgesine sığınır, oynardık. Ağaç dallarından oyuncak arabalar yapmasına bayılırdım. Anam, anası Dudu nenemin işlerini iftar etmemize bir saat kala bitirir evimize dönerdik Osman dedem iftara kalmamıza yalvarırcasına ısrar etmesine rağmen. Evine, ocağına çok bağlıydı anam. Evimize gitmediği zamanlar gözü orada kalırdı. Ocağımızın tek gözlü odası her gece gaz lambası ile aydınlatırdık! Evimizin ışığımız sönmemeli, ocağımızın dumanı tütmeliydi. Babamın yokluğunu aratmamak, evin reisi varmış gibi akşamları evinde oturması tarihi derinliklerimizden gelen bir gelenek olduğunun şuurundaydı anacığım. Eksiksiz bir Anadolu Türk anasıydı.
İftar yaklaşırken toğga çorbası, sebze yemeklerinden genelde etsiz patates yemeği, bulgur pilavı pişirirdi. Yaprak sarmasını, çörekleri çok leziz yapardı. Taze yoğrudu Dudu nenemin eline kimse su dökemezdi köyümüzde. Anam yoğurdu nenemden getirirdi. Nenemin yoğurdunun damak tadı bin yıl geçse hala tazeliğini koruyacak mükemmellikteydi. Yayıkta yaptığı tereyağları neydi ya? Tadına doyamazdım.Anasından öğrendiği yemek marifetlerini evin erkeği olarak bana sergileyen anamü yemekleri pişirmek için gaz ocağımızı pompalayıp gazın sıkışmasını sağlayarak ispirto haznesine koyduğu ispirtoyu tutuşturarak ocağın başlığının kızmasının ardından yanmasını sağlardı. Kuvvetlice yanan gaz ocağına çorba tenceresini kor, ardından patetesleri soyarken bende ona yardımcı olmaya çalışırdım. Salata yapacağı tası aralıktan gidip alıp anama verirken;
’Oğluşum hadi sen halamın çeşmeye gidip şu küçük testiyi doldurup gel’
Hemen fırlar, kıvrak adımlarla babamın öz halasının hayır için yaptırdığı Cemile Çeşmesine gider, kar lezzeti ile tatlandırılmış suyu testiye doldurup aynı kıvarak adımlarımla eve dönerdim. Anacığım ben gelesiye kadar çorpayı halletmiş, patates aşınıda ocağa koymuştu bile. Salatanın soğanlarını doğrayıp nenemin verdiği domatesi, salatalığı, maruluda ilave ettikten sonra aşın pişmesini beklemeye bırakırdık kendimizi. Fakat anam boş durmayı sevmediği için duvarda aslı Mushaf’ı alır, Yasin-i şerif-i okurdu. Anam dini bütün olarak yetiştirmişti babası Hatıp’ın Osman dedem.
Köyümüzün emektar hocası Karağlı Hoca Emmimiz ( Bahattin Ulu) Akşehir’in sırtını dayadığı Sultan Dağlarının üzerine konulan topun patlatılması ile hemen ezana başlardı. O zamanları köyümüzün camisinde elektrik olmadığından mikrafonla değil, bizzat minareye çıkarak okurdu. Onun sesini duymak için damlara çıkardı köyümüzün çocukları. Bize elli metre mesafede olmasına rağmen camimiz, ben yine de toprak damımıza çıkardım onu dinlemek için. Minareye çıkan Hoca Emmime el sallardım ezan okurken. Maşallah sesi gürdü. Köyüm Karabulut’un her yerinden duyulurdu okuduğu ezan. Top atılır atılmaz ezana başlayan hocamıza el sallayıp hızlıca evimize koşarak anama ; topun atıldığını, ezanın okunmaya başladığını ve orucunu aşmasını derdim heyacanla. Soframızın ilk iftar açma içeceği su idi. Anamın elinde su bardağı, duasını okur, bir yudum suyla orucunu öyle açardı. Ne hurmamız, ne de şatafatlı sofralarda envai çeşit oruç açma nevalelerimiz vardı! Fakirin evinde sudan başka ne olabilirdi ki? Minik iftar sofrasında anam çorbasını içerken o nurlu göz bebeklerinin tuhaflaştığını, hüzünlerin hücüm ettiğini görür, benim de içimde babasızlık hüzünleri eserdi. Kolay mıydı kocasız iftarlar açmak? Ya ben nasıl eziklik hissederdim?..
Yıllar hep böyle geçti.
İlk okulu bitirince Akşehir’e göç ettik. babamın yeni mahallede aldığı bir arsaya tek katlı bir ev yaptırmıştı. Köydeki bir göz odalı evimizdeki eşyalarımızı toplayarak at arabasına yükleyip gelmiştik daha bir yabancı, tanımadığımız, bilmediğimiz bir mekana. Osman dedem, biz köyden ayrılırken arkamızdan su dökmüş, göz yaşlarına hakim olamamıştı. Dedemin en kanayaklısı anamın köyden ayrılışı ona çok koymuştu. On metre mesafedeki kızının komşuluğu on kilometre mesafeye, kimsecikleri tanımadığı el yurduna gidişi ayrı bir dertti dedeme. Her zaman gelip gitmesi zordu. Kuzucuğu ve torunu ne yapabilirlerdi yapayalız oralarda? Uzun bir zaman ne biz, ne de dedem alışabildik şehre.
Köyden ayrılıp şehre gelişmiz yetmiyormuşçasına ben de Akşehir’den Doğanhisar’a İmam Hatip’de okumaya götürdü Hoca Emmimin oğlu Ali hocam. Beni çok sevdiklerinden ve kendiside İlahiyat’ta okuduğu için benim de İmam hatip’de okumamı istemişlerdi. Öylelikle ben de anamdan uzaklaşıp genç yaşımda ana ocağından koparılarak okumaya gittim. Bu sefer anam daha da zorlarda kaldı. Dedemin ara sıra gelmesi yetmiyordu. Evin iktiyaçları anamı çok yoruyordu. Benden, babamdan ayrı kalışıda onu yaşanmaz bir hayata itiyordu. Canından bezmişti adeta! Zaten sekiz evladını, kardeşlerimi toprağa verişi onu bitirmişti...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
07 Temmuz 2016 Perşembe 21.30 Akşehir
YORUMLAR
Evet Zafer bey, yazınızı sindire sindire okudum, beni çok uzak o mutlu yıllarıma ana baba ocağıma götürdünüz efendim. Gözlerim söz dinlemedi bu duygu yüklü kaleminizin izlerinde inanın Zafer bey.
Okuduktan sonra fark ettim seri olduğunu, ilk bölümü de bir ara okuyacağım efendim.Çok güzel gidiyor tebrik ederim.sevgi ve selamlarımla...
Saygılarımla...
direniş
kalabalıklar arasında olsamda yalnızlıkları yaşadım ...
bir iki bölüm daha yazacağım ama ileride bir eser olabilir büyütülerek
ilgi ve desteğine teşekkürler
selam ve sevgiler yolladım... uzaklardan