- 376 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ TAVŞAN-19
...
Bir gün annesinin arkadaşı olan güler yüzlü teyze geldi aynı zamanda komşuları oluyordu. Çok yakındılar birbirlerine. Komşudan çok aileden biri gibi olmuştu. Mavi tavşanın annesi bu teyzeye mavi tavşanın sanrılar gördüğünden bahsetmişti. Teyze yardım etmek adı altında gelip tanıdığı sağlam bir hocanın olduğunu ve bir görüşme aldığını söyledi. Bildiğimiz cami hocası değil okuyup üfleyen tarz hocalardan. Onlara da hoca diye hitap ediliyormuş. Mavi tavşanın böyle şeylere inancı yoktu. Annesi çok ısrar ediyordu. Israrlardan sıkılmış bir halde ve annesinin gönlünü yapmak için görüşmeyi kabul etmişti.
Kaçıncı yüzyıldayız halen bunlara inanlar var mı? Maalesef tahminimizden daha çok var. Yazık!
Güler yüzlü teyze, mavi tavşan ve annesi yola çıktılar. Hoca diye tabir edilen kişinin bulunduğu apartmanın önüne geldiler. Mavi tavşan çok şaşırmıştı. Apartman çok lüks gözüküyor ve İstanbul’un elit bir kesiminde yer alıyordu. Apartmandan içeri girip en üst kata çıktılar. Daire kapısını bir kız açtı. Başı kapalı ve çok dikkat çeken bir göz makyajı vardı. Onlardan önce iki kişi daha vardı içeride. Devlet hastanesi kuyruğu gibi. İçeri geçip oturdular. Başı kapalı olan kız çay ikram etti ancak mavi tavşan annesinin içmesine izin vermedi. Tabii ki kendisi de içmemişti.
Çok mu paranoyakça?
Biraz zaman sonra hoca diye tabir edilen kişi mavi tavşanı ve annesini odasına kabul etti. Güler yüzlü teyze de yanlarındaydı. Odaya girer girmez mavi tavşan her yeri süzmeye başladı. Kocaman bir kitaplık vardı ve içinde sayısız kitaplar. Oda havadardı. Camdan içeri güneş süzülüyordu. Hoca diye tabir edilen kişinin çok uzun siyah sakalı vardı ve kafasında takkeye benzer bir şey. Elinde tespih çekiyordu. Tekli koltuğun üzerinde bağdaş kurmuş oturuyordu. Mavi tavşan hoca diye tabir edilen kişinin tam karşısındaki üçlü koltuğun ortasına oturdu. Sağında annesi solunda da güler yüzlü teyze vardı. Hoca diye tabir edilen kişi konuşmaya başladı.
“Hasta olan sensin” diyerek mavi tavşana baktı.
Aman ne üstün bir yetenek. Gençlerin bu soytarılarla işi olmaz. Gitmezler. Anca mavi tavşan gibi zorla götürülürler. Bunu tahmin etmek hiçte zor değil.
Mavi tavşan sinirlenmiş bir halde;
“Hasta mı?” Dedi.
Hoca diye tabir edilen kişi mavi tavşanın bu sorusuna cevap vermeden konuşmaya devam etti.
“Bak kızım. Biz gerçekten insanlara yardım etmek için buradayız. Bu dünyada yalnız değiliz. Görmediğimiz şeyler var. Başka varlıklarla iç içe yaşıyoruz. Bu varlıkların bazıları insanlara yardım eder bazıları ise kötülük yapmak için musallat olur. Allah-ü Teâlâ bizlerden önce diğer varlıkları yaratmıştır. Kötü olan varlıklardan korunmak içinde bizlere dualar bahşetmiştir. Bu duaları Müslüman kardeşlerimize sunmak bizlerin görevlerindendir.”
Hoca diye tabir edilen kişi senelerdir konuşmuyormuş gibi bütün kelime haznesini ortaya dökmüştü. Mavi tavşan “Görmediğimiz şeyler var” demesine takılmıştı. Sonra ki söylediklerini duymamıştı bile.
‘Kim bilir aralarında görmediğim daha neler var’ diye düşünüyordu. Şüphe denizi tekrar içine dolmuştu. Kızıl ile sevimli çocuğun görüşüp görüşmediklerini merak ediyordu. Aklı onlara gitmişti.
Mavi tavşanın annesi onun dinlemediğini fark edince hafifçe dürttü. Mavi tavşan kendine geldi ve sinirli bir halde;
“Hoca ne yapacaksın? Nasıl yardım edeceksin onu söyle sen bana” dedi.
“Elimizden geleni yaparız Allah’ın izniyle”
“Tamam da ne?”
“Şimdi sana bir seans yapacağım ve durumunu göreceğim. Daha sonra çözümüne bakacağız”
“Seans mı? Nasıl olacak?”
“İsmini, soy ismini, doğum tarihini eksiksiz söyle” dedi hoca diye tabir edilen kişi. Mavi tavşan bilgilerini söylerken o da bir yandan sessiz bir biçimde dua gibi bir şey söylüyordu. Biraz zaman geçti aradan ve hoca diye tabir edilen kişi “Buldum” dedi.
Mavi tavşanda “Evraka” diye bağırdı. Bir yandan da kahkaha atmıştı. Hoca diye tabir edilen kişi çok sinirlendi. Annesi mavi tavşana susması için işaret yapıyordu. Güler yüzlü teyzede adamdan özür diledi.
“Ne buldunuz?” diye atıldı güler yüzlü teyze.
“Kötü bir üç harfli musallat olmuş kızımıza” dedi hoca diye tabir edilen kişi. Kaşları çatık bir şekilde mavi tavşana bakıyordu.
Mavi tavşanın aklına, hoca diye tabir edilen kişinin “üç harfli” demesinden sonra izlediği bir filmdeki replik geldi. Söylemek istedi ancak uygun olmayacağını düşünüp vazgeçti. Kendi kendine gülerken annesi mavi tavşanın yaşadığı sanrıları hoca diye tabir edilen kişiye anlatmaya başladı. Adam sakin bir şekilde hiç kesmeden dinledi. Mavi tavşanın annesi anlatmayı bitirince hoca diye tabir edilen kişi kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladı.
“Kötü amaçlı olduğu için olmayan şeyler gösterip kızımızın aklını çelmeye çalışıyor. Zamanında müdahale edilmezse daha kötüleri de olur. Kızımız bu görüntüler yüzünden kendi canına kıyma noktasına gelir. Allah’ın yardımıyla kızımızı bu iblisten kurtarırız.”
Hoca diye tabir edilen kişinin bu sözlerinden sonra mavi tavşanın annesi çok telaşlandı ve korktu.
“Yardım edecek misiniz hocam?” dedi.
“Tabii Allah’ın izniyle yardım ederim. İlk olarak muska yazacağız kızımıza. Üzerinden hiç çıkarmayacak. Banyoda bile boynunda olacak. Özel dualar yazacağım bunları üç hafta boyunca Cuma günleri öğlen ezanından sonra yakacaksınız. Yakarken okuyacağınız duaları da vereceğim size. Okunmuş su da vereceğim onu da her akşam yatmadan önce içecek. Siz bunları yaparken bende burada okuma yapacağım. El birliğiyle kızımızı kurtaracağız”
Mavi tavşan, hoca diye tabir edilen kişinin söylediklerini dinlememişti. Aklı sevimli çocukdaydı. Acaba bugün neden aramadı? Yoksa unuttu mu? Yoksa kızılla mı birlikte?
Bir süre sonra hoca diye tabir edilen kişiye sinirli bir şekilde bakarak;
“Hoca, bunların hepsini hayrına mı yapacaksın?” Dedi.
“Sadece malzeme parası alıyorum. Dualar tabii ki parayla okunmaz kızım.”
“Ne kadar peki bu olağanüstü özel malzemeler?”
“Yaklaşık iki yüz, iki yüz elli lira arası tutar kızım”
Hoca diye tabir edilen kişinin bu cevabı üzerine mavi tavşanın siniri daha da artmıştı. Annesine kaşları çatık bir halde baktı ve “Artık gidelim anne bu kadar saçmalık yeter” dedi.
Annesi yine susması için işaret yaptı ama mavi tavşan koltuktan kalkmıştı ve kapıya yöneldi.
Hızlıca kapıdan çıktı. Annesi ve güler yüzlü teyze halen odadaydı. Mavi tavşan ayakkabılarını giydi. Dış kapının oradan annesine bağırdı. Biraz zaman sonra mavi tavşanın yanına geldiler. Kapıdan çıkıp minibüse doğru giderlerken güler yüzlü teyze tam konuşacakken mavi tavşan sinirli bir biçimde ters ters ona baktı. Güler yüzlü teyze konuşmaktan vazgeçti ve hiç konuşmadan eve geldiler.
Evde annesi hiç konusunu açmadı. Mavi tavşan bir ara kendisine kahve yapmak için mutfağa gitti. Güler yüzlü teyze halen onlardaydı. Mutfak masasında oturup çay içiyorlardı. Mavi tavşan suyun kaynamasını beklerken onlara dönüp
“Bu kadar cahil olduğunuzu bilmiyordum. Gerçekten herife inandığınızı görünce utandım” dedi.
“Öyle deme kızım duaların üstesinden gelemeyeceği sıkıntı yok” dedi güler yüzlü teyze. Annesinin sesi çıkmıyordu. Mavi tavşan sinirli olduğunda annesi hiç konuşmazdı. Kızını tanıdığından daha da sinirlenmemesi için susardı.
“Dualara bir şey dediğimiz mi var? Oturup evinde okursun duayı. Soytarılardan medet ummak nedir? Bu saçmalığa beni de alet ettiniz. Sizi can bildim derdimi paylaştım. Pişman ettirdiniz beni” dedi mavi tavşan ve kahvesini alıp cevap vermelerini beklemeden odasına gitti.
...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.