- 2084 Okunma
- 14 Yorum
- 1 Beğeni
MEKTUBA MEKTUP
Yüreklerimizdeki hasreti, aşkı, yangını hep sana aktardık ey vefakar mektup!
Âşık olunca, pembe kağıtlara yazılır kenarın sigarayla yakılırdı. “senin için yanıyorum anla artık”
dercesine. Bazen duygulara gem vurulamaz, ağlanırdı. Yıldızlar yapılırdı gözyaşlarıyla kağıdına. Yazıların dağılırdı. Bazen kibrit kutusuyla duvar kovuklarına konulurdun. Sevgililer alsın diye.
“Asker oldum giydim yelek” türküsüyle askere gidilir, “Her Şey Vatan için” diyerek uygun adım yürünürdü “ . “ İyi istirahatler” komutuyla kantine koşulur, beş kuruşa alınan çizgili kağıda sen yazılmaya başlamadan evvel çaydan bir yudum, elde ki sigaradan derin bir nefes çekilirdi.
“ Anne ve babama mahsus selam eder ellerinizden öperim” diye başlanır. Kardeşlere, emmilere, dayılara, caminin hocasına, okulun öğretmenine mahsus selamlar edilirdi. Ahırdaki inek, kapıdaki köpek bile unutulmazdı. Fakat eşe selam söylenemez, hamile olup olmadığı sorulamazdı. Ancak seni yazmayı;
Ey mektup güzel mektup, memlekete var da gel.
Bir iken iki olduk üç olduk mu sor da gel.
Diye bitirirdi evlenir evlenmez askere alınan yiğit...
Sonra sen cevap olarak gelirdin. Zarfına “ER MEKTUBU GÖRÜLMÜŞTÜR” damgası vururlardı. Çavuşlar seni kağıttan uçak gibi sahiplerine fırlatırlardı.Seni alanlar sevinir,uğramadıkların üzülürdü.
Okuması yazması olmayan ihtiyarların da vaz geçilmeziydin sen. Onlar seni başkalarına yazdırır, gurbetteki oğluna, torununa gönderirdi. Cevap olarak geldiğinde yine başkalarına defalarca okutturulur koklayarak, öpülerek ceplerinde saklanırdın.
Bazen de bir dosta;
“Bazen cırım cırım yüzünü yolduğum. Bazen de yoluna kurban olduğum kardeşim benim.
Biliyorsun benim de Şarka tayinim çıktı. Gün gelecek bu şark hizmetleri de, sayılı yıllar da bitecek. Emekli olacağız. O güne kadar okullarımız da bitecek. Sen Hukuk büronu açacaksın. Ben de bitirdiğim okulun bana vereceği imkanlarla bir iş sahibi olacağım. İlk işimiz bıyık bırakmak olacak. Senin ki biraz topluca, benim ki uçları burulan cinsinden…
GÖSTERİ, VARLIK, YEDİTEPE gibi edebiyat dergilerine abone oldum. Okuyorum. Arada yazıyorum da. Sana NURİ isimli öykümü gönderiyorum. Acımadan eleştir. Yazmaya devam edeceğim. Önceleri yazdıklarımı bu işin çeşnici başları beğenmeyecek kıyısından köşesinden ısırıp atacaklar. Zamanla güzelleşecek değişik tatta, güzellikte bir bahçem olacak. Ama ne olacaksa İstanbul’da olacak.
Keşke beraber olsak. Yazdıklarımı eleştirsen. Çapaya, sulamaya yardım etsen. Buradan Malatya’ya mektup onbir günde gidiyormuş. Olsun bütün tren düdükleri, postacının bütün adımları bizim için.
………………………….
Bu günlük bu kadar. Saat gecenin üçü oldu. Yarın mesai var.
Hasretle öperim gözlerinden. Cevabımı geciktirme.”
Diye yazıldın.
Sevgili Mektup!
Sen edebiyatın vazgeçilmeziydin. İletişim kolaylıkları seni de bir kenara attı. Unutuldun gittin. Boynu bükük garip kaldın. Postacılar eskisi kadar heyecanlı çalmıyorlar artık kapı zillerini. Arada bir uğrasalar da getirdikleri ya banka hesap özetleri ya da boşanma davası bildirimleri.
Mahsus selam eder kaleminden, kağıdından öperim.
Hakkını helal et.
Bir ben miyim seni unutmayan? Bak büyük USTA İbrahim ÇELİKLİ ne demiş senin için:
Köydeki herkese sıradan
selam getiren
buram-buram hasret kokan
mektuplar alınırdı
elden ele dolaşır
gözler buğulanır
anaların koynunda saklanırdı.
"Gel teskere gel bitsin bu hasret
evde anan, baban, bacın
yüzüne hasret"
Ya da alınamamış mektupların özlemiyle
dertler depreşir askerin kaleminde
Bir elinde mavzer, diğerinde kasatura
ya da hemşerisi veya arkadaşıyla
birlikte çekilmiş siyah-beyaz fotoğrafın arkasında
hasret dolu maniler olurdu,anlayana.
"Beni özledikçe resmime bakın
cansız hayalimi yırtmayın sakın"
YORUMLAR
öncelikle böylesi candan dostların için kutlarım sen Asker
bir de ben dokunayım sazın teline
senin mektubundaki minval üzere
köydeki herkese sıradan
selam getiren
buram-buram hasret kokan
mektuplar alınırdı
elden ele dolaşır,
gözler buğulanır
anaların koynunda saklanırdı
“gel tezkere gel tezkere bitsin bu hasret
evde anan, baban, bacın
yüzüne hasret”
ya da alınamamış mektupların özlemiyle
dertler debreşir askerin kaleminde
bir elinde mavzer, diğerinde kasatura
ya da hemşerisi veya arkadaşlarıyla
birlikte çekilinmiş fotoğrafların arkasına
hasret dolu maniler olurdu, anlayana
“beni özledikçe resmime bakın
cansız hayalimi yırtmayın sakın”
sahi yahu biz niye geç tanıştık..
ah bu beni okumayanı okumayacağım düsturu
ellerinden öperim gardaş..
Bedri Tokul
Ne zaman nasıl olur bilmiyorum. Ama mutlaka halletmem lazım.
Seni de haberdar ederim.
Öperim duygulu yüreğinden
Sağ ol USTAM...
İbrahim Çelikli.
istiklal savaşından sonra dağılan askerin
bir hikayesi var
bir ara bunu konuşalım
mesaj atayım
facede size yazdım bakmıyorsunuz sanırım
Bedri Tokul
Ortancalar nolcak peki ?
Selam ve Sevgilerimle...
sayende güzelikler yaşadık dolu kalem....o kadar güzel anlatmışsınki.... bize yazacak bir şey kalmamış...selam eder beş vakit namazda dualarını bekler o mübarek ellerinden öperim....
Bedri Tokul
Öpülecek bir el varsa o da senin elindir.
Beni Edebiyat dünyasına kazandıran sensin.
(Ukalalık mı yaptım ne?)
Selam ve Hürmetle ellerinden öperim...
Sevgili Bedri, Nerden aklına geldi bu Mektup konusu gerçekten , hayat telaşı ve de teknoloji, değişen dünya koşulları, bazı değerler gibi mektup yazmayı da unutturdu. şimdiki nesile mektup nedir diye sorsan , heralde; İnsanların, iyi ve kötü günlerini , sevinçlerini, üzüntülerini, niyetlerini,hayallerini paylaşmak için, birbirlerine yazarak haberleştikleri bir iletişim şekli olduğunu bilemezlar.
tebrik ediyorum harika bir yazı olmuş.Teşekkürler.
Bedri Tokul
"Boş ver de mektubu. Benim telefonum bilmem kaç numara Samung"
derler değil mi ?
Hey gidi eski günler heyy...
Teşekkürler Fethim.
Rahmetli anacığım geldi aklıma.
Okuması yazması olmadığı için bize yazdırırdı mektuplarını. Bir cümle söyler, belki on defa sorardı ''Yazdın mı'' diye:
Ah be abi.
Mektupların kıymetli olduğu o yıllarda hiç bir kıza mektup yazmadım. Ama bir tane yazdım, Bir oldu, pir oldu.
Nişanlıydım. Sonra bozdular nişanımızı. Ben de nişanlıma yazdım ve dedim ki '' Gel...Gel evimin kadını, gönlümün sultanı ol''
Uzun bir mektuptu ama aklımda bu cümle kalmış.
Çıktı geldi valla.
En son kime yazdım, kimden aldım hatırlamıyorum.
Bir arkadaşım vardı üç senede, dört senede bir yazardı ama yazınca yedi-sekiz sayfa mektup yazardı ve aldığı her mektubu saklardı..
Şimdi haberleşmenin de heyecanı kalmadı.
Zaten neyin heyecanı kaldı ki
Uzattım biliyorum ama öyle bir konuyu ele almışsın ki. Bir bu kadar daha yazabilirim aslında.
Yine de keselim gayrı.
Selam ve sevgilerimle değerli abim.
Bedri Tokul
Babamın da okur yazarlığı yoktu.
Ben askeri okul da iken mektuplarımı hep kız kardeşime yazdırırmış.
Aynı senin dediğin gibi her kelimesini tekrar tekrar okuturmuş.
Ben mezun olup gelince ;
"Abi en çok mektup derdinden kurtulduğuma seviniyorum " demişti.
kardeşim .
Sen anlatınca benim de aklıma geldi.
Selamlarımla hocam.
Sağ olasın. Var olasın...
Köroğlu'nun diliyle "Tüfek icat oldu mertlik bozuldu", Bedri Bey'in diliyle de telefon hayatımıza girdi, o duygulu mektuplar yok oldu.
Okudum, sevdim, duygulandım.
Yazmak ne güzel.
Bedri Tokul
Ben bu günlerde başka bir güzellikler deyim.
Sizin eserlerinizi okuyor, her gün köyüme gidip mutlu oluyorum.
Çok teşekkür ederim.
Selam ve Saygılarımla...
tacettin yıldırım
ne güzel sıcacık bir yazı okudum kaleminizden hele ki şu soğuk havada bir bardak çayın eşliğinde...
güzelmiş o günler, hocam: insanlar mı daha sıcaktı yoksa biz pembe gözlüklerle bakıyorduk hayata?
hayır, hayır: hep ılıman olmalı yürek ve geçit vermeli gelip geçenlere.
hazırlıkta okuyordum, adı da Pamela idi, hiç unutmuyorum: ilk mektup arkadaşım.
onunla aynı yaştaydık ve ne güzeldi sohbetimiz: dört gözle beklerdim mektubunu ve arkası geldi bu sürecin. yazlıktan mektuplaştığım bir arkadaşım daha vardı ve son mektubu dün gibi aklımda:''ailem beni evlendiriyor ve sana bu son mektubum, benim için dua et!''
dalıp gittim okurken. var olun siz.
daimi saygılarımla değerli komutanım...
Bedri Tokul
Mektup arkadaşlığının tadına doyum olmaz.
Kendisi duymasa da, bilmese de mektup arkadaşınız
Pamela ya selam ve saygılar gönderiyorum.
Sayın Hocam !
Diğer arkadaşınızdan gelen son mektup
beni çok duygulandırdı.
"Evleniyorum.Bu son mektubum. Benim için dua et"
Sürgüne gönderilen mahkum gibi.
Peki daha sonra ondan hiç haber alamadınız mı?
Mutlu muydu bari ?
Selam ve Saygılarımla Hocam.
Gülüm Çamlısoy
başka şehre taşındığını biliyorum ama tekrar ulaşamadım ona.
İnşallah mutludur.
MEKTUBA MEKTUP,
başlık kaybolan değerlere hazin bir sözle sesleniyor öncelikle. Ne güzelmiş o mektuplu yıllar. Çocukluğumda postacıyı gördüğüm zaman kapımızda, yaşadığım heyecanı anlatmaya ifadem yetmez. Babam 4 yıl askerlik yapmış ve nişanlıymış annemle, 4 yıl boyunca sadece mektupla beklemişler birbirlerini. Ben büyüdüğümde bir valiz dolusu mektuplarını görünce, aşk budur sevda budur demiştim. Tel her evde olmadığı dönemlerde hemde. Mektuplara ne çok yüklemler yapılırdı,Aşk mektubu, Gurbet mektubu, Asker mektubu, Dostluk mektubu. Ve emektar postacılarımız, kar kış demeden yaz sıcağı demeden kapı kapı dolaşıp bizlere güler yüzle ulaştırdıkları mektuplarımız. Hazin bır burukluk estiriyor insanın içinde.
Mektuplarım Ağlıyor !
Bir kalpten bir kalbe yol alsanda
Sensiz olsamda sevdam göçmüyor
Senden başka kimseyi gözüm görmüyor
Mektuplarım ağlıyor,yıllar ağlıyor
Gecenin hoşluğunda sayfalar
Senin boşluğunla dolu mısralar
Kalemim yazmıyor ,POSTACI gelmiyor
Mektuplarım ağlıyor ,yıllar ağlıyor
Yokluğun solduruyor her şeyi
Kuşlar uçmuyor yaseminler açmıyor
Kaybolan değerler sayfalarda
Mektuplarım ağlıyor ,yıllar ağlıyor !
Bir şiirimi bırakmak istedim Bedri bey bu anlam dolu yazınıza...
Tebrik ederim ..Saygılarımla...
Bedri Tokul
Siz onlardan ne şiirler, ne öyküler çıkarırsınız kim bilir ?
Şiirinizde ne kadar güzel.
Yazının konusuyla ne kadar uyumlu.
Size ne kadar teşekkür etsem az.
Selam ve Saygılarımla Oya Hanım.
“Üç noktanın ima ettiğini, yeri gelir, bütün bir edebiyat şerhten (açıklamaktan) aciz kalır.Hiç bir harf ve hiçbir kelime üç noktanın ima ettiğini kucaklayamaz.
O bunu biliyordu, askere giderken eşiyle son kere yalnız kaldığında demişti ki “Eve gönderdiğim her mektubun sonuna üç tane nokta koyacağım; Üç tane nokta…O üç nokta senin içindir, anladın değil mi ?”
Uzun askerlik yıllarında eve gönderdiği her mektupta hep o üç nokta vardı.Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüldüğü, teyzeler, amcalar, komşular ve tanıdıkların hal ve hatırlarının sual edildiği, sağlık ve sıhhat dilekleriyle baki selam temennisiyle son verilen mektupların sonunda hep üç nokta vardı.
Eşi mektupta yazılanlara aldırış etmiyordu.O son satırın sonundaki üç noktayı arıyor, buluyor, okuyor. Buğulanmış gözlerinden süzdüğü üç damla gözyaşı ile yıkıyordu.
Seneler, seneler sonra, bütün sözlerin mahremiyet yaşmağını yırtıp, üryan tekilliklere düştüğü bir gün, yüreğinin tam üzerinde sakladığı son mektubu çıkarıp sonundaki üç noktayı okşarcasına seyrederek sevgilisine şöyle demişti :
Sahi Ahmet bey, ne güzel mektuplar yazardın eskiden ?...”
Ve not düşmüş bu hikayeyei kaleme alan yazar:
"Bu edep hallerine zamanımız ne çok muhtaç..."
Yazınızı okuyunca bu hikaye geldi aklıma. Mektuplaşmak gerçekten güzeldi...
Tebrikler yazınızı severek okudum.
Bedri Tokul
Ne kadar güzel bir olay.
Duygulanarak, şaşırarak öğrendim.
Yaşanan şu güzelliğe bakar mısınız ?
Paylaşımınız için çok teşekkür ederim.
Selam ve Saygılarımla...
Merhaba Bedri Komutanim, evet, bir zamanlar elle tutulup gözle görülen mektuplar, kartlar vardı. O mektuplar en az sevilen kadar kıymetliydi ve uzun seneler saklanır, arada çıkarıp tekrar tekrar okunur o günlerdeki heyecan yakalanmaya çalışılırdı.
Geçenlerde oğlumun askerdeyken yazdığı mektuplar geçti elime ve o gün yaşadığım duyguları gözümde yaşlarla mektubu okurken yine yaşadim.
Bu gün iletişim için her olanak var diye neden mektuptan vazgeçiyoruz ki, birer mektup arkadaşı edinip o güzel geleneği sürdürelim.
Örneğin, benim 75 yaşinda Amerikalı bir bayan mektup arkadaşım var. En son mektubu ben göndermiştim ama henüz cevap gelmedi. Sağlığı hakkında ciddi endişelerim var. En kısa zamanda bir mektup daha yazıp ısrarla cevap isteyeceğim.
Güzel bir yazıydı tebrik ederim.
Selamlar.
Bedri Tokul
Gelenleri haydi haydi saklarım da,
gönderdiklerimin ya müsvettesini, imkan bulursam fotokopisini
saklardım. Hiç imkanım olmazsa erinmez aynısını tekrar
yazardım.
Ne güzel bir mektup arkadaşınızın olması. Gıpta ettim.
Selam ve Saygılarımla Emine Hanım.
Gözlerim yaşarmadı değil, üstadım...
Bir bir kaybolup giden inceliklerin simgesidir mektup...
Belki de kağıdın o hafifliği ve güçsüzlüğü idi insanları inceliklere davet eden, yönlendiren...
Bir o kadar da somutluğu idi dile gelen duygulara inanmamızı getiren...
Hoş, bir edebi tür olarak varlığını sürdürmeye devam edecek, ama bize çağrıştırdıklarından yoksun olarak...
Herhalde üstadım, sevgiliden alınmış bir mektup, en pahalı akıllı telefondan çok daha değerli sayılacaktır...
Yine şiirsel bir anlatıyla fethettiniz gönüllerimizi, üstadım...
Varolasınız...
Sevgi, saygı ve selamlarımla.
Bedri Tokul
Ulaşmak kolaylaştıkça değerli bildiğimizin
değeri azaldı.
Emekle elde edilenin değeri artıyordu.
Şimdi öyle mi ya?
Selamlarımla gözlerinizden öperim Ustam.
Sağ olun.
''Kestane kebap, acele cevap'' diye eklenirdi sona..Uzun yıllar mektuplaştık bir arkadaşımla. 11-12 sayfa yazdıklarımız oldu. Şimdilerde telefonla dahi, söylemekten yorulduğumuz konuları, yazardık birde..Ama, zevk duyardık yazmaktan. Ne değişik tadı vardı yaşamın. Başlarına çalsınlar teknolojilerini. İyi insanlar atlarına binip gittiler. Demirin tuncuna,insanın bu tiplerine bıraktılar Bizi. Güzel bir yazı olmuş Ağabey.
Bedri Tokul
Hala saklarım gönderdiğim mektupların bir örneğini.
hala saklarım gelen cevapları.
Yorumun için çok teşekkür ederim can kardeşim.
Hasretle öperim gözlerinden...
Mektuplar ' sılaya gurbete giden yolarının uzun ve ince köprüsü
bazen bayaram sevincin de şeker lokum kokusu bazen ' hüzünlü bir sonbahar zamnında eylül' kokusu özel aşk hasret ve keder kokusu ' 11 .yaşlarında başlayan bir çoculuk arkadaşım vardı ; uzun yıllar ayrı illerde yaşamak zorunda kaldık ve 90 yılların sonuna kadar mektuplaşıyor heyecanla bir sonraki Postayı bekliyorduk' hayat gaylesi ' ve teknoloji yani intert ve akılı telf.gelişmesi sayesinde bizimde arkadşlığımız tel.taşınmış oldu ' ve vefasızlık uzun zaman sesizlikleri girdi araya. ve koptuk 8. yıll fal oldu ama ben zaman zaman o Çocukluk Kız ' arkadaşımla yaşadığımız Mektup arkadaşlığımızı çok özlüyorum .hiç bir şey masum kalmıyor ' fakat insan isterse vefalı olabilir ve öyle kalır ' Kızıma Kendi adını vermiştim ' niye gittiki?
ne güzel bir yazıydı. mektup ve masumluk hüzün kokan
yeni postalara şey pardon 'yeni sayfalara .. yeni güzel yazımlarda bulşmak dileğim ile
sevgilerim ile sayın Tokul'
Bedri Tokul
Mektup beklemenin hoş bir heyecanı vardı.
Şimdilerde kendisini de görüp konuşuluyor.
Peki o günler mi iyiydi,bu günler mi?
Şimdiler iyi gibi algılansa da heyecan kayboldu.
Teşekkür ederim değerli yorumunuz için.
Selam ve Saygılarımla...
Abiciğim, bu mektubu sana yazışım kaçıncı kez oldu biliyor musun. Tam üçüncü kez. Hepsin de teknolojinin gazabına uğradım. Tam bitiriyordum ki yanlış bir tuşa parmaklarımın kayması ile uçup gidiyordu mektup. Ben de inat ettim önce verb sayfasına yazıp kayıt etmeyi sonra da kopyala yapıştırma ile sana yorum atmayı.
Kıymetli ağbeyciğim, nasılsın demeyecğim. Çünkü sen her zaman iyisindir, neşelisindir, Allah göstermesin ya da geçinden versin son nefesinde bile Azrail’i güldürürsün. Zinhar bunun tersini düşünmek bile abestir.
Abiciğim, seni tanımakla ne iyi etmişim. Kendimi o kadar şanslı hissediyorum ki ne zaman canım sıkılsa, karabasanlar çökse üzerime yazılarını açıp okuduğumda inan ki rahatlıyorum.
Mektuplar diyorsun. Karşılıklı gidip gelen mektuplar. Ne güzeldi beyaz yaprağın üzerine satır başı yaparak duygularımızı dökmek. Bütün sülaleden hal hatır sormak; kendimiz üzüntülü olsak bile iyi olduğumuzu belirtmek. Havanın suyun, tavukların, kazların, dağdaki kurtların parçaladığı koyunları bile hal hatırlarını yapraklara karaladığımız satırların arasına sıkıştırmak.
Sana bu mektubu, internetten değil de beyaz yaprağa yazıp zarfın içine koyduktan sonra zarfı dudaklarımızın ıslaklığında yapıştırmak ne harika olurdu değil mi.Sonra postane postacının pulun üzerine damgayı vurmasıyla mektubun yerine ulaşacağına emin olmanın gönül rahatlığıyla, gelecek mektupları beklemek…
Ah o mektuplar. Milenaya Mektuplar. Usta yazarları usta yapan o mektuplar. Yüz yıl geçse bile açıp okuduğumuz mektuplar.
Mektuplarda sevda vardır, aşk vardır, hüzün vardır, gözyaşları vardır. Ben hiç ayrım yapmadan hepsini de sevmişimdir. Gözyaşlarında bile şimdi gülümseyerek anımsayacağımız hoş hatıralar gizlidir.
Taht kurmuşsun kalbimde diye atılan başlıklar. Annen bile okşa saçını kıskanırım diye şarkı dizelerine dönüşen duygular. Araya sıkıştırılan papatyanın beyaz taç yaprakları…
Abiciğim, mektubumu uzun uzun yazıp başını arı kovanına çevirmek istemiyorum.
Beni soracak olursan dört gündür pazara çıkamıyorum. Ayılar gibi topuğumu yalayıp kışı geçireceğim herhalde. Faturalar yaklaştıkça inimden çıkmam olur biter.
Mektubuma istemeyerek son verirken hasretle kucaklar, bir sonraki mektubunu sabırsızlıkla beklerim derken, bütün sülaleye, kuşlara böceklere ne var ne yok (h)epicisine bolca selamlarımı gönderiyorum.
Asker arkadaşın pardon defter arkadaşın Ayhan Sarıkaya.
İmza
Tarih: 24.01.2016
Bedri Tokul
Sen çok yaşa, iyi yaşa, sağlıklı yaşa emi?
Ben mektupları anlatmak istedim.
Ama senin yorumun benim yazımdan çok daha güzel anlatmış.
Kalp kalbe karşıdır derler.
Ben de seni çok seviyorum.
Harbiliğini seviyorum. Mertliğini seviyorum.
Lafını esirgemediğini, kalemini yüreğini seviyorum.
Ekmek derdine verdiğin uğraşını seviyorum.
Allah hayırlı bol kazançlar versin
.Hasretle öperim gözlerinden AYHANIM...