- 1317 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
ALİ ATA BAK - RODİN NİÇİN DELİRDİ? -4-
Efendim, aslında bu günkü yazıma bir teessüf bildirimi ile başlayacaktım. Neye ve kime mi teessüf edecektim? Elbette ki okurlara. Hiç kimse sormadı ‘’ Hocam herkesi tanıttın da Şeyh Şücaettin Efendi’yi niçin tanıtmadın?’’Diye.
Sonra aklıma geldi ki bu kadar mübarek bir evliyayı bu ülkede tanımayan hiç kimse olmaz. Yine de ‘’Bir resmini yayınlayım da değerli okurlarımız Şeyh Şücaetin Efendi (K.S- Kudduse Sirruh) Hazretlerinin sima-i şeriflerinden feyz ve nasib alsınlar.’’ Dedim.
Dersaadetin ( Yani İstanbul’un ) en önemli ders-i âmlarından( Bunun da müderris olduğunu yazmıştım yani profesör) olan Şeyh Şücaettin Efendi, Rodin ( Alaaddin Efendi) ile Şükufe Hanımın dest-i izdivacı olayını hallettikten sonra tekrar Sarıyer semtindeki medresesine döndü ve kendini tamamen dini ilimlere verdi. Bu arada Rabbimin de bahşettiği ilhamla artık harıl harıl eserler vermeye başladı. İlk olarak ön sözünü İmam Hacı Sami Efendiye yazdırdığı ‘’ Orospunun Feriştahı’’ adlı eserini tab ettirerek ( Yani bastırarak) muhterem müslim ve müslimat, mü’min ve mü’minat kardeşlerimizin faidesine sundu. Hemen peşinden ‘’ Eşekle Sevişmek’’ adlı eseri, Onu müteakip ‘’ Orospuydu Ama Sevdim’’ adlı eseri başta Bayezıd Kütüphanesi olmak üzere ülke kütüphanelerinde ve kitap evlerinin raflarını süslemeye başladı. Mübarek Şeyh harıl harıl yazıyordu. Hatta İmam Hacı Sami Efendi ‘’ Efendi Hazretleri… Az dinlenin. Bu halk için bunca mesai harcamaya değmez’’ diyecek oldu da Şücaettin Efendi (K.S) Hacıııı Hacıııı.. Konuşturma beni acı acı’’ diye fana halde tersledi onu. Daha ‘’Hela Camında Aşk’’ adlı eserini yazacaktı.Edebiyat Defteri adlı bir sitede her ne kadar ‘’Kukurikuuu’’ mahlasını kullansa da yayın hayatında eserlerini ‘’Eyüp Yaşar Ovalı’’ Mahlası ile yazmaktaydı mübarek.(Resimlerde de görüldüğü gibi)
Bir taraftan böyle harıl harıl eserler verirken bir taraftan da Alaaddin Efendi ve Şuküfe Hatun’un evlerine uğruyor ve onlara hayır duaları ederek giderek karnı büyüyen Şükufe Hatun için doğumunun kolay ve doğuracağı veledin sağlıklı olması için muskalar yazıyor, bol bol üfürüp duruyordu.
Bu minval üzre tam dokuz ay on gün geçti o düğünün üzerinden. Dokuz ay on gün sonra Samatya Devlet Hastanesi Doğum Evinde Şükufe Hatun, ben deyim nur topu, siz deyin futbol topu gibi bir veled dünyaya getirdi. Tabii ki veledi önce ana ve babasının kucağına verdiler. Akabinde bir isim koysun diye ulu şeyh Şücaettin Efendi hazretlerinin kucağına verildi erkek olarak dünyaya gelen bu bebek.
Şeyh Şücaetin Efendi bebeğin sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuduktan sonra.
‘’Adın Ali olsun. Adını ben verdim, ömrünü ve sağlığını Yüce Rabbim versin.’’ Diyerek veledi anasının kucağına verdi tekrar. Hacı Sami Efendi ‘’ Ulan karı emzirse de o gül memeleri bir daha görsem ‘’ diye çok beklese de Şükufe Hatun açmadı memeleri. Hacı Sami Efendi ‘’Şans olsaydı zaten anam kız doğururdu’’ Dedi içinden.
Evet. Öykünün diğer kahramanı Ali de dünyaya gelmişti.
Biraz hızlanıyoruz artık..
Ali, her bebek gibi oldukça kısa sürede büyüdü ve nihayet okula gitme çağı geldi. Her çocuk gibi ona da kara bir önlük alındı, annesi Şükufe Hanım bembeyaz bir yakalığı güzelce kolalayıp oğlunun boynuna taktı…Al işte..Şimdi zamaneye kolalamak denen olayı nasıl anlatırsın?
Efendim kolalamak kola içmek ya da herhangi bir şeyin üzerine kola dökmek değildir. Eskiden beyaz gömleklerin yaka ve kolları ile işte bu beyaz yakalıklar sert dursun, kırışmasın diye akşamleyin içinde pirinç ya da buğday nişastası bulunan bir su içine yatırılırdı. Sabahleyin bu sudan çıkarılır ve ütülenirdi. İşte bu işleme de kolalamak denirdi ki İş Bilgisi denen bir derste erkek öğrencilere bile öğretilirdi bu kolalama denen işlem. Hatta o iş bilgisi dersinde erkek öğrenciler bile düğme dikmek, ilik açmak, yama yapmak, hatta halı, kilim dokumayı bile öğrenirlerdi. Patates baskı, ip baskı vs. ise hiç söylemeye gerek yok. O değil de kitap ciltlemeyi bile öğrenmiştik yahuuu.
Neyse efendim. Alfabe, bir çift çizgili yazı defteri, bir adet sarı defter( Hesap defteri. Yani matematik derslerinde kullanılacak defter.),normal kurşun kalem ve sabit kalem denen bir kalem ( Yeni nesle anlatmak zor sabit kalemi ) bir de boyuna bir iple asılan silgi ve de çanta, suluk, beslenme kabı ( O zamanlar sefer tasları vardı ) ile donatılmış olarak Ali, babası Alaaddin Efendinin elini tutarak okula doğru yürümeye başladı.
Alaaddin Efendi eskiden olsaydı neşesinden ‘’ Cıngıl Bells’’ şarkısını söyledi ama şimdi tam bir Müslüman ve Erzurumlu olduğundan ‘’ Mektebin bacaları/ Havar le le le le le le / Ders verir hocaları/ Uy amann can kurban ‘’ diye bir türkü tutturmuştu yolda.
Okula geldiler. Alaaddin Efendi. Çocuğunun öğretmeni Zirzop Mustafa Efendi Hazretlerine ‘’ Buyurunuz Muallim bey. Yavrum size emanet’’ dediğinde Zirzop Mustafa Efendi
-Olmaz Efendi olmaz…Bir veled, öğretmene böyle mi emanet edilir? ‘’Eti senin kemiği benim nerede?’’
Alaaddin Efendi Türk gelenek ve göreneklerine alışmıştı ama bu et ve kemik olayından haberi yoktu. Dehşetle büyüdü gözleri.
-Aman Allah’ım ( Dikkat ederseniz artık ‘’Oh my God’’ demiyor) Zavallı yavrumu kesip etlerini siz kemiklerini bana mı vereceksiniz? Bu nasıl bir vahşet.
Zirzop Mustafa:
-Korkma korkma öyle bir şey yok. Amma velakin adettendir. Öyle denir.
Alaaddin Efendi içinden ‘’Adetinize sıçayım. Yüreğim ağzıma geldi.’’ Dese de dışından ‘’ Madem öyle eti sizin kemiği benim hoca Efendi.’’ Dedi ve ayrıldı okuldan.
Ali okula güzel başlamıştı. Öteki veletler gibi ‘’ Ben anamı istireeemmm’’ diye zırlamamış, öteki veletler öğlen verilen süt tozundan mamul sütü yere dökerken o lıkır lıkır içmişti.
O dönemlerde Marshall Yardımı olarak ABD den gönderilen süt tozu ve peynirin neredeyse tamamı hayvanlara verilir ya da çöpe dökülürdü ama ABD hâla göndermeye, hükümet ise ‘’Allah ABD den razı olsun, bize ne güzel yardım ediyorlar’’ diye halkı uyutmaya devam ederlerdi.
Ali, Marshall yardımı olarak gönderilen cam misketleri bile çok sevmiş ve teneffüslerde bahçede bol bol misket oynamıştı.
Her şey iyi başlamıştı lakin iki ay kadar sonra Ali’de önemli bir değişiklik başladı.
Okula gidene kadarki dönemde oldukça kibar bir çocuk olan Ali giderek kabalaşmaya başlamıştı. Mesela daha önce ‘’Anneciğim rica etsem bana bir su verir misin?’’ Diyen Ali , okula başladıktan sonra ‘’ Ana bana su ver.’’ Demeye başlamıştı. Daha önce sofrada ‘’ Babacığım lütfen balı bana uzatır mısın?’’ Diyen Ali, okula başladıktan sonra ‘’ Baba bana bal al.’’ Demeye başlamıştı. O kibarlık, o nezaket, o ‘’ Rica ederim, lütfen ‘’ incelikleri gitmiş onun yerine bendelerine emir veren bir sultanın havaları gelmişti. Artık rica yok direkt emir vardı. ‘’ Ana bana yemek ver.’’ Ya da ‘’ Baba bana kalem al.’’ gibi.
Alaaddin Efendi de Şuküfe Hanım da bu duruma anlam veremiyorlardı. Okusun, adam olsun diye mektebe gönderdikleri oğulları Ali, giderek bir oduna dönüşüyordu.Ama daha da vahimi vardı.
Bir gün Şeyh Şücaettin Efendi (k.s) ve Hacı Sami Efendi’nin de misafir olduğu bir dostlar meclisinde Şücaettin Efendi, Ali’ye ‘’ Büyüyünce ne olacaksın’’ Diye sorduğunda Ali ‘’ Seyis olacağım ‘’ cevabını vermiş, işin ilginç tarafı Şücaettin Efendi de Hacı Sami de ‘’ Maşallah, Maşallah, Süphanallah’’ demişlerdi. Oysa Alaaddin Efendi herkese ‘’ Oğlum doktor olacak.’’ Derken, Şükufe Hanım ‘’ Oğlum Paşa olacak.’’ Diyordu. Seyislik de nereden çıkmıştı? Hem Şücaettin Efendi olsun Sami Efendi olsun ‘’ Evladım ne seyisliği oku da hakim, mühendis ol’’ demeleri gerekirken niçin ‘’ Maşallah’’ demişlerdi ki?
Alaaddin Efendi o gece sabaha kadar uyumadı. Yok.. Bu eğitim sisteminde bir hata vardı. Bunu yakından görmesi gerekiyordu.
Sabah Ali okula gittikten bir müddet sonra o da okula gitti ve oğlunun sınıfının kapısını çaldı. Zirzop Mustafa daha ‘’ Geeell’’ demeden de sınıfa girdi.
Sınıfa girmesiyle birlikte gözleri yuvasından fırladı.
Zirzop Mustafa elinde bir fındık sopasıyla zavallı yavrucakları sirk hayvanları gibi terbiye ediyordu.
Zirzop Mustafa tahtaya iple astığı fişlere elindeki sopayla dokunarak . ‘’ İpek İp Atla’’ dedi.
Adı İpek olan minicik bir yavrucak hemen çantasından bir ip çıkararak başladı atlamaya.
Sonra.
‘’ Işık ılık süt iç ‘’ dedi. Işık beslenme çantasındaki bir litre pastörize ılık sek sütü kafaya dikip bir yudumda içti’’
Aman Allah’ım bu nasıl bir eğitimdi böyle? Bu çocuklar ip atlayarak, ılık süt içerek nereye varacaklardı? Dehşet filmi seyreder gibi seyrediyordu Alaaddin Efendi.
‘’ Emel Eve Gel’’ dedi Zirzop Mustafa. Emel hemen çantasını toplayıp eve gitmek üzere sınıftan ayrıldı.
Zirzop Mustafa sopasını sallayarak devam etti.
‘’ Koş Kaya Koş’’
Aman Allah’ım. Kaya adlı oğlan çocuğu Abebe Bikila gibi koşmaya başladı sınıfın içinde.
Bir başka fişe geçti Zirzop Mustafa. Çocuklar hep bir ağızdan bağırdılar.
‘’ Baba bana bal al’’
Anında sınıftan içeri bir sürü öğrenci babası girdi. Sadece üçünün elinde birer kavanoz bal vardı. Ötekiler mahcubiyetle boyun bükerek ‘’ Baba bana bal al’’ yazılı fişin altına yeni bir fiş astılar ‘’ Nah sana bal.. Balın kilosu altmış papel’’
Babalar çıktıktan sonra Zirzop Mustafa çubuğuyla yine komut verdi:
‘’ Oku Osman Oku’’
Osman edeple kalktı ayağa
-Ne okuyum öğretmenim?
O günlerde Nuri Sesigüzel meşhurdu. Zirzop Mustafa: ‘’ Nuri Sesigüzel’den ‘’Sarı Sabahlık ta yakışmaz mı Güzele’’ uzun havasını oku’’ dedi.
Osman elini kulağına atıp başladı.
-Amanın sarı sabahlık ta yakışmaz mı güzeleee. Anam güzeleeee…
Bu okulda her şey emir ve komut ile oluyordu ‘’ Lütfen okur musun, rica etsem içer misin, atlamanızı istirham ediyorum’’ diye bir şey yoktu. ‘’Atla, oku, koş, iç ‘’ kabaca emirler ve hiç sorgulamadan ‘’ Niçin koşayım, niçin içeyim, niçin atlayayım ‘’ demeden boyun eğen zavallı yavrucuklar…
Veee nihayet Zirzop Mustafa bir fişe daha dokundu.
‘’Ali ata bak’’
Ali ok gibi fırladı dışarı. Alaaddin Efendi de hemen peşinden fırladı. Beş dakika kadar Ali önde, Alaaddin Efendi arkasında koşturdular. Beş dakika kadar sonra Ali oldukça kötü kokan çamurdan yapılmış bir yapıdan içeri girdi. Ardından Alaaddin Efendi de…
Ali, bu yapı içindeki atın yanına vardı. Önce yerdeki fışkıyı ( at pisliği ) bir kürekle el arabasına doldurup babasının şaşkın bakışları arasında ‘’ samralık ‘’ denilen gübreliğe döktü. Sonra atın önüne saman koyup bir güzelce karnını doyurdu. Bir miktar da arpa yedirdi. Sonra biraz havuç, bir iki kesme şeker ve nihayet suyunu vererek besleme işini tamamladı. Akabinde eline kaşağı denen demirden ve tarağa benzeyen bir alet alarak atı bir güzel taradı ( Yani tımar etti) Evet anlayacağınız Ali de kendine verilen emri başarıyla tamamlamış, ata çok güzel bakmıştı.
Alaaddin Efendi anlamıştı oğlunun niçin ‘’ Ben seyis olacağım’’ dediğini. Her gün en az on defa ‘’ Ali Ata bak’’ Diye emir alan bir çocuk tayyare mühendisliğini hayal edecek değildi elbette. İyi de tayyare mühendisleri nasıl yetişiyordu bu eğitim sistemiyle? Kafasında bu soru olaraktan çıktılar ahırdan.
Tekrar okula döndüklerinde öğrenciler teneffüse çıkmışlardı. Alaaddin Efendi, Zirzop Mustafa’yı buldu ve konuşmaya başladılar.
-Muallim Efendi. Bu çocuklar hayata ılık süt içerek, ip atlayarak ve at tımar ederek başlıyorlar.İyi hoş da daha sonra bunların içinden doktor, hakim, mühendis de çıkıyor. Bu nasıl oluyor? Benim aklım bunu almıyor.
Zirzop Mustafa lakabından hiç beklenmeyecek bir cevap verdi.
-Alaaddin Efendi…Sen eski bir Fransızsın değil mi? Biz Türk Milletinin işini dünyanın diğer milletlerinin aklı almaz. Mustafa Kemal nasıl ki hayata dayısının çiftliğinde karga kovalayarak başladı ama sonunda Atatürk olduysa bu çocuklar da aynen öyle ılık süt içerek, ip atlayarak, ata bakarak doktor olacaklar, mühendis olacaklar, hakim olacaklar hatta içlerinden nice Mustafa Kemaller çıkacak. Endişe etme sen.
Zirzop Mustafa her ne kadar ‘’Endişe etme!’’ dese de Alaaddin Efendi başladı düşünmeye ‘’ Nasıl olur?’’
Eve geldiklerinde hâla düşünüyordu ‘’ Nasıl olur?’’
Bir koltuğa oturdu. Hafifçe öne eğildi. Sağ kolunun dirseğini sağ dizine, elini de yumruk yapıp çenesine dayayarak düşünmeye devam etti? ‘’ Nasıl olur?’’
BİTTİ.
RESİMLER:
Sol baştaki Şeyh Şücaettin Efendi Hazretleri (K.s), Yanındaki Ali, onun yanındaki Ali’nin sınıfının aslında yeşil olan kara tahtası
Altta ise Şeyh Şücaettin Efendinin yazdığı eserler: Soldan sağa 1- Orospunun Feriştehı 2- Eşekle Sevişmek 3- Fahişeydi Ama Sevdim 4- Hela Camında Aşk
Sağ başta ise büyük minyatür, hat, tezhip ve ebru sanatçısı Molla Yekta Efendinin ölümsüz eseri: Düşünen Alaaddin ( Rodin) Efendi ve Ali Ata Bak
YORUMLAR
Yahu Sami Kardeşim,
Bir kardeş ağabeyini bundan güzel nasıl över, nasıl onore eder, nasıl tanıtır bilen var mıdır?
Çok güzel bir yazının içinde bulunmaktan o kadar mutlu oldum ve duygulandım ki, ellerin dert görmesin,kaleminin mürekkebi hiç bitmesin.
Teşekkürler kardeşim, yürekten teşekkürler.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Hocam, Ali ata bak diye diye Rodin'in oğlu seyis olacak demek :-)
Güzel bağlandi. Belki içlerinde bir de Atatürk çikar ki tam zamanı.
Ayrıca Yaşar Beyin kitapları hayirlı uğurlu okuyanı bol olsun.
Selamlar
sami biberoğulları
Sonunu güzel bağladığımı sanıyorum Ne dersin?
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, gülümseten ve içeriği dopdolu bir yazı okumanın verdiği keyif ile tebriklerimi bırakıyorum.
Ömrünüz çok olsun.
Nüktedan kaleminiz daim olsun.
Sizi okumak bir ayrıcalıktır.
Saygılar, selamlar Sami Hocam...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bir karikatürden böyle dört bölümlük bir seri çıkaracağımı ben de hiç hesap etmemiştim yazmaya başlayınca ama olunca oluyor demek ki ))))
İlgine çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, üstat Yaşar Ovalı'nın kitaplarından haberdar ettiğiniz için teşekkürler...
Yazı boyunca, kitap isimlerinin de uydurma olduğunu sanırken, üstat Kemnur'un yorumuyla farkettim durumu...
Sizin de bu harika yazıları kitaplaştırmanız herkesçe beklenen bir şey olsa gerek...
Üstat Kemnur'un sık sık yazdığı gibi, bu okuma keyfini yaşattığınız, edebiyata yaptığınız bu değerli katkı için yine binlerce teşekkür...
Karikatürüme verdiğiniz değer için sonsuz minnettarım...
Sağolasınız, varolasınız değerli hocam...
Sevgi, saygı ve selamlarımla.
sami biberoğulları
Ne kadar etkili bir karikatür yaptın ki ben ondan - hiç de hesaplamadığım halde- dört bölüm yazı çıkardım.
Benim ustalığım değil asıl senin ustalığın konuşulmalı bence.
Eyüp Yaşar Ovalı abimin kitaplarına gelince: Bu kitap isimlerinin uydurma olmadığını anlatabilmek için resimlerini koymuştum ama dikkatinizden kaçmış sanırım.
Kitap çıkarmam hususuna gelince: Sadece nasip diyorum. Biliyorsunuz bu biraz da ekonomi ve tanıtım işi. Nasip diyelim yine de.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli Hocam.
Bizlere gülümsemenin hiç eksik olamadığı, keyifli bir yazı dizisini okuttunuz. Kaleminize emeğinize sağlık.
Gönül dolusu teşekkürler
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
Okuyan gözlerin, yorum yazan ellerin ve o sıcacık yüreğin var olsun.
Selam ve sevgilerimle.