- 770 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Fikir Üretme Meşruiyeti ve Akademik Hiyerarşi
Mevcut duruma eleştiri:
1- Bilginin kaynağı statü müdür?
Bilinç oluşturmak insanın duyularından gelen verilere gösterdiği temel bir reaksiyondur. İlk kez bir veriye maruz kaldığında da insan, birikimi doğuracak görece akıllıca sayılabilecek bir tepki verdiğine göre, bilinci doğuran şey; tek başına duyu organları aracılığıyla maruz kalınan bilginin kendisi değildir. Bu yetenek insanoğlunda bilgiyle temasından önce de vardır. Yeteneğin adı akıldır. Akıl kontrolümüz dışında olan dünyadan gelen bilgi akışıyla bilinci oluşturur. Bilinç insanın bilgiyle gelişimini kontrol edebilme ve dolayısıyla hızlandırabilme yeteneğini kazandırır. Yani insan bilinci kazandıktan sonra neye maruz kalacağını bir miktar seçebilme şansı kazanır. Bu seçilmiş maruz kalınan durumlar veya zorunlu maruz kalınan durumlar insan bilincini geliştirmeye devam eder. Bilgi üretmek diye değişik bir kavram ortaya atılır ki insan bilgi üretmez, bilinç üretir. Yani insan bir yerde öğrendiği bilgileri, üzerlerinde çeşitli değişikler yaparak, başka yerlerde dener. Buna bilgiyi kullanmak veya manipüle edebilmek (değiştirmek, eksiltmek, veya başka bilgilerle birleştirmek.) yani bilinç denir.
Giriş paragrafından sonra soruyu irdelemeye başlayalım. Bilginin kaynağı, yukarıdaki çıkarıma göre doğanın kendisidir. Statü değildir. Soruya bu başlığı atmamın sebebi aslında benim katılmadığım kullanıma göre değerlendirmekti. Soru yukarıdaki paragraftan sonra; "bilincin kaynağı statü müdür?" sorusuna evrilmelidir. Bilincin kaynağı da insandır. Öyleyse statü nedir? Statü, diğer etkenler sabitken kişinin söylediğine gösterilen itibarı yükselten veya düşüren, bir grup insanın uydurduğu şeydir. Statü normalde doğa kaynaklıdır, fakat buradaki problem bu statünün doğal yollarla kazanılmamasıdır. İnsan kendisine gelen her verinin gerçeği yansıtmama olasılığını ister istemez sürekli değerlendirir. Bu değerlendirmelerin daha rahat yapılabilmesi için kaynaklara güvenilirlik addedilir. Doğal yollarla bir kaynağa güvenilirlik kazandıran şey, takdir edersiniz ki, o kaynaktan gelen verilerin tatmin edecek düzeyde doğru çıkmış olmasıdır.
Peki bir grubun güvenilirlik addettiği kişiye bir takma isim verip, daha sonra o takma ismi başka bir kişiye daha verirseniz ne olur? Algı yönetimi yapmış olursunuz. Diğer kişi o grup tarafından tanınmasa bile, ilk takma ismin sahibine hürmeten, diğer kişinin güvenilirliği yapay bir şekilde yükselecek ve insanların değerlendirme referansları bozulacaktır. Ve tabi bunun sistematik bir hale geldiği bugünü değerlendireceğiz. Bir düşüncenin hakim olabilmesi için bunun nasıl kullanılabileceğini, bunun üzerine nasıl bir otorite inşa edilebileceğini anlatmaya çalışacağım.
2- Düşünmek için gereken minimum şartlar:
Düşünmek, edinilmiş bilgilerin arasında yeni bağlantılar kurulabilmesini, yani bilgilerin daha verimli kullanılabilmesini sağlar. Kısaca, düşünmek bilinci geliştirir. Düşünmek başlangıçta reflekstir, bir aşamadan sonrası irade gerektirir.
Bilmek lineer olmayan bir şeydir. Bir insanın bilgi olarak diğerinden ileride olduğunu söylemek zordur. Yalnızca söyleyebileceğim şey; her insanın her konuda söyleyecek bir şeyleri olabilir. Akademik hiyerarşinin dolaylı yoldan iddia ettiği gibi "prof > doç > yrd doç > doktora öğrencisi > .... " diye bir durumun söz konusu olması içler acısıdır. Bu statülerin kazanılmasında doğal faktörlerin çok geride kalıp yapay faktörlerin durumu domine etmesinden dolayı; bu statülere sahip olanlar çarpık bir ayrımcılıkla bu noktalara gelmiş oluyorlar. Tabi ki bu çarpıklığın derecesi, her alandaki gündemi meşgul eden fikirlerin, doğal yollarla hak edilmemiş bir ayrıcalığın eseri olma (dogmatik olma) olasılığını yükseltiyor.
3- Bilenin belgeye ihtiyacı var mıdır?
Eğer kapıların çoğu belgelerle açılıyorsa bilenin, belirli bir oranda bundan bağımsız olarak, bir de belgeye ihtiyacı vardır. Fakat, olması gerekeni düşünürsek; bir kere yeterli olan birinin, kendi yeterliliğinin, hiçbir efor sarf etmeden fark edilmesini beklemeyeceği aşikardır. Belgesi olmayanla ilgilenmek, eğer bir zaman kazanmaysa, zamanı kazandırırken işin kendisini bozacağını ve tercih edilmemesi gereken bir durum olduğunu görmek gerekir. Ayrıca, bilenin belirli bir oranda yeterliliğinden bağımsız bir aktivite olan belge alma sürecinden vazgeçerek onun yerine kendini ispatlamak zorunda kalması bilenin kendisi için kârlı bir alış-veriş olacaktır.
4- Bırakınız tartışsınlar
Tartışan iki taraftan birine otorite tarafından güvenilirlik addedilmesi ifade özgürlüğü ile direkt çelişmese de dolaylı yoldan çelişir. Madem otorite bir tarafa, o tarafın haklı olduğunu düşünerek güveniyor; o zaman adil bir tartışma ortamı da sonucu değiştirmeyecektir. Yine, güvenirlik addedilmesi, tartışma ile zaman kaybetmemeyi mi amaçlıyor?
5- Dogmalara karşı olan dogma
Bir olayın tartışılmasını rasyonel argümanlar dışında kısıtlayan veya engelleyen her durum dogmatiktir. Bilgi alanındaki statüler de dogmatiktir. Bir insanın sözü rasyonel argümanlarından bağımsız bir bağlayıcılık taşıyorsa bunu başka neyle açıklayabilirsiniz?
Üniversiteler kilisenin dogmatik otoritesini yıkmış ve kendisine görece daha az dogmatik bir otorite kurmuştur. Bu sefer kilisenin yaptığı gibi fikirler yasaklanmıyor, fakat bazı fikirler kayrılıyor, öne çıkarılıyor. Kendinizin hakim olmasını istediğiniz fikri, rasyonel argümanlardan bağımsız olarak, hakim kılmak istiyorsanız kullandığınız araçların farklılığı sizi dogmatiklikten kurtarmaz.
6- Araçların amaç edinilmesiyle gelen yozlaşma ve Akademik enflasyon*
Bir amaca ulaşan genel geçerli bir araç bulunduğunda, bu araca olan rağbet yükselir. Yükselen rağbet, aracın geçerliliğini korumasından bağımsız olarak, aracın amaç edinilmesine sebep olabilir. Bir süre sonra da zaten değişen koşullardan dolayı, yüksek ihtimalle, başlangıçtaki aracın başlangıçtaki amaca ulaşma yetisi zayıflayacak veya tamamen kaybolacaktır. Böylelikle çarpık bir anlayış doğar. Hiçbir işe yaramayacak veya yüksek oranda anlamını kaybetmiş bir araç, amaç edinilmiştir.
Peki, bu amaç edinilen araç bir işe yaramıyorsa neden insanlar anlayışını değiştirmiyor? Çünkü amaç edinilen araç bir zamanlarki işlevinden dolayı belirli bir değer kazanmıştı. Bu değer suni (insanların addettiği) bir değer olduğundan anında yükselip anında düşemiyor. Doğanın gerisinden geliyor ve/veya ekstra bir durum olarak başka rantlar doğuyor ve bu rantlar da insanları cezbetmeye yetiyor. En baştaki araç sunidir ve doğal bir amaca hizmet etmek içindir. Araç amaç olunca; amaç da suni olur. Suni amaca ulaşacak araç daha da suni olur. Süreç devam ettikçe doğadan daha fazla kopulur. Gerçeklerden uzaklaşılır.
Bu arkaplanda; nedir bu akademik enflasyon? Akademik enflasyon tam da araçların amaç edinilmesiyle gelen yozlaşmanın sonucudur. Akademik süreçler aynı araçların gelişim grafiğinde olduğu gibi, rağbetini işlevini kazanmasından sonra belirli bir gecikmeyle almış ve daha sonra işlevini yitirmeye başlamasına rağmen, kendisinin doğurduğu bir çok rant sebebiyle (ör: üretmeden de prestij ve para), rağbetini yitirmemiş ve hatta arttırmıştır. Artmaya devam eden rağbeti ve azalan işlevi ile çarpıklık tabi ki gün geçtikçe artmaktadır. Her gün daha fazla kişi statülere sahip oldukça, o statüler önemlerini kaybetmiş. Dolayısıyla aynı itibara sahip olabilmeniz için gereken statü yükselmiştir. Bu gidişle yeni statüler de yolda olabilir.
* "Akademik enflasyon" tabirini ilk kim kullanmıştır bilemem ama ben bu tabiri Ken Robinson’dan duydum.
7- Üniversiteler eskiden neye tekabül ediyordu, şimdi nasıl bir yer işgal ediyor?
Üniversiteler niye kurulmuş? Hangi ihtiyaçtan ortaya çıkmış? Bilgilerin biriktiği ve üretildiği bir yer olması gereklilikti. Birikmesi lazımdı ki üretilebilsin. Yani baştan başlanılmasın, üstüne konulabilsin. Yani o konuda en son bilgiler öğretilsin, ve öğrenen de bunun üstüne koyabilsin. Şu anda hiç kimsenin bilgileri bir araya getirip muhafaza etmesi eskisi gibi bir ihtiyaç değil. Tabi bir de şimdiye kadar üretilenler tartışmasız doğrular mıdır?
Amacımız bilgiyi öğrenmek, ve daha fazlasını üretebilmekse o zaman üç şeye ihtiyacımız var: Bir; bilginin kendisine, iki; ufka, üç; motivasyona... Üniversitenin birincisini sağlamasına hiç gerek yok. Bilginin kendisi zaten yüksek oranlarda her yerden ulaşılabilecek bir noktada. Peki ufuk açma işinde üniversite ne kadar iyi, öğrencileri ve akademisyenleri motive edebiliyor mu?
Zaten üniversitede öğrenciden bir şey üretmesi beklentisi genelde çok sınırlıdır. Öyleyse önce öğretiyor sonra ufuk ve motivasyon mu geliyor? Aslında şu anki üniversitelerde ufuk ve motivasyon kısımlarıyla pek ilgilenilmiyor. (Hocaların kendi inisiyatifleriyle yaptıkları uğraşılar hariç, burada sistemden bahsediliyor.) Motivasyon ihtiyacını piyasa karşılıyor: Para ve statü... Ufuk bir yerden karşılanmıyor.
Motivasyon işin doğrultusunu, ufuk ve bilgi işin niteliğini belirler. Öyleyse durumu analiz edecek olursak: Motivasyonla doğrultu zaten öğrenmekten sapmış vaziyettedir. Ufkun olmaması da işin niteliğini bozuyor. Yani entelektüel amaçların dışında bayağı üretimler yapılıyor.
8- Sınırlı bilgi üretim ve ifade imkanları var, bunların dağılımı nasıl olacak? (Bilgi üretme ekonomisi)
Bilginin tekrarını üretmek (kopyalayıp çoğaltmak) muazzam basitlikte bir iştir artık. Fakat buradaki problem yeni bilginin üretilmesi ve hangi bilginin kopyalanıp çoğaltılacağıdır. Öyleyse, birilerini bilgiyi üretmesi için seçmeli ve üretenler içerisinden birilerine de fikirlerini yayma fırsatları verilmelidir. İlk olarak bu kısıtlılıklar eskisine oranla çok daha azdır. Ancak yine de kısıtlılık sürüyorsa yapılması gereken şey, resmi belirlenen süreçler (şu an için mevcut eğitim kurumları) dışında da insanların bilgiyi üretmek için yeterli olabileceğini ve ürettikleri bilgilerin de yayılmaya değer olabileceğini tanımak gerekiyor. Aslında bütün problem budur. Yani toplumda bilgiyi üretme statüsü açısından sınıf atlama yollarının legal süreçlerin dışından gelenlere de olabildiğince açılması gerekmektedir.
Doğru ve nitelikli bilginin topluma egemen olabilmesi süreci:
1- İşi yaptıran kilit kelime "motivasyon"
Eğer insanları imkanlarla bir odaya kapatırsanız o odadan illa bir üretim çıkacak diye bir kaide yoktur. İnsana işi yaptıran motivasyondur. Diğer etkenler sürece yardımcı olurlar. Belki daha az motivasyonla başarıya ulaşmayı sağlayabilirler. Ancak yeterli motivasyon diğer bütün etkenleri üretebilir. Ancak daha önce de söyledik, motivasyon skaler bir kavram değildir. Bir amaca yönelik var olur. Dolayısıyla olay, doğru motivasyonları aşılayabilmektir. Mesela, gelişmesinde hiçbir umut olmayan bir ülkenin insanlarına sonsuz büyüklükte ülkeyi süper güç yapma motivasyonu aşılayabilirseniz: İmkansızlıkların hiçbir öneminin kalmadığını şaşkınlıkla gözlemlersiniz. Fakat unutulmamalıdır ki; realitede imkansızlıklar, ayrıca bir de, motivasyon kırıcıdır.
2- Doğru bilginin popüler olabilmesi
Üretim süreçlerinin başarı oranının yükselmesi, yayılacak bilginin seçiminin yeterince doğru yapılamaması halinde bile, doğru bilginin yayılma olasılığını arttırır. Fakat tabi ki bir olayı etkileyen ne kadar çok çeşitli parametreye etki edebiliyorsanız sonuca etki edebilme miktarınız o kadar artacaktır (Tek bir parametrenin limitlerini zorlamaktansa bu daha mantıklıdır.). Öyleyse doğru bilgilerin topluma egemen olabilmesi için ikinci parametremiz, üretilen bilgilerden doğrusunu seçerek yaymaktır. Bunu yapacak da yine toplumun kendisidir. Yani takdir mekanizmasıdır. İnsanlar doğruyu sağlıklı değerlendirebiliyorlarsa (doğruyla yanlışı ayırabilme becerisi) daha doğru bilgiler yayılacaktır. Çünkü; birincisi, toplumun kendisi bilgiyi yayma araçlarından bir tanesidir, ikincisi, diğer bilgiyi yayma araçlarına sahip olan insanlar da hem bilinçlenecekler hem de zaten toplumun beklentilerine göre hareket edeceklerdir. Bunlar da, sonuçta, topluma daha doğru bilgilerin egemen olmasını sağlayacaktır.
3- Kısır döngünün kırılması
Bilinçsiz toplum, yanlış veya niteliksiz bilgiyi popüler yapar, bu bilgiler de toplumu bilinçsiz yapar. Yani toplum dinamik bir kavramdır hangi yöne bir hızı varsa o yöne doğru gider. Toplumun hızlarının yön ve niceliklerini değiştirecek olan toplumun istisnalarıdır. Bu istisnaların topluma nasıl müdahale edecekleri çok önemlidir. Halihazırda bilinçsiz bir toplumu düzeltmek için doğru bir süreç takip edilmeli ve bu süreç sonraki istisnalar tarafından da benimsenebilmeli ve geliştirilebilmelidir. Her şey doğru ve nitelikli bilgiler üretmekle başlamalıdır. Yani istisnaların yapması gereken ilk şey; doğru ve nitelikli bilgi üretmektir. Daha sonraki aşama; doğru ve nitelikli bilgiler üreten istisnaların sayısını, önce istisnai çabalarla sonra kurumsallaşmış süreçlerle, arttırmaya uğraşmaktır. Doğru ve nitelikli bilgilerin üretilmesinin süreklilik arz etmeye başlamasıyla da bu bilgilerin popülarite kazanabilmesi için çalışmalara başlanmalıdır. Yapılacak şey çok daha büyük kesimlere temel mantık analizi öğretmektir. Bu artık istisnai çabalarla başarıya ulaşabilecek bir süreç değildir. Bu kesinlikle kurumsallaşmalı ve çok fazla insanı aynı anda bilinçlendirmeyi amaçlamalıdır. Temel mantık analizinden kasıt, bireyin hiç bilmediği bir konu hakkında duyduğu bir bilginin notunu verebilmesidir. Yani insanlar, hangi argüman aranmalıdır, hangi argümanlar bilginin notunu ne kadar arttırabilir, çelişen argümanlar karşısında hangisine inanılmalıdır, kaynak güvenilirliği tek başına ne kadar argümandır, tarzı sorulara cevap verebilir hale gelmelidir. Tabi bir de, belki de en önemlisi, bu temel mantık analizlerini öğrenen yani toplumun doğru takdir mekanizması olacak insanların üzerine düşen; diğer insanlarla rasyonel tartışmak ve onları rasyonel zemine çekmektir. Dogmalar insanlığın düşmanıdır. Tartışmaya kapamak geliştirilebilirliği baltalar. İstenilen rasyonel ortam sağlandığında tartışmalar, toplumu her zaman ilerletecektir.
Erkam Dutoğlu 2014
YORUMLAR
öncelikle hoşgeldin.
derli toplu bir yazı. adeta inceden inceye örülmüş.
akedemik hiyerarşiye bir başkaldırış var ama yazıda bir akademisyen kaleminden çıkmış iddia ve buyurganlıkla dolu. ve bu da okuyucuyu ürkütmüş. eğer resmini koysaydın yaşını belirtseydin sayfana misafir de alabilirdin.
ikinci olarak yazının uzunluğu. kendinden hesap et. ne kadarokuduktan sonra sıkılıyorsun.
tebrikler ve başarılar dilerim.