- 757 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
TEKRAR
Sevmek güzeldir fakat güzeli sevmek değil.....Bu
Bu yürekte hilaf yoktu, yalansız kelamlar
masum bir çocuğun gül çehresiyle selamlar
İnsanın mayasında kötülüğün olmadığını düşünüyorum. Acıma hissi, merhamet duygusu ile doğar tüm yürekler.
Masum değil midir? Tüm bebekler. Bebeğin doğarken getirdiği o cennet kokusunu bilirsiniz değil mi? Mis gibi güzellik kokar, iyilik kokar. Aşk kokar, sevgi kokar, merhamet kokar...
Yüzlerine baktığımız zaman, dudaklarımızı tatlı bir gülümseme alır ve sanki hafifler ruhumuz.
Adeta kalbimiz gülümser, umutlara yelken açmış minik bir yelkenli gibi süzülürüz sanki çarşaflar gibi masmavi denizin üzerinde.
Sukunet ve huzur duyarız bir bebeği severken. Saliselik belki, ama mutluluktur sadece hissettiklerimiz bir bebeği severken.
Şöyle mis gibi kokladığımız hangi bebeğin, kadife gibi tenini okşarken, hangimizin aklına ’’ O’ nun bir gün büyüdüğünde zalim bir insan olacağı’’ gelir.
Şu minicik eller, bir cana kıyacak, insanlğın yüz karası olacak...
Savaşlar planlayacak, silahlar, bombalar yapacak.
Bir bebeğin göz bebeklerinde kin, nefret okuyamazsınız. Fındık kadar kalbinde asla kötülük barınmaz.
Anlamaz hiç, kıskançlıktan çekememezlikten. Bebekler ne canidir, ne de zalim!
İnsanın tabiatında iyilik ve güzellik vardır. Öyle yaratılmıştır.
Kötülük, mayamızın bozulmasına sebebiyet veren, sonradan ruhumuza bulaşan, kanserden daha da kötü bir hastalıktır.
Ve en kötü tarafı ise bulaşıcı olmasıdır.
Hani bir takım eşyaların kullanma kılavuzunda yazar, nerede nasıl kullanacağız.
Ve ikaz edilir. Tarif edilen şekilde kullanılmadığında bozulur, arıza verir. Giysilerimizi bile söylenilen şekilde temizlemeyin, ağzı burnu bir tarafa kayar, eciş bücüş olur.
Biz insanların da mayasına da kötülük karışınca bozuluverir insanlık mayamız. Eşkiriz, bozuluruz ve kokarız.
İnsan da yaradılışına ters düşünce, garip bir ucubeye dönüşür. Ne insan gibidir artık. Ne de hayvan. O güzelim bebeğin yerinde yeller esiyordur artık.
Ama ben inanıyorum ki tekrar kendimize gelecek, kim olduğumuzu, nasıl doğduğumuzu ve nasıl ölmemiz gerektiğini idrak ederek, devam edeceğiz yolumumuza.
Aslımıza uygun bir hal ve hareketler silsilesinin içinde, kısacası insana yaraşır biçimde yaşayacağız hep birlikte.
Okuduğum bir yazıda yağmur duasına çıkmanın gereksizliğine değinilmişti. Yani Allah takdir ettiyse yağacak, etmediyse dua neye yarar gibi bir anlam çıkarmıştım, ben de kendimce.
Elbette bu konu yoruma açık bir konu ve ben şimdilik bu konuyu askıya alıyorum.
Yağmur bana, gözlerden akan yaşları hatırlatıyor. Bulutlar biz insanların ruhlarının gölgeleri ve ağlayan bizleriz, yağan bulutlar biziz esasen.
Nasıl mı? Diyorum ki, bizler ne kadar merhametli olursak rahmet yağmurları o kadar yağar üzerimize, topraklarımıza, ağaçlarımıza, ürünlerimize, çimenlerimize ve rengarenk çiçeklerimize...
Yağmurdan sonra açan gökkuşağı bize teşekkür için göz kırpar gökyüzünden, yağan yağmurdan sonra yıkanmıştır tüm yeryüzü çünkü.
Aslında ağladığımız zaman ruhlarımızda yıkanıp arınmaz mı ? Tüm pasaklarından kirlerinden adeta. Ruhumuz huzura erer, rahatlarız akabinde...
Gözlerimiz de ışıl ışıl ışıldar mutlu olduğumuzda. Yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı misali...
Bazen görüyorum, en katı görünüşlü bir adamın bile ağlarken nasıl küçük bir çocuk gibi masumlaştığını.
Yüreklerin en derinlerinde yıllarca saklanmış o merhamet kırıntıları damla damla taşmıştır en sonunda.
Dudaklar titrer ve acıma hissinin tüm resmi çizilmiştir artık o kişinin yüzünde. Acımak, üzüm üzüm, üzülmek ve artık saklayamamak merhameti, salıvermek yağmurları sağanak sağanak...
Ne kadar ağlarsak o kadar yağmur hak ederiz belki de. Ağlamak, merhametle bir başkasının kederine göz yaşı dökmek.
Kardeşimizin derdiyle hemhal olmak.
Ağlamak sadece, siyim siyim gözyaşı dökmek, bencillikten uzak ve tüm menfaatlere sırtımızı dönerek. Yalnız o arkadaşımız için, o kardeşimiz için usul usul dua ederek.
Sadece kardeşlerimize mi? Hayvanlara, bitkilere ve tüm kainata merhametle kucak açmak...
Ne kadar ekmek o kadar köfte gibi. Bizler hak etmeliyiz yağmuru ve Rabbimiz ol demeli ve yıkanmalı havamız toprağımız.
Yüreklerimiz kir pas içinde iken nasıl ağlayamıyorsak bir başkasının gamına kederine, bulutlarında bizler için ağlamasını beklememeliyiz aslında.
Yağmura Rahmet deniliyorsa, gözyaşlarımıza merhamet diyebiliriz.
Utanmayalım ağlamaktan. Çisil çisil dökülsün damlalar, yüreklerimize şebnemler serpilsin. Hak edelim sevmeyi sevilmeyi...
Gelelim yağmur duasına...
Merhametsiz kullar olarak yüzümüz varsa Rahmet istemeye, hadi rast gele...
YORUMLAR
Ne kadar merhamet o kadar bereket .evet ' evet bereket 'çünkü siz ne zaman bir haksızın karşın da durup ezilmişe düşmüşe yardım ederseniz Allah'ta size onu bereket olarak ' gökten yağmur misali yağdırır evinize yuvanıza .yağmur sadece toprağın suya kanması değil ' insanın toprak ile bereketlenmesi demek ..
çok keyifle okudum yazınızı tebrik ederim selamlar. sevgilerim ile.
Duası kabul olmayanlar yağmur bombası atıyor bulutlara. Bakınız Tansu Çiller zamanı Istanbulu susuzluktan kurtarma çalışmaları :)
Bakınız mesela yada taşı ve Türklerin doğa olaylarına hükmettiği efsanevi metinlere.
ya da bakınız bana yeterli parayı verin dünyayı ortadan ikiye ayırayım diyen teslanın başarılarına
Olmadı harp silahları denen elektromanyetik, depremler yaratabilen silahlara bakınız.
Kızıldereli danslarını da atlamamak gerek, şamanizminde payını vermek gerek.
Yıllarını vermiş profesör olmuş jeologların su bulmaya gelince bir halt etmedikleri ve çubukçu denen, iki bakır telle dünyanın en gelişmiş aletlerinden daha kesin yer tespiti yaptığı gerçekleri de unutmamak gerek :)
Velhasıl işin birde mistik tarafından bakılması gerektiği ve tüm evrenin dua ile oluşturulduğu, her maddenin hafızası olduğu, ne denirse onu yaptığını da bilmeli.
Şimdi yağmur yağacaksa yağar demek ne derece doğru bilemedim.