İNSAN KAVRAMINA
İlk insanlarla birlikte başlayan üreme gereksinimi sürekli devam etti. Yıllar geçtikçe insanlar çoğaldı ve çoğaldıkça doğal bir gereksinime ihtiyaç duyuldu. Duyulan bu ihtiyaç insan seslerinin bir ifade bulmasına temellendiriliyordu ve böylece yaşanılan iletişim eksikliği giderilmiş olacaktı.
İnsanlar farkında olmadan doğal bir dil yapası yarattılar. Aynı zaman dilimlerinde farklı coğrafyalarda farklı diller ortaya çıktı çünkü; insan yaşayış şekli, yaşadığı coğrafya, beslenme şekli ve iklim insanların düşünce tarzına ve şekline yeni boyutlar kazandırabilir. Anlaşılabileceği gibi farklı diller demek farklı toplumlar yani farklı kültürler anlamına gelmektedir.
Ve diller; toplumların birleştirici unsuru, milliyetçiliğinde yeşeren tohumları olacak diller ortaya çıktı. Aslında burada suçlanması gereken insanoğlunun kendi diliyle anlaşamadığı insanı düşman saymasıyla başlayan bir olay örgüsüdür. Bu olay örgüsü bir süre sonra insanları milliyetçilik fikrinin geliştiği günlere getirecekti ve milliyetçiliğin Fransız İhtilali ile dünyaya yayılmadığını sadece o dönemde alevlendiğinin bilinmesi, önemli bir husus. Çünkü milliyetçilik Fransız İhtilalinden çok önce kan dökmeye başlamıştı.
Milliyetçilik, taraf olmak ve en anlatılabilir ifadeyle de yapılan holiganlıktır. İnsanları saflara ayırmanın, tahrike en hızlı ulaştırmanın en basit şeklidir aynı zamanda. Çünkü iletişim kurabilmek insanlar arasında sözlü bir antlaşma, doğal bir koruma kollama hissi oluşturuyordu.
(Bilirsiniz aslında, kültürün dili himayesinde bulundurması gereklidir niye mi? Çünkü; dil, kültürün yarattığı malzemeleri öğüterek değirmenini döndüren bir oluşum. Bilim insanlarınca yapılan ve kolay öğrenilmesine karşın kullanımına ilgi gösterilmeyen yapay diller örnek verilebilir. Çünkü o dillerin değirmeni döndürecek malzemesi yoktu.)
Milletlerde bu bütünleşmeyi sağlam bir yapı üstüne oturtmak için milliyetçiliğe başvuruldu. İhtiyaç duyulan bu kavram Fransa’da ödenen bedellerle dünyaya daha ateşli bir şekilde yayılamaya başladı daha işin başındayken milliyetçiliğin kan dökebileceğini kimse görmedi. Su yüzeyine çıkan kabarcıklar kaynayacak kazanın habercisi oluyordu. Artık ödenmesi gereken bedeller vardı bu dünyada, bloklaşmış devletlerin savaşa damga vuracak silahları cephe savaşlarının ötesine geçerek yüzbinlerce sivil insanın ölümüne sebebiyet verecekti.
Her şey bitti; birçok bedel ödendi derken yine milyonların öleceği yeni bir savaşın kararları alınmaya başlanmıştı. Üstün ırk söylemiyle katledilen Yahudiler Tanrı’ya sormaya başladı: ‘’Ey yüce varlık olanları niçin görmezden geliyorsun, yoksa olanları göremiyor musun? Eğer gücün, kudretin yetiyorsa niye hala ölmeye devam ediyoruz.’’
Bunca ölüm ve yıkım dünyayı defalarca yaşanılmaz hale getirmişken ve bu dünyada masum çocuklar ölmüşken hem de anlamsızca savunulan bir fikir akımı uğruna ölmüşken siz hala milliyetçi misiniz?
Millet olma duygusu kültürün bir parçasıdır, kültür birliğidir. Dışlamayla, saldırgan davranışlarla ve ölümle savunulan bir olgu olamaz.
Milliyetçiliğin geri planda kaldığı yeni bir dünya düzenine…
FERHAT ARSLAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.