- 522 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEYNELMİLEL
MAZİYE YOLCULUKLAR -45
Beynelmilel kelimesi Arapçadır. Türkçe karşılığı ise uluslararasıdır.
Beynelmilel orkestrası bugün Demokrat Parti’de milletvekili aday adayı olan, 1982 yılında Adıyaman’da görev yapan bir subayın kurduğu müzik topluluğunun adıdır.
Adıyaman’da Beynelmilel isimli bir filmin çekildiğini televizyonlardan öğrendim. Konusunu merak etmeye başladım. Kâhta’dan ayrıldıktan sonra sinemalarda film izlemeye gitmedim. İzlenmeye değer bulduğum filmlerin CD’lerini aldım. Evimde ailemle birlikte izledim.
Bir televizyon programına katılan Kâhtalı Mıçı ve Dilberay’a Beynelmilel filmi ile ilgili sorular sordular.
Kâhtalı Mıçı:
- Babo benim kısacık bir rolüm var, dedi.
Filmin konusunu iyice merak etmeye başladım.
Dün akşama doğru evden çıktım…
Sabahtan beri bilgisayarın ekranında olan gözlerimi dinlendirmek ve akşam yürüyüşü yapmak için ailemle sahile indim.
Suyun sıcaklığına baktım. Gençler denize girmeye başlamışlardı. Kumsalda yürüyüşümüzü bitirdik.
Mersin Silifke yoluna çıktık. Yol boyu dizilen işyerlerinin önünde yürümeye devam ettik. Yürürken vitrinlere bakıyorduk.
CD satıcısının vitrininde Beynelmilel filminin afişini gördük. İçeri girdik. CD’yi aldık. Eve döndük.
Evde filmi ekranda izlemeye başladık.
O günleri yeniden yaşadım. Maziye yolculuk bu sefer acıların çok yoğun yaşandığı bir dönemeydi. Beynelmilel filmi o gün yaşanan acıların, hukuksuzlukların, kişilik bozukluklarının, yiğitliklerin, yoksullukların, yolsuzlukların binde birini ancak aktarabilmişti. Yine de çok başarılı bir çalışmaydı.
Gevende, düğünlerde çalgı çalan ve kendilerine has yaşamları olan topluluktur.
Beynelmilel, bir gevende ailesinin 1982 yılında ekmek parası için verdiği mücadelenin etrafında gelişen olayları konu edinen bir filmdir…
Ailenin bireyleri Abuzer Yayladalı, küçük kardeşi Tekin ve eşi, kızı Gülendam, kefenini alıp sandığa koyan Abuzer’in babasıdır. Stüdyo sahibi Servet, Servet’in küçük kardeşi üniversite öğrencisi Haydar, pavyonda çalışmaya gelen iki kadın, hepimizin çok darbesini yediği, namertliğin sembolü ispiyoncu tiplerden arzuhalci Suphi ve diğer figüranlar filmin kahramanlarıdır...
Film, 1982 Adıyaman yazısıyla başlıyor.
Adıyaman’da gecedir. Abuzer kapalı bir kamyon içinde müşterileri eğlendirmeye götürür. Yolda ispiyoncu Suphi bunları görür. Terörist diye sıkıyönetime ihbar eder. Askerlerle birlikte kamyonun gittiği yere kadar gider. Derenin kenarında duran kamyonu gösterir, oradan ayrılır.
Askerler kamyonun etrafını çevirir. Kamyonda terörist bekledikleri için tüfekleri hedefe doğrultmuş, elleri tetiktedir. Kamyonun kapısını açtıklarında içki âlemi yapan insanları görürler. Şaşırırlar. Hepsini sıkıyönetim merkezine götürürler. Gevende örgütü yakalanmıştır… Tuvalet ihtiyacını karşılamak için kamyondan inmiş olan Abuzer, şans eseri kurtulmuştur.
Götürülen arkadaşlarını uzaktan izler.
Bu sahnede ispiyoncu Suphi beni o günlere, maziye götürdü. O günleri yaşayanlar, Kâhta’daki Suphi tiplerini hatırlarlar. İlk aklıma gelen birkaç Suphi’yi size hatırlatayım.
PKK davasında yargılanan polis eskisi Suphi vardı…
Malulen emekli astsubay Suphi vardı…
Askerlik görevini yaparken ordunun silahlarını çalan ve yakalanan sözde muhabir Suphi vardı.
Askeri elbise giyip komşularını ihbar eden Suphi’ler vardı…
Beyaz kadın ticareti ile meşhur olmuş, tabancası olanlardan rüşvet isteyen, rüşvet vermeyenleri terörist diye ihbar eden, dağ köylerinden din adına kendine buğday toplayan Suphi vardı...
Asker ve polislere çay ısmarlayıp bunlar benim arkadaşlarımdır diye hemşerilerinden para sızdıran Suphi’ler vardı…
Siz bu Suphi’leri benden çok iyi tanıyorsunuz. Sevmediklerini, kıskandıklarını, kişisel düşmanlarını terörist diye ihbar eden Suphi’leri saymıyorum.
Terörizmin ne olduğunu dahi bilmeyen yüzlerce saf, temiz suçsuz insan Kâhta YİBO’da, Adıyaman YİBO’da ( Pirin’de) önce 90 gün, sonra 45 gün boşuna dayak yediler. 90 gün dayaktan sonra kâğıt üzerinde bırakıldı gösterilip yine kâğıt üzerinde içeri alındılar. Pirin’de sorguda 180 gün kalan Kâhtalılar var.
Beynelmilel filmine tekrar dönelim.
Komutan gözaltına alınan gevendelerden Beynelmilel orkestrası kurmaya karar verir. Elbise olarak temsili düşman elbisesi olan Fransız üniforması giydirilir. Uygun adımlarla, marş komutuyla evlerine gönderilirler.
Genç Haydar Adıyaman’a gelir. Cuntaya karşıdır. Gülendam ile sohbetlerinde cuntanın üç ay içinde yıkılacağını iddia eder.
Bu konuşma beni maziye, 1978 yıllarına götürdü.
Adıyaman merkeze bağlı bir dağ köyünde vekil öğretmenlik yapıyordum. Asil öğretmen olarak atanmayı bekliyordum.
Köyün gençlerinden ilkokul mezunu Hıdır’ı askere gönderecektik. Askerlik sevk kâğıdını almak için Adıyaman’a gitti. Akşamüstüydü. Ceviz ağacının gölgesine serdiğim kilimin üzerinde kitap okuyordum. Hıdır yanıma geldi. Ben bir şey sormadan askere gitmeyeceğini söyledi. Nedenini sordum. “Bir yıl içinde devrim olacak. Askere gitmeyeceğim,” dedi… Kimin söylediğini sordum. “Adıyaman’da bazı arkadaşlar,” dedi.
Sabaha kadar kendisine askere gitmesi gerektiğini anlattım. Çok zor ikna ettim. Kararından vazgeçmemesi için birlikte Adıyaman’a gittik. Sevk kâğıdını aldık. Arabaya bindirdim. Askere uğurladım.
Ne üç ay içinde cunta yıkıldı. Ne de bir yıl sonra devrim oldu.
Filmin ilginç bir sahnesi de at arabacı ile Fransız üniformalı gevendelerin karşılaşmasıdır. Yoksul arabacı gevendeleri hor gören bir kültürle beslenmiştir. Yolda yürüyen gevendelerden yol ister. Yol vermeyen gevendelere hakaret eder ve saldırır.
Gevendeler üniformalarını gösterir. Sen “konseye karşı mı geliyorsun” diye sorarlar. Konsey lafını duyan arabacı korkar… Kabadayılığı bir balon gibi iner… Gevendelere saygı göstererek yollarına devam etmelerini söyler.
Filmdeki kıraathanedeki kimlik kontrolü de ilginçtir.
Bu sahne beni o günlere, maziye götürdü.
Bir Kâhtalı İstanbul’da askerdir. Bir mahkûmu İstanbul’dan Diyarbakır’a götürürler. Kâhtalı asker Diyarbakır dönüşü Kâhta’ya uğrar.
Karayolunda her zaman gittiği kahvenin kapısında durur. İçeride oyun oynayanların hepsi tanıdıklarıdır. Arkadaşlarıdır. Tanınmamak için asker şapkasını gözlerinin üstüne indirir ve komutu verir:
— Ayağa kalk! Ellerini başının üstüne koy!
Askeri elbiseli kişinin komutuyla herkes kalkar ve ellerini başının üstüne koyarlar.
Askeri elbiseli Kâhtalı ikinci komutu verir:
— Kimliğini çıkar.
Korku iliklerine kadar işlemiştir. Tek kişi nasıl arama yapmaya gelir diye düşünen yoktur.
Kâhtalı asker şapkayı çıkarır. Gülerek oturmalarını söyler.
Kahvedekiler bu ne iyi adamdır düşüncesiyle dönüp bakarlar. Şaşırırlar. Asker eski arkadaşlarıdır. Büyük bir öfkeyle üstüne yürürler.
Askeri elbiseli Kâhtalı başına gelecekleri bildiğinden onlardan önce tabana kuvvet kaçar.
Arkasına düşenler onu yakalayamazlar.
Filmdeki ilginç sahnelerden biri de Enternasyonal marşının çoğaltılma sahnesidir.
Gülendam babasına yakalanır. Korkar. Babası “bu müzik neyi anlatıyor” diye sorar… Gülendam korkusundan “baharın gelişini, kuşların cıvıltısını” anlatıyor, der.
Abuzer melodiyi mırıldanarak kızının yanından ayrılır.
Bu melodiyi çok sever ve kemanla çalar. Melodi Abuzer’in arkadaşlarının da hoşuna gider. Abuzer’e neyi anlattığını sorarlar. Abuzer kızından aldığı cevabı onlara verir. “Baharın gelişini, kuşların cıvıltısını” anlatıyor, der. Hep birlikte melodiyi çalarlar.
Komutan çalınan melodiyi duyar. Ne olduğunu sorar. Abuzer’in bestesi, derler.
Komutan bu müziği Adıyaman’a gelecek olan konseyi karşılama müziği yapmalarını ister.
Enternasyonal marşı beynelmilel bir marştır. Biz doğmadan önce bütün ülkelerde bazı kesimlerce evlerde, işyerlerinde, meydanlarda çalınan, söylenen bir marştır.
Filmde ilginç bir sahnede pavyonda askerler için düzenlenen programda geçer.
Günün yorgunluğunu atmak için askerler pavyona gelir. Tekin askerleri öven güzel sözler söyler. Sanatçıya da marş söyletir.
Askerler sıkılırlar. Yanlarına çağırırlar. Kulağına:
— Biz sabahtan akşama kadar bunları dinliyoruz. Git. Eğlenceli bir şeyler çaldır.
Yine maziye gittim. Okullarda iki kıtası öğretilen marşların, bütün kıtaları cezaevlerinde okuma yazma bilmeyenler dâhil herkese zorla öğrettiler. Diyarbakır cezaevi bu marşların öğretildiği en ünlü cezaevidir.
Filmdeki cenaze töreni de ilginç sahnelerden biridir. Cenaze töreninde ispiyoncu Suphi iş başındadır. Tören bitimi telefona sarılır. Sıkıyönetim komutanına bilgi verir:
—Komutanım. Pürçük’ün oğlu Şeyho cenaze törenine katılmamıştır. Ailesinde aranan kişiler bulunmaktadır. Gani Hafız salâvatı eksik okumuştur.
Maziye daldım. İspiyoncular hasta, çukur kişilikli insanlardır.
Filmdeki konsey üyelerinin Adıyaman’da karşılanma hazırlıkları da ilginçtir. Hoş geldiniz pankartı hazırlama yarışı manifatura dükkânlarındaki bütün beyaz bezleri tüketmiştir. Beyaz bez bulamayan Haydar asılı pankartlardan birini indirir. Önceki yazıyı beyaz boya ile kapatır. Kendi sloganını yazar. Gülendam ise dedesinin kefen bezini sandıktan alır, üstüne “cuntalar olmasın” sloganını yazar.
Birlikte maziye kısa bir yolculuk yapalım.
Adnan Menderes’in başbakanlığında, İsmet İnönü Adıyaman’a gelir. Adıyamanlılar İsmet İnönü’ye domates ve yumurta yağdırırlar.
Aynı Adıyamanlılar Adnan Menderes idam edilince dillerini yutmuşlardır. Tek bir tepki vermemişlerdir. Protesto etmemişlerdir. Bütün yurtta olduğu gibi gelene paşam, gidene ağam kültürüne, düşüncesine yenik düşmüşlerdir.
Filmin son sahnesinin kahramanı yine ispiyoncu Suphi’dir. İhbarı ile Haydar vurulur. Yerde kanlar içinde yatan üniversiteli gencin bedenini Gülendam’ın dedesinin slogan yazılmış kefen bezi örter.
Slogan iki kelimedir: Cuntalar olmasın.
Günümüze gelelim.
Bu günlerde demokratım, aydınım, cumhuriyetçiyim diyen birçok sahte kahraman, cunta çığırtkanlığı yapıyor...
Gazetelerdeki köşelerinde yazılar yazıyorlar. Ekranlarda utanmadan, sıkılmadan cuntaya davetiye çıkarıyorlar. İktidara karşı kışkırtma yarışına girmişler.
İktidarlarla mücadelenin yolu, halktan yana onlardan daha iyi, daha güzel projeler üretmekten geçtiğini kavrayamıyorlar…
Demagoji ile iktidara gelenlerin bu ülkeye bir şey veremediğini gördük…
Bunlar kendi çıkarları için yarım yamalak işleyen demokrasinin de ortadan kaldırılmasına uğraşanların provokasyonlarına alkış tutuyorlar.
Sizi kurtaracağız diyen kurtarıcılardan ve onların kuklalarından sen bizi koru Allah’ım!
Demokrasi kültürü ve gerçek bir demokrasi nasip eyle Allah’ım!
Bir daha bu ülkede “cuntalar olmasın” Allah’ım!
Fırsatçılara, fesatlara, suçsuz insanlara iftira atanlara, kendi komşusunu bir çaya satanlara, bir aferin için takla atanlara, haram ile servetine servet katanlara, kimsesizlere çatanlara, vicdanını cüzdanına satanlara, boğazına kadar çamura batanlara, tilki rüyasına yatanlara bir daha meydanı bırakma Allah’ım!
Âmin!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.