- 2720 Okunma
- 17 Yorum
- 1 Beğeni
MANTIĞIN BİTTİĞİ YERDE KISKANÇLIK BAŞLAR.
İnsanları rencide etmeyi hiç bir zaman aklımın ucundan bile geçirmem ama bu günkü yazımda bir arkadaşı bu sefer bile bile rencide edeceğim. Çünkü hakkettiğine inanıyorum. Tabii ki isim vermeyeceğim. Gerçek isimler yerine uydurma isimler kullanacağım bu yazıda. Ama hem muhatabım olan kişi hem de muhatabımın rencide ettiği, hatta rencideden de öte hakaret ettiği kişiler de anlayacak kimlerden bahsettiğimi. Öte taraftan benzer davranışlarda olanlar da belki kendileri için pay çıkarıp ‘’ Yahu biz ne yapıyoruz böyle?’’ diyeceklerdir.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
‘’BU SİTE BİR AİLEDİR ‘’ Diyerek başlıyorum.
Evet yer yüzünde insanların - içlerinde huzur buldukları ya da hiç bulamadıkları- bir aileleri olduğu gibi hiç kan bağı olmayan insanlarla oluşturduğu manevi aileleri de vardır. Mesela Edebiyat Defteri işte böyle bir ailedir.
Neyse…Ben felsefik ve sosyolojik yazılar konusunda çok çok zayıf olduğum için direkt kendi üslubum olan hicivle devam edeyim müsaadenizle.
____________________________________________________________________
Mülayim Bey öğle namazını bitirip tam selam veriyordu ki eşi Leyla Hanım odaya girdi ve büyük bir merakla sordu.
-Mülayim sen ne yapıyorsun öyle?
Mülayim şaşırmıştı. Namaz kılıyordu elbette. Leyla da namazı niyazı bilen bir kadındı. Niye sormuştu ki acaba?
Soruya cevap vermeden tespih çekmeye başladı. ‘’Süphan Allah, Süphan Allah’’
Leyla öfkeyle gürledi.
-Ne o sorum seni rahatsız mı etti de ‘’ Süphan Allah?’’ Çekiyorsun.
Mülayim Bey ‘’ Elhamdulillah’’a geçmeden cevap verdi.
-Namazdan sonra tespih çekilirken 33 defa Süphan Allah denir. Onu diyordum. Sana bir şey dediğim yok.
-İyi. Demin ne yapıyordun sen?
-Namaz kılıyordum can parem. Bilmiyor musun namazı?
-Onu demiyorum. Ben odaya girdiğimde ne yapıyordun?
-Selam veriyordum.
-Kime selam veriyordun?
-Kime olacak güzelim. Sağımdaki ve solumdaki meleklere.
-Veremezsin. Sen meleğe, keleğe selam veremezsin
Mülayim Bey şaşırmıştı ama son zamanlarda eşinde bir gariplik vardı zaten. Bunu çoktan hissediyordu.
-Güzelim biliyorsun namazdan sonra selam verilir.
-Hayır veremezsin.
-Sebep?
-Çünkü ben seni çok kıskanıyorum. Sen benden başkasına selam veremezsin. Erkeklere ver selamını ama kadınlara selam veremezsin.
Mülayim içinden ‘’ Çattık belaya ‘’ dese de dışından sıkardı biraz. O bakımdan Leyla’yı kızdırmadan ama ikna da edebilecek bir cevap vermesi gerekiyordu.
-Hayatım ama meleklerin cinsiyeti yoktur ki. Yani onlar ne erkek ne de kadındırlar.
Leyla Hanım hapıştı kaldı. Şimdi melekleri kıskanmalı mıydı yoksa kıskanmamalı mı? Öyle ya kadın değillerdi ama erkek de değillerdi. Sonunda kararını verdi.
-Tamam. Madem öyle meleklere selam verebilirsin ama başka kadınlara asla verme.
Mülayim içinden derin bir ‘’ Oh beee yırttık ‘’ çektikten sonra cevap verdi:
-Hiç verir miyim bir tanem. Merak etme sen
Evet..Bir müddetten beri Leyla fena şekilde kıskanıyordu Mülayim Bey’i oysa Mülayim Bey dünyanın en saf, en temiz insanı olup koynuna zorla Adriana Lima’yı sokmaya çalışsan, Hz Yusuf gibi sırtını dönüp ‘’Ben Allah’tan korkarım’’ diyecek bir insandı.
Mülayim Bey tespihini ve duasını tamamlayıp Leyla Hanımın hazırladığı sofraya oturdu ve afiyetle yemeğini yedi. Öyle kahvehane-kıraathane muhabbetlerini hiç sevmediği için kendi evinde oldukça mütevazi şiirler yazardı. Yemekten sonra her zamanki gibi bilgisayarını açtı ve şiir yazmaya başladı:
Ah deniz
Mavi, masmavi deniz.
Seni ne kadar özlediğimi
Bir sen, bir ben
Bir balıklar
Bir de Allah bilir.
Evet bu kadar kısacık ve bu kadar masum bir şiirdi yazdığı ama şiir biter bitmez Leyla Hanım başındaydı.
-Deniz kim?
-Yahu bildiğin deniz işte.
-Bu kadar özlediğine göre güzel biri mi bari Deniz Hanım?
Mülayim Bey içinden ‘’ Ya sabır’’ dese de yine mülayim bir tavırla cevap verdi.
-Deniz, hanım değil hayatım. Hani var ya Akdeniz, Karadeniz, işte onun gibi deniz bu?
-Beni kandıramazsın. Kim bu Deniz?
-Yahu vallahi billahi, tillahi bildiğin su. Yani derya.
-Ooooo beyimize de bakın hele. Bir de Derya Hanım var ha?
-Hayatım Deniz Hanım da yok Derya Hanım da. Herhangi bir kadın yok.
-Peki balık? Balık eti hatunlardan hoşlandığını bilseydim ben de kilo almaya çalışırdım biraz.
-Güzelim bak. Balık bir imgedir.
-Mülayimmmm. Sen beni deli mi edeceksin. Simge kim? Harem mi kurdun be adam? Mübarek site site değil sanki evlendirme programı.
-Hanımcığım balık diyorum balıkkk. Mesela lüfer..
-Haaaa bir de Nilüfer var yani?
-Nilüfer yokkkk.
-Peki Nilüfer yoksa kim var? Çabuk söyle.
-Hiç kimse yok yahu. Alt tarafı bir şiir. Denizi özlemiş orta yaşlı bir insanın hasreti.
-Hahh..İşte kendi ağzınla itiraf ettin.
-Neyi itiraf ettim?
-Aşkitonun kim olduğunu?
Mülayim Bey hayretle baktı eşine?
-Kimmiş?
-Hasret…Çabuk söyle kim bu Hasret?
-Şimdi ben kızıp da ‘’ Hay Allahım, Ya Rabbim’’ desem sen ‘’ Allahın, Ya Rabbin de kim? Çabuk söyle ‘’ diyeceksin. En iyisi ben susuyorum.
-Eveeett… Doğruuuu. Allahın ve Ya Rabbin kim?…Offf bende de kafa bırakmadın Mülayim.
-Ha şunu bileydin. Epeydir sende kafa filan kalmadı. Öküz altında buzağı aramayı da geçti hallerin.
-Suçunu biliyorsun tabii ki. Susmakla kurtulamazsın benden. Haydi itiraf et.
Mülayim baktı ortam kızışıyor usulca kalktı sandalyeden.
-Ben az çarşıya çıkayım. İkindiyi de çarşıda kılarım. Lazım olan bir şey var mı? Gelirken getireyim.
-Dur ben de geliyorum. Şimdi sen çarşıda başka kadınlara bakarsın.
-Bu gün senin altın günün yok muydu? Az sonra gelirler misafirler. Ben kaçayım.
-Doğru altın günüm vardı. Haydi kaç bakalım ama kaçmakla kurtuldum sanma. Akşam senden bu Hasret’in hesabını soracağım.
Mülayim Bey ‘’ La havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim’’ diyerek evden çıktı. Ne yapacaktı bu eşi Leyla ile? Oldukça mantıklı bir kadın olan eşi son bir kaç aydır neden böyle mantıksız biri olup çıkmıştı? Oysa onu bu tür saçma sapan kuruntu ve vesveselere düşürecek en ufak yanlış bir hareketi yoktu. Otuz senelik eşi daha tanıyamamış mıydı kocasını? Koskoca üniversite mezunu bir kadına yakışıyor muydu bu saçma kuruntular? Memleketin en zampara erkeklerinin eşleri bile kocalarından bu kadar şüphelenmezken Leyla ne kusurunu görmüştü de böyle kıskançlık manyağı bir kadın olup çıkmıştı akıl sır erdiremiyordu. Hani her kadın kocasını kıskanırdı ama namaz kılarken selam verdiği meleklerden bile kıskanmak ancak manyaklıkla açıklanabilirdi. Başka da bir tarifi yoktu bunun.
Çarşıdaki parkta biraz oturup daha sonra ikindi namazını kıldı ve namazdan hemen sonra tekrar parkta biraz dinlendi. Ayakları eve gitmek istemiyor, beyni ise ‘’ Kalk yürü, evine git’’ diyordu. ‘’ Akşam namazımı da burada kılayım bari. Sonra giderim. Hem şimdi misafirler daha kalkmamışlardır’’ Diye düşünerek akşam ezanını bekledi.Kafasında tek soru vardı. ‘’ Ne yapacağım bu Leyla ile?’’
Akşam namazını da kıldıktan sonra marketten biraz öte beri alıp evinin yolunu tuttu.
Evine vardığında misafirler gitmişti. Paltosunu vestiyere asıp içeri girdi. Leyla Hanım hemen palto üzerinde kadın saç teli araması yapmaya başladı ama bir tek tel saç bulamadı. Dehşet içinde ‘’ Aman Allah’ım. Bu herif yoksa kel kadınlarla mı düşüp kalkıyor?’’ Dedi kendi kendine. O kadar emindi yani Mülayim’in zampik bir herif olduğundan. Yok yok. O kadar da midesiz olamazdı Mülayim. Mutlaka eve girmeden önce o saç kıllarını temizleyip suç delillerini ortadan kaldırıyordu.
İçeri girdi ve mutfağa geçtikten sonra Mülayim’e seslendi.
-Gözünü doyurmuşsundur dışarıda bol bol. Karnını da doyurdun mu bari?
Mülayim cevap verdi?
-Sağol gülüm. Karnım çok aç. Ellerimi yıkayayım hemen geliyorum sofraya.
Misafirlerden kalan kek, kısır ve özellikle de zeytinyağlı sarmaya yumuldu Mülayim. Daha sonra televizyonu açıp biraz maç seyretti. Allahtan bu futbolcu denen millet hep erkek olduğundan Leyla ‘’ Futbolcuların bacaklarına mı bakıyorsun? ‘’ Diye kıskançlık krizlerine girmiyordu da hiç olmazsa rahat rahat maç seyrediyordu. Maç seyrediyordu ama tabii ki bayan voleybol ve basketbol maçları ile özellikle bayan buz pateni gösterilerini, bayan tenis maçlarını izlemek kesinlikle yasaktı.
Maç bitti. Mülayim Bey yatsı namazını da kıldıktan sonra yine bilgisayar başına geçti ve yeni bir şiir yazmaya başladı.:
Yine yağmur yağıyor
Ve yine Arap kızı camda.
Çekil camdan Arap kızı.
Güneşli havada gelmeyen kısmetin,
Bu yağmurda hiç gelmez.
Boşuna bekleme.
Şiirinde yazım hatası var mı diye son bir kez daha gözden geçiriyordu ki birden Leyla’nın sesiyle irkildi?
-Kime yazdın o şiiri?
-Hiç kimseye yazmadım. Öylesine bir şiir işte.
-Yok yok öylesine bir şiir değil bu? Kimmiş bakalım o Arap kızı? Niçin camdan bakıyormuş. Beklediği kısmet sen misin yoksa?
-Gülüm. Bak…Şair adama ilham gelir, oturur iki satır bir şeyler yazar.
-İlham kim? Onun bu olaydaki rolü ne? Arap kızını sana ayarlayan İlham diye biri mi yoksa?
-Güzelim, ilham. Yani esin…
-Haa Arap kızının adı Esin demek. Koskoca memlekette bir tane beyaz kız bulamadın, artık beynelmilel ( uluslar arası ) çalışıyorsun bakıyorum.
-Hay Allahım Ya Rabbim.
-Allahın ve Rabbin kim?...Pardon onu daha önce sormuştum.
-Evet onu daha önce sormuştun aynen Münker ve Nekir’in sorduğu gibi.
-Münker ve Nekir???? Oh ohhh maşallah. Ayşeler, Fatmalar bitti şimdi de Münkerler, Nekirler başladı demek?
Mülayim Bey içinden ‘’ Hay şiirinin de, şairinin de ‘’ diyerek bilgisayarı kapattı.
- Hanım ben bir kaç gün annemin yanına gitsem ha?
Normalde kadınlar derdi ‘’ Ben annemin evine gidiyorum’’ diye ama bu evde işler tersineydi. Mülayim Bey’in bu anlamsız kıskançlıklardan kurtulup biraz başını dinlemesi için bir başka şehirde yaşayan annesinin yanına gitmesi ve azcık kafa dinlemesi gerekiyordu. Aksi halde? Aksi halde elinden kaza çıkacak bir insan da değildi hani ama büyük ihtimalle bir intihar bombacısı gibi kendi kendini patlatabilirdi.
Leyla, Mülayim’in oldukça kararlı olduğunu görünce hemen atıldı.
-Gitmesine gidebilirsin ama bir şartla.
-Ne şartı? Neymiş şartın?
-Face book ve Edebiyat Defteri sitesindeki şifreni bana verirsen.
-Sebep?
-Bakacağım kimlere neler yazdığına.
-Benim alnım açık yüzüm ak. Madem o kadar istiyorsun al senin olsun şifem. Hem face bokta hem Edebiyat Defteri sitesinde şifrem : Mülayim-888
Leyla şifreyi hemen kaydetti. Mülayim ise akşamın ilerlemiş bir saati olmasına rağmen elbiselerini bir bavula doldurup otobüs terminaline gitmek için evden ayrıldı.
Daha Mülayim evden çıkar çıkmaz Leyla bilgisayar başına oturup kocasının şifresiyle önce face bookta ne kadar kadın arkadaşı varsa hepsini sildi. Hatta rumuz kullanan ama resmi olmayan mesela rumuzu ‘’ Kızıl Gül’’ ve benzeri olan erkekleri de sildi ‘’ Bu garanti kadındır’’ diye. Ama Adı Muzaffer ve Ayhan olup herhangi bir resmi olmayan kadınları fark edemedi.
Sonra asıl merak ettiği yere yani Edebiyat Defteri Sitesine girdi. Aman Allah’ım Mülayim denen bu zamparanın, (!) şiirine yorum yazmadığı tek bir kadın şair yoktu adeta. Yaklaşık her kadına ‘’ Şiiriniz çok güzel. Tebrik ederim’’ diye yazmıştı.
‘’Biliyordum zaten başka kadınlar olduğunu’’ diyerek onları da engellemeye başladı.
Mülayim nasıl derdi Cemile 054 e ‘’ Cemile Hanım elleriniz, yüreğiniz dert görmesin’’ diye? Nesine gerekti Cemile denen kadının yüreği-böreği? Acaba Cemile 054 ile baş başa bir kafeteryada börek filan da yemişler miydi? Tabiii. Börek yemişlerse yanında çay da içmişlerdi. Yoksa kumda kahve mi içmişlerdi? O değil de Cemile denen şıllığa(!) ne demeliydi? O da utanmadan sıkılmadan evli bir erkeğe ‘’ Çok teşekkür ederim Mülayim Bey. Sağ olun var olun’’Diyerek aşkını dile getirmişti(!) hiç mi utanması, sıkılması yoktu bu kadının? Eğer aralarında bir ilişki yoksa normalde ‘’ Kerdeşim…Sana ne benim şiirimden. Sen erkeklerin şiirini beğen. Ben mutaassıp kendi halinde bir bayanım. Ayıp olmuyor mu öyle tebrik-mebrik? Niyetin ne senin kart zampara?’’ Demesi gerekmez miydi? Çok tehlikeli bir kadındı bu Cemile 054 Çoookkkk… Hemen engeli koydu.
Aman Allah’ım…Ferdane’ye de şiir yazmış… Hem de ne şiir.
Doğum günün kutlu olsun Ferdane
İyi ki doğmuşsun.
İyi ki dostumsun
İyi ki arkadaşımsın.
İyi ki kardeşimsin
İyi ki tanımışım seni.
Keşke gözlerin de görebilseydi beni.
Benim seni görebildiğim gibi.
Ama biliyorum ki.
Senin yürek gözün
Nice insanın güzünden daha iyi görüyor.
Aslında Ferdane âmâ bir kızcağızdı lakin Leyla için fark etmiyordu. Neticede dişi miydi? Dişiydi. Ne hakla kocasına kuyruk sallayabilirdi? Ne hakla bu buram buram aşk kokan(!) bu şiire ‘’ Çok Sağ olasın Mülayim Abi. Allah senden razı olsun’’ diye cevap vererek aşna fişne ederdi(!) kocasıyla.
Hemen mesajı patlattı.
‘’Ferdane..Artık haddini bil. Peşimde dolanmayı bırak. Sen haddini bilmezsen ben bildiririm sana’’
Zavallı Ferdane mesajın Mülayim Beyden geldiğini zannederek kahrolurken Mülayim Bey annesinin yanında bazlama yemekle meşguldü halbuki.
Leyla artık tamamen dengeyi kaybetmişti. Gözü bir kişiye daha takıldı. Kimdi bu Papatya rumuzlu kadın? ( Sitede bu rumuzla biri varsa özür dilerim. İsim ve rumuzlar tamamen uydurma ama olaylar doğrudur.) Utanmaz kadın(!) bir kaç erkeği birden idare ediyordu hem de. Özellikle de kocası ve kocasının erkek arkadaşlarından Sami Hoca’yı… Bu ikisine de uzun uzun yorumlar yazıyor, bu kart zamparalar da onun yorumlarını maviye boyuyorlardı. ( Yani etkili yorum olarak seçiyorlardı ) Yok ama ahlaksızlığın bu kadarı da olamazdı(!) Bir kadın nasıl olur da bir erkeğe ( Sami Hocayı kast ediyor) ‘’ Vatan ve şehitlerimiz üzerine yazdığınız bu şiirle tüm milletimizin hislerine tercüman oldunuz. Kaleminiz hiç susmasın. Tebrikler ediyorum. Selam ve saygılarımdasınız’’ Diye yazabilirdi? Böyle bir edepsizlik(!) böyle bir kepazelik(!) olabilir miydi? Ayrıca niçin rumuzu Papaya idi bu kadınının? Tabii ya ‘’ Seviyor-sevmiyor olayı. Papatya Falı yani… Garanti Mülayim’in falına da bakmıştı. Zaten baksanıza Mülayim’in şiirine de ‘’ Şiirinizin ahengi, armonisi çok hoş olmuş. Çok beğendim. Var olun siz. Selam ve saygımdasınız’’ Diye yazmış. Sana ne el alemin evli barklı erkeğinin şiirinin armonisi, ahengi? Yok yani kendisi de sanal alemde okey filan oynuyordu ama hiç bir erkeğe ‘’ Niçin devamlı taşlıyorsunuz bey efendi. Bir hanım efendiyi böyle taşlamak ayıp olmuyor mu?’’ dememişti içinden çok geçse de. Bu nasıl bir edepsizlikti ki açık açık ‘’ Şiirinizdeki betimlemeler çok güzeldi Mülayim Bey’’ diyebiliyordu bu kadın. Hemen bu Papatyaya da haddini bildirmeliydi.
Başladı yazmaya. Kısa ama öz:
‘’ Bana bak Papatya…Düş artık yakamdan. Yoksa yapraklarını tek tek yolarım. Bırak benim peşimi’’
Papatya mesajı görünce beyninden vurulmuşa döndü önce. Fakat sonra kendini topladı. Bu mesajı Mülayim Bey yazmış olamazdı. Asla ve kat’a Mülayim Bey yazmış olamazdı.
Öfkelenmedi, kızmadı. Hatta kendisini arayıp ‘’ Ya, Mülayim Bey bak bana ne yazmış’’ diyen Ferdane’ye bile ‘’ Mülayim Bey öyle bir şey yapmaz. Bu bir başkasının işi’’ dedi.
Bu arada Cemile 054 de Sami Hoca’yı yani beni aradı ve durumu anlattı. O da Mülayim Bey’in böyle bir mesaj yollamayacağından emindi.
*********
Hemen Mülayim’i aradım telefonla. Baktım Mülayim annesinin yanında ve olup bitenden zerre kadar haberi yok. Tabii ki ziyadesiyle üzüldü.
Neyse…Bir rüzgardı geldi ve inşallah bu yazı okunduktan sonra geçer gider.Gereken özürler dilenir. Kırılan kalpler tekrar geri kazanılmaya çalışılır.
Kötü ve yazık olan nedir biliyor musunuz değerli dostlar? Bir insanı otuz senelik eşinin değil de sanal alemden tanıyanların daha iyi tanıyor olması.
Evet otuz senelik bir eş olan Leyla Hanımın hepimizin en fazla dört senedir sanal alemden ( ya da bazılarımızın gerçek alemden ) tanımış olduğumuz kocasını bizler kadar tanıyamamış olmasıdır kötü olan.
İyi olan ise Edebiyat Defteri dediğimiz bu alemde gerçek dostlarımızı çok iyi tanıyor olmamız ve onlara güveniyor olmamızdır. Biz Mülayim Beyi de Cemile 054 ü de, Ferdane’yi de, Papatya Hanımı da ve daha nice arkadaşlarımızı da çok iyi biliyor, tanıyor ve güveniyoruz.
Otuz yıllık kocasını tanıyamamış olanlar utansın. Bu her biri birbirinden değerli arkadaşlara bir takım zanlar ve saçma sapan kuruntular, hatta manyaklık boyutuna varan vesveselerle iftira atmaya, onların izzeti nefislerini rencide etmeye çalışanlar utansın
Ayıptır…Bu güzide aileye hiç mi hiç yakışmıyor.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sevgili hocam. Anlattığınız olay ne kadar de üzücüymüş hakikaten.
Böyle bir şeyin bu sitede yaşanmış olduğundan çok üzüldüm.
Ama bunların dışında yazınız çok güzeldi. Sağ olun hem böyle bir şeylere bundan sonra dikkat etmemizi
sağladığınız için, hem de yine bizlere bir güzel yazıyı okuma fırsatı yarattığınız için.
Selamlar ve saygılar
sami biberoğulları
İnşallah bir daha olmaz.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam çok üzüldüm doğrusu Helede o tahmin ettğimse daha da çok üzüleceğim Bu kıskançlık değil hastalık ötesi hastalık Ben okurken bile çileden çıktım Ne diyeyim ALLAH sabır versin demekten başka bir şey gelmiyor elimden saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Kimi tahmin ettin bilmiyorum ama böyle bir olay yaşandı maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
her şeyin aşırısı sevgi ve saygıyı yok eder öncelikle leyla hanımın bu kıskançlığı nereden kaynaklanıyor acaba bu aralar mülayim bey eskisi gibi onunla konuşup onunla dertleşmiyor mu ?
çözüm gene de eşlerde diyorum ben sevgi ve saygılarımla moral hocam
sami biberoğulları
ELBETTE ÇÖZÜM EŞLER ARASINDA SAĞLANACAK AMA KEŞKE DİĞER ARKADAŞLAR BÖYLESİNE RENCİDE EDİLMEDEN SAĞLANSAYDI BU ÇÖZÜM.
SELAM VE SEVGİLERİMLE.
Zaten böyledir hayat.Neresinden tutarsan orası eline gelir.
Güzel ve günlük bir hayat hikayesi olmuş.Tebrikler Sami Bey.
Selam ve sevgilerimle..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
'' Evet yer yüzünde insanların - içlerinde huzur buldukları ya da hiç bulamadıkları- bir aileleri olduğu gibi hiç kan bağı olmayan insanlarla oluşturduğu manevi aileleri de vardır. Mesela Edebiyat Defteri işte böyle bir ailedir.
''
Derin bir inlemenin ,
essiz bir yorumuyuz biz
sesiz sedasız büyüyen siz,
son cümleye kadar bekleyen yine biz
bir yol ki diyarı çiçeklerle dolu, sevinç göz yaşları siz
biz ve siz, hep beraber sonsuza kadar dost ve kardeşiz.
Ya bu diyarı mest eylersin, ya bu diyarda mest olursun, ya bizlerle dost olursun ,dost bildiğim Edebiyat !
sevgiler...
sami biberoğulları
Hep dost olmak ve dost kalmak dileklerimle.
Selam ve sevgiler.
Değerli hocam, bütün olumsuz duygu, duyumsama ve sapmaların temelinde, insanca, insanların yararına bir şeyler üretme düşüncesinin, heyecanının yokluğu var desek, istisnaları hesaba katmadığımız için isabetsiz bir genelleme yapmış olmakla mı kalırız sadece, bilmiyorum...
Ya da...
Bugüne kadar tanıdığım insanların bende bıraktıkları izlenimlere, bu izlenimlerin bende oluşturdukları kategorilere göre bir soyutlama yapacak olursam, anlıyorum ki, kişinin yaşı, cinsiyeti, tahsili, ekonomik, sosyal, kültürel durumu ne olursa olsun, evrensel etik, estetik kurallardan nasibini alamamışsa, normal kabul edilse de, az önce yazdığım gibi, insanlar için gönlünden bir şeyler koparabilmesi, kendine bunu dert edinmiş birisi olması ve bu duruma yakışan bir hassasiyetle davranan kişi imajını vermesi sık rastlanan bir şey olmuyor...
Bu kategori çok geniş, çok kalabalık, ama bunların bir 'yaratıcı'nın kendi dünyaları dışındaki var oluş anlayışına vakıf olmaları mümkün görünmüyor...
Onlara göre sanat, edebiyat, kültür etkinlikleri, kişisel menfaat sağlama biçimlerinden başka bir anlama gelmiyor...
Her şeyin pazar malı haline getirildiği zamanımızın 'ruhu' da bu anlayışın nüfuz etmediği bir bünye bırakmadı diğer yandan...
Velhasılı, medeniyet üzerindeki tartışmalar, azalması gerekecekmiş gibi görünürken çoğaldı, çoğalmaya devam edecek...
Kıskançlık da, bu düşkünlüğün, burada açıkladığınız gibi rahatsız edici bir boyutu...
Hani, tımarhanenin penceresindeki deliye, "İçeride kaç kişisiniz?" diye soran adama, delinin "siz dışarıda kaç kişisiniz?" diye karşılık vermesi hesabı...
Selam ve saygılarımla, değerli hocam...
sami biberoğulları
Umarım bir kıskanan çıkmaz ustam )))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Yekta Attila
Teşekkürler, değerli hocam...
kıskanmak kıskanılmak güzedir sevdiğinin sevildiğinin göstergesidir dozunu aşmadan ama şuda var herkesin bunyesi cüssesi farklı olunca dozda farklı olabilir.
Eğer Mülayim beyin evindeki huzursuzluğun sebebi burada şiir yazı yazmak, paylaşmak, şiirlere yorum yazmaksa boşverinn yazıyı şiiri. Evine bak hanımına bak. Hiçbirşey hanımının kalbini kırmaya evinde tatsızlık yaşamaya değmez.
Buradaki dostluklar güzel olabilir burası bir aile olabilir siz öyle diyorsunuz. Evindeki ailenden önemli değil. Burası sanal alem ekranı kapattığın anda kardeşlik dostluk biter kimsede ne oldu acaba diye aramaz, hastamı başına birşeymi geldi diye merak edip evine ziyarete gelmez.
Evinde birbaşına otururken çay koyalımda içelim. Yemekte şu var, günaydın, nasılsın demez. Bunları evdeki hayat arkadaşın yapar. Hasta olduğunda bir tas çorba yapan, ilaçlarınla suyunu getiren odur. Akşam oturken sana meyve soyup veren çayına şeker koyup buyur diyen eşindir.
Onun için evdeki karın burada paylaştıklarından çok daha önemlidir.
Benim fikrim bir ayağımız çukurun kenarında. Elinde sende interneti kapatın. Okeydi oyundu sanattı hepsini bırakıp namazınızı kılın, Kur-anınızı okuyun, tesbihinizi çekin. Alın karınızı çarşıya pazara gidin. Parka gidin, çay bahçesinde çay için. Akraba evlatlarınızı ziyarete gidin. Torunlarınız varsa sevin. Yaşlılığın ve dedeliğin keyfini çıkarın.
Bence evde huzur istiyorsanız ikinizde bir şeylerden feragat edin ve sadece birbirinizle ilgilenin boşverin başka şeyleri.
Selam ve sevgiler
sami biberoğulları
Olaya çok değişik bir açıdan yaklaşmışsın.
Evet insanın kendi öz ailesi her şeyden daha kıymetlidir. Ancak aile bireylerinin her birisinin yapmaktan hoşlandığı şeyler de vardır. Şiir yazmak da bunlardan biri.
Tabii ki insan sadece kendisi okusun, sadece kendisi görsün diye şiir de yazmaz. Birileri görsün, okusun, beğensin diye yazar.
İki tane masum şiir eğer engellenirse '' Yazma, haydi parka gidelim, namaz kılalım, birlikte kahve içelim'' durumları şiir yazmak isteyen insan için bir sıkıntı olur. İçinde kalan bir ukde olur.
Elbette ki erkek de kadın da vaktinin tamamını bilgisayar başında geçirmesin. Bazıları gibi sabahlara uyumayıp pc başında pineklemesin ama her insanın sadece kendine ayıracağı bir iki saat de olmamalı mı koskoca 24 saat içinde?
Selam ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Teşekkürler sami hocam allah rzı olsun çok güzel bir yazı inşallah hepimiz gereken dersleri buradan çıkarırız .
Yalnız hocam burada suçlu sadece Leyla hanımmı? yoksa türk dilinin bozulmasına olur olmaz kelimelerin türk dilinin içine sokulmasına müsade eden TÜRK DİL KURUMU damı suçlu hatta her duyduğu yabancı kelimeyi moda diye ilericilik,çağ-daş lık diye algılayan ama o kelimelerin ne olduğunu bilmeden kullanan insanlarda suçlu değilmi biraz
sami biberoğulları
Öncelikle sayfama şeref verdiğiniz ve yorumunuz için çok çok teşekkür ederim.
Bu olayda Leyla Hanım tekl suçlu değil. Çünkü gerek kadın olsun, gerek erkek olsun bu tür edebi ya da başka amaçlı platformlara sırf sevgili bulmak için giren ama önce oldukça kibar, nazik, sevgi dolu gibi bir maske takınan çok insan var bu alemde.
Leyla Hanımın tek suçu 30 yıllık kocasını tanımamış olması. Yoksa sanal alemden korkması onun suçu değil.
Selam ve sevgilerimle.
Günaydınlar 'sayın Biberoğlulları ' genelde yazıları yorum yazmadan uzaktan sesiz sedasız vaktim oldukça takip etmeye çalışan biriyim. Konu Edebiyat Defteri ' ailesi olunca bende kendi adıma yeri gelmişken 'üzüldüğüm bir kaç noktayı 'izininiz ile 'paylaşmak istiyorum ; Hepimiz değişik illerden güzel memleketimizin farklı
farklı yerlerden internet sayesinde Sevgili yuvamız ' dediğim edebiyat defterini çatısı altında buluşuyoruz
Ve bir çoğumuz kendi aile bireyleri kadar samimi ve içten diyaloğlar içerisindeyiz. ve en doğal olanı da bu sanırım ;burada bir çoğumuz ya kendi isimlerini ya rumuz 'mahsallarını kullanmaktalar 'bun da da bir sıkıntı yok .her şey buraya kadar normal ':) artıyorum çiçek tozu' rumuz ' benim o günkü paylaştığım şiirime geldi eksik olmasın beğendi bir de puanını verdi esirgemeden ' çünkü bir çoğu özelikle gelip bakınıp sadece yorum yazan ve asla oy vermeyen kişiler var ' o zihniyet te olanları da asla anlamış değilim .hem üşenmeden gelip 5.10.dakkianı yorum yazmaya ayırıyorsun ama bir saniyeden çok daha kısa bir küçük bir hamleyi yapmaktan çekiniyor oy veremiyorsun .ve bunu uzun süre takip ettim genelde şiirleri çok ii yazıyor diye nitelendirdiğimiz 'şairlerin daha sık ve özelikle yaptıklarını düşünüyorum. Konu tabii 'Puan verme yada Yorum yazmak değil' bu da kıskançlığım diğer devası bir yanı ne yazık ki'' sanırım buda ''kıskanç '' olmanın başka bir zafiyeti ..
Aslın konu bir hayli dağıldı .çok özür diliyorum.
Uzun zaman takip eden gerek yorum gerek oy favori 'seçen kişiler özelik ile beylerin ısrarlı ve kararlı ve de azimli bir şekilde 'özelinize yazıp tel' fac' e yani facebook ' adresi o yetmedi ev adresi isteme cesaretinde olanlar bile oldu. tabi ki iki sosyal medya da yani sanal ortamlarda bu tür konuyla alakalı dostlukların olması kurulması doğal ve kaçınılmaz kesin kural ve kalın çizgileriniz yok ise' işte aslın mesele o kalın çizgilerinzi yıkıp ya ne olacak ki Facebook 'arkadaşı olsak ' karşılıklı istek davet derken bir de bakıyorsunuz yazışan tanışan hatta nerdeyse çıkartıp böbreğinizi bağışlayacak hale geliyorsunuz ..ve karşı taraf o kadar benimsiyor ki sizi kendi '30 yıllık yada ne bileyim .3 '5 yıllık ' ay ' her ne ise sevgilisini yada eşini ' bir solukta unutup sizin o güzel insan sever duygularınızı su istimal ' etmeye kadar
varıyor. ve tüm ikaz ve uyarlılarınıza karşın başlıyor size kur yapmaya .ee hani biz ' sadece şiir sohbeti muhabbet ' ee ne oldu da birden konu ' cinselliğimize kadar ulaştı.. bu konu da bir hayli müzdarip ve sıkıntılıyım en azından artık daha seçici uyanık olup kimseye adres vermemeye gayret ediyorum e zaten sıkı yönetimli ortamlar da kimse kalmak istemeyeceklerdir. zaten:))
benim demek istediğim maden burası bir aile .daha sonra yüz yüze bakılacak yüzler bırakmalıyız arkamızda ve önümüzde .. üzülüyor insan 'Saygın Şair sıfatındaki kişilerin aslında bir' çöp yığınından başka bir şey olmadıklarını görünce ..
konuyu dağıtmadım inşallah affınıza ve hoş görünüze teşekkür ediyor mutlu günler diliyorum
saygılar.
beren yılmaz tarafından 1/12/2016 11:19:59 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Ortam sanal olduğu için pek çok arkadaşımız hakkında net bilgilere sahip değiliz. O bakımdan da zaman zaman tartıştığımız kişilerin durumlarını bilmiyoruz.
Mesela ben bir yazısında Kürdistan haritası kullanan birine verdim veriştirdim. Küfür, hakaret ne varsa saydırdım. Hatta ve hatta bana '' seninle hesaplaşacağız'' deyince face booktan resmen ev adresimi vererek ''Sıkıyorsa buyur gel'' dedim.
Peki işin komik tarafı neydi dersiniz? O kişi bir kaç aylık ömrü kalmış bir böbrek hastasıymış ben ise altmış iki yaşında bir topalım.)))
Direkt sizi örnek vereceğim: Biliyorsunuz sizinle de aramızda bir tatsızlık yaşandı. Adı D.D.G ( Anlamışsınızdır) olan biri beni doldurdu da doldurdu. Size de bayağı sert yorum ve hatta hakkınızda bir yazı yazdım. Sonra? Sonra baktım bahsettiğim D.D.G nin işi gücü insanları birbirine kışkırtmak ama öte taraftan da '' gelin birlik olalım, bölünmeyeleim '' gibi mesajlar vermek. Yani ''ben bir bayrak açtım. Komutan ben olayım, benim bayrağım altında toplanın'' derdinde. Sildim gitti. O silindi ama siz kaldınız.
Kıskanmak konusuna gelince:
Aslında kadınlar çok da haksız değil. Yine bu siteden tanıdığım bir erkek var. Şiirlerinde ''Allaha tevekkül eden, imanlı insan '' anlamına gelecek bir mahlas kullanıyor şimdilerde. İlle velakin gelin görün ki tanıdığım tüm bayanlar bu vatandaş söz konusu olduğunda '' Hocam o kişi bana başbaşa yemeğe çıkma teklifinde bulundu'' dediler.
Evet aile içinde ya da dışında bu tipler de var maalesef ama bu yazımın konusu olan arkadaş kesinlikle o taraklarda bezi olmayan biri. Bunu maalesef hepimiz, onu tanıyan herkes biliyor ama eşi bilmiyor. Bir de basit bir merhabanın, tebrik ederimin ''kuyruk sallama'' olarak anlaşılması konusu var tabii ki. Medeni bir dünyadayız. Bunların medeni bir toplumun olmazsa olmazları olduğunu bilmek lazım.
Neyse. Çok uzattım.
Selam ve sevgilerimle.
Makul ölçüler içinde kaldığı sürece, ister adına kıskançlık deyin, ister aşırı sevgi yoğunluğu deyin taraflar için bir sıkıntı yaratmaz diye düşünüyorum. Ancak şizofreni boyutunu almaya başladığı an evlilik çekilmez bir hal alır. Bu yüzden çiftler öz güvenini hiç bir şekilde kaybetmemeli.
İnsan ilişkilerinde ön yargı, yaftalama ve bunun sonucu olarak sürekli teyakkuz durumunda olma konusunda sizinle aynı fikirdeyim. Kimsenin kimseyi istemediği bir diyaloğa sokma gibi bir durum asla olmamalı. Sonuç itibariyle herkes aklı başında ve ne yaptığını bilen konumdadır.
Diğer yandan; Doktor değilim ama, Allah kadına da erkeğe de yardım etsin. Sonunu hiç iyi görmedim. :))
Erdinn tarafından 1/12/2016 10:27:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bir erkek karısına ya da bir kadın kocasına '' bana şifreni ver, kendim bakacağım sana kim ne yazmış'' diyorsa bu bence olayın şizofreni boyutudur.
Ben eşinden boşanmış bir insanım. Boşanma sebeplerimiz bambaşka şeylerdi ama mesela böyle bir olay benim başıma gelmiş olsaydı bu da benim için bir boşanma sebebi olurdu.
Gerçekten de Allah bu arkadaşların yardımcısı olsun.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
söylmeyi unuttum: Benim en küçük kardeşimin adı da Sezai'dir.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Hassas bir konuyu esprili bir anlatımla harika işlemişsiniz ve çok gerekli bir yazıydı. Tebrik ederim.
Diyaloglarımız sanal mı? Hiç sanmıyorum.
Sonuçta harfleri kullanarak yazı yoluyla diyalog kuruyoruz, okuduğumuz bir şiir de duygulanıyoruz ya da mizahi bir yazıda gülüyoruz. Yani öyle çokta sanal değil.
Ama işin en ilginç yanı, ne mimik, ne bir bakış, nede ses tonlarımızı dahi bilmeden irtibat kuruyor olmamızdır. Tabi bu tarz diyalog ortamın da bazen yanlış anlaşılmaya müsait bir durum söz konusu olabiliyor.
Örneğin okuduğumuz bir yazının etkisinde kalarak hezeyan dolu bir yorum yapabiliyoruz. Yaptığımız o yorumla bilmeden yazı sahibini ya da yazının konusuyla ilgili bir başka kişiyi kırmış olabiliyoruz. Kaldı ki yüz yüze görüştüğümüz insanlarla bile bazen diyalog kurmakta güçlük çekebiliyoruz. Dolayısıyla bu ortamlarda yanlış anlaşılmış olmak çok normaldir.Bunların doğal olduğunu düşünmemiz gerekir.Bu nedenle özür dilemek bir erdem olmanın ötesinde şartların realitesinden kaynakla aynı zamanda bir zorunluluktur. Yazı, şiir ya da yorumlarda doğrudan (aşağılama veya küfür gibi) bir hakaret içermiyorsa hoş görülü olmak zorundayız yazılı irtibatlarımız da ‘’hoş görü’’ bir lütuf değildir diyaloglarımızı ve dostluklarımızı sürdürebilmemiz için gerekli bir kavramdır.
Eğer bir kişi efendim ben kimseyle medeni anlamda empati ve dostluk kurmak istemiyorum. Ya da olası bir yanlış anlaşılma da özür dilemek zorunda değilim diyor ve böyle düşünüyorsa o zaman netin başında saatlerce şiir ya da yazı yazmasının bir anlamı da yok. Boşuna zaman harcamaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü kimse o eserleri zorla okumak durumunda değildir. O yazılanların türü ne olursa olsun okunmasının bir tek nedeni vardır diyalog yani İnternet ortamında oluşmuş insani ilişkilerdir.
Bu ilişkilerde kaprise ve anlamsız kıskançlıklara yer yoktur.
Hocam kaleminize dost yüreğinize sağlık
Saygı ve sevgilerimle
Serhat BİNGÖL tarafından 1/12/2016 3:28:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bu olayda ikisi şahsen tanıdığım, biri de tanımasam da bu ailenin bir ferdi olan üç kişiyle Mülayim Bey diye sahte isim kullandığım arkadaşım fena şekilde rencide edilimiş, hakarete uğramış ve üzülmüşlerdir.
Beni bilirsin. Duramam böyle olaylar karşısında. Oysa konumuz Rodindi)))))))))))
Ben hem arkadaşa hem de eşine ''Allah yardımcıları olsun'' diyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Hocam, yine ailemizi (Edebiyat ailemizi) ilgilendiren ders verici güzel bir yazı yazmışsın. Senin de anlatmaya çalıştığın gibi biz birbirimizi sevsek de sevmesekte kocaman bir aileyiz.
Çoğumuz şiirleri, şiir olduğu için art niyet gözetmeden okuyoruz ama gel gör ki bazı şairlerin eşleri burada şiir yazan bayanları bir şeyler (!) aramaya gelmiş gibi davranmaları çok hoş bir durum değil.
Eğer ki karısı kıskaç bir şair varsa mesajla gelme benim sayfama diye bildirsin ki bizlerin de onuru kırılmasın de mi ama.
Nedir bu yahuuu!
Eline sağlık çok güzel olmuş.
selamlar.
sami biberoğulları
Umarım ve inşallah bu yazıyla vermek istediğim mesaj muhatabına ulaşır ve yine umarım gereken pişmanlık duyularak özür dilenir.
Haa dilenen ya da dilenecek bir özür kırılan kalbi tamir eder mi bilemem ama en azından bir insanlık göstergesi olur.
İnşallah bir daha yaşanmaz böyle tatsızlıklar bu güzel ailede.
Selam ve sevgilerimle.