- 615 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Ateştir
Büyük şair Fuzuli şöyle diyor bir şiirinde
“Aşk imiş her ne var ise âlemde
İlim kıyl u kal imiş ancak”
Neler söylenmemiş ki aşk üzerine bu güne değin. Bilimsel araştırmalar yapılmış, şiirler, romanlar, öyküler yazılmış, şarkılar bestelenmiş, oyunlar oynanmış ve filmler çekilmiş… Bu gün aşk için ne söylesek belki az belki de fazla.
Aşk, insanı yakıp kavuran çok güçlü bir ateş olsa gerek. Öyle ki insanı şaşkına çeviren, Mecnun’u çöle salan Garip’i gurbet gezdiren, Kerem’i kül eyleyen Ferhat’ı dağ deldiren bir ateş.
Aşk insanı sıradan olmaktan kurtaran onu farklılaştıran güçlendiren bir isteklendirme olsa gerek tüm bunlar alt alta sıralandığında. İnsanın özündeki cevheri harekete geçiren bir güç aşk. Bir ateş.
Ateş taşa değdiğinde taşı parçalar.
Demire değdiğinde onu yumuşatır daha biçim verilebilir bir hale getirir.
Hal böyle olunca aşkın gücünden öte insanın içindeki özün niteliği daha ön plana çıkar.
Özünde iyilik cevher irini barındıran bir âşık için aşk yapıcıdır. Üretici, çoğaltıcı ve paylaşımcı.
“Bir fındığın içini
Yar senden ayrı yemem” der bir Karadeniz sevda türküsü.
Paylaşabilmek için sahip olduğunuz şeyin büyüklüğü hiç de sorun değildir. Bir lokma da bölüşülebilir, bir zerre de bir somun da. Birlikte olmak aynı tadı paylaşmak insana elbette ki büyük bir iç huzuru sunar ve mutlu eder.
İyi bir insanın aşkı demire değen ateş gibidir. Yumuşatır değdiği şeyi.
Sevgi yumuşaklık değil midir?
Merhamet yumuşaklık
Şefkat yumuşaklık.
Sevgi, merhamet ve şefkat dolu birini hayal ederken hangisinin elinde bir kırbaç ya da bir sopa hayal ederiz?
Bir çocuğun başını okşamak, acı duyan birini teselli etmek, bir yarayı sarmak değil midir şefkat sevgi ya da merhamet?
Aşk yaşamın özü. Büyük ve güçlü bir tutku.
Doğaya âşık insanları düşünün. Etrafınızda bir çiçek fazladan açıyorsa bir ağaç fazladan meyve veriyorsa bir kuş yuvasını kurabilecek bir dal bulabiliyor ise bu doğaya âşık insanların yüzü suyu hürmetinedir.
Aşk sahiplenme duygusuyla birleştiğinde ise yakıcı, yıkıcı, parçalayıcı ve yok edicidir.
Yanan bir ormanın yerinde verimsiz bir toprak kalır. Çok çok emek verirseniz bir yıl bilemediniz iki yıl o topraktan verim alabilirsiniz. Üç beş zaman sonra yağan şiddetli bir yağmur o toprağı alıp götürüverir. Elde kalan taş ve kayadan başka bir şey değildir.
Cehaletle birleşen sahiplenme güdüsü, daha çoğunu isteme umusu bir kıvılcımla koca ormanı, içinde yaşayan binlerce on birlerce canlıyı küle dönüştürüverir.
Hastalıklı bir aşktır söz konusu olan.
Daha geçen hafta Ahrandı Tepesinin üzerindeki dumanları görünce içim cız etti. Nasıl düşünmez insan orada nefes alan canlıları? Her canlının ortaklığı değil midir aldığı o bir nefes. Alırsak varız o bir nefesi almazsak yokuz. Bu kadar basit değil mi yaşam aslında?
Yine geçen haftalarda yöremize yağan yağmuru anımsıyorsunuzdur. Yağmurdan birkaç gün sonra Kiraz’a yolum düştü. Kaymakçı’dan geçerken her yerin çöp içinde olduğunu gördüm. Sorulsa hepimiz vatanseverizdir. Hepimiz vatan için canımızı veririz. Vatan aşkını ölümle eşleştirenlerin yaşadıkları topraklara karşı bu hoyratlıklarının bir açıklaması olabilir mi sizce?
Vatanı sevmek,
O vatan toprağında nefes alan her canlının yaşam hakkına saygı duymaktır.
Vatanı sevmek,
Emeğe değer vermektir.
Vatanı sevmek
Çalışmaktır.
Dürüstlüktür.
Yalan dolan ve iki yüzlülükten uzak durmaktır.
Aşk bir ateş. Ya eritip güzel bir biçim veriyor ya da yakıp kül ediyor.
Sevgi, dostluk ve umutla.
YORUMLAR
Bence kaleminiz denemeden çok öykü yazmada çok daha başarılı. Bence dedim, tabi bu benim fikrim. Belki de denemeden çok öyküye olan düşkünlüğümdendir bu patavatsızlığım.
Ama ben sizin çok güzel öykülerinizi de okudum. Mesela bir "BEYAZ KELEBEKLER MEVSİMİ" var ki, hala profilimde "Son beğendiği yazılar" ikonunda durur.Umarım sizi gücendirmemişimdir.
Sağlıcakla,