- 948 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BÜYÜK TÜRK ASTRONOTLARINI NASIL YETİŞTİRDİM?
‘’Türklerin de astronotları varmıymış?’’ Diye sorduğunuzu hissediyorum şu anda. Olmaz mı? Hem de kendi ellerimle yetiştirdim onları. Ama siz isterseniz onlara kozmonot da diyebilirsiniz.
Durun önce size astronot ve kozmonot arasındaki farkı izah edeyim.
Herhangi bir gök cismi ile evreni çevreleyen katmanları aşarak …Biraz fazla salladım galiba. Evrenin katmanlarını aşmıyorlardı sanırım.
Ya her ne ise…Bir gök cismi ile uzaya çıkan herhangi bir uzay adamısınız diyelim ki. Eğer Rus milletinden iseniz size Kozmonot diyorlar, Amerikalı ya da bir başka ülkeden iseniz de astronot oluyorsunuz.
Biz Türk Milleti olarak Rusları fazla sevmediğimizden bizim uzay adamlarına astronot diyoruz ve işte o astronotlardan ya da uzay bilimcisi anlamına gelen astronomlardan en azından önemli bir kısmını ben yetiştirdim.
Rezzan Kiraz, Medyum Memiş, Medyum Keto gibi Astrologlarla ise uzak yakın hiç bir ilgim yoktur. Zira bilindiği üzere ben oldukça ciddi bir bilim insanıyımdır şahsen.
Evet bu gün sizlere ünlü Türk astronot ve astronomlarını nasıl yetiştirdiğimi anlatacağım.
Şimdi hemen koltuklarınıza oturun ve Türk Milli Eğitiminin içler acısı hallerine göz yaşı dökmek için mendillerinizi hazırlayın.
Yalnız hemen belirteyim ben sadece ünlü Türk astronot ve astronomlarını yetiştirmekle kalmadım aynı zamanda mesela ülkemizi yurt içinde ve yurt dışında temsil etmiş nice altın madalyalı sporcuları, ( Ki çoğu futbolcudur.) nice müzisyenleri, nice sağlık uzmanlarını, nice turizmcileri de yetiştirmiş komple bir öğretmenim.
Yıl 1978
Manavgat İmam- Hatip Lisesinin kapısından içeri adımımı attığım anda bahçede top oynayan çocukların tepiklediği top yuvarlanarak önüme kadar geldi. Hemen anında gerildim ve topa bir tepik de ben sallayacağım ki adının daha sonra Yaşar olduğunu öğrendiğim öğrenci bağırdı.
-Lan lan laaaannn. Dur. Vurma topa.
Çocuk öylesine kesin bir emir şeklinde söylemişti ki anında zınk diye durdum. Geldi topu aldı, döndü, suratıma baktı. İşte o zaman alnımda yazan ‘’ Öğretmen’’ yazısını görmüş olmalı ki döndü arkadaşlarına
- Ulaaaan. Öğretmenmiş ya.
Böylece öğretmenliğe ilk adımımı atmış oluyordum. Sırada haftalık ders programımı almak vardı.
Okul Müdürünün huzuruna çıktım ve ders programımı aldım. Haftada 30 saat dersim vardı. 4 saat tarih, 8 saat sosyal bilgiler, gerisi benimle alakalı olmayan dersler. Mesela Ahlak Bilgisi( Yok yanlış anlaşılmasın. Ahlaksız biri olduğum için benimle alakası yok demiyorum. Dersin konuları nedir onu bile bilmiyorum) Sağlık Bilgisi ( ‘’Nane limon kaynatırsanız nezle ve gribe iyi gelir’’ den başka herhangi bir sağlık bilgisine sahip olmayan bana Sağlık Bilgisi Dersi) Müzik. ( ‘’ gam ‘’ yapmayı derrt çekmek, notayı beş paralel çizgiye asılmış yumurta zanneden ama hasbel kader biraz fülüt üfleyebilen bana Müzik Dersi)
Haydi bunlar neyse…Programda iki ders var ki Aman Allahım !
Birisi Turizm. Ders programlarına o sene konmuş. Müdüre ‘’ Hocam ben bu derste ne yapacağım yahu?’’ Dedim. El cevap ‘’ Manavgat Turistik bir yerdir. Manavgat’ı tanıtırsınız.’’ Dedim ‘’ Ulan ben ne bilirim Manvagt’ı? (Ulan kısmını içimden diyorum tabii ki) Okulda bu kadar Manavgatlı varken bula bula beni mi buldunuz? ‘’ Yok arkadaş ! Ders resmen üstümde kaldı. Ona da neyse. Peki Beden Eğitimine ne dersiniz? Müdüre dedim ki ‘’ Hocam ! Benim ayağım sakat. Ben öğrenciyken bile Beden Eğitimi Dersine raporlu olduğum için girmiyordum. Şimdi nasıl bu dersin öğretmeni olurum?’’ El cevap ‘’ Ayağınızın sakatlığı öğrencilere pratik bilgileri vermenize engel değildir. Hem kardeşim ben sana başka ücretli ders nereden bulacağım?’’ Baktım adam da haklı. Eh, benim de ek ders ücretine ihtiyacım var, o halde? O halde Beden eğitimine de Turizme de, diğerlerine de seke seke gireceğim. Başka çare yok.
Efendim, Ahlak Bilgisi derslerinde çocuklara bundan böyle ‘’G.t’’ Değil popo ya da kıç demeyi öğrettim ( En zorlandığım şey bu oldu ama zaman zaman ağızları kaysa da öğrendiler sonunda. Artık ‘’ Ula senin ananı…’’ Demiyorlar ‘’ Sayın arkadaşım, sizin muhterem validenizi’’ Diyorlardı. O derece kibar çocuklar haline dönüştürdüm hepsini.
Sağlık Bilgisi Dersim belki de en faydalı olduğum ders oldu. Mesela ishal olduklarında tekrar normal bir şekilde def-i hacet eylemeleri için su içmemeleri yolundaki yanlış bilgi yerine, bolca su içerek, kaybettikleri suyu geri kazanmaları gerektiğini, daha da önemlisi şifa Allahtan olmakla birlikte bunun en önemli vesilesinin hocalar değil, doktorlar olduğunu öğrettim. Kulağı ağrıyan birinin kulağına sidik dökülmesinin hiç bir işe yaramadığı gibi aksine enfeksiyon kapabileceklerini öğrettim. Ve daha pek çok şeyi önce ben öğrendim, sonra onlara öğrettim.
Müzik Derslerinde notaları , solfeji filan öğretemedim tabii ki ama İstiklal Marşımızı adam gibi okumayı, ilahiden başka müziklerimiz olduğunu da öğrettim. Benim fülüt bayağı işe yaradı bir şeyler öğretmek konusunda.
Turizme gelince… İstanbul’dan bir kitap getirttim : Tunca Toskay’ın ‘’Turizm ‘’Adlı kitabı. Orta okul- lise seviyesindeki çocuklara resmen akademik Turizm bilgileri verdim.
Beden Eğitimi? O en kolayı oldu benim için.
Bazen ( Ki genel olarak ) Önlerine bir top atıverdim, tepikledi durdular iki ders saati boyunca. Bazen bahçeye kasa- minder çıkardım, atlayabilen atladı onlara on verdim, atlayamanlara beş… Bazen de belden yukarı soyunup öğrencilerle okulun bahçesindeki çimler üzerinde güreş tuttum. Mustafa Ali dışında hepsini yendim. Ya da mahsustan yenildiler. Ama Mustafa Ali olacak namussuz, hoca moca dinlemedi. Eşşek sıpası karakucak güreşlerine çıkardı köylerde. O bakımdan yenilgiyi kaldıramıyordu.
Derken efendim Manavgattan Batman’a tayinim çıktı. 1200 öğrencisi olan bir okulda elbette ki kendi branşım dışında derse pek giremedim. ( Bir iki kez Sağlık Bilgisi hariç)
Batman’dan İzmit’e…Orada da bir yatılı Bölge Okulundayım. Bu okulda da Müzik başladı yine. Bunun dışında bütün o okulda çalıştığım yıllarda tiyatro faaliyetleri…( Tiyatro faaliyetleri gittiğim her okulda var.)
Veee. Afyon - Sandıklı.
Sandıklı İmam Hatip Lisesine 1995-1996 Öğretim yılının sonlarında vardım. Çok ısa süre sonra da I. Dönem sona erdi. Yani Sömestr tatilindeyiz.
Okul müdürü tüm öğretmenleri topladı.
-Arkadaşlar. Bildiğiniz gibi Kredili Sistem bu sene sona eriyor. ( Bu sistem 1991-1992 Öğretim yılında başlamıştı ve ben o yıllarda bir ilköğretim okulunda çalıştığım için sistem hakkında hiç bir bilgim yok.)
-Evet Arkadaşlar ! Kredili sistem sona eriyor. Ancak kredilerini tamamlamamış öğrenciler var. Bu sömestr tatilinde hızlandırılmış eğitim yapacağız. Ancak, öğrenciler daha önce alıp da sınavlarından başarılı olamadıkları dersleri tekrar alamıyorlar. Ben baktım şimdi en uygun dersler arasında Astronomi ve T.C İnkılap Tarihi var. Bu dersleri kim almak ister? Tabii ki ek ders ücreti var. Onu peşin peşin söyleyeyim.
Bu iki dersin dışında da dersler vardı ama şimdi hangileriydi hatırlamıyorum.
T.C. İnkılap Tarihi elbette ki benim boynuma kalacaktı. Ondan emindim .
Müdür Bey sordu?
-Arkadaşlar ! İçinizde Astronomi dersi görmüş olan var mı?
Sağıma soluma baktım. Matematik ya da Fizik Öğretmenlerinin bu dersi görmüş olmaları lazımdaı ama hiç kimse ‘’ Ben gördüm’’ Demedi. Ben saf saf parmak kaldırdım.
-Müdür Bey! Ben bir Tarih Öğretmeni olmakla birlikte lisedeyken fen kolu öğrencisi olduğum için bir sene Astronomi dersi görmüştüm.
Müdür Beyin gözleri parladı.
-Tamam…T.C İnkılap Tarihi ile Astronomi Dersi sizde.
‘’Yahu ben ne anlarım astronomiden? Lisede matematikten daha fazla astronomiden anam ağladı. Merkür Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranus, Neptün, Pluton’un Zodyak takım yıldızını oluşturduğundan başka bir şey bilmem ki ondan bile emin değilim’’ Desem de bu ders bana kaldı. On beş günlük tatil boyunca öğrencileri tıkabasa astronomi ile dolduracaktım.
O zamanlar Google Amca yok ki sor, sana anlatsın kara deliği, beyaz deliği…Yav onu bırakın, dersin bir kitabı bile yok ki ondan sayfa sayfa yazdırayım öğrencilere.
Dersin müfredatını elime aldım ki Aman Allah’ım ! Kepler Yasaları, Iraksınım açısı, Kuantum filan. Bir sürü anlamadığım şey.
Tabii ki azmin elinden hiç bir şey kurtulmaz. Müfredatta ‘’Ünlü Türk ve yabancı astronomlar ve uzay adamları ’’ diye bir konu var mı? Var. Zaten on beş gün içinde ancak bu kadarına yeter zamanımız.
Başladım ansiklopedilerden araştırmaya. Uluğ Bey , Ali Kuşçu, Takiyüddin Efendi, Biruni,Harezmi, Piri Reis, Cezeri, Mustafa Behçet, Fargani, Cahit Arf, İbrahim Hakkı, Itaki artık ne bulabiliyorsam.
Sonra Yuri Gagarin, ( Uzaya ilk giden kozmonot) Neil Armstrong ( Aya ilk ayak basan astronot.) Valentina Viladimiriovna Tereşkova( Uzaya giden ilk kadın ) Layka ( Uzaya çıkan ilk hayvan. Bir köpek. Uzayda ilk ölen canlı olma şerefi de ona ait )
Velhasılı kelem bütün bu saydıklarımın hayatını yazdırdım öğrencilere tek tek. Ders defterine ise müfredattaki konu ne ise onu yazıyordum tabii ki.
Sonra?
On beş günlük bu eğitimin(!) ardından tabii ki sınavlara geldi sıra.
Sınav günü:
-Çocuklar! İşte sorularınız, basılı olarak ellerinizde. Defter kitap serbest. Haydi başlayın bakalım.
Daha daha sonra?
Daha da mı sonrası olsun? Şimdi o çocukların hepsi NASA da(!)
Umarım bu vesile ile ilk okul dördüncü sınıftan itibaren Yabancı Dil Dersi gören çocuklarımızın bırakın bir yabancı dili kendi ana dillerini bile doğru düzgün konuşup, doğru düzgün anlamada niçin dünyanın altmış ülkesi içinde kırk beşinci sırada oldukları anlaşılmıştır.
Evet…Mendilleriniz göz yaşları ile dolduysa yenisini alabilirsiniz.
Öyle anlaşılıyor ki bu göstermelik eğitim sistemi değişmedikçe daha çok ağlayacağız.
Yani ‘’ Sosyoloji, Mantık, Psikoloji, Demokrasi ve İnsan Hakları Dersleri Zorunlu Olsun’’ Demekle ve zorunlu yapmakla bitmiyor bu işler. İsterseniz Sosyoloji, Mantık, Psikoloji, Demokrasi ve İnsan Haklarını da anlatayım. Ne dersiniz?
YORUMLAR
Değerli hocam, bu memleketin ötesinde, bu coğrafyada öğretmenliğin itibar görmemesinin bir çok önemli nedeni var, ama en başta gelen nedeni ne olabilir, şeklindeki bir soruya mutlaka verilmesi gereken cevabı da çok düşünmeden bulmak mümkün...
Sazanlar hemen atlayıp "Dindir!... Müslümanlıktır!..." derler şehvetle...
Acaba?!...
O zaman da şöyle sorabiliriz: Hangi öğretmen kuşağı Müslümanlığı anladı da, toplumun tarihsel sürecine gerçekçi bağlamda etik ve estetik bütünlüğü olan, söz konusu sosyoloji ile barışık bir dünya ve hayat tasavvuru sunabildi?...
Daha somut yazalım...
Öğretmenlerin yüzde kaçı Kur'an'ı okumayı akletti de, Kitap'taki emir ve yasakların düzenleyiciliğinin hayatın gerçekleri ile çeliştiğini (Yani, çelişmediğini) gördü?...
Hep kınayageldikleri, doğal, kırsal hayatın sadeliği içinde daha teknolojik bir memleket özlemi çeken köylünün hangi 'çağdışı' yaşama biçimlerinin Müslümanlıktan kaynaklandığını gördüler de, Kitap'ın neresini işaret edip, söz konusu olan ilintileri gösterdiler?...
Yani, Kur'an'ın neresinde yazıyordu tembelliğin, cahilliğin, bilimsizliğin, inançsızlığın, eğriliğin, kabalığın, saygısızlığın, sevgisizliğin...bir erdem olduğu!...
Değerli hocam, sizi tenzih ederim, ama şimdiye kadar tanıdığım öğretmenlerin yüzde 90'ının ilimle, bilimle, hatta kültürle bile pek bir ilgilerinin olmadığını farketmek, meselenin çok vahim olduğunu kaydetmeye sevk ediyor...
Siz vehameti daha somut, yaşanmışlıklarla daha usturuplu yazmışsınız işte...
Geçtik astronotluktan, kozmonotluktan, bari trafik canavarı olmamayı bilsek, yeter...
Selam ve saygılarımla.
küçükken çoğu çocuk gibi astronot olmak istiyordum. öyle bir imkanım olmadığını öğrendiğimdeyse arkeolog olmak istedim. tabi iki hayalin de ülkemizde nasıl yıkılacağını tahmin edersiniz.
bu ülkede kariyer gelişimi genel olarak memur olup kapağı devlete atmak olarak seyrediyor. hatta çarklar öyle ezici ki, kesinlikle memur olmam diyenleri bile bir gün masabaşına mahkum olarak görüyorsunuz.
sizin yaşadıklarınıza gelirsek takdir ettiğimi söylemeliyim. çünkü branşı olmayan derslere verilerek, bu dünyayı ben mi kurtaracağım demek yerine zamanın kısıtlı imkanlarıyla araştırarak bir şeyler için çabalamışsınız. devlet-i aliyeyi batıran, cumhuriyetin kurumlarını da aynı sona götüren nemelazımcı, adamsendeci zihniyetten uzak durmuşsunuz.
hani şu karaya vuran deniz yıldızlarını kurtarmaya çalışan adamın hikayesi var ya, onun gibi siz de bir uluğ bey'le veya bir yuri gagarin'le ufacık bir bilgi kırıntısıyla hangi deniz yıldızının hayatında nasıl bir tetiklemeye sebep olduğunuzu tahmin bile edemezsiniz. çünkü şimdinin aksine bahsettiğiniz dönem bilgi açlığının olduğu dönemlerdi.
aklıma gelmişken ilkokul 5. sınıfa giderken öğretmenimiz sözlülerde benden soru desteği alıyordu. eğitim sistemimizin özeti benim için budur. elinize sağlık, selamlar, saygılar.
sami biberoğulları
Dediğin gibi. Biz elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. Bu arada bizden her sene rapor alınırdı eğitimdeki kaliteyi arttırmak için ne yapmamız gerektiğine dair ama hiç bir zaman bizden aldıkları raporları hayata sokmadılar.
Geçmişte de günümüzde de hâla kobay olmaktan kurtulamamış bir kurum varsa o da bizim Milli eğitimdir.
Selsam ve sevgilerimle.
Tam da yıldızlar üzerine bir hikaye dizisi tasarlarken sizin başlığı gerçeküstü ama içeriği gerçek (ne yazık ki) olan yazınız çıkageldi.
Astronotluk mesleği ile ilişkimi belki başlı başına bir yazı haline getiririm ama şunu söyleyeyim: Kennedy Uzay Merkezinde astronotların turuncu tulumlarından (Uzay istasyonunda gündelik giydikleri) birini denemiştim. Fermuarını kapatabildiğim tulum bana 20 (yazıyla yirmi) santim uzun gelmişti. Hani çocukluk hayalim gerçekleşmiş olsa ve astronot olsam demek bu noktada (Boyuna göre kilosu kopmuş gitmiş olma) kariyeri sonlandıracaktım. Seyreyle sen hayalkırıklığını. Her şeyde bir hayır varmış. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Astronotluk anılarınızı okumayı çok isterim. İnşallah yazarsınız biz de okuruz.
Ben de deniz subayı olmayı çok isterdim ama hayalini bile kuramadım ayağım yüzünden..
Bu arada, asıl hayal kırıklığını biz öğretmenler yaşarız aslında. '' Doktor olacağım'' Diyen pek çok öğrencimizin bakkal olması bizim yanılmadığımızın kanıtı gibi görünse de '' Bundan adam olmaz'' dediklerimizin önemli bölümünün iş adamı olması da bizim hayal kırıklığımızdır )))))
Selam ve sevgilerimle.
Hocam onu bunu bilmem, aramızda kalsın, büyük Türk astronotu olan benim tanıdığım biri var. Hatta kolunda ve elinde Türk bayrağı olan astronot kıyafetiyle çekilmiş bir de fotoğrafı bile mevcut. Ha diyebilirsiniz ki, o kendini astronot sanıyor karıştırma o konuyu,tamam ama söylediklerim gerçek ve bir yazıma konu bile oldu. Demem o ki,karamsar olmamızı gerektirecek bir durum yok ülkemizin ve hava kuvvetlerimizin medarı iftiharı olan bizimde eli öpülesi bir astronotumuz var kendisiyle ne kadar gurur duysak azdır.
Sosyoloji, mantık, psikoloji,demokrasi ve insan haklarıyla ilgili yazınızı da sabırsızlıkla bekleyeceğiz şimdiden kolay gelsin.
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Biz kiii
Kuru fasüuyi yakıt olarak kullanıp emekli, dul ve yetimin yardımcısı Gazman gibi uzay adamları icat etmiş bir milletiz. O bahsettiğin gibi kahramanlarımız elbette olacak.
Evet..Madem istiyorsunuz o halde psikolojiyi ve diğerlerini de yazalım.
Selam ve sevgilerimle.
Allah'ın Selamı Üzerinize Olsun.
Sami Hocam. Çok güzel akıcı yazılarınız var. İnternet sayesinde gerçekten para pul istemeyen halk için hak bildiği doğruyu yazan, kişilerin olması Allah'ın büyük bir nimeti. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Gerçekten de öyle . Her şey anında ekranda yazıldığı gibi, yerine göre sayısız kişiye ulaşabiliyor insan.
https://www.youtube.com/watch?v=IGh9PChmoOQ
Eğitimde finlandiya niye zirve diye kısa bir video var. Burada çocukların gerçekten gelişmesi için alışmış eğitim tekniklerinin dışına çıkılmış. Umarım bizde de bu gibi örneklere bakılarak onlardan daha iyi sistemler kuracak kişiler çıkar.
Hayırlı geceler.
sami biberoğulları
Güzel ve anlamlı yorumunuzla sayfamı şereflendirdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Finlandiya ile ilgili o videoyu seyretmiştim.
Değerli kardeşim. Aslında biliyor musunuz Eğitimde de, bilim ve teknolojide de her şeyde, ama herşeyde tüm dünya ülkelerini sollayabiliriz. ve bunun için tek ihtiyacımız olan şey : CİDDİYET.
Evet..Ne o ne bu: Ciddiyet.
Yaptığımız işleri '' Dostlar alış verişte görsün'' Kabilinden yapmazsak başaramayacağımız hiç bir şey yok.
Melik Haker
Gerçekten öyle. Bir başkası değil ben kendi yaptıklarıma bakıyorum da bu dostlar alışverişte görsün türünde şeyler. Ne yapsak öyle yazılarımız, sosyal hayatımız ve en başta yaptığımız mesleğimiz. Gerçekten ciddi değiliz. Yani ciddi değilim.
Çok haklısınız. Önce kendi yaptıkarımıza bir çeki düzen vermek gerekir. Bunu nasıl olacak bu ciddiyet nasıl kazanılacak soru bu olsa. Her halde Rabbimiz onca Peygamberi onca vahyi boşuna göndermedi. Bizim içerden değiştirecek bir eylemler bütünü. Hani sporla ilgilenenler çok iyi bilir. İnsanın yaptığı spor ne ise onunla igili hareketler vardır. Bir antreman programı. İşte bizim ciddi yapacak yaptığı işi sağlam yapacak programıımızın vahiy olduğunu düşünüyorum
Bu sözlerimde öncelikle samimi olmamda ciddi olmamda Rabbim bana güc versin
Bütün inanların ayakları sıratı müstakimde sabit kılsın amin amin amin.
keşke anlatsanız
en azından doğru bilgiye nasıl ulaşılacağını öğretirdiniz papağan olmamayı öğretirdiniz e zaten bu da yeterdi
sami biberoğulları
Müsait bir zamanımda kalanları da anlatayım madem.
Selam ve sevgilerimle.