- 397 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖMRÜNÜN SONBAHARINDA LAVİNYA
(Sevgili dostlar ; Uzun süredir uğraş verdiğim ilk romanım "ÖMRÜMÜN SONBAHARINDA LAVİNYA" yarılanmış durumda.Bu romanı kaleme alış amacım ülkemizin kanayan bir yarası olan lösemiye dikkat çekmektir.Mümkün olduğu kadar sıkmadan.akıcı bir dil kullanmaya çalışıp roman kahramanı lavinya üzerinden hastalığın evrelerini ve hayatımızda yaratacağı değişiklikler üzerinde durmaya çalışıyorum.Aşağıdaki paragraf romanımın giriş kısmıdır.Okuyan arkadaşlardan değerli yorumlarını eksik etmemesini rica ediyorum.Sevgiler, Saygılar...)
TUNCAY KUTLU
1980’nin haziran ayıydı.Gün batımıydı. Açık pencereden bir rüzgâr süzüldü içeriye. Ürperdi lavinya. Pencereyi kapatmaya yeltendi. Sonra vazgeçti. Üzerindeki bahar motifleri sararmış örtüyü boyun hizasına kadar çekti. Annesinin çeyizinden kalmış içi yünle dolu yastığı dikleştirdi sırtının arkasına. Gözü dışarıya kaydı. Doğa üzerindeki beyaz elbiselerini çıkarmış rengarenk desenli bir elbise geçirmişti sırtına.
Güneş yavaş yavaş hazırlıklarını tamamlamış elini eteğini köyün üzerinden çekmeye başlamıştı. Sabah yine erken den mesaiye kalkan işçiler gibi gelecek ve kaldığı yerden ısıtmaya başlayacaktı bu şirin köyü.
Nice tepelerin arasında mahsur kalan köy, çoğu insanın kocaman dünyasıydı. Köylülerin çoğu şehri sadece büyüklerin masal gibi anlattığı şekilde biliyordu. Bütün gün toprağın sıcaklığı ile iç içeydiler. Şehre ortalama 10 km uzaktaydı. Yolları, dört bir yanı çatlamış bir evi anımsatıyordu. Gençler askerlik çağına erişebilmek için can atıyordu. Çünkü askerlik onlar için bambaşka bir dünyaydı.18 yıldır kala kaldıkları bu köyden farklı dünyalara girmek için tek şanslarıydı askerlik. Ve askere gidenlerin çoğu bu şansı değerlendirmeye çalışıyordu. Kimisi askerlik yaptığı yerde bir yere kapak atıp çalışmaya başlıyor, Kimisi de şehrin o büyüsüne kapılmadan köyüne geri dönüyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.