- 971 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
NURTEEEN KOOOŞŞŞ IV. BÖLÜM - ŞEN OLA DÜĞÜN ŞEN OLA- BİR KAMİL OĞUZ MANGIRCIKOĞLU HİKAYESİ.
Nurten’in Kamil’e ’aşkımmm’ diye hitep etmesi üzerine olayın seyri tamamen değişmişti. Kamil’in anne ve babası ’ Oooo mastika mastika ’ yapıyor , o zamanların meşhur dansı olan ’Abidik gubudik twisti’ oynuyorlar, buna mukabil Nurten’in anne ve babası ’ Maraş’tan bir haber geldi, dediler ki Merik öldü’ adlı barak ile saçlarını başlarını yolarak yas yapıyorlardı. Aynı evde hem yas, hem düğün yapılmaktaydı kısacası.
Babası Nurten’i kendisine getirmek için tokat attı, yumruk attı, tekmeler altında inim inim inletti. Annesi maşa ile etlerini cımbızladı ama nafile. ’Aşkııımmm’ diyordu da başka bir şey demiyordu. Artık yapılacak bir şey kalmamıştı. Çaresiz kızlarını Kamil’e vereceklerdi.
Bir kaç saatlik uğraşıya rağmen Nurten hâla eski sağlıklı günlerine dönmeyince Kamil’in babası bu ortaya güzel bir vole çakıp gölü atma zamanının geldiğini anladı ve lafa girdi. Nurten’in babasına hitaben.
-Evet beyefendi. Madem ki kızımız kendisine geldi. Madem ki oğlum olacak bu gudubeti de seviyormuş o halde bu işi bu gün, burada halledelim.
Nurten’in babası bir dünyalar güzeli kızına, bir de Kamil’e baktı. Zavallı kızı göz göre göre telef oluyordu. Belki ’Kızımı caydırabilirim’ ümidi ile o meşhur beylik soruyu sordu.
-Oğlumuz... Hay dilimi eşek arıları soksun. Bu varlığa oğlumuz mu dedim? Pardon. Bu mahluk ne iş yapar?
Kamil’in babası böyle bir soru beklemiyordu. şaşırdı. Çünkü o da bilmiyordu oğlunun ne iş yaptığını.
-Şeyyy...Efendim benim oğlum ne b.k yer valla ben de bilmiyorum. Bidiğim kadarıyla hipi imiş.
Nurten’in babası öfkeyle cevap verdi.
-Yav tipsiz olduğunu dünya alem görüyor. Ben işini sordum. ( Hipi yi tipsiz olarak anlamıştı )
Kamil’in annesi cevap verdi.
-Oğlum diye demiyorum ama benim aslanımın işi çok iyidir. Sosyal hizmetler uzmanıdır. Sağlam bir sosyalisttir kendisi.
Nurten’in annesi küçümser bir ifadeyle:
-Yani bir baltaya sap olamamış?
Kamil’in babası:
-Olur mu efendim? Şekilde de görüldüğü gibi oğlumuz sapın önde gidenidir. Lakin şimdi ona sağlam bir balta bulmak gerekiyor.
O devirlerde kız istemeye gelenlere öyle ’Evi var mı, arabası var mı’ diye sorulmazdı. Bunu çok ayıp ve görgüsüzlük olarak telakki ederdi kız tarafı. Dolayısyla Kamil’in ailesi bu konudan yırtıyordu. Hem ne demişti atalarımız: ’On çocuk arpa yiyor, ahha Memmed Emmi/ Daha zorla ha zorla..Dehha Memmed Emmi’
Onlar böyle kendi aralarında kız isteme mevzuunu halletmeye çalışırken Nurten tamamen boş nazarlarla Kamil’e bakıyor ve sürekli ’Aşkımmmm’ diyordu vecde gelmiş bir derviş misali.
Bir müddet daha ’Aşkımmm’ diyerek öne, arkaya, sağa, sola sallandıktan sonra nihayet ayağa kalktı. Mutfağa girip içinde mercimek olan kavanozu aldı. Mercimekleri bir tepsiye boşaltıp tekrar salona döndü elindeki bir tepsi mercimekle ve ayıklamaya başladı. Kızının bu garip hareketi üzerine annesi sordu’ Kızım ne yapıyorsun?’ diye. Nurten cevap vermedi. Mercimekleri ayıkladıktan sonra ayağa kalktı. Mutfağa yöneldi tekrar. Herkes merak içinde onu takip etti.
Nurten otomatiğe bağlanmış bir halde mercimekleri fırına sürdü ve fırını yaktı. Kamil’in annesi sevinçle zıpladı.
-Oooooo...Mercimek fırında...Bu iş oldu.
Efvet...O günlerin an’anelerine ve de törelerine göre mercimek fırına sürülmüşse artık o kız o oğlana verilirdi. Aksi takdirde büyük bir kan davası olurdu ki maazallah.
Artık yapacak bir şey yoktu. Daha doğrusu son bir şey kalmıştı. Nurten’in ailesi son derece mutaassıp, son derece tutucu bir aileydi. Kızları öyle nikahsız mikahsız bir şekilde bu kıl yumağı ile dolaşamazdı. Hemen dini nikah kıyılmalıydı.
Nurten’in babası ’ Madem mercimek de fırında o halde ’damat’ demeye dilimin varmadığı şu nesne gitsin bir imam bulsun da nikah kıydıralım bari.’ dedi.
Kamil atıldı.
-Buraya birini mi getirmem gerekiyor?
Nurten’in babası cevap verdi.
-Evet hemen koş. Yakında bir cami var. İmamı, Gabriel Kasapyan’dır. Onu bul ve nikahınızı kıyması için buraya davet et.
Efendim İmamın adı sizi şaşırtttı değil mi? Adam eskiden bir Protestan rahibiydi. Sonra ihtida edip Müslüman oldu. Hatta imam oldu. Adını da Cebrail Kasapoğlu olarak değiştirdi ama yine de ona gıcık giden bazı vatandaşlar eski adı olan Gabriel Kasapyan diye hitap ederlerdi.
Kamil hızla dışarı fırladı. Önüne gelene soruyordu ’Kasap Gabriel’in dükkanı nerede?’ diye. Tabii ki hiç kimse Kasap Gabriel diye birini tanımıyordu. Nihayet bir pir-i fani anladı onun Gabriel Kasapyan’ı yani Cebrail Hoca’yı aradığını. Merakla sordu.
-Evlat...Cebrail Hoca’yı ne edeceksin? Senin gibi bir tipin hocayla ne işi olur ki?
Kamil saf saf cevap verdi:
-İmam değil yav...Kasap...Nurten’in babası ’Git kıyma al’ dedi. Bana köfte yapacaklar sanırım.
İhtiyar adam gevrek gevrek güldü.
-Seni köftehor seni. Ben senin derdini anladım. Gel benimle. Ben Cebrail Hoca’ın müzeezziniyim. Sanırım senin bir dini nikah işin var. Nikahın kıyılacak. Doğru mu?
Kamil’in jeton ’tınn ’ diye bir ses çıkardı. Sonra birlikte Cebrail Hoca’nın lojmanına gittiler. Müezzin Müeeyyedzade Abdulgaffar Dede durumu kısaca izah etti Cebrail Hoca’ya...Hep birlikte Nurtenlerin evine gittiler.
Cebrail Hoca salondan içeri adım atar atmaz önce Nurten’e, sonra Kamil’e baktı ve ’ ’Nikahı kıyılacak olan nisa ile racul bunlar mıdır?’ Diye sordu. Yani ’ Nikahı kıyılacak kadın ve erkek bunlar mıdır’ diye sordu.
Nurten’in babası ’Evet’ diye cevap verince bir kez daha Nurten’e, sonra da Kamil’e baktı.
-Emin misiniz?
Nurten’in babası bir kez daha boynunu bükerek ’Evet ’ cevabını verince...
-Yemin et.
Nurten’in babası göz yaşları içinde cevap verdi:
-İki gözüm önüme aksın ki, ekmek musaf çarpsın ki, şu nan’a kör bakayım ki, Allah belamı versin ki maalesef nikahı kıyılacak olanlar bunlar.
İmam Cebrail Hoca ’ Şahitler nerede?’ diye sorunca Kamil’in babası ’ Yahu bunu nasıl unuttuk. Kamil koş. İki de şahit bul getir’ dedi. Ancak Kamil babasının ’Koş’ demesi üzerine hemen bağırdı. ’ Nurteeen Koooşşşş...Fırla, iki şahit kap getir’
Nurten, babasının ’ Kızım sen ne diye gidiyorsun, bu angut gitsin’ dediğini duymamıştı bile. Ok gibi fırladı ve bir kaç saniye sonra komşuları sucuk imalatçısı Rıfkı Tektırnak ile yine komşuları sütçü Faruk Coşkunsu’yu kaptığı gibi Cebrail Hoca’nın karşısına dikti.
Evlenecek çift, şahitler, evlenecek çiftin anne ve babası hazır olduğuna göre artık nikah akdine geçilebilirdi. Salondaki herkes bağdaş kurarak oturdu. Nurten de üzerine kapalı bir kıyafet giyip imamın önünde diz çöktü.
İmam Cebrail Hoca evliliğin kutsiyeti üzerine kısa bir vaazdan sora direkt sordu Nurten’e
-Nurten kızım. Sen, Allah Celle Celaluhu’nun emri, Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin kavli üzerine Halil İbrahim oğlu Kamil’i eşin olarak aldın kabul ettin mi?
Nurten cevap verdi:
-Aşkımmmmm
Cebrail hoca kaşlarını çattı.
-Aşkım yok.Sorularıma makul ve mantıklı cevaplar vereceksin Evet ya da hayır diyeceksin. Bu iki kelime dışında kelime kullanmayacaksın. Kafanı emme basma tulumba gibi aşağı yukarı sallamayacaksın.
Müezzin Müeyyedzade, Cebrail hocaya bir çimdik attı. ’ Hocammm. Kendine gel. ’
Cebrail hoca aynı soruyu bir daha sordu ama cevap aynıydı: ’ Aşkımmm’
Cebrail Hoca’nın sigortalar attı.
-Lan adamı ayar etme. Adam gibi evet ya da hayır de.
Sonunda Nurten ’Evet’ diyebildi.
Aynı sorulara Kamil de bir kaç kez ’ Nurteeen Koooşşş’ diye cevap verdikten sonra nihayet o da ’ Evet’ diyebildi. Daha sonra Cebrail Hoca şahitlere döndü. ’ Siz de duydunuz bu ikrarı. Şahitlik eder misiniz’ Diye sordu.
Rıfkı Tektırnak’ Evet şahitlik ederiz’ Diye cavap verdi ama Faruk Coşkunsu mal mal bakmaktaydı. Cebrail Hoca tekrar sordu.
-Huuu Faruk Efendi? Sen de şahitlik eder misin?
-Ha?
-Sen bu nikaha şahitlik eder misin?
-Efendimmm?
Cebrail hoca bağırarak:
-Yahu duydudun işte herif kıza, kız herife aldım kabul ettim dedi. Sen buna şahitlik eder misin?
-Ben bi mok duymadım.
Cebrail hocanın tepesinin tası attı.
-Ulan dingil. Süte su karıştırdığında kulakların maşallah belediye ekipleri geliyor mu gelmiyormu diye baya güzel duyuyor. Haydi cevap ver şimdi. Şahit misin?
Rıfkı Tektırnak ’ Ulan iyi ki benim kulaklar duyuyor. Yoksa at eti sattığım için bir fırça da bana atardı bu Allah’ın gavur imamı’ diye geçirdi içinden.
Nihayet Faruk Coşkunsu’nun da şahitliği ile imam Cebrail Hoca, yüz adet Cumhuriyet altını mihr-i müeecel ile Nurten ve Kamil’in nikahlarını kıyıp akabinde duaya başladı: ’ erde zu erde, asche zu asche, staub zu staub Yani: ’ Toprak toprağa, küller küllere, tozlar tozlara karışsın’
Bu Almanca duayı elbette kimse anlamamış, onu Arapça bir dua sanmışlardı ama Müyyedzade , anlamıştı Cebrail Hoca’nın yine eski papazlık günlerine giderek karıştırdığını. Hem bu bir nikah duası değil, Hrıstiyan cenazelerinde okunan bir duaydı. Cebrial Hoca sol kalçasına gelen çimdik üzerine hatasını anladı ve işi düzetmeye çalıştı.
-Yüz adet Cumhuriyet altını mihr-i müeeccel ile Kamil ile Nurten’i koca karı ilan ediyorum. Bu izdivaçtan en az üç çocuk berkliyoruz. Rabbim hamiyyetperver gayretlerinizi zay eylemesin.( Cebrail Hocanın bu isteğine harfiyyen uyuldu daha sonra...Kamil ve Nurten tam üç çocuk yaptılar.) Evettt... Şimdi gelini öpebilirsin.
Müeyyedzade, Cebrail hocaya bir çimdik daha attı. ’Türk ve müslüman adetlerinde ’Gelini öpebilirsin’ diye bir şey yok’ demek istemişti. Lakin Kemal çoktaaaan başlamıştı Nurten’i öpmeye. Öpme denirse tabii ki. Resmen dondurma gibi yalıyordu kızcağızı.
Böylece dini nikah işi tamamlanmıştı. Sıra gelmişti düğün işine. Aileler artık düğünü konuşmaya başladılar.
Aslında Nurten’in anne ve babası kızlarını Kamil’e verdikleri için bu büyük cürümü konu komşuya, eşe-dosta, hısım ve akrabaya, dosta ve düşmana duyurmak istemiyordu. Öte taraftan Kamil’in babası da ’ Ulan şimdi bir de bunun için bi dünya masrafa mı gireceğiz? Evlendiğine dua etsin namussuz’ diye düşünmekteydi ama gelin görün ki Kamil’in annesi tutturmuştu ille de ’Oğlumun mürüvvetini göreceğim’ diye. Her ne kadar Kamil ’Anne o Mürüvvet değil, Nurten’ dese de kadıncağız her nedense bu Mürüvvet’e takmıştı kafayı. ( Kamil’e göre tabii ki. Angut nereden bilsin mürüvvet’in mutluluk, sevinç anlamına geldiğini. )
Nurten için her yol Eskişehir’di. O artık fenafil Kamil olmuştu. ’Aşkıımmm’ diyordu da başka bir şey demiyordu. Hani deseler ki ’ Kızım düğünü Avustralya ormanlarında yamyam kabileleri ile birlikte haka dansı eşliğinde yapalım.’, ona bile ’hayır olamaz.’ diyecek durumda değildi.
Kamil’e gelince...Onun her günü düğündü zaten. Yok yok yanlış anlamayın. Kafadan olmasına kafadandı ama her gününün düğün olmasının sebebi bu değildi. Daha önce de değindiğim gibi o bir gitaristti. Dolayısıyla da her gün bir düğünde hem gitar, hem de düğünde geline ve damada takılan takıları çalıyordu. Yani anlayacağınız bir düğün olacaktı ve Kamil’in işi sebebiyle bu düğün de beleşe gelecekti.
Son bir şey kalmıştı. O da düğün arabası. O yıllarda bu günkü gibi arabalar filan yok tabii ki. Ne var peki? Tabii ki faytonlar. İlle velakin öyle fayton deyip geçmeyin çok pahalılar. Kiraları bile bir daire fiyatı neredeyse. Allahtan Kamil’in desesinden kalma eski bir faytonları vardı. Lakin faytonun beygiri çoktaaan eşek cennetini boylamıştı. Yani bir beygir bulmak gerekiyordu. Kamil’in babası ’ Beygir lazım fayton için’ dediğinde Kamil ’ O kolay’ dedi. Hipi dostları arasında Baker ( Okunuşu: Beygir.) adında bir Amerikalı vardı. Güçlü kuvvetli biriydi. Velhasılı kelam Baker sayesinde düğün arabası işi de halloldu. Fayton’a Baker’i koşmuşlardı.
Çok kısa bir süre sonra düğün de yapıldı. Eskişehir, Eskişehir olalı öyle bir düğün görmemişti.
Kamil damatlık kıyafetleri içinde eline gitarını aldı ve sahneye çıkıp gitarın tellerine dokunmaya başladı:
Oy ez hanım ez hanım.
Eyvanlarda gez hanım
Eziz mısafır gelmiş.
Şeker, şerbet ez hanım.
Salon yıkılıyordu adeta....
Gara üzüm hebbesi
Le le le canım
Köynüm sevmez herkesi
Esmer sen güzelsen
Olursa o gız olsun
Le le le canım
Esmerler hovardası
Esmer sen güzelsen
Gelme biye küstüm siye
Gelme biye küstüm siye
Bir öpücük vermedin
Vallah huylandım siye
----------------------------------------------------------------------------
Bindik bir alamete. Gidiyoruz kıyamete...Bakalım sonunu nasıl bağlayacağız )))))))))))))
YORUMLAR
Hocam çok çok güzeldi okumaktan keyif aldığım bir yazı dizisiydi Sizleri buralarda görmekte ayrı bir güzellik siz yazınız biz neşe içinde okuyalım bu günlerin üzüntüsüne bir nebzede olsa karamsarlıktan çıkmamızı sağlıyor kaleminize sağlık saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sonunda Kemal abin diyecek,
Kaç Sami kaç Nurten elinde oklava..
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle can kardeşim.
Bu işin sonunda,
''Nurten Koşşş''un oklavası gözüküyor bence.
Bu nedenle,
sen usuldan usula sırta post bağlama antremanlarına başla derim ben hocam.
Adamın evliliğini resmen üç perdelik komediye çevirdin.
Sanırım,
bir sonraki raunttaki kontratakları daha sert olacak bu nedenle.
Kolay gelsin her ikinize de.
İşiniz zor valla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Ohh.! Everdik Kamil Oğuz'u :)
Keyifle okuyorum Sami Abicim. Hani hikayenin içeriğini bir kenara bırakacak olursak,
yazış şeklin falan anlatımın çok güzel.
Tebriklerimle
(devamını merakla bekliyorum)
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.