- 6473 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Evlat
.
Kimyacıydı. Asıl adı Muzaffer’di. Ama okulda hiç kimse onun gerçek adını doğru dürüst bilmezdi. Onun adı “Evlat”tı. O dönemlerde Çorum Lisesi’nde okuyan birine “Muzaffer Hocayı hatırlar mısın?” diye sorsanız Muzaffer Hoca da kim der. “Evlat” derseniz bilmeyen çıkmaz.
Sınıfta ders anlatırken arkada konuşan varsa hemen o yöne tebeşiri ok gibi fırlatıp “ulan şamok tuğlası” derdi, ne demekse. Sözlü yapacağı zaman sınıf listesini önüne koyar, parmağını basardı üstüne. Soyadı ve adıyla Ardıç oğlu Dursun, Öz’lerden Yaşar gel bakim evlat derdi. (Bu paragraf Yaşar Öz’e ait)
Boyu sanırım 2 metre falan vardı. Yada bize çok uzun görünürdü. Çubuk yutmuş gibi dimdikti. Asla kamburu yoktu, sırtı dümdüzdü. Çok ciddi dururdu. Hiç gülmezdi. Ama babacandı. Biz bilirdik onun babacanlığını.
Kocaman bir motosikleti vardı. Tortor derdi ona. Bazen "Şu benim tortoru getirin evlat" derdi.
Bizler pansiyonda kalıyorduk. O dönemlerde pansiyonda gözetmen öğretmenlik vardı. Etüdlerde falan başımızda durur, bir sorunumuz olduğunda önce onunla paylaşırdık. 2-3 tane gözetmen Hocamızdan biriydi Evlat da. Bu hocaların pansiyon kısmında özel odaları vardı, o odalarda kalırlardı. Ama Evlat okulda kalmıyordu. Ailesiyle birlikte okulun bir iki arka sokağında oturuyordu.
Okul hayatımız boyunca hep parasızlık çektik. Tam da memlekete izine gideceğimizde paramız biterdi. Yada durumu ona göre ayarlardık belki de. Kimsede para yok ki arkadaşlarından alasın.
Evlat’a giderdik.
Sanırım giriş katında oturuyordu. Zili çalar beklerdik. Biraz sonra gelirdi asık surat. Zaten hep asık surattı ya; “ne var evlat ne oldu” derdi.
“Hocam memlekete gideceğim de..!”
“Tamam, git evlat”.
“Para yok da, para isteyecektim sizden Hocam”.
“Haa bak o olmaz işte, para veremem evlat” derdi kaşlarını biraz daha çatarak.
İlk kez istiyorsak arkadaşlarımızın “kesin verir, vermem dese de verir” tembihinden cesaretle dururduk karşısında. Önceden almış da tekrar istiyorsak içimizden “zaten vereceksin Hocam, hadi yorma beni” diyerek beklerdik.
“Ne zaman geleceksin, ne kadar lazım, bak gelir gelmez önce benim paramı vereceksin haa” şeklindeki konuşmalardan sonra verirdi. Verirdi de senet yapardı. Asla üşenmez, düz bir kağıda “Şu tarihte falanca kişiden şu kadar Lira aldım, şu tarihte de ödeyeceğim” yazar imzalatırdı bize. Gelir gelmez hemen onun parasını öderdik. Yaptığı senedi çıkarır yırtardı gözümüzün önünde.
Sonra okul bitti hepimiz bir tarafa dağıldık.
2013’te Necmi Kızılaslan arkadaşımızın gayretiyle Lisenin bahçesinde toplandık. 34-35 sene sonra. Pilav günü, İskilip Dolması yedik.
Hey gidi Çorum Lisesi hey..! Sen ne günler gördün be. Şu bahçenden kimler geldi geçti...
Hocalarımızın birçoğu vefat etmiş; Müslüman, Evlat, Çöplü, Eftekin falan. Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun.
Suat Zobu
29aralık2015anKara
.
YORUMLAR
Senin DİLENCİ yazına yorum yazarken bu yazı çıktı önüme. Nasıl oldu bilmiyorum.
İyi ki de gördüm. Duygulanarak, zevkle okudum.
O yıllar öyleydi. Öğretmenimiz, Komutanımızdılar. Ama adamdılar. Ağabeyimiz, babamız oldular.
Sen ne güzel yazılar yazmışsın böyle?
İlk fırsatta zaman ayırıp eski yazılarını da okumak farz oldu.
Selamlar Gardaş...
Gayet güzel yazı lise günlerine dönerken beni anman hoşuma gitti 29 Mayıs 2016 saat 11 de Lisemizin 70. yılı kutlanacak mutlaka beklerim gelirsen çok memnun olurum
Suat Zobu
Seni burada görmek onur verdi.
Nice güzel paylaşımlarda buluşmak üzere.
Sefalar getirdin..
Suat kardeş, çok duygulandım. öyle de güzel anlatmışsın ki, sanki sinema seyreder gibi hissettim kendimi. Hemen peşinen söyleyeyim, sana hikaye ve roman yazmanı önereceğim. Bir küçük anektod bu kadar güzel olduktan sonra, hikaye ve romanlar kimbilir ne kadar güzel olur. İyi de olur.
Allahtan ölmüş öğretmenlere rahmet diliyorum. Öğretmen de eğitim de eski yıllarda çok iyiydi. Şimdi eğitim falan kalmadı. Atatürkçülüğü silmek için ilk evvel, en evvel eğitim yıkılmaya çalışıldığı için maalesef kötürüm
oldu.
Sana sevgiler ve kucaklar dolusu selam ve muhabbetlerimi yolluyorum. Yeni yılın sağlık, mutluluk ve başarı getirmesi dileğiyle, sağlıklı, uzun ve mutlu bir ömür diliyorum.
Allah Rahmet eylesin... o günleri yaşamış gibi olduk, Evlat ve diğerlerine dua etmiş olduk... Senet yapıp imzalatması iyi fikirmiş, borca sadık olmayı öğretmiş insanlara, zaten aslına bakarsanız, borç alan da veren de yazmalı bir kenara...
Ve : Yazınız aynı zamanda da bunları hatırlattı bana
Borç verme İslâm'da sevaptır. Dinimiz bunu teşvik etmiştir. Hatta bazı durumlarda sadaka vermekten de sevaptır. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur: "Eğer Allah'a içten gelen istekle ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. " (et-Teğâbun, 64/17). Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de bir sadakaya on misli sevap verileceğini, borç vermeye ise onsekiz misli sevap verileceğini bildirmiştir (et-Tergîb ve't-Terhîb, II, 40).
Bir kimse borç verdiği para vs.'nin bir kısmını veya tamamını bağışlayabilir. Borçlusu güç durumda ise ona kolaylık gösterilmesine, hatta mümkün ise alacağını bağışlamasını teşvik etmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de:
"Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/280) buyrulur. Yani şayet borçlulardan herhangi bir kimse zor durumda kalmış ise "darda ise, eli genişleyinceye kadar mühlet veriniz. " Böyle bir durumda verilecek olan hüküm, onun borcunu rahatlıkla ödeyebileceği zamana kadar imkân tanımaktır.
" Eğer bilirseniz sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. "
Borçlunuz olan kimse borcunu ödeyemeyecek kadar zor durumda olursa ona mallarınızı veya bir kısmını sadaka olarak bağışlamanız kıyamet gününde sizin için daha hayırlıdır.
Ustam, yaşayan ya da Hakkın rahmetine kavuşmuş bir öğretmen, herhalde daha fazlasını beklemez öğrencisinden...
Samimi bir anlatımla gösterdiğiniz değerbilirlikten dolayı öğretmenlerinizin ruhları şad olmuştur...
Ustadan bir ustalık örneği yine...
Varolasın ustam...
Selam ve saygımla.