- 1056 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZAN GÜNLERİ (2).BÖLÜM
Bu sene Ramazan ayının Güz (Sonbahar)’ın kısa ve serin günlerine denk gelmesi herkesi hoşnut etmişti.uzun ve sıcak yaz günlerini kış hazırlıklarıyla, harmanda koşuşturmalarla geçiren halk ; Ramazan ayında,mânen ve bedenen güçlenir,bayrama kadar dinlenirdi. Bu yazımda da yine babaannem diyeceğim çünkü ;eski zamanlarda,böyükana (Babaanne)’ler evin reisi aynı zamanda ana okulu sayılırlar,yaşam onların etrafında şekillenirdi.
Bu Ramazan için babaannemin oruç ve bayram hazırlıkları devam ediyordu. Ramazan günlerinde , Gündüz herkes oruçlu olduğundan , hem nefisleri uyanır, oruçları mekruh olur. Hem de yemeğin tadı tuzu ayarlanamaz düşüncesiyle , babaannem kokusu yayılacak,Kalbura bastı,lokma tatlısı peynirli maydonozlu börek,lahana sarması,etli yaprak sarması,kıymalı börek kadayıf bağlamak gibi ağır yemekler tabir ettiğimiz yemekleri genelde iftardan sonra yapardı.Tabii komşulara da kenarı nakışlı, kalaylı bakır sahenlerde pay göndermek adettendi .
Ramazan Bayramına özel şeker sandığı: renkli akide şekerleri ,iri kesme çay şekerleri ve beyaz,kınalı (Kırmızı şeritli) mevlüt şekerleri Ölbe(tahta kutu) dediğimiz ,küçük sandıklarda saklanırdı .Çocuklar ödüllendirileceği zamanlarda o sandıktan dağıtılırdı.
Bahçe meyveleri toplanır, evvela ayazda ki güzlük Taksim elmasından işe başlanırdı ,devamında yarı yeşilimsi heyvalar(Ayva) toplanır,kış armutlarıda tek-tek itinayla dalından koparılıp içine saman serilmiş gömme duvar dolaplarına dizilir, üzeri kilitlenirdi. İftar vaktine yakın babaanneciğim çeküsüyle beline bağladığı anahtar külçesinin arasında ki kilit anahtarıyla dolabı açar , siniye dizdiği kalaylı sahenlere elma,ayva,kış armutlarını doldurur, bu sizin payınız diyerek elime tutuştururdu.Bu dolaptakiler O’nun Ramazan özel menüsüydü. Babaannemin odasına girdiğimde , meyve bahçesine girmiş gibi olur, o nefis kokularla adeta başka bir âleme geçerdim. Koklamak serbestti de, Eğer oruçluysanız bilerek içinize çekerek ohhh ne güzel diyerek koklamak haramdı, çünkü; o zaman orucunuz mekruh olurdu.Hatta babaannem anneme halalarıma,yengelerime tenbih eder ’’çocuklarınızı oruçluyken,koklamayın, öpmeyin’’ derdi, kuzu yemiş gibi olunurmuş, o yüzden bilinçli koklamayada manevi perhizdik.
Mekruh dedimde aklıma geldi okulda gün boyu oruçluyken, yarı uykulu ve aç susuz ders dinleyip,birde beden eğitimi dersine katılırdık.Kültür fizik hareketleri, oynamalar derken açlığımız ve susuzluğumuz depreşir, hemen çeşmeye serinlemeye koşardık. Böyle günlerden birinde ağzımı musluğa dayayıp kana- kana su içtikten sonra başımı kaldırdığımda dank diye bir şey vururdu.Eyvah orucum bozuldu.Bütün gün gösterdiğiniz sabrın boşa gitmiş olması tarifsiz bir üzüntüydü.Eve dönüşte hemen babaanneme sokulur yavaşça kulağına fısıldardım ben okulda unuttum su içtim. Babaannem_’’ İçtikten sonra oruç olduğunu hatırlayınca tekrar içmeye devam ettinmi?’’ Ben_ Hayır
Babaannem-Nasılsa orucum bozuldu yemek yiyeyim deyip birşeyler yedinmi?
Ben - Hayır ,üzüldüm ağladım.
Babaannem’’-O zaman üzülme, çocukların oruçken unutarak yiyip,içmeleri orucu bozmaz, onların bir günlük oruçları iki kat sevap sayılırmış diyerek,beni teselli eder , oruç tutmaya hevesle devam etmemi sağlardı.
Babaannemin- ‘’Edemden kalan sındığım’’ dediği kanaviçe nakışlı , beyaz örtülü antika sandığının üzerinde her zaman yeşil bez kılıf içinde; Kuran-ı Kerim dururdu.Burası Babaannemin huzur ve ibadet köşesiydi.Ramazan akşamlarında misafir kadınlarla o sandığın önünde minik yüksük şeklindeki kupalarla besmele çekerek zemzem suyu içerler, birer tane hurma yerler ,güzel ilahiler okurlardı. –
© AKŞAM SABAH ALLAH DERİM
‘’ Allah’ım geldim kapına,elim yüzüm kara Benim.
Himmet eyle bu kuluna gönlümü kat Nur’a benim.
Hu çekerim meleklerle,Sensin Rahim,Sensin Kerim
Fani dünya seferimde ,yolum koyma Nar’a benim
Akşam-Sabah Allah derim ,lutfet YARABBELÂLEMİN
LAİLAHEİLLALLAH,KERİMALLAH,RAHİMALLAH ,HU ALLAH’’
Hülya ASLAN
Sandığın içinde Hicaza gidip hacı olarak dönenlerin getirdikleri hediyeler bulunmaktaydı.Yâsini şerif kitabı,Zemzem,Hicaz Hurması ,Hacı yağı,Gülsuyu, minik şerbetlikler, küçük bir yudumluk zemzem bardakları ,duaların yazılı olduğu muskalar,(sedeften,akikten, gümüş kaplamalı tesbihler ,kehribar taşından,zeytİn çekirdeğinden,hurma çekirdeğinden, Erzurum taşından tesbihler ,üzerinde hicaz resmi olan seccadeler,namaz tülbentleri,mevlüt tülbentleri ve mevlüt şekerleri,beş metre beyaz hasa bezinden kefenlik)Hacı yağı dedikleri, bir koku vardı ki babaannem onu camiye teraviye giderken namazlık tülbendine(Başörtüsü)’ne sürerdi.Babaannem onları tek tek misafirlere gösterir hediyeleri getirenlerin geçmişlerine Fatihalar okur, rahmetli olanları dualarla anarlardı.
Misafirlerden kimi tesbih ,kimisi seccade veyahut tülbent beğenirse onlara sevabına hediye ederdi .En son Ahretliğim dediği gül suyu sürülmüş özel bohçasında sakladığı kefenini gösterirdi.Misafirlerde’’_ Allah sırat Köprüsünden, kuş gibi uçmayı, yel gibi geçmeyi nasib etsin,Peygamber Efendimizle komşu eylesin, diyerek hayır dua ederlerdi.Eski insanların ‘’ Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya çalışmaları sorumluluk bilinçleri.yarın ölecekmiş gibi ahrete çalışmaları,kefenlerini sandıklarında hazır tutmaları gerçek inançlı, imanlı insanlar olduklarının göstergesiydi. Ramazanın ortalarına doğru,tutulan oruçların sevabını artırmak istercesine ibadetler sıklaştırılır, Kadir gecesi ve kandillerde topluca ibadetle geçirilirdi.
Babaannemin iftardan sonra ya Hocaömer Câmii’ne yada Cağlı Câmii ‘ye teraviye yetişebilmek telaşı hâlâ gözlerimin önündedir. Yeşilimsi yün atkısının koltuk altına sıkıştırdığı seccadesi ,Kadife mantosunun cebine koyduğu hicazdan gelme tesbihi ile gönlümde yürüyen bir türbe kutsiyeti uyandırırdı.Hele o gül yağı sürülmüş, misler gibi kokan beyaz tülbendi içime huzur verir adeta uykuya geçerdim.
Uzun kış gecelerinin, Ramazan sohbetleri meşhurdu, çok hoş ve bir o kadarda faydalı olurdu,hangi fakire gizliden yardım edilecek , fitireler kimlere verilecek, kimler sünnet ettirilip ,kimler bayramda barıştırılacak, konuşulan ,kararlaştırılan önemli sohbet konularıydı.Babaannem benim bu ramazan 7 yeddi gapım var diyerek yardım edeceği kişilerin adını zikretmeden sadece sorumluluğunu paylaşırdı ki yanındakilerde Maşallah Allah ahrette sana sebep kılsın,ne verirsin elinle o gider seninle diyerek övgü ve takdirlerini belirtirlerdi.yani şimdi ki gibi resim çekilip kişiler lanse edilmezdi.Kısaca bir elin verdiğini diğer elin görmediği gizli ve anlamlı yardımlaşmalar ,dayanışmalar mevcuttu.
Babannem -‘’Git Suna bacıma söyle bögün iftardan sonra Ulucami de vaaz varmış orada toplanacuk ,andan sonada söhüre gader bizde sohbet var’’ diyerek ; uzaktaki akraba, dostlarına ağabeyimle haber yollardı . Gündüzleride Kuran sohbetlerinde bulunmak için sırasıyla komşularda, akrabalarda Mukabeleye katılırdı.Rahmetli Kuran dili bilmediğinden Hz.Kuran’ı okuyamazdı ,ancak hocaya danışmıştı, eğer Kuran’ın her sayfasındaki her satırına, yedi ihlas suresi okuyarak bitirirse Kuran’ı okumuş hatmetmiş gibi sevap kazanacağını öğrenmişti.Her namazdan sonra birer ,ikişer sayfa Kuran okumayı kendine vird edinmişti.
Değişik camilerde teraviye katılmak , ordaki insanlarla saf tutup kaynaşmak,selavatlaşmak adettendi,bu Cuma Gökçe camiii de Hırkai şerif ve sakalı şerif ziyaret edilecek,Ulucami de vaaz dinlenecek, Cağlı Cami’de mevlüde katılacak olmak büyük mutluluktu.Ramazanın sonuna doğru sanki misafirinize alışmışken sizi bırakıp gidiyor olması gibi bir hüzün yaşanırdı.Bayramın gelmesiyle bu hüzünlü duygular sevince dönüşürdü. Ramazanda doğanlara Ramazan,Remziye,Raziye,Rahim,Ruhi,Kutsi.gibi isimler verilirken,ölenlerin cennetlik olduğu düşünülürdü.
Sözlük
Taksim elması:Divriğide özel güz elması iki elma büyüklüğünde mayhoş tadında koyu yeşil parlak renkli bir elma çok büyük olduğundan birkaç kişiye taksim edilerek yenmesi sebebiyle adına taksim elması denilirdi.
Ede: Osmanlı da ata, dede, soy büyüklerine verilen ünvan
Güz:Sonbahar mevsimi Ayaz :Avlu Külçe:Nesnelerin oluşturduğu küme,yığın.
Sahen :bakır tabak Heyva;Ayva Sındık:Sandık (genellikle ceviz veya ardıç ağacından yapılmış)
Zemzem: Müslümanlarca kutsal sayılan Kabe deki bir kuyudan çıkarılan su.
Mekruh:Hoş görülmeyen,beğenilmeyen.,
Çekü:bele bağlanan ince bez kuşak,kemer
MUKABELE: Mukabele karşılık verme, karşılıklı okuma anlamına gelir. Bir kimsenin Kur`an`ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle okuması ve onu dinleyen topluluğun da sessizce Kur`an`dan takip etmesine "mukabele" denir.
www.oncevatan.com.tr/cocuklugumun-ramazan-gunleri-2-makale,35966.html