Âh uyanışlarım!
Yeniden doğmanın sancısına hasretim bu gece. Vâr olmanın ve olmamanın eşiğinde çok oyalandım, saklandığım o soğuk mezarı korkmadan, parmaklarımı topraklarıma geçirerek açmalıyım artık..
Sancılandıkça dudaklarımın ardına sakladığım gizli şiirlerim yıkılıyor. Dökülüyor hepsi en heybetli ateş havuzuma. Paramparça mısralar.. Yangın yeri her yer. Yandıkça kora düşmüş yalnızlığım üşüyor...
Küllerim ürkek kanatlı serçelere dönüşeli kuşbaz bir gölge dudaklarımın bekâretini bırakıyor her gece dudaklarıma.
Siz bilirmisiniz çaresizliği yutkunmanın hazımsızlığını.. Suskunluğu kilitlemenin iç acısını..
Âh uyanışlarım!
Şakaklarımdan şafaklar sökülüyor..
Bir giz kanatlanıyor gözlerimden geceye. Kuşların sabahın tâze bulutlarına ördükleri beyaz âyinlere karışmak istiyorum. Göğsüme dizilsin bir bir huzur tomucukları. Nilüfer gibi dönsün içimdeki küskün aynalarda. Su gibi, anneliğimin aksütü gibi.
Katıksız..
Kimsesizliğimden sahipsizliğime sürüyor beni yıllarımın rayları.. O gün gelecek, kapılar açılacak ve hüznüm kaçacak kafesinden elbet.. Gece kuruyacak avuçlarımda, bahar sarılacak sımsıkı..
Raylar eskiyecek ve elbet mutluluğun evinde de bitecek misâfirliğim..
✒T.Y.