‘şiir ve şaire dair’ Kendi kendime söyleşi
Kasım, 1994 Australia
Şiir, yaratılmadı vardı.
Doğa, kendine gelmeden evvel, o vardı.
Önce şiir vardı; sonra da şiir var olacak.
O, zamanın hem içerisinde hem de dışarısında var. Her maddede şiir gizlidir; maddenin en küçük parçasını izleyin göreceksiniz. Çekirdek-pozitron ve yörüngelerde dönen nötronlar, yörüngeler arasındaki sonsuz boşluklar.
Bir anda uzayın derinliklerine kayabilirsiniz onunla. Milyarlarca yıl karanlık boşluklarda kalabilirsiniz onsuz.
Üçüncü gözünüzü açın, gökyüzüne bakın. Zira üçüncü göz, ne teleskop ister; ne de yalın bir görme duyusuna ihtiyacı vardır. Ama, üçüncü gözü olanlar ve de görmesini bilenler görebilir, duyabilir.
Her ölçüde şiir vardır; her ölçüsüzlük şiirle başlar. Şiir olmadan sözcük, melodisiz olmaz. Hareketin ilk başladığı yerde şiir vardır; hareket bitmez, tükenmez; sonsuzdur şiirde.
Şiirin şaire ihtiyacı yoktur. Oysaki şair, şiirsiz var olamaz.
Şiirsiz bir dil düşünülemez, ne de kültür. Şiirin dili evrenseldir, sınır tanımaz. Rengi, ırkı, cinsiyeti yoktur.
Gerçekçi-toplumcu şair, şiiri özgürleştirendir; somuta çevirendir; kavgaya dönüştürendir; enerji yükleyendir; tüketen değil.
Günümüzde şiir okunmuyorsa, bunda şiirin mi, şairin mi suçu vardır?
Çünkü, şiir düşürülmek istenirken; şair yüceltilmekle ödüllendirilmektedir.
Nerelere denk düşürülmeye çalışıldığını, haksız savaş ve kazançların ülkesi haline getirilen ülkemize dönüp baktığımızda görebiliriz:
Nazım’ın şiiri, Milli Hareket Partisi kongresinde, genel başkanları Türkeş tarafından delegelere okunacak kerteye düşürülmüşse; şiir, Ankara Devlet Mahkeme Başsavcısı, Nusret Demiral’ın ölen köpeğine; ‘Goldy’e kaside olarak, Demiralca bir tarzda, kellesi tepsiye konularak sunulduğunda, ülkenin tüm şairleri, usta olduklarını gösterir bir tepkisizlik içerisinde olayı, gülümseyerek geçiştirmesini bilmişse, o ülkede şiir ölüm döşeğinde can çekişmektedir.!Ama, öldüremeyeceklerdir, güçleri yetmeyecektir; çünkü o, ölümsüzlük ağacının kızıl-elmasını ısırma cüretini göstererek, var oluş nedenini sürdürmektedir.
Şiir, kazanç kapısı olarak pop-halk şarkıcılarının dilinde bozularak, sersemletilerek, uyuşturularak, en zorlu günlerini sürdürürken; yarına umutla bakmasını da bilmektedir. Bakmak zorundadır da, başka bir seçeneği yoktur onun. Çünkü, dünyayı iyiye, güzele, tam eşitlik ve özgürlüğe, sınfsız, sınırsızlığa dek dönüştürmenin bir tür aracıdır da onun için.
Şiir, her sanat dalına girmesine değin, her sanat dalı şiire girmekte zorlanır; çoğu kez giremez, kapıda bekler, nal toplar.
Bir kadını, ‘şiir’ gibi, ‘şairane’ resmedebilirsiniz; bir kavgayı da. Kadın ve kavga resimde donar kalır; boya ile hareketsizleşir.
Şiirle, bir kadını veya erkeği ve bir kavgayı resmettiğinizde; kadın ve erkek harekete geçer; kavgada, menzile erişir.
O nedenle Nazım, ressam Abidin Dino’ya; “Sen mutluluğun resmini çizebilir misin, Abidin?” diye sormuştur. Ama, Nazım’ın dilinde şiir, mutluluğun, mutsuzluğun, kavganın, hüsranın, acının resmini çizmiştir, çizmektedir; çünkü O, hala yaşamaktadır. Hasan Hüseyin’le, Enver Gökçe ile, Ahmed Arif’le, Rıfat Ilgaz ile, Kaan İnce ile, Cemal Süreya ile ve şmdi de 5 Eylül 1994’den bu yana Sosyal Ekinci ile yaşamaya devam ediyor, devam edecek ‘Arpacık’la…
Bu kitapçığın oluşumu da bi başka şiir konusu…
Onlarca yıl bu gövdede uslu, tepkisiz duramazdı o. Dergi sayfalarıyla da yetinmedi; azdı, kudurdu sanki. Düştü önüme, “hadi” dedi, “söz mü; bu ilk kitabında var olmaya devam edeceğim…” Hani ilk kurşun gibi, ilk sancılı korku sidiği gibi, kasıkları zorlayan. Elde avuçta ne kaldı ki... Devlet baba, anamı çoktan bellemiş, kapısına gitsek, kovulmak bir yana, eller bir yana.
Oturup, eski bir bilgisayarın önüne, dizmeye başladım. Şiirlerime bi gecekondu yapmanın tadını çıkarırcasına, tüm bir ay, geceleri kurgusunu ördüm, düşünü göre göre… Eşin dostun yardımıyla da duvarı, çatısı derken…
Ve şiirlerim başlarını sokabilecek bir gecekondu bulmanın, sizlerin huzuruna çıkıp, bir kahve eşliğinde ayçekirdeği ikram etmek isterler. Misafir, “umduğunu değil, bulduğunu…” derler ya. Bu ilk çatıdan çıkıp, daha iyisine doğru bi kavga vermenin zamanı çoktan geçti ama;
“Dert başka, derman başka
aşk başka, harman başka..”
Baş başka, taş ve taşçı başka..
Bir yeni çatıda daha, sizleri misafir etmek umuduyla.
Volkan Kemal
Gorsel:Poem of levitation
by Piroshki-Photography
YORUMLAR
Şiir bir duyguyu, bir haberi, görüşü kendi anadilinde, aynı dili konuşanlara aktarmaktır. Bunu yaparken kullandığın kelimelerin anlamları çok önemlidir. Anlamlarının yanında sesleri, vurgusu yazdığın şiirin şekli de önemlidir. Şiiri şiir yapan bir çok özellik vardır. Ama her şairim diyen şiir yazamaz.
Yukarıda yazarın dediği gibi her şeyde bir şiirsellik vardır ama onu dile getirmek her babayiğidin harcı değildir. Kelimeler bir duygu etrafında öyle örülür ki; çoğu zaman bu ne güzel deriz ama nasıl bir araya getirildiği, bu güzelliğin nasıl oluştuğunu anlayamadığımız zamanlar olur.
Şiir bir yerde öykü anlatmaktır. Öyle ayakları yere değmeyen bir o yana bir yana dağılmış üstün körü yazılmış şeyler değildir. Başlığından giriş kısmına gelişmesine ve bir sonuca gider.
Şiiri herkes yazmış olsa zaten kıymeti olmaz. Şairlikte şiirde özel olduğu kadar değerlidir ya. Kendi adıma söyleyeyim bilmem şu kadar yazdıklarımdan elesem üçbeş tane şiir diyeceğim ya çıkar ya çıkmaz.
İnternetin güzel tarafı olduğu kadar insana gereksiz bir sürü gürültüyü getirmesi gibi kötü yönleri de var. Sözün özü şairlik zor sanat herkesin işi değil tabi. Burada içlerini döken yüzlerce arkadaş var. Çoğunluğumuzda eminim benim gibi bir ses bir nefes paylaşmak, birilerine bir selam vermek için yazar.
Hayırlı akşamlar
Melik Haker tarafından 6/2/2016 8:27:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
Volkan70
ne derler " her yigidin kendisine gore bir yogurt yeyisi vardir"
bence siir, kuralsizligin, kaosun, altust olusun anasidir..erk'e karsi durusun odunsuz adidir..
dostlukla hep
Melik Haker
Edepli adam gibi adamlar görüyorum.
Gerçekten sanata başta edebiyata çok ihtayacımız.
Değil mi o yüzden Oku ile başlar Kur'an Kerim
En başta insanı okumak
Farklılıkları anlamaya çalışmak
Allah'a emane olun
Varlık !
Varlığın sebebini kendi içinde aramaya başladığında insan, doğadan duyduğu iniltilerin sebebini duygularında bulmaya ve duygularıyla vurmaya başladığında , siir doğmuş ama henüz alfabe doğmamıştı… Zavallı insan ve zavallaşan duygularına asalet kazandırmaya başladığında şiir ve müziğin tını kendisini ele vermeye başlamıştı...
Şiir varlık nedeni değildi tabi. Ama insan varlık nedenine küçük imzalar atmaya başladığında ,şiir özgürleşmeye başlamıştı. Her çağın imzası ,her çağın duygusuna eşlik edecek ve bizler de kendimize bu eşlerden şiir edinecektik...
Çağ çağ bölünüyor insanın duyguları…Çağlaşan ve çoğalan insan şiirdir ,nesirdir ve belki de kendisini bulduğunda alemde en güzel şiirdir….
sevgiler
Volkan70
dogaya karismadir..
hiclikle bulusmadir..
degerli yorumunuz icin tesekkurler
dostlukla hep
Şiir ve şair
Kendi kendine söyleşi
Güzel bir anlatım ki aklında iz edenler yazılmış şair ve şiir denilince benim de aklıma Kanunu Sultan Süleymanın Karıncalar için yazdığı iki satır aklıma geliyor ha benim bildiğim bir şey var şairleri biz neden ayrıstıriyoruz şiir kerteğe düşmesin siyasi görüş ile şiirsel görüş farklı benim de kişisel yorumum budur.
Saygı ve selam ile.
Volkan70
Soyutlasma, Lale devri, saltanat kayigina binenlerin kullandigi dilin kuregi olarak hala sicakligini korur..
Siirler sairleri ayristirir.."Ainesi istir kisinin lafa bakilmaz" gibi, Ziya pasaca..
yorumunuz icin tesekkurler
dostlukla hep