- 548 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sokaklar ıslaktı çoğu zaman...
Bu, karmaşa bu…
Gecenin koynunda bu kaybolan kendi gölgene basma çabası... Gecenin tüm sesleri ortada dolaşan bir gölgenin üzerinde...
Kayganlaşan düşüncelerle gece boyu seni gölgeliklerde arama cabası ve her karanlık sokaktan başında atkın, hemen çıkacakmış hissine kapılan düşüncelerim bir karanlık karmaşası savaşı içinde...
Ve sen rüyalarımın bazen huzuru, bazen de bedenimden ter söktüren sevgili, her anın, her anımla örtüşecek sanırken, soğuk terlerin ürpertisi içinde olan bu bedenimle artık ne senden yana, ne de kendimden yana, tesellileri düşünüyorum...
Sen sevgili, sen ki, yeni yetmeliğimin kahramanı, düşü ve heyecanı. Şimdilere kâbuslarımla sanki köşe başında bekler bulacak mışım gibi, beklentideydi düşüncelerim...
Oysa yarınların karanlıktan sıyrılmış düşüncelerimdin. Sen hep ve ben bu beklenti ile yıllarımı hediye ederken köşe başlarına artık umudu bitmiş bir bedenin çaresizlikle ellerini yanlarına düşürmüş onların salınımlarının bile farkında değildi...
İşte bunları hiç bilmedin. Sen sevgili, seni ne kadar çok merakla aradığımı hiç bilmedin...
Sokaklar ıslaktı çoğu zaman.
Çoğu zaman kuru soğuk sokakların kaldırım taşlarını yalayarak yapışırdı dudaklarıma.
Çoğunda ise katran karası bir koku dağılırdı yüzümde.
Ve ben seni koklarken burun diplerime katran kokusu doluşurdu. Ve ben sana doluşurdum sanki...
Kimse ben kadar beni bilmezdi acıda... Ve kimse acıda benimle yarışamazdı ve hep ağır gelirdi göğüs kafesi acıda onlara..
Sen yüreğimdeki saf sevgim...
Sen düşüncelerimdeki berraklık... Sen yaşamımın tutunduğu dayanak. Ve sen sevgili, nefesimin şiddetiydin...
Sen sevgili düşlerimdeki tüm renkler, düşüncemlerdeki tüm isteklerle baktığımdın...
Geçmişteki dünüm, gelecekteki yarınım olacakken, acıları çerçeveleyip, duvarıma asan oldun...
Yarınlardaki tüm nefeslerimi,
geleceksin diye sana sakladım…
Dünlerin tüm tüm gülüşlerimi
gizlice koparıp, kalbime yapıştırdığım…
Umudum, utkum ve hezeyanım,
yokluğundaki perişanlığım,
endişelerim,
yarınlara tutunacak kaygılarım
ve
unutulmaza gidecek sen anılarım…
Özlemlerim,
bekleyişlerim,
kaygılarım,
şaşkınlıklarım
ve
sedece beklentimsin dediğim..
Bil beni ve tanımışlığını haykır,
bana,
üzüntümün tüm şiddetini,
perdele,
yarınlara,
umutla,
utkuyla savur beni ki,
tutunayım hayata…
Dünlerin kahramanı iken,
bu günün pejmürdesi,
olamak,
çok can yakıcı be sevgili…
Canım yanıyor demek, çok zor,
çok zor be sevgili, bilirsin sen…
Yarın sevgili,
şüphesiz yine güneş doğacak
ve
şüphesiz yine benim canım yanacak,
bileceksin…
Şimdilerde hayatın zorlaması gereken tarafını uzun uzun düşünceler ve birçok sayfanın yazılarak sorulmuş sorularından vaz geçerek, sadece içimdeki bir isteğeuymak istedim…
Huzur ve özgüvenle gelecek mutluluk cümlelerini arayıp bulup uygulamak…
Arkada bıraktığım isli bir geçmiş ve baş edemediğim sorunlarla dolu bir yığın cümle ve sebeple yaşamış olmamdı…
Aslında vaz geçemediğim düşünceleri taşımıştım yıllarca an an…
Sevgiden ve sevilmekten uzak yaşamak imkansızdı… Yoksa bu güne kadar savunduğum sevgiye saygı teorisi yok olacaktı. Ve ben buna katlanamazdım…
Yeni düşünceler ve yeni inanmışlık gerekiyordu.
Neye ve nasıl bir inanmışlıktı bu sorusuna verilen cevabı, tekrarı olmayan yaşanmışlığı sağlamamdı…
Ben susuyordum sana sen konuşurdun gecenin geçiydi. Yalnızlığımızı tamlayan suskun düşüncelerimiz vardı. Aslında korkuyordum çıkan kelimelerden acı fışkıracak diye.
Sen ve ben bize susuyorduk…
Oysa gidiyordu zaman, oysa geçiyordu geceden nefeslerimiz,.Oysa yalnızlığımız korkuyordu geceden. Ve ellerimiz bağlı idi birbirlerine. Suskundu dudaklarımız. Çünkü konuşursan ben ağlayacaktım, çünkü konuşursam sen ağlayacaktın. Oysa biz gizlice ağlamaktan korkuyorduk. Çünkü biz sevdalıydık. Ve sevda suskundu aslında hıçkırmak istemekten korkuyordu…
Geceydi, gecenin ışıltısı basmıştı ıslak yollara. Çünkü gecenin sesi düşüyordu nemli kaldırım taşlarına. Oysa biz birbirimizin omuzlarına düşmek isterken akıyordu gözyaşlarımız birbirbirimizin ellerine…Gecenin gecinde el tutuşmuştuk biz suskun dudaklarımıza inat…
Başına buyruk bir yaşamın yarınsızlık düşünceleri ile nefes almalar ve de anılara dönüp bakan sıkıntılar yaratan ve endişelerin ardı arkası kesilmemiş nefes almaların art arda birikmişliği idi bu umut beklentisi…
O kadar çok özlüyorum ki seni derken, onlarca yıl geriye gitmenin de bir anlamı olmadığını biliyorum...
Sadece arkama da dönüp bakmak istemiyorum.
Bilesin sevgili, bu günü senle yaşamakmış asıl özlemim bu günlerde. Buna erdemli olmak gerekirse, bilmiyorum içinde acıları olanın erdemli oluşunu...
Belkisiz yaşam dünlerde de vardı ama bu günlerde çok fazla geliyor özlemler üzerime üzerime.
Böyle günlarde insan, kendini hep tek başına uçmak ve de gurbeti bitirmek ister sanırım...
Yılların ardından başlayıp, bu günlere akmalarla ulaşan gözyaşlarımızın sebebini düşündükçe, mutsuzluklarla geçen yaşamın, uzun bir kısmına galiba veda etme zamanları…
Her anı bir sondrasına uzayan yaşam kesitimi farkındasızlıkla yaşayıp umut denen her düşün özlemi içinde yaşıyordum artık…
Özlem ve umut o kadar çok iç içe girmişti ki, yaşamım, artık sevinçlere ve gülmelere uzanmalıydı…
Galiba bunun adına iç huzurla mutluluk deniliyordu…
Ve ben artık tükendiğimi hissettikçe, mutluluğa küçük adımlar atıyormuşum…Sen sevgili, uzattığın acıların içinde kalan küçücük mutluluklarımı bile hissettirmemişsin bana…
Ve kopuyorum artık acılardan. Ve biliyorum ki dönmek isteyeceksin bana doğru ama bilki o yollar artık çok yoğun çakıl taşlı ve sen o yollarda asla yürüyemezsin…
Nerde hata yaptıysak, haklılığımızı bile kendimize anlatamadan, vaz geçmişik artık tüm isteklerimizden… Ve gidiyoruz artık suskunluklarımızla, kendimize itiraf edemediğimiz tüm duygularımızla gidiyoruz artık…
Yaşadığımız şehirleri ve de yaşanan tüm anıları arkada bırakarak…
Gittiğimizde kurtulduğumuzu bile itiraf edemeyeceğiz birbirimize…
Ve her şehir kendine olduğu gibi bize de yabancı olacak, değişen tüm değerlerimizle…
Çoğu semtlerde bizim anılarımızı gömen küçücük boş alanlarımız birleşip kocaman binalar çöreklenecek oralara. Ve biz kendi kimliğimizle baş başa kalacağız, içimize gömdüğümüz birbirimizle…
Sen bana yabancı olabildiğine göre, ben bana yabancılaşarak yaşıyorum artık…
Sen bana yabancılaşırken, gün güne sana dair hislerle ben kendime senle beraber yabancılaşıyorum, artık her saniya…
Unutmak veya unutulmak bu olsa gerek…
Yılların ardından başlayıp, bu günlere akmalarla ulaşan gözyaşlarımızın sebebini düşündükçe, mutsuzluklarla geçen yaşamın, uzun bir kısmına galiba veda etme zamanları…
Her anı bir sondrasına uzayan yaşam kesitimi farkındasızlıkla yaşayıp umut denen her düşün özlemi içinde yaşıyordum artık…
Özlem ve umut o kadar çok iç içe girmişti ki, yaşamım, artık sevinçlere ve gülmelere uzanmalıydı…
Galiba bunun adına iç huzurla mutluluk deniliyordu…
Ve ben artık tükendiğimi hissettikçe, mutluluğa küçük adımlar atıyormuşum…Sen sevgili, uzattığın acıların içinde kalan küçücük mutluluklarımı bile hissettirmemişsin bana…
Ve kopuyorum artık acılardan. Ve biliyorum ki dönmek isteyeceksin bana doğru ama bilki o yollar artık çok yoğun çakıl taşlı ve sen o yollarda asla yürüyemezsin…
Nerde hata yaptıysak, haklılığımızı bile kendimize anlatamadan, vaz geçmişik artık tüm isteklerimizden… Ve gidiyoruz artık suskunluklarımızla, kendimize itiraf edemediğimiz tüm duygularımızla gidiyoruz artık…
Yaşadığımız şehirleri ve de yaşanan tüm anıları arkada bırakarak…
Gittiğimizde kurtulduğumuzu bile itiraf edemeyeceğiz birbirimize…
Ve her şehir kendine olduğu gibi bize de yabancı olacak, değişen tüm değerlerimizle…
Çoğu semtlerde bizim anılarımızı gömen küçücük boş alanlarımız birleşip kocaman binalar çöreklenecek oralara. Ve biz kendi kimliğimizle baş başa kalacağız, içimize gömdüğümüz birbirimizle…
Sen bana yabancı olabildiğine göre, ben bana yabancılaşarak yaşıyorum artık…
Sen bana yabancılaşırken, gün güne sana dair hislerle ben kendime senle beraber yabancılaşıyorum, artık her saniya…
Unutmak veya unutulmak bu olsa gerek…
Yılların ardından başlayıp, bu günlere akmalarla ulaşan gözyaşlarımızın sebebini düşündükçe, mutsuzluklarla geçen yaşamın, uzun bir kısmına galiba veda etme zamanları…
Her anı bir sondrasına uzayan yaşam kesitimi farkındasızlıkla yaşayıp umut denen her düşün özlemi içinde yaşıyordum artık…
Özlem ve umut o kadar çok iç içe girmişti ki, yaşamım, artık sevinçlere ve gülmelere uzanmalıydı…
Galiba bunun adına iç huzurla mutluluk deniliyordu…
Ve ben artık tükendiğimi hissettikçe, mutluluğa küçük adımlar atıyormuşum…Sen sevgili, uzattığın acıların içinde kalan küçücük mutluluklarımı bile hissettirmemişsin bana…
Ve kopuyorum artık acılardan. Ve biliyorum ki dönmek isteyeceksin bana doğru ama bilki o yollar artık çok yoğun çakıl taşlı ve sen o yollarda asla yürüyemezsin…
Nerde hata yaptıysak, haklılığımızı bile kendimize anlatamadan, vaz geçmişik artık tüm isteklerimizden… Ve gidiyoruz artık suskunluklarımızla, kendimize itiraf edemediğimiz tüm duygularımızla gidiyoruz artık…
Yaşadığımız şehirleri ve de yaşanan tüm anıları arkada bırakarak…
Gittiğimizde kurtulduğumuzu bile itiraf edemeyeceğiz birbirimize…
Ve her şehir kendine olduğu gibi bize de yabancı olacak, değişen tüm değerlerimizle…
Çoğu semtlerde bizim anılarımızı gömen küçücük boş alanlarımız birleşip kocaman binalar çöreklenecek oralara. Ve biz kendi kimliğimizle baş başa kalacağız, içimize gömdüğümüz birbirimizle…
Sen bana yabancı olabildiğine göre, ben bana yabancılaşarak yaşıyorum artık…
Sen bana yabancılaşırken, gün güne sana dair hislerle ben kendime senle beraber yabancılaşıyorum, artık her saniya…
Unutmak veya unutulmak bu olsa gerek…
Oysa biz yan yana, sakin havalı Güneş’in altında uçar gibi yaşıyorduk birlikteliğimizdeki hayatı...
Yağmurla gelmişti kadın. Adam huzursuz ve korkak bakışlarla ıslak ıslak bakıyordu kaldırmılara.
Kadının saçları ıslanmıştı. Adamsa sırılsıklamdı tepeden tırnağa. Yağmur dedi tam da zamanında ıslattı beni, arındım dedi. Arındım, tüm kasvet çamurlarından…
Kadının burnuna doğru süzülüyordu yağmurun ıslaklığı…
Oysa adamın içine işlemişti yağmur soğukluğu.
Sadece kadına baktı, iyi dedi benim kadar ıslanmamışsın, benden hafifsin, bende sen yorgunluğunun ağırlığı…
Söylenmemiş sözlerin dikenleri ve sevginin ağırlığı vardı üzerimde… Ve şikâyet yok dedi sevgi itirazı ve de şikâyeti sevseydi adına ne denirdi bilmem ama asla sevgili denmezdi.
Oysa ben seni severken yaşam istemiştim nefes almalarımızla...
Şimdi varsın karlar yağsın zaten omuzlarım ve yüreğim islak. Birdahası olsa ne fark eder? Ben seni sevdim ya. şimdi varsın karlar yağsın zaten omuzlarım ve yüreğim ıslak… Birdahası olsa ne fark eder, ben seni sevdim ya ona da ben yaşanacak hayat diyorum …
Mustafa yılmaz
Resim arkadaşım Didem Bilgiç e aittir istanbul adalar...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.