- 251 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yağmur ötesi bu düşler…
Islanmışlığımızın ardında kalan bir yaşam kesiti bu…
Sadece belki de yarınsızlık umutsuzluğu, belki de bir beklenti ertesi sahipsizlenme telaşı bu kimsesizliğin ardına saklanan dar düşler…
Yaşamın içindeki ipuçlarında gizliydi aslında var oluşundaki gizem…
Sadece dünlerin eskimiş düşleri ile uğraşırken, kaybettiklerinin ardına gizlenmişti asıl kimliği. Sevginin yaldızlı çerçevesinden kendi tasvirine bakarken, içindeki umutlardı yaşamın ucundan tutuşu…
Sen sevgili, kendimi sende unutuşumdu yaşamda gölge oyunlarına düşüşüm…
Kararmış ve uzun bir gecenin kül rengine karışmış düşlerimin içine sığmış sevgili
düşündeki yüz hatlarında buluyordum kendimin bakışlarını…
Biraz öfke biraz bezmişlikle kendi kendime mırıldandığım şarkının, yüzümde biriktirdiği mimiklerimle çıkmazlarında kurtulmaya çalışıyordum…
Bir yerlere sığmıyordu tarifini anlamadığım düşüncemdeki senin üşümelerinden çok fazla üşümem ile canım yanıyor…
Gece buz kesmiş terimi içinde gizliyordu ve ben her zamankinden fazla titreyerek sevgili düşleri ile üşüyordum bu çaresizlikle…
Bu kaçıncı kış soğuğu ile bedenim büzüşmek üzere iken var gücümle haykırdım, üşüyorum sevgili, hem de senli zamanlardan çok fazladan…
Sadece katlanıyorum yaşamın kara soğuk zamanlarında nefes almaların zorluklarına…
Şimdilerde, sadece senli yaşanmışlıkların bedenimde bıraktığı izleri silmek ve bedenime seni unutturmak için çaba sarf ediyorum…
Sadece unutulamaz anılarla gizlenmiş bir başlangıca adım atıştı bu özgürlük zannı veya acılanmalardan kurtuluş zannedilerek adım atıştı kahırlar bulvarından acılanmalara koşuştu bu belki de…
Terk edilemeyen düşünceler kulvarından, hasretin veya hırs tutukluğu ile bir koşu bandında yürüyüştü belki de…
Nereye, niçin ve ne zamana kadar sürecekti bu sürgün düşlerle yaşamımın hızlı nefes almaları…
Unutulmuş bir benliğin kendine dönüşü için bir can bedeli uğraştı bu yaşamın bu kesimleri ki içinde sadece kendine güven ve yaşamdan var güçle şüphe edilen nefes almaların birikimi idi tüm bu çabaların altında kalan asıl amaç…
Sevmek ve nefrete uzayan bir zaman diliminde var olan bir hırsla yaşam savaşıydı tüm toplam nefes almaların zamanlarının son kısmı…
Ve Sevgi, gidenin ardından sadece bakar ve kalanla beraber katlanarak büyür, ta ki kendini aşıncaya kadar sabırla kalanla kalır…
Ve ardından sonsuza düşen acılanmalarla, hasretin kızgın sıcaklığı düşer insanın tam da yüreğinin ortasına…
Vedasız kopuşlarda bitmeyesiye döngü olur hasret…
Açlık, susuzluk, uykusuzluk ve de yorgunluk, belki de yoklukla çaresizlik, uzaklar, uzak düşlerin içinde gök mavisi ile el ele, eksiklikli bir yaşam...
Uzaklar, uzak düşlerin içinde gök mavisi ile el ele, eksiklikli bir yaşam...
Yarın sevgili, yarın, güneşin rengi buz beyazı olacak ve ben sana koşarken avuçlarımın içi kızaracak…
Gün doğumunda, ellerimiz birleşmişken güneşin batıda kızarıklığına dalacak gözlerimiz…
Beklemek sevgili, beklemek, sadece düşlere ve de düşüncelere gömülesi beklemek, arta kalan yaşamsa zaten bekleyerek geçerdi,
Bekleyerek geçerdi oysa yaşamın uzunu…
Oysa umuttu göz göze gelmek, umuttu sesinin yüreğime gömülmesi, beklemekti terini avuçlamak ve yarındı her şeyin prangalandığı gözlerin, özlemse yaşanacaktı ardında umut varsa...
Gün gelir geceye konuşursun, bazen bir çiçeğe bazen bir kuş için konuşursun,
ama bir gün gelir içine içine konuşursun ona içindeki düşleri anlatırsın…
Sonra geceye, geceden sonra da duramayasıya gün doğumunda güneşe yakınırsın içini akıta akıta…
Bazen de bedenin zangır zangır titrer konuşamadıklarından dolayı, içine içine konuşursun an an geçmişin karelerini akıtırken, yüreğinin kılcallarından beslenirsin yaşam boyu özlemeye...
Ne kadar da çok dolarsın da içime aslında sevgili sesine özlem akar göz diplerinden içinin kanadığını göz bebeklerinde görürsün duramayasıya ağlarsın da sesin duyulmaz…
Kendine bile sesin sessiz kalır ağlarsın bu sessizlikle ağlayabildiğin kadar ki artık gecenin karanlığında kaybolmak istersin ki işte o sessizlikte basar basabildiğince özlem…
Gök karışıyor, gözlerimde rüzgâr sarmaşık olmuş yüzümde, bir küskünlük içimde, bir de kırgınlık geçen seneden kalma rüzgara bir de sana…
Çaresizlik bu yaşanan, yaşanacak pişmanlık olmadan. Kızmak, bu alınan soğuk nefeslere ve kızgınlık bu sana, inanmışlığa ve de tüm riya dolu yaşanan günler ile imkânsızı yaşattığın sana kızgınlık…
Rüzgâr durmuyor, soğuk kar taneleri yüzümde, göz kapaklarımda, bir de sen varsındır diye baktığım yerlere uçuşuyor kar serpintileri…
Parçalanmış gökyüzü, zerre zerre düşüyor yere doğru, buz kesiyor zaman ve unutulacak her şey buz kesiyor…
Zamana kızıyorum, sanki donuk hayat gibi buz kesiyor bedenim ve de cümlelerim kızgın…
Çekil git ön yüzümden, düne kadar arkamda gölgeleniyordu varlığın, ömrüme dağılmıştı bakışları ve artık yarınlara saklıyorum gülüşlerimi…
Senden geri aldığım sıcak nefeslerimle hasret gidermek artık sensiz düşünceler…
Ve sen dünlerimin ürpertileri iken yarınlarıma sakladığım yalnızlığımdasın artık…
Gecenin kör zaman kuşağı, bir çok kişinin bu saatlerde uyuduğu bir zamanda, ben kendi kendime kendi yalnızlığımı tarif ediyordum…
Keskin bir ürkeklik zamanları ve insanın kendine bile yabancı olduğu bir yabanıl zamanı…
Yırtıcı canlıların bu zamanları kendine fırsat kolladığı ve yaşamın şartı öz şartı olan enerji temini ile canlı kalma, nefes alma ürpertileri arasında bile kendine yetikli olma zamanları…
Tan vaktinin pek fazla olmayan gecenin hayli geçmiş zamanı ve ben ürpertiler arasında sokağın sağ kulvarında kendi kendine sanki yabancılık çekermiş gibi can havli ile sert zemini adımlayış bunlar…
Ve kendime pek yabancı olmayan zamanda kendime yakın ve korunaklı bildiğim yerde o bulvardaki O evin tam karşısında durakladım. Ve eskiden ağzımdan sigaralar sönmezken, şimdi tam bir hırs ve kendime pişmanlık cümleleri ile oyalanırken, ayaklarımdan birinin ökçesi sert sert yere vuruyor…
Yaşamın önemli zamanlarını içinde barındıran O ev ve ben sokaktaki kendine yalnız nefes almalarda iken garip bir cümle ile kendime geliyorum…
“Benim hayatımı bana ziyan ederken en çok kendini tüketmiştin. Ve hâlâ nasıl nefes alıyorsun bilmiyorum ama ölümün kokusunu içinde hissettikçe her an yaklaştın ona ve işte nefesleri bozmaya çalışanların çoğu nefessiz kalmıştı bu yaşamın bilinen kısımlarında…”
Ne yapmıştık biz ki kendi kendimize zor nefesli zamanlar hâlâ yaşıyorduk?
Ölümler sadece sahiplenenleri yaşamdan koparırdı. Sense yaşamdan beni koparmak hâlâ acıların en derininde bırakırken kendi yaşamını da tüketmiştin…
Oysa sevmek güzel günlere adanmış hayatları nefes almalarıdır…
Gecenin uzununa son ışık kümesi de karışarak ilk güneş kızarıklığına bırakıyordum kendimi…
Ve ben senli düşlerle son zamanların nadir gecelerinden birini yaşayarak yine sana adanmışlıkla nefesler aldım, gecenin uzununda tan vaktine değin, gözlerim, karanlığa sızan ışığı ile bir pencerede, sırtımda ayazın soğuk ürpertisi…
İsmin aklıma gelince, inan bana, buz kesiyor tüm damarlarımdaki kanım...
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.