ALMA MAZLUMUN AHINI…
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste… Ne ağır ve ders verici bir atasözüdür. Şimdilerde insanlar kendi yaşantıları rahat olduğu için umurunda bile olmayabilir bu sözün anlattıkları. Zulüm zalime gerek elbet, Allah korkusu olan zaten insanların zor sınavını daha da zorlaştırmaz. Gel gör ki insanların yaşadığından ötesi olmuyor, ilahi adalet tecelli ettiğinde geri dönüş görünmüyor artık. Yollar hep kar, buz, sis. Durup dinleyince kâinatın sesini diyor ki : “Bunu siz istediniz!”
Yaşlı bir kadının feryatlarını duyardım hep, sanki dibimdeydi kulağımın ve söyledikleri sözleri en net şekliyle duyabiliyordum. Kalçasını kırdığında söylediği söz onun sınav dâhilinde değerlendirilmesi gerektiğinin bir göstergesiydi. Bir evladı vardı yanında, babası kanser olduğunda çok cebelleşmiş ve o zaman hayatı anlamıştı, dönüş ancak onaydı. Mezara koyduğunda babasını, yine onun kadar olmasa da, onun gibi seveceği bir el omzuna dokunmuş “Şimdi doğduğun gündür asıl demişti.” Bu nedenle daha bir kalbi bağlanmıştı bu insana ve yine aynı insan en büyük sınavı olacaktı bu çocuğun. Allahtan gelen her şeye sabretmek gerekti, çünkü kötüyü bile gönderen Allahtı. Allahtan korkmayan zalimler de vardı. Memlekette herkes mutlu mesuttu bu zalimlerden haberdar olmadığı sürece. Çeken yine çekiyordu zulmü, “Bu senin sınavın, sabret.” cümlesi en güçlü merhemdi inançlı insanın kalbindeki yaraya sürülebilecek.
Yine aynı şekilde fısıldıyordu kulağımın dibinde kadın:
- Allah nasıl bilirse öyle yapsın, Allah’ım kimseyi düşürme, sen benim her şeyim olan evladıma güç kuvvet ver, Allah’ım oğlumun çektiği sıkıntıyı gider. Onun çektiği sıkıntıyı, benim en ihtiyaç duyduğumda yalnız bırakan diğer kişilere öğret, sen öğreticilerin en hayırlısısın.
Kâinata söylenen sözler bir bir durur gökyüzünün ilgili katında. Dikkat etmesi gerek insanın ne söylediğine ve dikkat edilmeli hayatın değişim noktasında kendi dönüşümünüzü ortaya çıkarmaya sebep olabilir o söylenenler.
Ve ilahi bir döngü vardı insanlığın hayat dediği bu misafirhane bahçede, devir döner devran dönerdi, söylenenler mizana konur, hüküm yine Allah tarafından verilince gereken o bahçenin görüntüsüne düşerdi. Artık çok geç!
Oysa dönmek fırsatı verilmişti sana hatadan, tövbe etme fırsatı defalarca verildiği halde sen umurunda bile olmadan devam ettin hayata, bana gelmez dercesine yaşadın ama hepimiz bir gün öleceğiz. Ölüm var ve unutmayın ki zulmeden Allah katında da elbet ettiğini bulacaktır. Zalimler için yaşasın cehennem.
İnsanların anladığı kadarıyla yaptıklarının karşılığını bulmayacakları düşüncesinde “bana gelmez” derken, aslında sana gelmese de ailenden birine yansıyabilir. Sevdiğiniz bir insan sizin ettiğinizi çekerse size acının en acısı gelebilirdi. Adaletin sorgusu asla olmazdı.
Ve döngü tersine döndüğünde ilahi adaletin tecelli ettiği an gelir, işte o zaman azap vardır en can alıcı şekliyle. O ana kadar edilen duaları biriktiren gökyüzü, gerekli cümleleri iletir. İnsanoğlu kınadığını yaşamadan ölmeyecekti. Sözlerinde bir buğuz, yaptıklarından bir hesap kaldıysa, o elbette en kısa zamanda yaşatılarak görülür. Şimdi elini vicdanına koyup kendini hesaba çekmek vaktidir. Öyle bir adalettir ki bu, kınadığınızı yaşadığınız an ve birilerini zor durumda bıraktığınızda aynı durumu Rabbim size yaşattığı an aklınıza bir balyoz darbesi yer gibi vurur ifadesi... Sen başına gelecekleri düşün bitanesi.
Birine karşı kurduğunuz tuzak yahut verdiğiniz yanlış hüküm size tebessüm ve mutluluk olarak geri döneceğini sanmayın. Unutmayın biz bu âlemde birbirimizin sınavını zorlaştırmaya gelmedik. Sizler ki yaptığınız iyiliğin ve kötülüğün zerresine kadar aynı karşılıkla bulacağınızı unutmayın.
- Ah gızım, insanın içinden çıkmıyor, insanın ettiği iyilikte, kötülükte…
Yaşlı bir insanın dilinden süzülen bu sözler ancak hayatın özeti olabilir ve tecrübenin artık en öğretici şeklidir.
Tuzak kurmaya kalkanların gün gelip ilahi adaletten kaçamayacakları gibi, kaçamadıkları tek yer olacaktır vicdan. Ve Enfal Suresi 30. Ayette der ki : “Ve o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek (çıkarmak) için tuzak kuruyorlardı. Ve onlar, bu tuzağı kuruyorlarken; Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların (karşılık verenlerin) en hayırlısıdır.”
Adalet öyle ince bir husus ki; bazen Hz. Ömer olmaya kalkanların, kendi kalplerine ve nefislerine uyan aciz kul oluşlarına bakmaksızın; emrindeki, çevresindeki, sevdiklerinin arasındaki onlarca insanın kalbini kırarak Kâbeleri yıkıp, tertemiz bir eda ile bu dünyada hüküm süreceklerine sananlara Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in söylediği hadisi hatırlatmak gerektiğine inanıyorum. “ Dilleriyle insanları kıranları, ibadetleri temizleyemez.” Sizce Kalp kırmak neden bu kadar ağır sayılmış?
Bu dünyada ne ekersen onu biçersin elbet, bu dünya ayrı bir hal ki uzun sandığımız zaman, ahret zamanında belki de bir göz açıp kapatana kadar kısa…
Bir bakarsın ki, günahkâr gördüğün bir insanın bile yanında öyle bir melek vardır ki, annesi bile ona hayır dua etse, zalimin helak olmasına sebep bir durumdur aslında. Kınama, sana ihtiyaç duyanı yalnız bırakma, zor duruma düşürme, zorlaştırma ki Rabbin kullarının işlerini kolaylaştırırken, senin haddine mi düşmüş zorlaştırmak. Sen kimsin Ey kul!
Eğer hala aynı şekilde davranmaya devam edersen unutma, devir ve devran döner; kınadığın başında olur, zor duruma düşersin bir annenin gözyaşlarına sebep olarak ve o ah senin kalbini burup alır senden, sana ihtiyacı olan insanları yalnız bıraktığın için, aynı yerinden yıkılır kalbindeki Kabe, aynı yerinden kırılır kemik. Kulun tokadının acısı geçer elbet ama ya Rabbin vurduğunun acısı geçer mi?
Rabbimin azabına uğramayanlardan olmanız dileklerimle. ,
BAKİ EVKARALI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.