- 482 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hangi çocuğun gözlerine yapıştı umutlarındaki parlaklık 2…
Susarak bakıyorum, gün doğumuna doğru şehrin varoşlarındaki baca dumanlarının gökyüzüne doğru süzüldüğü, belirsiz şekillerdeki dumanın arkasında, ışıklarını körfezin mavisindeki buzlu duruluğa ışıklarını salmaya çalışan yeni günün ilk ışıklarına…
Aklımda belirsizleşen duygularımın şekilde de anlam değişikliği altında kalan ruhsal iç yapımda çırpınan onca umudun ezilişine…
Ne kadar çok farklı düşüncelere sığdırdığım bir kadının duruşuna konuşmak gibi sertleşmiş duygularımla sadece kendime kendi kendime hayıflanıyorum…
Sabahın sert durgunluğu soğuğun damarlarımda hissedildiği donuklukla geçmişin üşümüşlüğü ile örtünüyorum sanki…
Eski kışlarda sadece onun için üzülürdüm. Soğuk havalarda onun üşümesini içimde hissedip, kanımın donduğunu, nabzımın atış durgunluğundan hissediyordum… Ve ayrıca farklı bir hisle kendi kendimi suçluyordum… “Ne kadar zordu dayanılması” sevgili, üşümelerine …
Her şeye her ana dair senin varlığının yanında olmasının bir bedeli olmalıydı…
Yanımda var oluşun uzun yıllara ulaşsa da birçoğunda gecelere uzun acılara peydah olacak şekilde yaşamımın da uzun uzun gecelerine dahil olmuştu…
Sen sevgili, tüm yaşanmışlıkları yaşandığı zamandan bu günlere uzayacak şekilde saklatman yaşamımın içinde hep sivrilmiş bir bıçak üstü yaşamı hediye etti…
Bil ki bilinmeli ki yaşandığı zamanlarda onur duyduğum sevgimle sevinirken gelecek zamanlarda acılanmalarımla yaşamak, alnımı yere yapıştırarak acıları hak etmedim diye feryat etmeyi gerektirmiyordu…
Bir defa bu sevgi ile vurulmuşluğumuz yapışacaktı alnımıza. Ve her hangi bir zamanda herhangi bir şekilde ondan vazgeçmemiz veya acılarından şikayet edip dünyaya küsüp yaşamdan nefret etmemi gerektirmiyordu…
Sen sevgili vazgeçemediğimin ve de tıkanan nefeslerime sebep olan sen, o gün nasıl bakmışsam gözlerine, her şeye her keslere bu gün de bakmak gerekirken gözlerine bu günlerde bezmişliğimin sebebi sen olan yaşamda gülümseyerek nefes almam artık benim için umutsuzluk değil…
Her kes gibi yaşam hakkım veya yaşamı devam ettirme çabasının tam da ortasında kürek çekerken sevgiye dair sevgimde kocaman bir saygımla savaş vermek için de kocaman bir gücüm olmalı…
Sen bu yaşamın içinde nirengi taşıma gölge ettikçe ruhumda kopacak dalgaların yaşam sebebimdi artık…
Yaptığın birçok şey, her yağmurda yürüyüşün, ıslanışın, her gecenin şafağına ulaştığın, her sel, her çamur, sana belki güç kazandırdı. Ama batan her güneş, gecenin her baykuş sesi, sönen, yanan bir çok ışık, patinaj sesi çıkaran bir çok araç sesi, yağmurun donuklaştığı geceler, her buz kesmiş nefes donuklaşmasının yüreğimde açtığı derin oyuklarla, yaşamımı zora soktun…
Gecelerime kâbus, geç doğan güneşe gölge ve omuzlarımdan aşağıya dökülen yağmur suları ile eskiyip durdum bu sokakların gölgeliklerinde…
Sen sevgili, kararan güneşimin önünde paravan olurken, içimde parçalanmış düşüncelerle, yığıldım kaldım hayatın dar zamanlarına düşmüş yaşamımdan usanmadan, nefes almalara attım kendimi…
Bir zamanlarda ben ve sen, demezdik, anlattığımız her olgunun başında. Veya sonunda sadece ve sadece biz derdik. Ve omuzlarımız hep biz derken sarsılırdı…
Ve çoğu zaman bir omuzlarımız sarsıla sarsıla ağlarken, çıkardık gün ışığına...
Biz ihtimalsiz girmiştik bu aşkın içine… Sade, duru ve öz sevgiden başka şansımız yoktu, sadece sadakat ve büyük bir hoş görü içinde var olacağımıza dair kavlimiz vardı…
Sevgi kendinden başka yerde nefes alma şansı olmayan bir ömürle var olmuştu aramızda ve onun ömrü bizim ömrümüze eşit olacaktı el tutuşlarımız içinde…
Ve riyadan uzak yaşamın gülüşleri ile yaşayacaktık sevginin yaşamına eş…
Yanıldık ve bulandık, çamura, boyandık hüsrana ve kendimizden başkasına güvenilemeyeceğimizi, çok ağır bir bedel ödeyerek, yaşaya yaşaya kan kusarcasına öğrendik…
Oysa biz yaşamımızda yarınsızlığı kabul etmeyecektik ki yine yanıldık…
Benim şartlarıma karşılık onun imkânsızlıkları vardı…
Aslında ikimizin de şartları imkânsızlıklarımızdan doğuyordu. Benim zamansızlığım onun imkânsızlığından da zorluk yaratıyordu sadece bakışlarımızın birleşebildiği kadar uygun tek şeyimiz yoktu yaşantımızda. Her gün zorlu olaylar, her gün aslında gün ve gün yaşamımızı zorlaştıran…
Sana göre ben kimdim Ve bu sevgide sonsuzluk olmadığını bilen sendin…
Sadece zamana oynuyordun ve sana yetecek zamanı kullanmak istiyordun…
Sevginin içsel pazarlıkla yaşanmasıydı bu…
Kaç yıldı veya ne kadar zamana sığacağını, nelerle ne kadar birlikte yaşayacağımızı bilen sadece sen biliyordun…
Belki de sevgiye zaman biçme veya birliktelikle yaşanacak zamanı sadece sen tayin edip, aşka yaşamda ömür biçiyordun. Bense sonsuza hedeflenmiş bir sevda düşlüyor ve yaşamak istediğim, yaşayabildikçe sevdanın içinde kalabileceğimi, bu umutla sağlıklı nefes almaları, huzuru ve hoşgörü içinde karmakarışık düşler ve şartlarla yaşıyordum…
Sen sevgili, “dünyadaki en önemli varlığımsın” dediğim ve güvenin sınırsız zamanlarını senle yaşarken, kendime ait tüm yaşam zamanlarım sana endeksleyip adeta tutsağın olarak yaşama dahil olmuştum…
Bu günlere sarkan şaşkın ve acılı yaşamın hata kökünde sana güven ve senden başka her şeye kuşkulu yaşama nefes almak demekti…
Aslında aldatılmış veya aldanılmış bir yaşamın zift kokulu zamanlarına mahkum bir yaşama adım atmaktı bu güven duygusunun altına sığınan iyi niyet düşünceleri…
Yanıldım sevgili, yanıldım ve hayatımı zift kokulu yaşama soktum bu yanılgı ile…
Affedilmez bir yaşam şeklinin hatalı zamanlarında yaşıyordum ve her geçen gün sevgi ile acılanmalar içinde dönek bir nefes alma şekli ile yaşıyordum…
Ben sevginin mavi düşlerini yaşayarak gören bir hatanın içinde kalarak bu günlere şaşkın ve kesik nefesler alarak geldim…
Sense bu zaaflarımın keyfini yıllar yılı sürecek sinsi düşlerle yaşadın…
Evet gerçeklerin bir kısmı yaşama dahil olanlardı…
Bu düşünceler asıl sırları senin düşüncelerinde saklıydı…
Ve uzun yılları içine alarak bu günlere geldi. Ve yaşanmışlıkların tümünün içinde gizlide kalmış tüm düşünceler sende kalanlardı şüphesiz…
Ve onlar da bir gün senin kaleminden dökülecek benim satırlarımın arasına…
Bizim hayatımız derin denizlerde özgür yaşama alışmış olan bir balinanın, yaşamın içindeki sevgi çıkmazlarına kahrederek kendini beyaz, ince bir kumlu sahilin son suyuna doğru yüzmesine benziyor…
Oysa ben yine karanlıklarda parıldayan ıslak kesme taşlı yollarda anılara baka baka gece zamanlarımı yaşıyorum…
Belki bu sevgiye dahil olmuş bir yüreğin, o sevgiye hâlâ sadakat bağı ile yaşamakta olduğunu ispat etmeye çalışıyorum…
Belki de umutsuzlukların içinde yaşama dahil olmuş bu sevgi duvarlarında gülümsetecek bir resim karesi gibi kısa bir anı peşindeyim belki de…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.