karanlıkta duran tek melek
Tüm melekler içinde sadece intihar meleği boynu bükük ve başı eğik dolaşır. O kanatlarını da, diğer melek kanatlarının yanında gerilmiş yırtık tentenelerden fazlası olmadığı kanatlarını, hiçbir zaman yanından ayrılmayan karanlığın en derinlerinde saklar ve diğer melekler gibi titreştirmez onları.
Peki kanatlarını kendi karanlığının en derinlerde saklamasının ve güzellikte aynı semalarda dolaşan yüzünü koyu kahverengi saçlarıyla örtmesinin sebebi hüznü müdür? Evet, hüzünle kaynar intihar meleği. Bunun için sebebi de çoktur onun. Hem kutsallar dışlamıştır onu, hem de ateşin tohumları. Çünkü intihar ve onun başı bükük meleği karanlığın ta kendisidir. Ne kanın ateşli kırmızısı, ne de huzur ve düzenin kolay bozulan beyazı anlamaya muktedir değildir onu. Güzelliğini de tam olarak idrak edemez hiç kimse, karanlığın erdemleriyle kuşanmış birkaç yarı tanrı ile siyah ve beyazın ötesinde olan mutlak tanrı hariç.
Fakat hayır, saklanmasındaki sebep hüznü değildi intihar meleğinin. Sebebi korumaktı insanları kendisinin sarp güzelliğinden. Genelde insanlar korkardı ondan, tıpkı her varlık gibi, fakat bazen birkaç insan düşüp yorulurdu, tekrar ayağa kalkamayacaklarını düşünecek kadar çok. Sonra uzaktan ona bakar ve kucağına kafalarını koyup huzur durağına vardıklarını hayal ederlerdi. O da onları rahatlatmak isterdi elbet fakat bunu yapmak kendi sınırlarının çok ötesindeydi. Çünkü tanrı bu meleğini rahatlatma yetisinden mahrum bırakmış, kucağına yatanların ateşten dehlizlerde de sonsuza kadar yatmasını buyurmuştu. O yüzden saklamalıydı kendini, hiçbir insan görmemeliydi yüzünü, kanatlarını, vücudunu veya bembeyaz giysisini.
Bu durum bir gün güneş batarken sıkmaya başladı içini. Adı sanı bilinmez bir şehri yukardan izlerken kaldırdı başını, ellerini ve kanatlarını, sonrasında ilk defa sordu tanrısına: “Neden insanlara huzur veremiyorum Tanrım? Bir sebebi var biliyorum. Fakat anlayamıyorum. Lütfen yol göster bana!” Sözünü bitirdiği anda intihar meleği bir çift gözün korkuyla ve hayranlıkla dolu okşayan bakışlarını yüzünde ve kanatlarında hissetti. İşte biri görmüştü yine kanatlarını ve çehresini. Acaba cehenneme yeni bir insan mı göndermişti? Oradan uzaklaşması o insanı intiharından döndürürdü belki. Fakat o bir melekti, karanlığın kendisi bile olsa kalbi bir parça kardan daha beyaz değil miydi? Teselli için de olsa gitmeliydi gözlerin sahibinin yanı başına.
Kalın ve içleri böceklerle taşan duvarların içinden geçip, kırmızı duvarların ve siyah-gri tabloların hüküm sürdüğü geniş odaya girdiğinde ressamı gördü intihar meleği. Devrilmiş sandalyelerin ortasında duran işlemeli ahşap sandığa oturmuş, bir eline içki şişesini diğer eline sarımsı bir sıvıyla dolu kadehini almıştı. İntihar meleğini gördüğü gibi yere fırlattı elindekileri ve fırladı yerinden. Ürktü bundan intihar meleği, sakladı kanatlarını ezeli mahpusu olan karanlığa ve yüzünü de saçlarının ardına. “ Sen… güzelsin.” diyebildi kadın, içinden geçen tonlarca düşüncenin huzurunda.
Bu sırada melek de kinle bakıyordu şişeye ve içindeki şeytan dölüne. O olmasaydı bu kadın hissetmezdi bile onu. Ama şimdi onu gerçek halinde görmüş ve tenini okşamıştı ürkek bakışlarıyla. Fakat fark etmedi intihar meleği, şeytan dölünün bile o kadarını gösteremeyeceğini. Buna sadece ulu bir varlığın muktedir olabileceğini.
“Ben… seninle gitmek istiyorum.” “Hayır.” Soğuktu intihar meleğinin cevabı ve sesi. Korkmuştu ressam, meleğin kendini yanına almayacağından. Ne var ki birkaç ritimsiz kalp atımı sonrası fark etti, kararın kendinden başkasına bağlı olmadığını. Ama söylemedi bunu meleğe. Öğrenmek istedi belki de melek neden almak istemez yanına kendisini. “Ama neden? Bu dünya çirkin, hastalıklarla ve ihtiraslarla dolu.” “Benim kucağıma yatan cehenneminin derinlerinde de yatacaktır ey intiharı arzulayan kadın. Bir anlık rahatlık uğruna yakmak ne kadar doğrudur kendini?” Güldü ressam sabırsızlıkla. “Umrumda değil artık. Hem cehennemin bile bir güzelliği var gözümde. En azından orada bir amaç ve düzen vardır. Ama bu dünya karmaşa içinde karmaşa, daha fazlası olamadı hiçbir zaman.”
İntihar meleği o ince ağzını araladı ve konuşmaya başladı. Sesini duyan derdi ki karşıdakiyle konuşmuyor, içinde yılardır barınan ama unuttuğu bir gerçeği kendisine mırıldanıyor sadece. “İşte sebep bu. Bu yüzden kıymayacaksın kendine. Bu dünya çirkin ve sen güzeli arzulayanlardansın. İşte gösterdim sana öte taraftan getirdiğim güzelliğimi. Şimdi yaratmalısın burada da güzelliği. Sen bir sanatçısın değil mi? Tanrının yeryüzündeki gölgelerinden, yaratmayı üstlenen kişilerden. Bundan başka bir amacınız olabilir mi sanki?”
İntihar meleği kanatlarını çıkardı hapishanesinden ve evrenin titreşen doğuşu görüldü kanatlarında. Kaldırdı başını ve bir soğuk bir heykelden katbekat ürkünç ve hayran bırakan yüzünün karanlığı saçıldı tüm odaya. Sonra büyülenmekten başka elinden bir şey gelmeyen ressamın yanına gitti ve omuzlarından kavradı onu, sonra da alnından hafifçe öptü dudaklarının ucuyla. Bu öpücüğün yakıcı soğuğuyla ressam tekrar döndü hayata ve arkasını dönüp uzaklaşmakta olan meleğe seslendi. “Dur!”
Titredi melek. Acaba kabul etmemiş miydi dediklerini? Yalnız gitmesine izin vermeyecek miydi? “Resmini yapmalıyım senin. Tüm insanlara göstermek için gerçek güzelliği. Ama lütfen kanatlarını gölgelere ve yüzünü saçlarının ardına gönder yine. Zira ben onları aktaramam kağıdıma. Aktarabilsem bile tüm insanlar intihara koşardı, gerçek halinde görselerdi seni.” İntihar meleği uydu ressamın iradesine ve oturdu devrilmiş sandalyelerden birinin üstüne. Sonra ressam aldı eşyalarını ve yapmaya başladı meleğin kağıttaki aksini. Kıpırdamadı melek saatlerce, ressam da ayrılmadı tablosunun başından.
Günün ağarmasına dakikalar kala son dokunuşunu yaptı ressam ve “Hüznünle güzelsin.” dedi. Melek de başıyla tasdik etti onu. Ardından her zamanki gibi kanatlarını kullanmadan yükseldi ve evden dışarı çıktı melek.
“Tanrım sana şükürler olsun, anladım artık!” Kutsallar dışlamıştı onu güzelliğine rağmen, çünkü yaşam devam etmeliydi. Onlar dışlamasaydı onu, yaşam bitmez miydi? Ateşin tohumları dışlamıştı onu, çünkü beyaz olmasa da kendisi, beyaza hizmetti onun işi. Tanrı yaratmıştı onu çünkü lazımdı güzelliği. Ve yaratıldığı günden beri ilk kez gülümsedi intihar meleği. Gülümsedi derisini gere gere, ilk kez kendini dolduran varoluştan hoşnut olarak hem de. Derken arkasında bir ruhun soluğunu hissetti melek, ardından da tok bir silah sesi. “Hüznünle güzelsin, intiharın gümüşten meleği. Dayanamadım gülümsemene.” Dedi ressamın ruhu ve her zamanki hüznüne boğuldu tekrardan intihar meleğinin karanlık çehresi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.