- 1028 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
‘’ATATÜRKÇÜLÜK YA DA SİSTEMSİZLİK İŞTE BÜTÜN MESELE BU! (dördüncü bölüm)
Fakat!! Siyonist yapılar için önemli bir sorun vardı,!!?
‘’Adalet partisi merkez sağı temsil eden bir parti olduğundan seçmen tabanı genelde muhafazakâr kesimlerden oluşuyordu ve dolayısıyla (DP) nin devamı olarak kurulmuş bir parti olduğu için de 60 ihtilalın de gereken derslerini almışlardı. Yani Siyonist yapılarca sindirilmişlerdi.
Ancak, ‘’Türkiye İşçi Partisi (TİP) her ne kadar Kemalist çizgide hareket etse de sonuçta bir gün gerçek manada sosyalist bir çizgiye kayabilirdi. Nitekim kısmen de öylede oldu. TİP içerisinde bölünmeler başladı. NATO’ya ve emperyalizme karşı olan akımlar parti içinde öne çıkmaya başlamış ve tam bağımsız Türkiye söylemleri giderek artmıştı. Birde 1965 yılında yapılan seçimlerde TİP’in 54 ilde, %3 oy alarak 15 milletvekili çıkarması Siyonist yapılar için hiçte hoş olmamıştı. Üstelik bir de Kemalist çizgideki ‘’Türkiye İşçi Partisin de, kendilerini ifade edemeyen ve kendilerine yer bulamayan bazı Kürt Sosyalist aydınlar TİP den ayrılmaya başlamışlardı ki bu dahada büyük bir sorun anlamına geliyordu.
Çoğunluğu TİP’den ayrılan sosyalist Kürtler den oluşan ilk oluşumu siyasi olmayan bir tür dernek modelindeki,’’Doğu devrimci kültür ocakları DDKO’yu kurmuşlardı.Bu durum çok sesli demokrasinin gelişmesi anlamına geliyordu ki böyle bir durum Siyonist yapılar için başlı başına bir tehlike oluşturuyordu.
Çatışma kültüründen beslenen Siyonist yapıların kurdukları‘’Kemalist sistem zaafa uğraya bilirdi. Dolayısıyla toplumu çatıştırabilecekleri yeni bir planın devreye girmesi gerekiyordu, yani tehlikeli bir biçimde ülkenin ve demokrasinin aleyhine olacak (silahlı) ideolojik çatışmaların başlatılması gerekiyordu.,,,
‘’Faizci sistemden nemalanan Siyonist yapılar için çatışma ortamına girmesinden dolayı ülkenin ekonomik gelişiminin sekteye uğramasının ne önemi vardı? Önemli olan korkulu rüyaları olan demokrasinin gelişmemesiydi. Evet, bir çatışma ortamı şarttı ama nasıl’ l!?
Bunun için öncelikle çatışma ortamının alt zeminini hazırlamak gerekiyordu ve bunun arayışına girildi.
Siyonist yapıların, ülke içindeki uzantıları vasıtasıyla bir yandan DDK O’nun içine nüfuz etmeye çalışmış bir yandan da sosyal bir dernek statüsünde yapılanmış hiçbir siyasi eylemin içinde yer almamış DDK O’yu ayrılıkçı ve silahlı siyasal yapıya dönüştürmek istemişlerdir. Bu oluşuma karşı çıkan Kürt aydınların önemli bir kısmı su dan sebeplerle tutuklanıp hapishanelerde ağır işkencelere tabi tutulmuştur. O dönem silahlı siyasi oluşuma karşı çıkan sorunların demokratik yollarla çözülmesini isteyen isimleri kamuoyunca bilinen veya bilinmeyen barış yanlısı Kürt aydınların önemli bir kısmı da yurt dışına çıkmışlardır. başka bir deyişle gönüllü sürgüne zorlanmış ve hayatlarını ülkelerinden uzakta sürdürmüşlerdir.
O yıllarda kendi halinde sesiz sedasız iki partinin ‘’Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 16 Ekim 1958’de Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Türkiye Köylü Partisi’nin birleşmesiyle kurulan Cumhuriyetçi köylü millet partisi (CKMP) ismiyle oluşmuş siyasi bir parti vardı.
Kendi halinde solcu ve sosyalist öğretilere sahip olan (CKMP) parti 1961 genel seçimlerde %14 oy alarak CHP ve AP ’den sonra üçüncü parti olmayı başarmış ve dikkatleri üzerine çekmişti.
Emperyalist güçlerle birlikte Siyonist yapılar, ülkede zaten var olan (TİP) den sonra yeni bir sosyalist partiye daha tahammül edemezlerdi. bu nedenle çatışma ortamı hazırlayacakları siyasi oluşum arayışları devam ediyordu.onun içinde (CKMP)’nin devinip dönüştürülmesini planlayıp kararlaştırdılar..
1965’de Alparslan Türkeş ile birlikte (albaylar cuntası)diye bilinen 14’lerin çoğu Cumhuriyet köylü millet partisine girmiştir. Aynı yıl Alparslan Türkeş genel başkan seçilmiş ve (CKMP)si 1969’da Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adını almıştır. İlk kurulduğunda sosyalist düşüncedeki sol bir partiyken, bazı yöneticilerinin istifa etmesiyle, yönetim kadroları el değiştirmiş ve İslami değerlere hâkim Turancılık, Türkçülük ülküsündeki sağ bir partiye dönüşmüştü.
(‘’O tarihten günümüze, siyasi çevrelerce bir birinin zıttı olan, iki ayrı görüş hep tartışıla gelmiştir.)
1.görüş; ülkede yükselişe geçen NATO’ya, emperyalizme karşı olan tam bağımsız Türkiye söylemlerindeki sosyalist düşünce akımlarının ve aydınların demokratik taleplerinin önünü kesmek gerekiyordu. İdeolojik çatışmalar için sol çizgideki (CKMP)’nin, özellikle planlı bir şekilde MHP’ çizgisindeki siyasi oluşuma dönüştürüldüğüdür.
2.görüş; İse, MHP ’nin siyasetin doğal süreciyle oluştuğu yönünde idi. Bu iddiaya somut veri olarak Alpaslan Türkeş’in ve arkadaşlarının Türkçülük Günü olarak kutlanan 3 Mayıs 1944 olayları sonrasında Siyonist yapılarca yargılanıp Türkeş’in de çeşitli işkencelere maruz kaldığını savunmakta idi.
Öyle ya da böyle ülkedeki Siyonist ve emperyalist yapıların ve onların ülke içindeki işbirlikçilerinin istediği biçimde ve düzeyde toplumsal çatışma ortamının zemini hazırlanıyordu.
12 Mart 1971 tarihinde ordu ’sivil iradeye bir kaz daha müdahale ederek Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra verip hükümeti istifaya zorlamıştır. yani demokrasi bir kez daha ağır yara almış toplumsal olayların başlatılması için kaotik ortam hazırlanmıştı.
Artık geriye tek şey kalıyordu genel bir tabiriyle ’düğmeye basmak’ yeterliydi.
‘’ve düğmeye basılmıştı.
İlk olarak öğrenci hareketleriyle başlayan kurgulanmış ideolojik çatışma ortamı 75-76 yılarında organize bir şekilde 80 yılının 11 Eylül’üne kadar ülke bazında toplumun geneline yayılmıştı.
Dünya, siyasetinin nabzını elinde tutan Amerika, artık dağılma sinyalleri veren SSCB komünist bloğunun tehlike olmaktan çıkacağının doğru öngörüsüyle ülkemizdeki orduya ihtilal yapması için talimat vermesinin ardından, aslında kimin bozduğu belli olan ancak yinede (bozulan devlet otoritesinin yeniden tesüsü içün netekim netekim )emrindeki cuntacılara darbeyi yaptırmışlardı.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında bir gün önce ülkede her gün onlarca insanın öldüğü organize olaylar bir gün sonra 12 Eylül günü sona ermişti.
Şartların olgunlaşmasını beklediklerini ve sonrasında da ihtilal için Amerika’ dan emir aldıklarını, ancak darbenin günü ve saati konusunda kendilerinin karar verdiklerini söyleyen cunta çetesinin başındaki Kenan evrenin MİLLİYET gazetesindeki tam sayfa röportajında bu söylemlerde bulunmuştur. Gerçi ilerleyen zamanda 32.gün ve genç bakış gibi tartışma programlarında da benzer şeyleri söylemiştir. İşin ilginç ve komik yanı darbenin günü ve saatinin kararını kendilerinin verdiğini gurur duyarak söylemesiydi.’’ Aman!! ne büyük bir irade.’’ İnsan’a güler misin ağlar mısın dedirtecek derecede absürt bir durumdu.
İlk iş olarak ülkedeki NATO ya ve emperyalizme karşı olan tam bağımsız Türkiye söylemlerindeki solcuları toplayıp tutuklamak olmuştu. Sonra da sorgulama adı altında polis merkezlerinde hapishanelerde işkence yaparak alenen katletmişlerdi. Şanslı olanlar ölmemişti fakat uzun yıllar şiddet görerek yattıkları hapis hayatından dolayı beden ve ruh sağlıkları bozulmuş olarak çıkmışlardı. İmkânı olanların bir kısmı ilerleyen zaman içerisinde yurt dışına yerleşmişlerdir. Geride kalan diğer kısım
solcularsa ‘’sakıncalı’’damgasıyla fişlenip memur olma hakları elinden alınmıştı.
Dolayısıyla son derece kültürlü zeki ve donanımlı insanlar çaresiz inşaatlarda pazarlarda vs gibi işlerde çalışmak zorunda bırakılmış ve maalesef ziyan olmuşlardı. Ne yazık ki böylesine donanımlı aydın insanlara bu acı kaderi layık görenler ise kuş kadar beyni olmayan, demokrasi kültürü gelişmemiş sığ düşünceli insanlardı.
Evet; Böylece her şey planlandığı şekliyle Siyonist yapıların istediği gibi neticelenmişti ama yine de Siyonistler ve onların işbirlikçileri için önemli bir sorun vardı. ( Ülkücüler )
Devam edecek
Serhat BİNGÖL 01.04.2015
YORUMLAR
Bayar-DP-CHP -İTF..
Sağ siyasi skalayı nereden yürütüyoruz, İ.T.F. ve H.İ.F., Ahrar, Prens Sebahattin ve Albay Sadık beyden mi?
Sol skalayı sonra?
Öncül ve ardıl olarak sağ ve sol siyasi hareketlerin dizgesel kroniğini yazarsanız, daha kolay anlaşarak konuşabiliriz.
Kemalizm'i Atatürk'ün kendi yaşadığı dönemdeki icraatlarıyla ve ondan sonraki İnönü-Bayar cumhuriyetlerindeki "Kemalizm" dolgusu gibi bir farklılaşmaya tabi tutunca devrimin de, devrimcinin de Türkiye nesneline uyma anlamında bir özgünlüğü olup, olmama durumu vardır.
Böyle bir illiyeti var.
Özgün dediğiniz tüm ideolojiler, imperyal çizgi ve hinterland gözeterek (yerel-ulusal ve enternasyonel) evrenselleşmiştir.
Bu kısım, o nedenden "ulusal sorunu" aşıp, aşmamakla bağıntılı oluyor.
Kemalizm'in böyle de bir sıkıntısı var.
Yaptığı devrim milli demokratik devrim.
Yani enteranasyonel devrim değil.
Ne kadar Osmanlı gibi bir imparatorluk mirası devralsa da o yöne hiç bakmıyor.
Konum ve durumsal şartlar..
İlk elden saltanat, hilafet, monarşik cumhuriyet tekliflerini meşru bulmuyor.
Ulusal devlet, laik toplum ve ilkeler filan.
Sözcükteki kavramsal veya tanımsal ortaya çıkış ve oradan genele kapsamlaşmasını da iyi tetkik etmek gerekiyor.
Kemalizm, Kemalist aidiyet ekiyle "izm/ist" şeklinde Türkçe'de (i) veya (li) ekini karşılıyor.
Kemal(i)ler, Kemal(li)ler gibi, "ist" niteleminin İngilizlerin (Türkiye'deki millici hareket) nitelemesi olarak, ilk kez kullanıldığını biliyoruz.
İdeoloji özgün olur, doktrin olmaz diyemeyiz veya belki "olur" gibi bir ayrımı ne gibi kriterlerle söylüyorsunuz, anlamadım?
Böyle bir zorunluğu yok.
Gücü de yok..
Özgün ideoloji dediğiniz Marksizm veya Kapitalizm'in bile bir çok kaynağı evrimleştirerek diyalektik ya da sentezci bir (bileşim ve selektif) özgünlüğü olabiliyor.
Kemalizm'in böyle uzun bir maceresı da olamıyor.
İlk elden, en yakın arkadaşları tarafından satışa geliyor, bu nedenle.
Sizin Kemalizm'e ideoloji olup olmama amaçlı yüklediğiniz eksantrik bileşim tam da burada süreç yetersizliği, uygulama farklığı ve devlet statizminin kararsızlığıyla paradigmal halde var oluyor.
Kurgu üzerinden kavramı kargaşaya sokuyorsunuz.
Ya da o hale getiriliyor.. geliyor.
Sistemsizlik iddianız, Atatürk'ten değil takipçilerinden kaynaklı, doktrin veya ideolojiye ve de onun sistemine sadakatsizlikleri kaynaklıdır.
Atatürk'ün kendisinin bizzat yönettiği ve hayatta olduğu dönemde ister jeo politik, ister ekonomi politik olsun, çok büyük kırılmalar ve dengesiz zigzaglar göremiyoruz.
Bayar 1986 da öldü, İnönü 1973 te...
Atatürkle bir yaş ve iki yaş farkları olduğunu biliyoruz.
Kemalizm'in özgünleşmesi, sistemizasyonu ve evrilerek Balkanlar ve Ortadoğu'da vs. yayılabilmesini bu kurgu ile düşünürseniz daha iyi görürsünüz.
Tito ve Yugoslavya örneği çok iyi bir kuramsal modeldir.
Bu şekilde gidelim, soru cevap ve kavram ortaklaştırması diliyle..
Göktürkmen tarafından 4/1/2015 9:42:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
Göktürkmen
Burayı emin halde yazdınız değil mi?
Atatürk'ün 1920 ve 1968 ler Türkiyesi toplumsal şartlarını ve Kemalizm yorum farklılıklarını göz önünde bulundurarak yazdınız yani?
Bir de size kim dedi Kemalizm taklit, etki, taklit, esin, özgün gelişimini tamamlamış kâmil ve özgün bir ideolojidir diye ?
Kemalizm "kemal" hale gelmiştir,gelişimini tamamlamıştır diye ?
Kapitalizm'in, Marksizm'in içinde bile ne çok etki ve fikir harmanlaşmıştır.
Lenin olmasa, Rosa olmasa, Mao olmasa.. daha ne çok uzatabilirim.
kaldı ki 2015 teki mantıkla (1923-38) Kemaliz'inii sorguluyorsanız. Mustafa Kemal'den geriye ne kaldı diye sormak gerekir?
‘’Faizci sistemden nemalanan Siyonist yapılar için çatışma ortamına girmesinden dolayı ülkenin ekonomik gelişiminin sekteye uğramasının ne önemi vardı? "
Yazının ekseni bu cümle ile somutlanmış, ama biraz daha açıklayıcı olunabilirdi...
Yine de yeterli... Çünkü konjonktürle ilgili gerçekçi projeksiyonlara bir gönderme sayılabilir...
Evet, bütün iş stabilizasyonda, yani istikrarda bitiyor...
Gündemdeki önemli tartışmayı ve/veya yol ayrımını bu açıdan da okumak isabetli olur...
Kesenin ağzını açacağım vaadinde bulunanların niyetini de...
Daha bütüncül bir algı ve yorum için okumaya devam edeceğiz...
Saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
ilginize ve yorumunuza teşekkür ederim.
Tarihi anlatmak zor iştir taktir edersinizki siysasi tarihi anlatmak çokdaha zor çünkü konunun siyasal içseliğine girdiğinizde birbiriyle etkileşim halinde olan onlarca olgu ve oluşum'u eleyerek anlatmaya çalışmak vede kronolojik sırasına uyarak sade ve anlaşılır bir yazımdili ile okuyucuya aktarmaya çalışmak geçekten zor iş
Dostum bu yazı dizsini kaleme almama neden olan şey değerli dostum bir tutam hayat Gökhan hocamın bu yazı dizisiyle ilgili daha önceki bir yorumuna cevabında söylemiştim. Gerek sitede gerekse özelde görüştüğüm dostlarım arasında Osmanlı İmparatorluğu ile Atatürk Cumhuriyetini mukayese eden üzücü tartışmalara tanık olmam neden olmuştur.
Sonuçta her iki değerde uzak yada yakın bizlerin siyasi anlamda tarihsel kökleridir.Her iki olguyada saygı duymamız gerekir. Ancak bu değerlere saygı duyarken yanlışlarını ve doğrularınıda açık yüreklilikle konuşabilmeliyiz.
Cevabımda sizin yorumunuzun biraz dışına çıktım hoşgörün lütfen
Saygı sevgilerimle,
Adalet Partisi DP' nin öncülü, DP'nin öncülünü de SCF ve ITCF sayarsanız dizge hatalı olur.
İş gelir İTF'na dayanır, yani iş eski deyimle "kadük" kalır.
Bayar İttihatçıdır, malum. (İ.T.F.)
Şöyle soralım?
Ahrar, Prens Sebahattin, H.İ.F.'ne oldu diye?
Belirsizliğiniz devam ediyor, bu sağ dizgeniz.
Gelelim sola...
T.İ.P evvelini de sorgulamamışsınız, ben kısa bir notla giriş yazayım.
Mustafa Suphi ve Şefik Hüsnü ayrımıyla başlar.
Milli ve enternasyonel kimlikli (etnik) sol ayrımı gibi, anlaşılabilir.
İ.T.C burada da karşınıza çıkar.
Buradaki karşınıza çıkış ilkinden daha çok önemlidir.
Buradan Deniz ve Mahir çıkar, Kaypakkaya ve Perinçek çıkar.
Terörist başı ve bebek katili çıkar.
Devlet ve evrilimini, devletin peykleşmesini ve emperyal güdüme girişini, yani sömürgeleşmesini sizin söylemle meşhur "siyonizm"i bu kısımda aramalı ve buradan sorgulamalıdır.
Burayı da çok iyi ayrıştırmanız gerekiyor.
Çünkü, aksi halde kendi kendinizi çürütmüş oluyorsunuz.
T.İ.P.deki ayrıma gelince.. ilk TİP gerçek sosyalist sol Kemalisttir.
Türkiye Devrimci gençlik Federasyonu olarak yapılanınca, D.D.K.D. şeklinde etnik temellli bir karşı ayrıma ve örgütlenmeye girdi, sosyalist sol.
Türk Solu ve Türkiyeli solu gibi..
Devam ediyoruz.
Din, soy, sınıf temelli sağ veya sol ideoljilerin yerel ve üniversal hallerini de yazmalı, eksik bırakıyorsunuz..
Sağ da Türkçü-Türk, İslamcı-Ümmetçi-Osmanlıcı yapılanma ve nüansı gibi.
Türkeşler, Atsızlar, N.F.K.'ler, Nurettin Topçular, C.Meriçler filan içerikselliğ ve farkı gibi...
Yani, mecburen Akçuraoğlu'na geleceksiniz.
Vahidov ve Galiyev'e geleceksiniz.
Kozmopolit veya bu topraklara bağlı olmamak anlamında İslamcılık ve Sosyalizm gayri Türk'tür.
İnceleyeceğiz, isim isim Türkiye veya Türkiyeli oligarşisi (büyük aile şirketi veya kapalı grup dinastik) yapısını göreceğiz.
Siz siyonizm diyorsunuz.
Okuyoruz.. esenlikle...
Esenlikle...
Göktürkmen tarafından 4/1/2015 6:56:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
İlginize ve yorumunuza gönül dolusu teşekkürler
Ahmet hocam yorumunuza baştan itibaren yürüyelim isimlerin üzerinde fazla durmadan gerçi siz biraz karıştırmışsınız ama yinede ayıklaya biliriz sanıyorum.
(=Adalet Partisi DP' nin öncülü, DP'nin öncülünü de sayarsanız dizge hatalı olur İş gelir İTF'na dayanır, yani iş eski deyimle "kadük" kalır..)
Adalet partisinin DP’nin devamı olduğunu ben söylemiyorum Süleyman Demirel başta olmak kaydıyla adalet partililer söylüyorlar. SCF ve ITCF ’nin de DP’ öncülü olması ise popülasyona açık bir iddia somut bir veri yok yada en azından acizane ben bilmiyorum.
(=T.İ.P.deki ayrıma gelince.. ilk TİP gerçek sosyalist sol Kemalisttir.)
TİP’in Kemalist olduğuna naçizane benimde bir itirazım yok zaten itirazımı yazının 1.bölümünde açıklamıştım Kemalizm ile sosyalizm farklı şeylerdir şöyle ki sosyalizm tanımlana bilir doktrinleri olan bir ideolojidir ama Kemalizm tanımlana bilir bir doktrini yoktur yani ‘’izim olabilmesi için ‘’özgün’’ bir ideolojisi olması gerekir yazının birinci bölümünde de belirdiğim gibi Atatürk’e ait olduğu söylenen altı ilke gerçekte farklı uygarlıkların İmparatorlukların ve devletlerin burası önemli!! ideolojilerinin (alt) prensipleridir yani ideolojileri bile değildir.
(=Terörist başı ve bebek katili çıkar.)
İlerleyen bölümde bebek katiline de geleceğiz tabi ama tek başına o şahsın bebek katili olduğunu sanıyorsanız büyük yanılgı yaşarsınız.
( =Devlet ve evrilimini, devletin peykleşmesini ve emperyal güdüme girişini, yani sömürgeleşmesini sizin söylemle meşhur "siyonizm"i bu kısımda aramalı ve buradan sorgulamalıdır.)
Evet, dostum bu yazı dizisi boyunca tam da bunu söylemeye çalışıyorum sermaye guruplarını da içine alan Siyonist yapılanma dan bahsetmem ondandır. Kaldı ki küresel sermaye guruplarının dışında bu ülkede Kemalizm’in en hızlı savunucusu olan sermaye guruplarının dedeleri alenen’’ hahamdır.hoş kendileri de inkar etmiyor zaten
sonuçta;
Nicelik itibariyle fikir ayrılıkları yaşamamız doğaldır ama ‘’nitelik olarak ayrılıyorsak burada bir sorun var demektir. Örneğin; siz kalkar bana ‘’Kemalizm ideolojidir derseniz o zaman naçizane bana susmak düşer
Saygı sevgilerimle.
Göktürkmen
Sağ siyasi skalayı nereden yürütüyoruz, İTF ve HİF, Ahrar, Prens Sebahattin ve Albay Sadık beyden mi?
Sol skalayı sonra?
Öncül ve ardıl olarak sağ ve sol siyasi hareketlerin dizgesel kroniğini yazarsanız daha kolay konuşabiliriz.
Kemalizm'i Atatürk'ün kendi yaşadığı dönemdeki icraatlarıyla ve ondan sonra İnönü-Bayar cumhuriyetlerindeki "Kemalizm" dolgusu gibi bir farklılaşmaya tabi tutunca devrim'in de, devrimcinin de Türkiye nesneline uyma anlamında bir özgünlüğü olup, olmama durumu vardır.
Özgün dediğiniz tüm ideolojiler, imperyal çizgi ve hinterland gözeterek evrenselleşmiştir.
Bu kısım, o nedenden "ulusal sorunu" aşıp, aşmamakla bağıntılı oluyor.
Kböyle bir sıkıntısı var. Yaptığı devrim milli demokratik devrim. enteranasyonel devrim değil.
Ne kadar Osmanlı gibi imparatoluk mirası devralsa da o yöne hiç bakmıyor. İlk elden saltanat, hilafet monaşik cumhuriyet tekliflerini meşru bulmuyor.
Sözcükteki kavramsal veya tanımsal ortaya çıkış ve genele kapsamlaşmasın daı iyi tetkik etmek gerekiyor.
Kemalizm, aidiyet ekiyle "ist" Türkçe'de (i) veya (li) ekini karşılıyor. Kemal(i)ler, Kemal(li)ler gibi, "ist" niteleminin İngilizlerin nitelemesi olarak, ilk kez kullanıldığını biliyoruz.
İdeoloji özgün olur, doktrin olmaz diyemezyiz belki "olur" gibi bir ayrımı ne gibi kriterlerle söylüyorsunuz?
Özgün ideoloji dediğiniz Marksizm veya Kapitalizm'in bile bir çok kaynağı evrimleştirerek diyalektik ya da sentezci bir özgünlüğü olabiliyor.
Kemalizm'in böyle uzun bir maceresı olamıyor.
İlk elden, en yakın arkadaşları taarfından satışa geliyor.
Sizin Kemalizme ideoloji olup olmama amaçlı yüklediğiniz eksatrik bileşim, burada süreç yetersizliği, uygulama farklığı ve devlet statizminin kararsızlığıyla paradigmal halde var oluyor.
Sistemsizlik iddianız, Atatürk'ten değil takipçilerinden ve ideolojiye ve onun sistemine sadakatsizlikleri kaynaklıdır. Atatürk'ün kendisinin bizzzat yönetimde dönemimde ister jeopolitik, ister ekonomipolitik olsun, çok dengesiz zigzaglar göremiyoruz.
Bu şekilde gidelim, soru cevap ve kavram ortaklaştırması diliyle..
Bu bölümü hüzünle okudum biraz.
O gece,
sadece solcular toplanmadı.
Ve sonrasında,
pazar tezgahlarında sadece solcular çalışmak zorunda kalmadı.
Gelecek bölümü sabırsızlık ile bekliyorum.
Bilhassa Muhsin Yazıcı kısmını.
27 Nisan'da, yapılan saçmalığa ilk kafa tutan yürekli insanı...
Belki de 12 Eylül'ün en çok işkence ettiği...
Ve,
sinsice katledilen o güzel insanı...
Bir tutam hayat tarafından 4/1/2015 12:12:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Yazının gelecek bölümünde bakalım ülkücülerin başına neler gelmiş ve ne acılar yaşamışlar.
Emin olun değerli dostum, ülkücülerin çektiği acılardan yazıda bahsederken isimlerini belirtmeyeceğim ama ülkücü hareketin kamu oyunca bilinen popüler isimleriyle yurtdışında ve içinde birebir konuştuğum ve halende görüştüğüm o dönem ağır bedeller ödemiş ülkücülerin bizzat ağzından aktaracağım. bu konuları etraflıca konuşma imkanım olmuştu.halen bir araya geldiğimizde de bu konuları değişik yönleriyle konuşuyoruz.bazen münakaşa ettiğimizde oluyor tabi))
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı sevgilerimle.