- 562 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KİRLENEN İNSANLIK...
Gencecik bir kızın hayatına ve geleceğine son verildi daha birkaç gün önce…
Vahşice hem de…
İnsanlıktan nasibini almayan kişiler tarafından, gencecik bedenlerin yarınları, umutları, hayalleri ve gelecekleri karartılıyor …
Annelerin , babaların içine ateşler düşürülüyor…
Ocaklara ateşler düşürülüyor , dökülüyor gözyaşları annelerin , babaların ve geride bırakılan sevenlerinin…
Acıyı hissetmek ve kahrolmanın, yıkılmanın ne demek olduğunu acıyı çekenlerin yerine kendinizi koyduğunuzda anlayabilirsiniz ancak…
Bin bir çile ve emekle, özveriyle, sabırla büyüttüğünüz bir fidanın kurutulmasını düşünün…
Her gün biraz daha büyümesi için harcadığınız o emeği…
Bir çocuğun , bir evladın yitirilmesi işte öyle bir şeydir…
Yıkılır, kahrolur, acır, dövünürsünüz o kaybettiğinize…
Kelimeler, sözcükler sıkışıp kalır boğazınızın içinde ve suskunluğa gömülürsünüz o an…
Acı, nerede olursa olsun, acıdır yüreğinde merhamet ve sevgi olduğunda…
Ve siz eğer insansanız, içinizde biraz da olsa kırıntısı varsa merhametin, vicdanın, sevginin; siz o acıyı kendi içinizde yaşar, kendini o acı çekenin yerine koyar, ne demek olduğunu, yıkılmışlığı, çaresizliği ve yürekteki yangının harını hissedersiniz kendi bedeninizde…
Bu yüzdendir işte acının, hüznün yurdunun olmayışı…
Dün başkası, bu gün Özgecan ve yarın belki başka biri böyle bir vahşetin, acımasızlığın, gözü dönmüşlüğün pençesine düşmeyeceğinin garantisini, bana kim verebilir?
Hiç kimse…
Hayasızlığın, ahlaksızlığın, giderek bir çığ gibi insanlığın üzerine hızla geldiği bir zamanda bunun garantisini bana kim verebilir?
Ama biz bu mahşeri zamana nasıl geldiğimizin sorusunu sormamız lazım kendimize ilk önce…
Bu kadar insanların, insanlıktan uzaklaştığı, değerlerin, ahlakın, kirlenmişliğin, gözü dönmüşlüğün, inançsızlığın yerlerde sürüklendiği, hayasızlığın, ahlaksızlığın, insan sevgisinin hiç uğramadığı vicdanların olduğu böyle bir dünya da ve zamanda böylesi vahşetlerin, cinayetlerin, barbarlıkların tavan yapması kadar doğal ne olabilir ki?
Önce ahlak derim ben…
Her şeyden ve her şeyden evvel ahlak…
Çocuklarımıza cep telefonlarından, pahalı saatlerden, markalı kıyafetlerden, paradan, puldan ama her şeyden önce ahlak vermeliyiz biz büyükler…
Televizyon dizilerinden, akıllı telefonlardan, gösterişli takılardan, tabletlerden, diz üstü bilgisayarlardan önce, çocuklarımıza dünyanın en önemli ve hatta hayatın en önemli şeyi olan sağlam karakteri, kişiliğini ve eğitimi vermeliyiz her şeyden önce…
Ama biz çocuklarımıza lazım olmayan şeyleri verip, onu gerçek değerlerinden ve zenginliklerinden mahrum bırakıyor, onu bir uçurumun eşiğine bırakıp, sonra seyrediyoruz …
Kendi çocuklarımızın katilleriyiz farkında bile değiliz…
Ve insanlığın…
İyi ki hala bu memlekette ve dünyada hala içinde sevgi barındıran yüreklerimiz var…
İyi ki hala yüreğinde insanlık ve vicdani değerlerin tükenmemişliği ve direnmişliği var…
Bu coğrafyada bir genç kızın vahşice ve gaddarca hatta alçakça tecavüz edilip, levyelerle kafası bedeni ezilip, öldürülmesine karşı, sesssiz kalmayan, sesini avazı çıktığı kadar yükseltebilen, namussuzluğa, arsızlığa, ve insanlık onuruna karşı meydanlarda mertçe haykıran ve bu insanlık dışı kıyımlara kayıtsız kalmayan yüreklere sahibiz…
“Hepimiz birimiz ve hepimiz özgecan ve diğer yürekler için …” diyen onurlu ve vicdanlı gençlerimiz var…
Ya o da olmasaydı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.