- 443 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Sen bende ben sende acılanmalarla erirdik…
Artık tüm zamanlar bana ait… Kendi kendime sunduğum yalnızlık sevgisi ile tüm varlığımla bana ait zamanların içinde sörf yapıyorum… Rüzgârı içime içime doldurduğum anlarda tüm düşlerin peşi sıra kendine ait yerlerine yapışıyor artık… Ve ben kendi iç dünyamda hüküm süren bir yaşamdayım sanki…
Unutulmaz zamanların özelliklerine gömülmüş tüm benliğimden sıyrılıp kendi iç dünyama istediğim şartlarda yön verir hâle gelirken, ardımda bıraktığım sarsıntılı yılların enkazlarından sıyrılıp, yeni bir yaşam tarzının içinde hoyrat davranışlar ve ruh özgürlüğüne ulaşmış şarkılarımla yaşamın ılıman nefesleriyle yaşamanın büyük hazzını alıyorum…
Bu bir kurtuluş rüzgârının refahlığıydı sanki…
Ve sen sevgili, ilk defa seni sakin ve ılıman düşlerle benliğimde varlığını sürdürür halde iken ayrı bir güzelliğe ait arınmış öfkelerle içimdeki yerine kurulunca, sevmenin apayrı bir güzelliği ile yaşamanın da farklı güzelliğini yaşar haldeyim…
Sen geride kalmış yaşam karelerim ile cirit atarken, benliğimde sanki varoluşunun ayrı bir gücünü hissediyorum içimde…
Anladım ki herkes bu yaşamda payına düşen kadar huzur ve mutlulukla nefesler alıyor…
Ve ben, bu düşünce genişliğimdeki iç dünyamın huzuru ile hayat savaşındaki yerimi perçinliyorum artık…
Ve anladım ki, dar düşüncelerle, yaşamın tüm zamanlarında eksilirken, acınası bir yakarışla tutunmak istiyordum artakalan yaşamın nefeslerine…
Bu gece ve birkaç gece daha var Mavi Ay zamanları…
Hayatımı yeryüzündeki mavi görsellerle yılları içimde, yıllardır sürüklerken, birkaç gece de gökyüzündeki Mavi Ay görseline sürükleyeceğim…
Kimbilir ne kadar düş kırlangıç zamanlarından artarak Mavi Ay görselindeki düş cümbüşüne mıhlanacağım, deliksiz değişmezlikle yıldızları mavi görselde gözlerimde şekillendirip, yüreğimdeki görülmez ve bilinmez isteklerle bağdaştıracağım…
Hayat hayâllerin içinde kaldıkça değişken düşüncelerle nefes almalara devam ediyor.
Düşündüklerimle, o kadar çok değer vermekle kendi kendime değersizliğim çıkıyor ortaya. Bazen pişmanlıklarımla hiç kimse oluyorum, yollardaki yolculuklarımla acılanmalarımla her hangi bir yolcu oluyorum. Vazgeçemiyorum geçmişin güzel yolboyu gülüşlrimden. Veya ağlayışlarımdan. Böylece hiçbir zamana sığmayan, kimseye benzemeyen… Bazen de kendim gibi bir yolcu bile olamıyorum. Hep dahası, daha dahası olmalıydı gibi garipsendiğim istekler oluyor…
Ne kalabalık olabiliyorum kendi dünyamda, ne de tek tekine düş kuran adam olabiliyorum. Garip bir hiç kimse olma duygusu galiba böylece acılanmalardan kurtulup aracın içinde uğuldayan bir müziğin ritminde uyuşuyorum hayallerim ve ben olarak…
Sadece bir telaş ve birçok şeyden vazgeçiş veya keşkesiz bir istek doğuşu hiçbir özlemi, özlem olarak düşleyemiyorum… Sadece hak ettiklerim veya hak etmedikleri diye ayırıyorum pişmanlığı olmayan bir düşünce seli. Sadece bazıları hafifçe gülümsetiyor. Bazısı da gözlerimi uzaklardaki denizin ardında hafifçe yanan lambaya dikiyorum.
Işık ve ben yalnızlığımdaki ortaklığımız… Veya benliğimle tek ortaklık…
Sadece kendimle paylaştığım kendi sevecenliklerim…
Unutulması zor acıların içinde dönmek öyle zor ki, çoğunda boş ver değmezmiş ona veya kaldıramadı bizi derken haksızlık yapmadığımdan emin olmak istiyorum…
Kalabalıklarıyla denizin kıyılığından ormana doğru ahenkle uçan kuşlara gipte ile bakıyorum. Nasıl bir ahenk ve anlaşma dengesi tekliklerini unutup, sanki birbirleri için kanat vuruyorlar, hemde hiçbir hırs izi taşımadan…
Oysa benle sen sevgili çoğu zaman gideceğimiz yönün umarsızlığı ile çıktığımız yollardan ağlaşarak dönüşümüzü düşledim. Bir birleri için ağlayan iki çift göz ve kıyılan iki yürektik…
Yarınsızlık korkuları düşürmüştü hayatımızın tüm güzellikleri dünlerin kaygılarını yarınlara taşıdıkça, araç içi müziğin etkisi ile ağlayışlarımız bizi avaz avaz yükselen sesimizle hırpalardı…
Sanki sen bende, ben sende acılanmalarla erirdik…
Biz dünlerin belki de hoyrat çocukları olarak bu gün kasvetlerle yaşam çabasına ulaştık sanki…
Sen ve ben ikimiz de yangın yeri bekleyeni, sen bana benden sana öteye bir duvar, bir karanlık, bir ateş ve bir yangın…
Hepsi sen benden öte bir başka, bir başka nefes, bir başka acı, sen bana. Oysa benden ötesi bir duvar, bir perde bir yazgı çemberi.
Oysa hayat bir çarpık çember. Durduğu yerde dönen bir vaz geçiş ben den öte isteklere…
Bir dün çapraşık yaşam, bir yarın umutsuz istekler, bir ışık karanlık sonrası, bir gölge benden ötesi. Bir umut bana dahil, bir bekleyiş sana dahil, bir yarın olmaza dahil, bir gidiş yokluğa dahil oluş.
Bir ışık karanlık sonrası, bir bekleyiş ömre dahil…
Bir ömür sensizliğe dahil olmuş oysa umut boşa düşmüş bir yarın…
Kaderin ipinin ucu bileklerimde düğümlü, çözmek veya gevşetmek mümkün değil, yarın bu günün tekrarı olacak, ne değişecek ki yaşamdan, sadece beklenti ise bana gerek, kaç an ve yıl var ki zamanı yaşamak için, sadece düş görmekle yaşam olsa, sabahı geç olan geceler yaşanmazdı, oysa sonsuza zaman bende hiç yok beklenti üçbeş nefeslik ise de benim sabrım tükendi…
Evet sevgili, yarınsızlıkların umutsuzluğu ile dünleri yaşanmışlıklarımızda saklarken, gelecek günlere gebe iç huzursuzluklarımız vardı sanki…
Sadece kendi yalnızlığım ve kendi kendimle kurduğum huzursuzlukları kendimle yaşıyorum…
Yılların ardından söküp aldığım yalnızlığımla eski kalabalıklarımı düşünüyorum, derin bir hayıflanma duygusu içinde…
Galiba biz yaşamın her döneminde hesapsızca tükettik yarınlara sarkacak zamanları, ki geriye sadece derin bir özlem kalmış olarak…
Çoğu zaman düşündüklerimin bir kaçını özlediğimi hissediyorum. Ama biri var ki özlem ötesi bir duygu ile içimde bir yerler de ısınıyor sanki…
Eminim ki o da özlem duygusu içinde çırpınıyordur. Ama hiçbir engel hiçbir kişinin düşüncesindekini özlemesini engelleyemez… Ve o hep kendince sebeplerle özlediğinin çevresinde dönmektedir…
Özlem unutulmazlarla iç beliğimizde konuşmaktır… Ve o mırıldanışlar yaşam boyu devam etmektedir…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.