- 878 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
“Sevgiler bayatlamış vitrinlerde; Vitrinlerde buğulanmış çatlaklar…”
Her şey toz bulutu.
Değişen sadece kırışmaya başlayan yüz hatları olsa keşke. İnsan duygularını da kaybediyor yaş aldıkça. Ne öfke ne sevgi tam anlamıyla yaşanmıyor . İlk ayrılığın verdiği acının yerini hiçbir acı almıyor. Ve kimse ilk haliyle kalmıyor ne yazık ki.
Rollerini değişen oyuncular gibi oyunlar da değişiyor şimdilerde. Acı nöbetleri yerini derin nefretlere, izi silinmesi zor öfkelere bırakıyor artık. Kimse içindeki masum çocuğu incitmeden götürmüyor yıllar sonrasına. Kimse emanetini göz bebeği gibi saklamıyor.
Sevgiler de bayatlamış taze haliyle sergilendiği vitrinlerde. Vitrinler buğulanmış çatlaklar belirgin.
Acı da güzeldi ya! Güzeldi güzel olmasına, insanın onurunu incitmeseydi.
Aşk her haliyle mükemmeldi oysa, sonuna ihanetle nokta konulmasaydı eğer.
Nefret herkesin en çok korkup en çok tutsak olduğuydu.
Yazık, mahkûmuz şimdi ona.
Hani nasıl şimdi ellerin? İlk gördüğüm halinle misin?
Kaç günah yineledin ardımdan, kaç kez yalan söyledin kendine?
Kaç şarkı söyledin kurduğun düzenin tadını çıkararak. Ve kaç vebal ödedin ağlayarak, yol boylarında?
Ayrılıklar da anlamsız sebeplerle gösteriyor kendini şimdilerde.
O en sevdalı adamlar çarpıyor kapıları sevdiği kadının ayak uçlarını kanatarak. O en aşk dolu adamlar çeviriyor sırtını koşup uzaklaşarak. O en vazgeçilmez kadınlar ağlıyor gece yarılarından tan ağarana kadar.
Kan çanağına dönen gözlerine bulanıyor hatıralar.Ölüyor katilinin hoşçakalı yankılandıkça kulaklarında.
Ve ömründe bir defa ölümü tadıyor kadın.
Sonrasında tanıştığı ölüm bedenini götürüyor yalnızca. Bir kere öldü mü insan kalbindeki ağır tahribatın ardından eski haline dönmez artık.
“Gitmek” fiili her cümlede acı bırakır, vuslata özlem bırakır aslında.
Nazım’ın dizelerinde öldürdüğü gideni hiç gelmeyenden ibaretti oysa.
Gidene bir seslenişti inceden, sessizce;
“Gittiğin eğer bensem söyle bana kimden gittin.
Sende yoktum zaten ben ,ben yine bende bittim.”
Özlemek fiili hiç bu kadar içten olmamıştı Can Yücel’in dizelerinden sonra.
“Özledim seni,
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir.”
Açmak fiili, Ahmet Arif’in kaleminden başladı kapıları aralamaya;
“Açardın yalnızlığımda mavi yeşil,
Açardın tavşan kanı, kınalı berrak.
Yenerdim acıları kahpelikleri."
Ki şimdi ben fiilller karalıyorum okuduğum her şiirin ardından.
Sıfatları olmayan tamlamalar kuruyorum seni andıkça.
Anmak fiili,
Her ölünün ardından silik bir yüz ve tuhaf bir gülümseyişten ibaret.
Ötesi mi…
Yok.
Hiç olmadı da.
Her kadın şarkısına küstüren adama küs gitmiştir. Saçlarını kestiren adama kin gütmüştür. Sözlerini susturan adama ah tutmuştur.
Susmuştur.
Çantalar bağlanmış, kalemler kırılmıştır.
Ses yitmiş,
Söz bitmiştir.
Her kadın katil bir adamın arkasından kanamıştır, ayak uçlarından kalbine dek.
"Kalbine."
Nuray KAÇAN
İzmir- 11.07.2015
“Acıyı sırtlayan tüm kadınlara…”
YORUMLAR
Kalemin ustasından ustaca yazılmış bir yazı...Konuya, yaşlandıkça kaçırılan fırsatlar, dersek, yazarın konuyu kaçan fırsatlara bir hayıflanma şeklinde ele aldığını söylemek, yanlış olur mu bilmiyorum. Özlemek, özleneni anmak... bu ikili var hayatımızda, olmalı; olmazsa olmaz...Ağaçlıktan geldiğini unutana dun denir... Hayatımızı kötüleştiren değil, güzelleştiren şeylerdir kaçırılmış olanlar... Değerli yazınız size yakışır güzellikte. Samimi tebriklerimle. Saygılar...
Tanıdık kalemlere rastlamak güzel...Ama, "İnsan duygularını da kaybediyor yaş aldıkça. Ne öfke ne sevgi tam anlamıyla yaşanmıyor ." sözlerine yine bu tanıdıklığa sığınıp muhalefet şerhi koyuyorum. Sanki dillendirdiğiniz gibi değil de, sanki farklı da, sakın bu, sessizce, kırmaktan korkup naif duygularla öfkesini de sevgisini de içine atmasından olmasın bu hissettiğiniz? Belki de, kimbilir tam da burası itiraz edip dillendirdiğiniz.