- 610 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
-ARGO BİR DEYİM NELERE KADİR OLABİLİR?-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Günlük hayatta karşılaştığım bazı deyişler içerdiği bir tür negatif yüklemeyle beni öteden beri düşündürür. Sözgelimi "delikanlıyı bozmak" tabiri bunlardandır. Bazı sosyal kesimlerde sıklıkla kullanıldığı görülebilir. Argo ya da jargon kavramıyla da karşılanabilir.
Hiç şüphesiz eğitim, yaş dönemleri ve yoksunluklarda deyişi öne çıkarabilir. Sözgelimi gençlik dönemi arkadaş çevresi ya da maddi sorunlar, işsizlik süreçleri insanları değerler bazında erozyona uğratabilir. Köyden kente göç süreçlerinde ki çarpıklıkları da hatırlayabiliriz.
Okul yıllarımda gördüğümüz “Kent Ekonomisi” dersi aklıma gelir. Buna bağlı olarak Kemal Kartal tarafından hazırlanan “Ekonomik ve Sosyal Yönleriyle Türkiye’de Kentlileşme” başlıklı bir kitabı da anımsarım. Evet, “kentleşme ve kentlileşme” kavramları arasındaki fark diyorum. Açıkçası, her iki kavramında ekonomik ve sosyal bakımdan değerlendirilmesi gerekecektir. Kentleşme kavram olarak bir nüfus hareketini önümüze koyar. Kırsal nüfusun bir göç hareketiyle beraber kentlerde, önemli ölçüde de büyük kentlerde yoğunlaşmasının olgusal karşılığı olmaktadır.
Kentlileşme ise sayısal bir değişimden ziyade göçün niteliği etrafında değerlendirilmeye muhtaçtır. Ekonomik ve sosyal boyutta kentlileşme şeklinde kavramlaştırılacaktır. Ekonomik bakımdan kentlileşme kazanç elde etme ve harcama yapmanın aynı mekânda cereyan edip etmemesi hususu etrafında kendisini gösterir. Açıktır ki kırdan kente göç eden kimi insan kentte kökleşmeyi hedeflemez. Kentte kazandığı parayla köyüne yatırım yapar. Kırsal da değerlendirir kazancını. Bu kişinin ekonomik bakımdan kentlileştiği söylenemez. Oysa kentte kalıcılığı hedefliyorsa elde ettiği geliri kentte harcayacaktır. Hani gelirin elde edilişi ve kullanımı babında baktığımızda, kentsel bir döngünün dışına çıkılmaz.
Sosyal bakımdan kentlileşme ise takdir edersiniz ki zamana bağlı şekillenecektir. Demem o ki; Göç eden ilk kuşakta tesis edilmesi mümkün olmayacaktır. Köy de doğup büyümüş belli yaşta hatta ileri yaşta kente yerleşmiş nesil kalıcılığı hedeflese bile bu neslin entegre olması, olabilmesi meseledir. Kente çocuk yaşta gelmiş kuşak için elbette süreç daha kolay işleyecektir. Kentte doğup büyümüş çocuklar ya da torunlar ise biraz daha kentsel kültür kodları dairesinde büyüyecektir.
Yine kentlerin varoşları; Ne kent ne köy, bir nevi iki cami arasında kalmış beynamaz tabir edebileceğimiz duruşunu keskinleştirebiliyor. Kimi zaman karşılaştığımız köyleşen kentler tabiri de bir yozlaşma dairesinde hemen akla gelebilir.
Peki, sözünü ettiğimiz; Yoz tutum, davranış ve söylemler ne şekilde kendini göstermektedir? Mesela üstte yer verdiğimiz örnek üzerinden gidersek birisi bir davranışı ya da tavrı övüyor. Diğeri, olmadı abi senin dediğin delikanlıyı bozar diyor. Elbette bu demelerin bir bölümü şaka muhabbet cinsinden durumlardır. İronik bir duruş sergileyebilir. Ancak önemli bir bölümü ciddi bir tavır alma hatta yerine göre gardını almadır.
Burada sözkonusu olan durumu dürüstlük ve mertlik kavramlarıyla karıştırmamak gerekir. Bu nokta da ahlaki alanda paradoksal bir durum karşımıza çıkmaktadır. Dürüst ve mert dediğimiz insanlar bu kavramları edebiyatını yapmadan yaşayan, davranışlarıyla sergileyen insanlardır. Hani derim ki; Ahlaki kavramların içini boşaltmazlar. Davranışlarıyla örnek teşkil ederler. Günümüzün popüler deyişiyle rol-model oluştururlar. Oysa delikanlıyı bozar abi! Jargonuna sıkça yaslanan insanlar da bu yaklaşımın sözel bir tavır almadan, bir pozdan, efedayılık taslamaktan öteye gitmediği görülebilir.
Bu tarz değerler yozlaşmasının münferit ya da sınırlı durumlar olmaktan çıkıp sosyo kültürel bir yapılanmaya ve yozlaşmaya dönüşmesi, nedenleri ve sonuçları kapsamında ihmal edilebilir değildir.
Hani derim ki; Bu yaklaşım biçiminde, anlamsızlaşmış hayatına uydurma değer katma eğilimi görülebilir. Bir takım yoz kavram ve değerler bir tür psikolojik rant alanına dönüşmektedir. Çözüm sürecinde ise kanımca eğitim, kültür ve ekonomik gelişmişlik seviyesi öne çıkan kriterler olacaktır. Şu kadar ki; insanların maddi ve manevi doyumunun sağlanmasına bağlı olarak ancak aşılabilir.
L.T.
YORUMLAR
Teammülde kentleşmede kentlilerin köylüleri eğitmesi, bilgi birikimlerini köylüler ile paylaşması, köyden kente gelen toplulukların yukarıda da açıklandığı üzere birinci kuşak, ikinci kuşak, ve üçüncü kuşak nezdinde artan oranlarda kentleşmesi beklenir. Ancak günümüzdeki duruma bakacak olursak büyük kentler çok büyük bir köy haline gelmiştir. İnsanların kentlerde yığılması onların kentli olduğu anlamına gelmez. Hatta şöyle diyebiliriz. Çoğunluk köylü olunca yeni nesil kentliler günlük hayatta çoğunluk baskısına maruz kalıp köylüleşebilir. Bu durumu çocuklarda (aynı okula gidiyorlarsa, aynı çevreyi paylaşıyorlarsa) gözlemleyebiliriz. Argo kelimeler tüm çocukların dilindedir. Zamanla yerleşir. Yeni bir kelime doğmuştur.
Yada kentliler kendilerini kentin belli bölgelerine hapsedebilirler. (güvenlikli siteler vs.) Bu durum entegrasyonun beklenenden daha yavaş olmasına yol açabilir. Köylülerin kentlere gelmeden önce eğitilmeleri sağlanabilirse entegrasyon daha kolay olabilir.
Evet okumak ve araştırmak, dile karşı meraklı olmak, dilin zenginleşmesinde en önemli faktördür. Çok ince noktalara değinmişsiniz. Çok güzel ve değerli bir yazı idi. Kaleminize sağlık saygı ile kalın.
levent taner
Varlığınız, katılımınız ve katkınızla onur bahşediyorsunuz
Kuşkusuz çok söylenecek söz olur
Siz de kritik noktalara değinmişsiniz
Saygı ve selamlarımla...
Yozlaşmanın hayli etkin olduğu bir düzenek ki tanımsız ve belli bir kategoriye dahil olmayan nicesi her ne kadar belli bir gruba dahil olma zorunluluğu olmasa da.
Keskin çizgilerle müdahale etmenin imkansız olduğu sayısız örnek.
Sevgili Maybull'un vurguladığı gibi kısıtlı bir kelime haznesi sürekli kendini tekrar etmekten muzdarip.
Derin bir sosyolojik irdeleme ile konuyu ne güzel izah etmişsiniz.
Kültürel varlığımızı en üst seviyeye taşımalıyız bir yandan ruhsal gelişim sürecimizi de pekiştirirken.
Kutlarım değerli yazarım. Bilgilendirici bir yazı kaleme almışsınız ve güne de ne güzel yakışmış.
Saygılarımla...
levent taner
Günün yorumunu içten kutluyorum
Etkili yorum seçme hakkının tek olması ne hazin bir manzara
Ne var ki, sizin yorumunuzu ben tek geçiyorum
Onur duydum değerli varlığınızdan
Saygılarımla...
Okumak..Önce eğitim..
Zamanla Ülkemizde eğitim düzeyinin yükseleceği umudunu hala taşıyorum. Köyden gelmek sorun değil. Geldiniz iyi..Ama amaç sadece para kazanmak olunca sadece oldukları yerde sayıyorlar maalesef ki.
Amaç göç olmadan çok evvel bulundukları yerde eğitmektir insanları. O zaman bu köy kent meselesi de toptan çözülür kanaatindeyim.
Ama biz toplum olarak o kadar gösterişe düşkünüz ki ve desinler için yaşadığımızdan bu sorunların çözülmesi bana göre asırlar alacak.
Tebrikler güne düşen yazıya.
levent taner
Ben de sizi tebrik ediyorum
Kuşkusuz her gün
Saygı ve selamlarımla...
Yazmış bulunduğum yazımı günün yazısı olarak belirleyen değerli "Edebiyat Defteri" kuruluna ve yine; Sayfamı ziyaret eden, yazımı okuyan, yorumlayan kıymetli şair, yazar ve gönül dostlarına teşekkürlerimi sunar, çalışmalarında kendilerine başarılar dilerim.
Saygı ve selamlarımla.
Bu tür ilmi yazılar,
bizler gibi ıradan insanlara biraz ağır mı geliyor ne?
Ama,
biraz sabırlı olup,
cümlelerin nihayetine ulaşma becerisi gösterebilirseniz,
gerçekten keyif veren, bilgilendiren bir akışın güzelliğini yakalayabiliyorsunuz.
Hep bildiğimiz ama bir türlü tarif edemediğimiz gerçeklerin,
bilgili ve hoş bir kalemden resmedilişini gördük yazıda.
Güzeldi.
levent taner
O sizin güzelliğiniz demek klasik olsa da gerçek
Onur duydum katılımınız ve katkınızdan
Saygı ve selamlarımla.
Asıl mesele biraz da kıyasla ortaya çıkmaz mı? Kendimizi nerede ve nereden gördüğümüze bağlı olarak. Eğer bir kuşak basit ve göreceli yaşıyorsa ortaya çıkaracağı ne varsa basit bir dil karşılığında ifade eder. Eğer bu basitlik sıradan ve göreceli hayata hiçbir şey katmıyorsa durağanlaşması ve o durağan hayatı ifade edecek bütün kelimelerde çıplak kalır.
Genel anlamda dil daha çok şehirleşmenin yoğun olduğu yerlerde gelişir ve ardında bıraktığı dil köy ve kasabalarda bırakılan dil ile aynı değil mi? Üretim yeni eşya ve yeni oluşumları beraberinde getireceği için yeni sözler ve yeni kelimeler mutlaka doğacak. Oysa öncesinde kalan insanlar bunlardan pek haberdar olamayacağı gibi umurunda da olmuyor. O zaman akla gelen şey,ne kadar üretirseniz oka dar çok dilleşir o kadar çok zenginleşirsiniz.
Şimdi en ücra köylere kasabalara gidiniz konuşulan dil sadece günlük ihtiyaçları karşılayacak kadar. Gerisi nerede derseniz ,oralarda daha doğmadan dil maalesef ölmüş.
Hala günlük 16 kelimeyle günümüzü kapatıyoruz. Argo kelimeler bile bu 16 kelimenin % 90 kapsamakta.
Sizce okumadan dil sahibi olunabilir mi?
Saygılar değerli dostum.