- 1809 Okunma
- 14 Yorum
- 1 Beğeni
KAFANA GÖRE YAZ!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
KAFA’ NA GÖRE YAZ!
Sabah yürüyüşü dönüşünde büfe’nin önünde çivilenip kaldım. Gazete ve dergilere mihverinde dönen tezgâhında göz gezdirdim. Bulmacası bol bir gazete ile ilk defa dikkatimi çeken dergiyi aldım. İyi ki üzerime yeterli para almışım. Sabah ekmeği ile birlikte onların da parasını verdikten sonra eve aheste adımlarla yöneldim. Birkaç sokak köpekleri gelip geçenlere kuyruk sallayıp merhamet diliyorlardı adeta. Az ilerdeki metronun her iki başında gençler ellerindeki gazeteyi havaya kaldırmışlar: Boyun Eğme, diye bağırıyorlardı. Dayanamadım, onlardan da aldım. Hiç boyun eğmemiştim kimseye. Bundan böyle eğeceğimi de sanmıyorum. Zaten boyun eğersen kendini menfaatin için kandırmış olursun. Aç kal, açık kal ama onurunla yaşa, kimseye el avuç açma ki kimsenin yanında boynun eğri kalmasın, değil mi. İşin etik tarafı da bu zaten. Ömer Seyfettin’in o ünlü öyküsü yok mu? Boyun eğmemenin en güzel özetlenmiş hali bence. Hatırlarsınız: Zamanında; kasabın biri, insan pazarında yaptığı suçtan dolayı kolu kesilecek adamı kendisine köle yaparak kurtarıyor ama adamcağızın her gün başını kakalayıp(!) duruyor. Ben olmasaydım kolun gidecekti, diye. En sonunda adamcağız kolunu satırla kesip kasaba uzatıyor: Al kurtardığın kol, senin olsun.(Öykünün adı neydi?) İşte böyle başkalarının boyunduruğunda yaşamaktansa ölmek daha evladır.
Sabahın ilk saatleri, güneş yüzünü bir gösteriyor, bir saklıyor. Bulutların arasından güneşin ışık huzmeleri tatlı tatlı yansıdığına göre bugün hava iyi olacak, diye içime bir ferahlık giriyor. Çocukken yaz tatillerini köyde geçirirdim. Akşam saatlerinde ajanslardan sonra meteorolojiyi dinlemek dedemin birinci göreviydi. Pilli radyosu onun can simidiydi adeta. Ertesi günü tütün tarlasında gecenin kör karanlığından başlayan hayat kavgası dedemin radyodan aldığı rapora göre şekillenirdi.( saat 3-4 arası) Şimdi ise emekli olduktan sonra ikinci bir iş olarak sokaklardaki ekmek kavgasında havanın gidişatı çok önemliydi. Rüzgârın şiddeti, yağmurun saati gözden kaçmamalıydı. Yoksa keten helvası gibi yanarsın. Eğitim zayiatı verir gibi tezgâh alabora olduğunda veresiye satan adamın resmi gibi poz vermek içten bile değil.
Eve varmadan derginin bütün sayfalarını çevirip başlıklarını okudum. Dedemin Evi, Hepimiz Hayallerimizin Kurbanıyız, Umudunuzu Kaybetmek Yasak, Her Yaşın Aşkı Başka, Ne gülüyorsun, Ülke ve Edebiyat, Kahır Mektubu, Uçurtma Mevsimi v.s. Bir köşe de vardı ki çok hoşuma gitti: Kafana göre yaz,çiz, paylaş ne yazarsan yaz, diyordu.
Sahi bu köşeye yazsam ne yazacaktın kafama göre. Ne yazarsan yaz! İşte bu çekici geldi bana. İlla ki dört dörtlük yazacak halim yok ya. Düşündüğüm gibi aklımdan geçtiği gibi yazarım olur biter. Hem yazmak için akademik mi olmak gerekiyor. Zaten geçmiş de üniversitedeki akademisyenin biri tarafından ima yollu öyle bir fırça yedim ki neredeyse yazmayı bırakacaktım ama neyse ki bu yaşıma(59) kadar öyle tipolojik karakterle karşılaştığım için içimden gülüp geçtim. Tatar Ramazan’ın yazarı ortaokul terk nalbant ustası Kerim Korcan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Maksim Gorki ve nicelerinin akademisyen yaftası olmadığını bilmiyordu demek ki bu hocamız. Adamın dediği şuydu: Cebine üç beş kuruş koyan ve her önüne gelen kitap yazıp kendini romancı sanıyor. Katılmadığı tv. ve radyo programları kalmadığından tut da dolaşmadığı Avrupa ülkesi kalmadığını tafra yaparak ballandıra ballandıra anlatıp durmuştu.
Zile basmadan anahtarımla dış kapı ve daire kapısını açıp içeri girdiğimde hanım, tıkırtıma:
“ Bu sefer geç geldin, fazla mı tur attın?" diye sordu.
Yaşlanınca belalar sarmalıyor paçanı. Romatizma, karaciğer yağlanması, unutkanlık, saysan bitmez. Daha bir sürü dertler. En iyisi mi hayatı olduğu gibi kabul etmek. Ya da kendinle alay etmek.
Hanım, kan gibi çayları bardaklara doldururken kafam dergideydi. Kafa’na Göre Yaz köşesine ne yazsaydım acaba? Gün ola harman ola! Bakalım bugün neler gelecekti başıma. Hele bir akşam olsun kâğıdı kalemi alması da zor değil di ya. Olduğu gibi yazsam kim ne der ki. Nasıl olsa beni akademisyen ruhlular da okumayacağına göre!..
YORUMLAR
Ayhan Sarıkaya
bırakmakta fayda var.
Selam ve saygılar efendim.
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılar.
Merhaba Ayhan Bey, yazı öyle güzel ki kendi hatağinda şıril şırıl akan nehir gibi...
Gerçekten ne yazarsan yaz, kafana göre yaz. Gereksiz süslemelerle, ne idiği belirsiz kelimelerle boğma yazıyi.
Sen hep böyle yaz, biz seni böyle seviyoruz.
Tebrik ederim, selamlar
Ayhan Sarıkaya
Eksik olmayınız.
Selam ve saygılar efendim.
Ayhan Sarıkaya
Eksik olmayınız.
Selam ve saygılar efendim.
ne çok benden, ne çok bizden ve nasıl nasıl da içten...
değerli yazarım, hoş bir esinti ile ne güzel eylemişsiniz bu bitimsiz aşkı.
sevdiklerimizle varız, değer verdiklerimizle sırtlıyoruz ömrü, dostlarımızla yad ediyoruz hüznü ve paylaşıyoruz mutluluğu.
hele ki yazıp da okunmak istemez mi insan? hem de nasıl ister: yağmur olmak ister ve yağmak rahmetin indinde, aynı tufanda savrulmak ister, aynı sofrada oturup bir tas çorbayı kaşıklamak ister.
bu efsunlu dünyada, kalem ne derse ve kim ise değer veren, anlam bulan ve derken hıçkırırken o boş sayfa dolarken.
kutluyorum tüm yüreğimle.
en derin saygı ve selamlarımla efendim...
hocam, ne var biliyor musunuz? farklılıkların aynı potada eridiği ve tek ses olan bizler değil miyiz hayatı yaşanır kılan ki özümüzde hepimiz biriz, tekiz ve bütünün gönül neferleriyiz üstelik konu ne olursa olsun zira her birimizi yoktan var eden İlahi Gücün indinde eşitiz.
kaleminiz daim olsun.
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılarımla efendim...
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılarımla efendim...
Merhabalar üstadım.
Sabahın ilk ışıklarında gözümü açar açmaz sizin yazınızı okudum.
Sonra kestirmek için gözlerimi kapattığım an -etkisinde kalmış olacağım ki- sizin bahsettiğiniz dergi rüyamda canlandı. Hissettirerek yazmak bu olsa gerek...
Akademisyenlere gelirsek; çoğunun sanatını, sanat için yaptığına inanıyorum. Kullandığı terimler, dolambaçlı cümleler vesaire. O yüzdendir ki değerli hocamızında örneklediği gibi Turgut Özakman'ın kitabı, akademisyen bir hocamızdan daha çok tutuldu. Çünkü ortada yalınlık ve anlaşılabilirlik var.
Şu anda 19 yaşındayım. 15 yaşında okumaya başlayan biriyimdir. Okumaya başlamadan önceleri kitaplardan sıkılırdım. Uzatılmış cümleler, kafası karışık yazarlar vesaire beni iyice korkuturdu. Sonra zamanla anladım ki fazlasıyla hissederek yazan, yazarlarımız da varmış. Lafı şuraya getirmek istiyorum üstadım. Elbette ki yazmak bir sanattır. Ama her şeyin başında hissetmek ve yalınlık olmalı diye düşünüyorum.
Yazınızı şöyle bir gözden geçirdiğimizde gayet yalın ve samimi bir dili var. Hiç kitap okumayan birisi dahi yazınızı benimseyebilir. Bizimle böylesi güzel bir yazıyı paylaştığınız için teşekkür ederiz üstadım. Siz kaleminize sahip çıktığınız sürece hak ettiğiniz değeri göreceğinize inanıyorum. Lafı fazlasıyla uzattım. Sürçü lisan ettiysek affola. Saygı ve sevgilerle.
Ayhan Sarıkaya
Yani bunları niye yazıyorum genç dostum!
Önünde yıllar var. Ve göreceğin, ders alacağın hayat sayfaları o kadar çok ki. Şimdiden bu çetrefilli yolda kapıldığın edebiyat aşkından dolayı seni kutlar, gözlerinden sevgiyle öperim.
Sevgilerimle...
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılarımla.
Ne dedim sana ?
Bak kafana göre yazmayı yazdın. Yazın günün yazısı oldu.
Bir de kafana göre yazsan kim bilir neler olur?
Öperim gözlerinden kalem cambazı...
Tebrikler.
Ayhan Sarıkaya
İyi ki varsınız.
Sağlıklı, uzun ömürler diliyorum abim.
Selamlar.
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılar efendim.
'' Biliyor musun ? Az önce Beyoğlu'ndan geldim. Bir fotoğraf sergisinden çıkmıştım. Başım çok fena ağırıyordu. Yolu kısaltmak için ara sokağa girdim. Yolda yürürken bir binanın ikinci katında kadın pencereden aşağıya bağırıyordu. Saniyeler geçtikçe pencereden aşağıya bir şeyler atıyordu.
Sonra yine pencereye geliyor ,bağırmaya devam ediyordu. Üzerindeki giysi gecelik gibiydi. Oldukça büyük göğüsleri ve uzun saçları vardı. Yüzü aşırı derecede makyajlı olduğu için yaşını tahmin edemiyordum. Sonra yere attığı eski bir tabloya gözüm ilişti. Tablodaki kadında pencereden bakıyordu. Gözlerinden düşen yaşlar oldukça gerçekçi çizilmişti. Tabloyu aldım ve yavaş yavaş yürümeye devam ettim. Kadın hala pencereden bağırıyor ,bu kez bağrışmaları imdat sesine dönüşmüştü. Neden kadın bu haldeydi bilmiyordum. Sanırım ressamın o an ki duygusallığı. Acaba ressam erkek mi kadın mıydı ?
Kafamıza göre !
Kafanıza göre ! ''
saygılar.
Ayhan Sarıkaya
Kafamıza göre yaşamak için de ortamın mükemmel olması gerek. Bir sürü sıkıntının içinde gel de kafana göre takıl, mümkün mü?
Çok teşekkür ederim arkadaşım. Selam ve saygılarımla.
Seni halk okusun yeter. Akademisyen ya da kendini entel diye tanımlayan tabakayla benim hiç işim olmaz mesela. İster okusunlar ,ister okumasınlar. Ama sıradan insanlar okusun. Bence daha kıymetli. Suskun Kaldı Yürek kitabını kızım üç günde bitirdi. Ondan da öğretmeni almış. Fındık İşçileri romanını kaç kişi okudu hatırlamıyorum bile. Hepsinden de güzel eleştiriler aldım. Çünkü gerçek hayatı yazıyorsun.
Sabah yürüyüşleri hep eğlencelidir. Ne çok şeyi görür ve duyumsarsın...Bak bir dergiden bile güzel bir yazı çıkardın.
Ben seni okumayı çok seviyorum Ayhan Abi.
Sevgi ve saygılarımla.
Ayhan Sarıkaya
Senin yazılarının yanında benimkiler solda sıfır kalırlar aynur. Senden güç alarak yazmaya başladık yani.Yiğidi öldür hakkını ver!
Selam ve saygılar efendim.
Aynur Engindeniz
Değerli arkadaşım.
O bahsettiğiniz hikayenin adı ''Diyet'' idi. Yazarı da Ömer Seyfettin.
Kafana göre yaz konusuna gelince: Ben her zaman açık ve anlaşılır ya da ne yazarsan yaz anlayışında olmuşumdur. Böyle bir yazı gördüğümde de okurum genelde.
Akademisyenlere de gelelim: Yazdıkları elbette çok değerlidir ama kim için değerlidir? O yazıları bekleyenler için. Mesela rahmetli Hocam Cengiz Orhonlu '' Osmanlılarda İskan Politikası''Adlı bir kitap yazmıştır ama böyle bir kitabın varlığından bile haberdar değildir millet. Sadece bu konuda araştırmalar yapmak isteyenlerin müracaat ettiği bir kitaptır. Buna mukabil bir tiyatrocu olan Turgut Özakman ''Şu çılgın Türkler'' i yazmıştır, kitap Türkiye gibi okuma oranın hayli düşük olduğu bir ülkede satış rekorları kırmış, hatta korsanları basılıp piyasaya sürülmüştür.
Kısacası yazar olmak için ille de akademisyen olmak şart değil.
Selam ve sevgilerimle.
Ayhan Sarıkaya
Ben de budan böyle hiç kimseyi tınlamadan kafaama göre yazacam valla.
Selam ve saygılar hocam.
Senin kafan dolu Ayhanım.
Kafana göre yazdığın her yazı okunur.
Ders alınır.
Sen kafana göre yaz bakalım nasıl ses getiriyor.
Bakta gör...
Hasretle öperim gözlerinden.
Ayhan Sarıkaya
Umman kadar yerin var ciğerlerimde!
Selam ve saygılar.