- 383 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Rüzgar-Ares'ten Kaçış
Yıl 2028 Profesör Salim insanlığın kaderini değiştirecek bir serum keşfetti. Salim Yozgat’ta çıkan uranyumu inceliyordu. Kazı alanını incelerken çok değişik bir materyal buldu. Gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu. İncelemeye koyuldu fark etmeden yeni bir element keşfetmişti. Nasıl olduysa uranyumla seryum birleşmiş ve Salim’in ismini verdiği plazma seryum denilen elementi oluşturmuştu. Madde üzerinde deneyler yaptı ve maddenin farklı etkileri olduğunu keşfetti. Nükleer bir madde olduğu için tehlikeliydi bu yüzden Salim gizli laboratuvarında incelemeye başladı. Hayvanlar üzerinde uzun süre deneyler yaptı. Hayvanlarda değişimler fark etti özellikle doğan yavrular sanki evrim geçirmişti. Salim insanlar üzerinde denemek istedi. Hırsı gözünü kör etmişti bir insan üzerinde tehlikeli etkileri olacağını düşünmeden yeni doğan çocuğu Rüzgar’da denedi. Fakat Rüzgar’da 5 yaşına kadar hiçbir değişiklik olmadı. Salim bunun işe yaramadığını düşünerek element üzerinde ki deneylerine devam etti. Bir gün eşi Rüzgar’ın gittiği okulda gezi olduğunu öğrendi ve Salim’e Rüzgar’la gitmesini söyledi. Gezi için bir orman seçilmişti. Salim, Rüzgar’la kamp kurduktan sonra ormanı gezmeye gittiler. Yürürlerken Rüzgar biranda koşmaya başladı. Salim ise güvenli bir yerde oldukları düşüncesi ile arkasından yürümeye devam etti. Rüzgar gözden kayboldu bir müddet sonra. Kısa bir süre sonrada bir çığlık duydu Salim. Koşarak Rüzgar’ın olduğu yere doğru gitti. Onu bulduğunda gördüğü manzara karşısında dehşete düşmüştü. Rüzgar avcıların kullandığı bir ayı tuzağına basmış ve ayağı kopmuştu. Salim hemen diğerlerine haber verip onu hastaneye götürdü. Ayak için hiçbir şey yapılamıyacağını söyledi doktorlar. Çok geç kalınmıştı Rüzgar artık yürüyemeyecekti. Salim tüm bu olanlardan kendini suçlu hissediyordu. Rüzgar’ı her gördüğünde vicdan azabı çekiyordu. Bu yüzden kendini laboratuvara kapatmış ve onun için yapabileceği şeyler araştırıyor oradan hiç çıkmıyordu. Bir gün Rüzgar bahçede gördüğü bir kertenkeleyi incelemeye başladı. Annesi içerden onun kertenkeleye nasıl dikkatlice baktığını seyretti. Rüzgar kertenkeleye bakmıyor adete onun yapısını inceliyordu sanki. Akşam oldu herkes yatmıştı. Rüzgar gece ateşlenmişti fakat kimseye sesini bir türlü duyuramıyor acı içinde kıvranıyordu. Bir müddet sonra acıdan bayıldı. Gözlerini açtığında hala odasındaydı saat 09:45’ti. Yataktan kalktı tekerlekli sandalyesine uzanacaktı ki biranda kopan ayağının yine eskisi gibi yerinde olduğunu gördü. Sevinçten çığlık attı. Annesi hemen yanına çıktı. Ama odaya girdiğinde gördüğü manzara karşısında şok oldu. Oğlunun ayağı eskisi gibi yerindeydi ve oğlu eskisi gibi ayakta durabiliyordu artık. Hemen Rüzgar’ı alıp Salim’in yanına götürdü. Salim şaşırdı ve ne yapacağını bilemedi. Hemen incelemeye başladı. Gördükleri karşısında dehşete düşmüştü bir şekilde Rüzgar’ın hücreleri kendi kendini yenilemiş ve ayağını tekrardan oluşturmuştu. Salim kendi kendine ’Bu inanılmaz bir şey tıpkı bir kertenkele gibi kopan uzvunu yeniden iyileştirmiş.’ dedi. Bunun üzerine eşi Rüzgar’ın bir önceki gün kertenkeleyi inceleyişini söyledi. Salim kendi kendine düşündü ’Bu olabilir mi acaba?’ diye. Hemen deneyde kullandığı bir fareyi getirdi ve oğluna ’Hadi oğlum bunu incele.’ dedi. Rüzgar dikkatlice fareye baktı ve biranda değişmeye başladı. Aynı fare gibi ellerinde tırnakları çıkmış ve ön dişleri bir farenin ki gibi uzamıştı. Salim inanamıyordu Rüzgar incelediği hayvanların özelliklerini kendine kopyalıyordu. Salim bu ilacı gizli tutmak istiyordu çünkü biliyordu ki bunu bir savaş silahına çevirebilirlerdi. Oysa Salim bu buluşuyla insanlığı iyileştirme ve daha iyi bir hale getirmeyi istiyordu. Bu yüzden Rüzgar’a verdiği ilacı tekrar üretmeye başladı. Fakat bilmediği çalıştığı Genesis Şirketi’nin onu sürekli izleyip takip ettiğiydi. Genesis Şirketi’nin artık yeni bir hedefi vardı oda bu serumu ele geçirmek. Çünkü biliyorlardı ki Salim bu ilaçı asla onlara vermezdi.
Yıl 2036 Genesis Şirketi serumu çalmayı başarmıştı. Fakat onu faydalı işlerde kullanmak yerine silaha çevirmiş ve ülkeler arası savaşa neden olmuştu. İnsanlık kendi hırsları için savaşırken nükleer silahların çevreye ve insanlara verdiği zararı hiç umursamamışlardı. Ta ki Dünya yaşanmaz bir hal alana kadar. Tüm ülkeler birbiriyle ateş kes imzalamış ve birlik olup uzayda yaşamalarını sağlayacak yapay bir gezegene olan Ares’i oluşturmuşlardı. Gezegende ekolojiyi sağlamak için bitki türleride oraya uyum sağlayacak hale getirmişler ve geriye kalan 2 milyar insanla Ares’e gitmişler 1 kişi hariç. Oda bu serumu bulan Profesör Salim’di.
Rüzgar 20 yaşına gelmişti. Artık yeteneklerini kontrol edebiliyor ve gördüğü hayvanların yeteneklerini istediği zaman kullanabiliyordu. Fakat o diğerlerinden farklıydı. Çünkü diğer insanlar bir hayvanın özelliğini alıyor ve ömür boyu sadece onu kullanıyordu. Bunun da nedeni Genesis Şirketi ilacı güçlendirmek isterken aksine güçsüzleştirmiş ve serumu enjekte ettiği kişiler sadece 1 hayvan yeteneğini kullanabilir hale gelmişti. Rüzgar annesi ile sürekli yetenekleri üzerinde çalışıyordu. Annesi böcekleri çok iyi bildiği için Rüzgar’a hep böceklerin özelliklerini kopyalatıyor onları nasıl kullanacağını öğretiyordu. Rüzgar Ares’te yaşamayı hiç sevmiyor her zaman Dünya’ya gidip babasını bulmayı arzuluyordu. Fakat kimse Ares’ten çıkamazdı. Bununsa sebebi sıkı yönetimdi. Çıkış yolları askerler tarafından denetleniyor ve korunuyordu. Burada ki askerlerin her birinde güçlü hayvanların yetenekleri vardı. Rüzgar onları yenebileceğine inanıyor ve kendini geliştirmeye devam ediyordu. Çünkü biliyordu ki askerlerin aksine bir hayvanın özelliğini değil istediği her hayvanın özelliğini kullanabilirdi. Bir gün Rüzgar evde çalışırken arkadaşları Deniz ve Rüya geldi.
Rüya:
-Selam Rüzgar.
-Selam.
-Napıyorsun?
-Çalışıyorum.
-Söylesene neden bu kadar çok çalışıyorsun?
-Dünya’ya gitmek için.
Deniz araya girerek:
-Hayır! Bu imkansız.
-Hiçbir şey imkansız değildir.
-Dünya yaşanılmaz halde. Oksijen insanların yaşaması için uygun değil.
-Bu umurumda mı sanki burada hapsolmaktansa orada ölürüm.
Rüya:
-Peki annen ne olacak?
-Onun için gidiyorum zaten babamı bulup getireceğim.
-Ama baban şimdiye kadar...
-Sakın cümlenin devamını getirme. Babam yaşıyor biliyorum. diyerek oradan ayrıldı.
Deniz ve Rüya Rüzgar için üzülüyordu. Madem onu vazgeçiremiyorlar o zaman onunla gitceklerdi.
Deniz:
-Şimdi ne yapacağız?
Rüya:
-Ona yardım edeceğiz.
-Nasıl?
-Belli ki ne dersek diyelim vazgeçiremicez.
-Evet.
-O zaman bizde onunla gideriz.
-Ya siz ikinizde çıldırmışsınız buradan çıkmadan yakalanırız bırak buradan çıkmayı oraya yaklaşamayız bile.
-Korkak gibi davranmayı kes Rüzgar bizim arkadaşımız tamam mı ona yardım etmeliyiz. Tek başına yapamaz.
-Of siz çıldırmışsınız ve bende sizi dinliyorum belli ki kafayı yemişim.
Deniz ve Rüya Rüzgar’ın yanına gittiler. O sırada Rüzgar’da yeni hayvan güçleri kazanmak için annesinin verdiği belgeselde ki hayvanları inceliyordu. Rüya yanına yaklaşarak:
-Madem gideceksin o zaman bizde senle geliriz.
-Hayır bu çok tehlikeli.
-Eee nolmuş bu seni durduruyor mu?
-Sanırsam ne dersem boş dimi?
Deniz araya girerek:
-Eee yani kanka kafaya koyduk bir kere 3 çılgın birlikte Dünya’ya gideceğiz.
-O zaman sıkı çalışmamız lazım.
Rüya:
-Kaç günümüz var?
Rüzgar:
-1 hafta. 1 hafta sonra abimin komuta ettiği birlik koruma görevini alacak. Askerleri yene biliriz fakat generalleri yenmemiz zor ama abimin özelliklerini bili-
yorum hem onu ikna etme şansımda var.
Deniz:
- O zaman ne oyalanıyoruz hadi çalışalım.
Rüzgar, Deniz ve Rüya Rüzgar’ın annesinin yardımıyla çalışmaya başladılar. Annesi Rüzgar’a sonuna kadar güveniyordu. Onlara hayvanlarla ilgili bilgiler veriyor ve Deniz ile Rüya’nın kopyaladıkları hayvanların özelliklerini en iyi şekilde kullandırmak için çalışıyordu. Büyük güne yaklaşmışlardı. Rüya armadillo özelliklerine sahipti Rüzgar’ın annesi sayesinde tüm özelliklerini en iyi şekilde kullanabiliyordu. Deniz ise bir filin özelliğine sahipti ve artık o da bunu en iyi şekilde kullana biliyordu. Rüzgar ise belgeseller sayesinde daha çok hayvan özelliğini kopyalamıştı ve her birinin özelliklerini en iyi şekilde öğrenmişti. Fakat onca hayvandan 2 tane favorisi vardı biri gergedan böceği ve diğeri de zırhlı böcekti. Gergedan böceğinin yetenekleri sayesinde ağırlığının 30 katını kaldırabilecek kadar güçleniyor zırhlı böcek sayesinde ise derisini çok güçlü bir kalkan haline getirebiliyordu. Ama asıl böceği habrobracondu bu böceğin yeteneği ile 180.000 rad radyasyona dayana biliyordu. Annesi
onlar için özel bir elbise tasarlamıştı. Nano teknoloji kullanarak yaptığı elbise özelliklerini kullandıklarında olan değişimlere uyum sağlayarak onlara kalkan görevi yapacaktı. Planları 4.hanger kapısından kaçmaktı. Burayı seçmesinin en büyük nedeni kapının diğerlere göre geçmesi kolay olması ve o güzergaha silah yerleştirilmemesi. Fakat bu zayıf kapıyı korumak için birliklerin en güçlüsü seçiliyordu. Sıra ise Rüzgar’ın abisi General Tahsin ve birliği birlikler arasında en güçlü olan gergedan birliğiydi. Ama onların en zayıf noktası boynuzlarıydı. Birlikte 8 asker ve General Tahsin vardı. 3 er li gruplar haline ayrılmış öyle koruyorlardı. Rüzgar ve ekibi 3 kişiydi ve her birine 3 asker düşüyordu. Rüzgar Tahsin’in olduğu askerler halledeceğini söyledi diğerlerinin diğer 6 askeri halletmesini söyledi. Rüya askerleri gördü. Bir kenara geçip saklandı biliyordu ki armidillonun en büyük özelliği kalkan görevi gören kabuğudur. Rüya bu özelliğini kullanıp askerleri halledecekti. Asıl mesele bu nasıl olacaktı. Eğer askerler kendisine sert bir darbe vururlarsa büyük ihtimal boynuzları kırılırdı. Bunun için onları sinirlendirmesi yeterdi. Saklandığı yerden çıktı:
-Heyy askerler ne kadar da çirkinsiniz öyle o ney burnunuzun yerinde boynuz mu var? Çok çirkin gerçekten de gördüğüm en çirkin yaratıklarsınız.
Askerlerin 3 ü de bu lafa sinirlenmişti. Çünkü Rüya biliyordu ki her asker kendisini yakışıklı ve havalı sanan bir egoya sahiptir. Onlara çirkin demek onları çileden çıkarmaya yeterdi. Askerler o kadar sinirlendiler ki üçü de aynı anda Rüya’nın üzerine doğru kafalarını ileri eğerek koştular. Rüya hemen özelliğini kullanarak sırtında bir kabuk oluşturdu Rüzgar’ın annesinin de tasarladığı elbise sayesinde kabuğunun sağlamlığı normalinden kat kat daha fazlaydı. Sinirden gözü dönmüş askerler ona çarptıkları an yere düştüler. Boynuzlarının kırılmasından dolayı anında oldukları yerde bayıldılar. Deniz ise askerleri Rüya’nın aksine zeka ile değil gücü ile yenmeyi planlamıştı. Onları bulduğu an direk karşısına çıktı.
-Heyy dostum bakar mısınız?
Askerlerden biri:
-Ne istiyorsun evlat.
-Yolumu kaybettim efendim.
-Burası yasak yer çocuk nereye gitmek istiyorsun?
-Dünya’ya ama buradan geçmem söylenmişti.
-Demek Dünya’ya he. Duydunuz mu beyler şu çocuğu Dünya’ya gitmek istiyormuş.
Askerlerin hepsi bir ağızdan gülmeye başladılar.
-Dünya’ya gitmen için bizi geçmelisin evlat.
-Hiç sormayacaksın sandım.
Deniz hemen özelliğini kullanarak gücünü arttırdı. Biranda tüm kasları şişmeye başladı. Askerler bunu görünce hemen üzerine saldırdı. 3 farklı yerden yumruklar geliyordu fakat Deniz her birini savuşturuyordu. Askerler o kadar hızlı yumrum atmışlardı ki bir süre sonra yoruldular. Sıra Deniz’deydi ilk vurduğu asker olduğu gibi yere serildi diğer ikisi kendilerini savunmaya çalıştılar ama Deniz o kadar güçlenmişti ki ikisini de tek bir hamlede yere serdi. Tüm askerler etkisiz hale gelmişti sıra Rüzgar’daydı ama biliyordu ki askerlerle abisini aynı anda yenemezdi o yüzden askerleri ondan ayırmak zorundaydı. Onlardan uzak bir yere saklandı çıngıraklı yılanla ilgili de bir belgesel izlemişti ve ses yaparsa askerlerin sıra sıra yanına geleceklerini biliyordu. Özelliğini kullandı ve yılan gibi kuyruğu çıktı arkasında çıngırağı olan. Hemen ses yaptı bunu duyan General Tahsin:
-Efe git şurayı kontrol et bakalım.
-Emredersiniz efendim.
Efe Rüzgar’ın olduğu yere doğru gitti. Rüzgar hemen tarantula özelliğini kullanarak dişlerini keskin ve zehirli bir hale getirdi. Efe Rüzgar’ın olduğu yere doğru dönüp biraz ilerledikten sonra Rüzgar arkasından tutup boynundan ısırdı. Efe zehrin etkisiyle anında felç oldu. Bir kaç dakika geçtikten sonra sinirlenen
Tahsin:
-Gabriel git şu Efe’yi kontrol et işten kaytarmak için yer mi arıyor napıyor.
-Anlaşıldı efendim.
Gabriel’de aynı yere doğru gitti. Biraz ilerledikten sonra yerde yatan Efe’yi gördü hemen yanına gitti. Tam Generale seslenecekti ki Rüzgar bir hamleyle onu da zehirledi. İki askerde etkisiz hale gelmişti sıra General Tahsin’deydi. Rüzgar saklandığı yerden çıkarak Tahsin’in karşısına çıktı.
-Tahsin Bey görüyorum ki güçlenmişsiniz ama aynısını askerleriniz için diyemem.
-Rüzgar ne işin var burada? Ve o askerlere naptın?
-Askerlerin iyi merak etme kısa süreliğine felç oldular sadece. Abimi bir ziyaret edeyim dedim. Asker olduktan sonra aileni unuttun.
-Hayır unutmadım siz hep aklımdaydınız.
-O yüzden mi yıllardır hiç eve uğramadın?
-Şey.. Ben üzgünüm ama gelemezdim Rüzgar.
-Neden abi!
-Söyleyemem.
-Babamı kaybettiğimden beri çok yalnız kaldım abi her gece acı çektim peki ya sen nerdeydin?
Tahsin sustu cevap veremedi. Rüzgar devam etti:
-Cevabın yoksa yolumdan çekil Dünya’ya gidecem.
-Ney?
-Duydun beni babamı bulmaya gidecem.
-Hayır bu imkansız babam öldü!
-Hayır ölmedi bunu biliyorum.
-Nasıl?
-Gelen bu şifreli mesajlar sayesinde.
-Mesaj mı? Ne mesajı?
Rüzgar elinde ki tableti uzatarak Tahsin’e mesajları gösterdi.
-Bunlara güvenerek mi gidiyorsun? Daha mesajlardaki şifreyi bile çözememişsin şifre olduğu bile belli değil baksana. Babamızdan olduğunu nerden biliyorsun?
-Mesajın nerden gönderildiğine baksana.
-Dünya!
Tahsin biranda afalladı ama kuralcı biriydi. Ne olursa olsun kuralları çiğnemezdi. Bu yüzden Rüzgar’ın gitmesine izin vermedi.
-Madem beni göndermiyorsun abi o zaman bende zorla geçerim. deyip Tahsin’e saldırdı.
Rüzgar çok güçlenmişti saniyede özellik değiştirip başka hayvanların güçlerini kullana biliyordu. Tahsin’e vurduğu sırada gergedan böceğinin yeteneğini kullanıyor. Tahsin ona vuracağı sırada da zırhlı böcek yeteneği sayesinde gelen darbeden etkilenmiyordu. Tahsin durmadan saldırıyordu. Rüzgar dayanıyordu fakat çok sert darbeler alıyordu. Tahsin sağ eliyle yumruk attı Rüzgar bundan kaçınıp arkasına kaçtı ama tam o esnada Tahsin hızlıca dönüp Rüzgar’ın yüzüne bir yumruk attı. Rüzgar yere yıkıldı. O anda anladı ki artık savunma yapmak yerine saldırmak gerekiyordu. Ayağı kalktı ’Üzgünüm abi.’ dedi ve çita özelliğini kullanarak hızını arttırıp sağ sola koşmaya başladı. O kadar hızlanmıştı ki Tahsin onu takip edemiyordu. Rüzgar ise abisinin yanından geçerken ona yumruklar atıyordu. Yumrukları attığı sırada gergedan böceğini kullanarak gücünü arttırıyor vurduktan sonrada hızlıca çita özelliğini kullanıyordu. Tahsin aldığı darbeler sonucu sersemlemişti. Rüzgar karşısına geçti. Üzerine koşarak son hamleyi çenesinin altına vurdu ve Tahsin yere yıkıldı. Deniz ve Rüya oraya geldiklerinde Rüzgar’ı yerde oturmuş halde gördüler. Hemen yanına gittiler.
Rüya:
-Rüzgar iyi misin?
-İyiyim sadece yoruldum.
-Ama başarmışsın.
-Evet hadi şimdi gidelim.
Hangarın çıkış kapısına doğru ilerlediler. Orda duran bir savaş gemisinin yanına gitti Rüzgar:
-Ufak bir sorun var bu gemiyi nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum.
Deniz:
-Kanka merak etme ben bunlardan çok iyi anlarım.
Rüya:
-Nasıl anlıyorsun senin tek yaptığın bilgisayar oyunlarında uçurmak bunları. Eminim bunun ismini bile bilmezsin sen.
Deniz:
-Bu gördüğün XK-217 modeli kendisi farklı koşullarda savaşa bilmek için üretilmiştir. Ayrıca 3 farklı modu vardır: Hava, deniz ve kara. Bu 3 koşulda kullanılmak için yapılmıştır. Silah olarak plasma silahı olan x3’e sahiptir. Ağır silah olarak da Mk23 top atar vardır.
Rüzgar ve Rüya’nın ağzı açık kalmıştı.
Rüya:
-Sen tüm bunları nerden biliyorsun.
Deniz:
-Dalga geçtiğin oyunlar bilgisayar oyunu değil simülasyon tamam mı? Ve onların sayesinde bu makinelerden anlıyorum.
Rüzgar:
-Arkadaşlar daha ne kadar burada oyalanacağız yok birazdan alarm çalabilir de hani.
Deniz:
-Tamam tamam binin hadi.
Deniz kokpite geçti ve gemiyi çalıştırdı. Hangar kapısını da açtıktan sonra Ares’ten çıkıp Dünya’ya doğru yol aldılar. Dünya atmosferine girmişlerdi fakat Deniz atmosferin etkisini hesaplarken artan oksijen miktarını hesaba katmamıştı. Bu yüzden atmosfere girdiği hız fazla
gelmiş ve gemi oksijenin etkisiyle ısınıp hasar almaya başlamıştı. Geminin sarsıntısıyla uyanan Rüya ve Rüzgar hemen kokpite Deniz’in yanına gittiler.
Rüzgar:
-Ne oluyor?
Deniz:
-Atmosferde ki oksijen miktarını yanlış hesaplamışım o yüzden gemi aşırı sürtünmeden hasar aldı. Ama merak etmeyin zor kısmı atlattık.
Rüya:
-Atlattık mı şuraya bakar mısın Deniz okyanusa düşüyoruzzzz!
Deniz:
-Tamam halledecem. deyip son bir gayretle ilerde ki adaya gemiyi indirmeyi başardı. Ama sert bir iniş olmuştu gemi yerde bir kaç metre sürüklendikten sonra durmuştu. Gemidekiler o sarsıntıyla sağ sola çarpmışlardı. Rüzgar başını kokpitin camına çarpınca bayıldı. Kendine geldiğinde Deniz ve Rüya ayılması için onu sarsıyordu.
Rüzgar:
-Tamam durun.
Rüya:
-İyi misin? Korkuttun bizi.
Rüzgar:
-İyiyim merak etme. Neredeyiz?
Rüya:
-Bilmiyorum Deniz navigasyonu yapmaya çalışıyor.
Deniz:
-İşte yaptım. Hemen yerimize bakıyorum 1 saniye evet buldum atlas okyanuzu üzerindeyiz.
Rüzgar:
-Hemen koordinatları Türkiye’ye ayarla ve en kısa yoldan gitmemizi sağla.
Deniz:
-Evet bunu yaparım ama gitmemiz için motoru tamir etmem gerek.
Rüya:
-Bunu şimdi mi söylüyorsun?
Deniz:
-Üzgünüm ama uzun sürmez sadece bana 10 dk verin.
Rüzgar:
-Dışarı mı çıkacaz o halde?
Deniz:
-Evet. Ama merak etme atmosfer nefes almamız için uygun.
3 arkadaş dışarı çıkar çıkmaz yere çöktüler.
Rüzgar:
-Ne oluyor böyle?
Deniz:
-Şey evet demeyi bir kez daha unuttum önce yer çekimi ve atmosfere alışmalıyız 1 2 dakka merak etmeyin.
Rüya:
-Eğer bir daha bir şeyi demeyi unutursan seni kendi ellerimle öldürürüm.
Rüzgar:
-Tamam sakin olsun.
Deniz:
-Napayım arada bir çıkıyor aklımdan.
Rüzgar:
-Susun bi!
Rüzgar bir titreşim hissetti. Gelen bir şey vardı onlara. Bir dakika sonra ayağı kalkabildiler.
Rüzgar:
-Deniz hemen motorla ilgilen Rüya sende onun yanında kal.
Rüya:
-Ne oldu?
Rüzgar:
-Dediğimi yapın hemen!
Rüzgar ilerde bir şeylerin olduğunu fark etti. Zırhlı böcek özelliğini kullanarak vucüd zırhını oluşturdu. İleri doğru gitti.
Rüya:
-Rüzgar nereye?
Rüzgar:
-Dediğimi yap...
Rüzgar lafını bitirmeden yerin altından çıkan bir solucan Rüzgar’a vurduğu gibi havaya fırlattı. Rüzgar sert bir şekilde yere çakıldı. Bu evrim geçirmiş ve büyümüş bir solucandı. Ağzının içine doğru giden çember şeklinde yüzlerce dişi vardı. Rüzgar hemen yerden kalktı. Gergedan böceği özelliğini kullanarak gücünü arttırdı. Ama bu yetersizdi çünkü o yaratığa vurana kadar yaratık yerin altına giriyor ve tekrar alttan çıkarak Rüzgar’a vuruyordu. Rüzgar çita özelliğini ve gergedan böceğini sıra sıra kullanmayı denedi ama çok yorulmuştu. Aklına biranda bir fikir geldi. İkisini de aynı anda yapmayı denedi ve evet başarmıştı. Rüzgar iki özelliği de aynı anda kullanmış şimdi hem güçlü hem de hızlıydı. Solucan yerin altına girmeden ona yetişti ve vurdu. Solucan etkinin darbesiyle yana doğru devrildi. Tekrar kalkmasına şans vermeden Rüzgar ikinci darbe için koştu ama bu sırada solucan kuyruğu ile ona vurdu yerde takla atarak geminin yanına kadar gitti.
Deniz:
-Kanka durumun nasıl?
Rüzgar:
-Harika ya sadece dayak yiyorum o kadar. Sen gemiyi hallettin mi?
Deniz:
-Bir dakka daha ver.
Rüzgar:
-Zaten fazlasını veremem Rüya sen sakın yerinden ayrılma!
Rüzgar tüm hızıyla koştu havaya zıplamak için çekirge özelliğini kullandı havada yere düşerken fil özelliği ile ağırlığını arttırdı ve solucanın kafasına düştü. Solucan bu darbeyle yerin içine kadar girdi. Solucan bu son darbenin etkisiyle sersemlemişti Rüzgar tam vuracakken yerin altına kaçtı ve gitti. Rüzgar Deniz ve
Rüya’nın yanına gitti.
Rüzgar:
-Naptınız?
Deniz:
-Hallettim kanka da sen iyi misin kafan kanıyor?
Rüzgar:
-Beni merak etmeyin hadi gidelim.
Rüya:
-Gemiye gir hadi pansuman yapıyım.
Gemiye girdiler Rüzgar ve Rüya arka tarafa geçtiler ve Rüya Rüzgar’ın yaralarıyla ilgilendi. Deniz geminin kokpitine geçip gemiyi suda gidecek moda geçirdi ve
okyanusa girdi. Bir müddet sonra Rüya ve Rüzgar yanına girdi.
Rüzgar:
-Neden havadan gitmiyoruz okyanus ve karalar çok tehlikeli.
Deniz:
-Kanka inanır mısın gene demeyi unuttum uçuş modunu tamir edemedim. Uçuş motorları çok büyük hasar almış. Yeterli malzeme yoktu tamire.
Rüya:
-Gerçekten bu sefer seni öldürecem.
Deniz’in üstüne doğru giden Rüya’yı Rüzgar tuttu.
Rüya:
-Bırak Rüzgar atıyım şunu gemiden.
Rüzgar:
-Dur sakin ol! Ona ihtiyacımız var.
Deniz:
-İhtiyacınız olmasa atacan yani.
Rüzgar:
-İstersen bırakıyım he?
Deniz:
-Tamam tamam gerçekten özür çocuklar ama bunada şükür hem bak rotamızı belirledim Türkiye’ye gidiyoruz.
Hedefleri Cebeli Tarık Boğazı’ndan geçerek Türkiye’nin Ege kıyılarına çıkmak oradan da eski evlerinin olduğu Yozgat’a gitmekti. Bir kaç saat geçmişti Rüzgar hava almak için geminin üzerine çıktı ve suya bakmaya başladı o anda suda kendisine yaklaşan bir karartı gördü. İçeriye ’Sıkı tutunun!’ diye bağırdı. Tam o anda gemiye alttan bir şey çarptı. Bunun etkisiyle gemi geriye doğru savruldu bu esnada Rüzgar da suya düştü. Hemen balık özelliğini kullanarak suyun içinde nefes alıp etrafı görmeye başladı. Saldıran bir köpekbalığıydı ama evrim geçirmişti. Rüzgar hemen onu inceleyerek ona dönüştü aynı o balık gibi Rüzgar’ında solungaçları ve bir kuyruğu çıkmıştı tek fark hala insana benziyor olmasıydı. Gergedan böceği özelliğini de kullanarak gücünü arttırdı ve kendilerine çarpan köpekbalığına sert bir darbeyle çarptı. Bu darbenin etkisiyle köpekbalığı suyun yüzeyine çıkıp geri girdi. O esnada bunu gören Rüya ve Deniz’in dilleri tutuldu. Balık Rüzgar’ı görünce ona doğru
saldırmak için harekete geçti bu esnada Rüzgar zırhlı böcek özelliği ile derisini güçlendirdi ve köpekbalığı ona çarptığı an geriye doğru gitti. Bunun etkisiyle sersemleyen köpekbalığı kaçtı. Rüzgar gemiye çıktı. Kolunda ki yarayı ilk fark eden Rüya oldu. Rüzgar o an ki heyecanla hissetmemişti.
Rüya:
-Rüzgar kolun.
Rüzgar:
-Ne olmuş? Ha tamam izle şimdi.
Rüzgar kertenkele özelliği ile kolunda ki yarayı iyileştirdi.
Rüzgar:
-Gördün mü?
Rüya:
-Evet ve bu harika.
Rüzgar:
-Biliyorum neyse hadi gidelim Deniz.
Deniz:
-Tamamdır.
Bir kaç saat sonra İzmir kıyılarına geldiler. Orda gördüklerine inanamadılar. Diğer yerlerden farklıydı burası. Yemyeşildi ve hayvanlara dair hiçbir iz yoktu. Bu durum Rüzgar’a umut vermişti belki de babası hala buradaydı ve bunlar onun eseriydi. Bu canlılığı o korumuş ve arındırmıştı.
Rüya:
-Gerçekten çok güzeller.
Deniz:
-Kanka yoksa bunları baban yapmış olabilir mi?
Rüzgar:
-Bilmiyorum belki.
Rüya:
-Peki nereye bakacaz ilk.
Rüzgar:
-Yozgat’a evimiz ordaydı.
Deniz hemen koordinatları ayarladı ve Yozgat’a gittiler Rüzgar evlerinin oraya gitti ama orda hiçbir şey yoktu. Umutsuzluğa düşmüştü bunu fark eden Rüya:
-Rüzgar iyi misin?
Rüzgar:
-Burada olması gerekir ama burada hiçbir şey yok.
Rüya:
-Ama baban burada değil mi o mesajlar buradan gelmedi mi?
Rüzgar:
-Evet ama bilmiyorum of!
Deniz:
-Kanka şu mesajlara bir baka bilir miyim?
Rüzgar:
-Al bak.
Deniz mesajları inceledi orda ki şekillere baktı ve onların bir simgeyi ifade ettiğini anladı. Hemen gerekli şekilleri yan yana getirdikten sonra:
-Rüzgar bak bunu görüyor musun?
Rüzgar:
-Evet ama bunda ne var sadece şekiller yan yana gelmiş.
Rüya:
-Zaten bir şeyi de becersen şaşarım.
Deniz:
-Evet bunlar basit bir şekil ama yan yana geldiklerinde bir koordinatı ifade ediyor.
Rüya:
-Nasıl?
Deniz:
-Bu simgeler antik mısırda kullanılan simgelerdi gördüğünüz şekillerin her biri bir sayı.
Rüzgar:
-Sen bunu nerden biliyorsun?
Deniz:
-Annen bana çalıştırtmıştı
Rüzgar:
-Annem mi? Demek bu mesajların anlamını biliyordu. O yüzden bana engel olmadı.
Rüya:
-Olabilir aferin Deniz gerçekten beni sürekli şaşırtıyorsun.
Deniz:
-Biliyorum en iyi benim. diyerek gülmeye başladı ve koordinatları gemiye girdi. Geldikleri yer Sorgun’un üç tepeler isimli yerdi. Gemiden indiler ve etrafa bakındılar. Hiçbir şey yoktu etrafta. Tam ümitlerini yitirmişlerdi biranda bir ses duydular. Nerden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı ki biranda havadan bir robot yanlarına indi. Rüzgar tam konuşacaktı ki robot ona ateş etti. Rüzgar kolundan vurulmuştu hemen kertenkele özelliği ile kendini iyileştirip zırhlı böcekle vücut kalkanını oluşturdu. Ardından çita özelliğini kullanarak robota saldırdı. Deniz ve Rüya da saldıracaklardı ki Rüzgar onlara geride kalmalarını söyledi. Rüzgar tekrar koşup robota vuracakken bir anda robot sağ kolu ile Rüzgar’a vurdu Rüzgar darbenin etkisiyle takla atarak yere yıkıldı. Robot Rüzgar’ı kaldırıp ilerde duran ağaca doğru fırlattı. Rüzgar yere düştükten sonra tekrar kalktı o sırada robot sol kolundan bir roket çıkardı. Roketin üzerinde ki simgeye bakılırsa nükleerdi. Rüzgar hemen habrobracon böceğinin özelliğini kullanarak roketin üzerine doğru gitti ve roket değdi an patlamanın etrafa yayılmasını engellemek için üzerine doğru sarıldı. Roket patlamasına rağmen hiçbir etki göstermedi Rüzgar tekrar robotun üzerine giderek sağ eliyle vurdu ve robotun kafası koptu. O anda robotun içinde bir adam gördü. Rüzgar hemen robotun içini parçaladı bu adam babasından başkası değildi. Babası Rüzgar’ı tanımamıştı ama Rüzgar babasını tanımıştı. Rüzgar hemen normale döndü o anda Rüzgar’ın üzerinde ki yaralar belli oldu. Kafası kanıyordu roketten çıkan bir parça kolunu delip geçmişti. Rüzgar yaralarına aldırmadan babasının yanına gitti ve:
-Baba!
Salim ona uzunca baktı o an onun oğlu olduğunu anladı.
-Oğlum.
Rüzgar:
-Baba. dedi ve Salim’e sarıldı.
Salim:
-Mesajlarımı aldın demek ki?
-Aldım baba aldım.
-Oğlum ne kadar da özlemişim seni.
-Bende baba bende he bu arada bunlar arkadaşım. Bu Rüya buda Rüzgar.
Rüya:
-Tanıştığıma memnun oldum efendim. Sizle tanışmak benim için büyük bir gurur.
Deniz:
-Bende efendim.
Salim:
-Buraya kadar geldiğinize göre gerçekten yetenekli çocuklarsınız. Oğlum bu arada bunca yıl burada kaldım ama buna değdi emin ol. Dünyayı kurtarmanın yolunu buldum. Dünya’yı eski ihtişamına kavuşturabiliriz.
Rüzgar:
-Ve Ares’te mahkum olan halkı kurtarabiliriz baba.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.