- 1369 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
TIBBİ AŞK
Heyecanını parlak gözleriyle ve hızlı hareketlerle apaçık belli ederek elini masa üstündeki tıp dergisine uzattı ve kafenin camekânından dışardaki denizin dalgalarına bakıp sanki onları duymak istiyormuş ya da duyuyormuş gibi dalan kıza doğru “Aslı, sana bir şey göstereceğim.” diyerek orta sayfalardan birini arayıp açtı. Kız onu duymamış, dahası heyecanının da farkına varmamıştı. Adam, cümlesinin duyulduğunu farz edip konuşmasına devam etti:
“Biliyorum çocukça, ama insan doktor olsa bile, hiç olmazsa bazen, biraz çocuk olmalı.” dedi.
Dergiyi kıza doğru çevirip kızın tepkilerini incelemeye daldı. Memnuniyet belirten bir işaret görmek isteyen gururu belki şimdi en önemli varlığıydı. Dalgalara bakmaktan dönüp aniden karşısında yorum yapması istenen dergiyi gören kız, şimdi düşünüyordu. En azından bir müddet düşünür gibi yapmalıydı. Adam, bir müddet hareketsiz bekleyen kızdan ses veya tepki gelmemesine şaşırarak hafif titrek bir ses tonuyla:
“Nasıl, beğendin değil mi? Sakın söyleme, bak senin için bir de şiir yazdım:
GÜZEL SAPLANTI
Kronik bir taşikardi
Tanısı, aşk aklıma kondu
Bundan böyle patolojik bir mantığı taşımalı
Nöronlar aksonları ateşe verdi çünkü
Ve bakışlarımdan taşan histeri
Elden ele dolaşan coşkunun taşıdığı isim
Büyüdükçe büyüyen, beynimin sapında
Saplantılı teşhisini koyarlar hemen
Susturamaz köpüğünü analjezik, antidepresan
Çünkü hep gözlere vakitsiz iner
Beynime çok güzel saplandı
Kızın mimikleri pek beğendiğini göstermiyordu. Kendisinden cevap bekleyen gözleri daha fazla bekletemeyeceğini kavrayarak:
“Yani ne dememi bekliyorsun Hakan? Beyin fotoğrafının içinden bir çizgi çizmişsin! Şiir ayrı bir facia, ne kadar tıp terimi varsa sokuşturmuşsun. Taşakardi ne demek ya!”
“ Şey, ben beğeneceğini umuyordum. Taşikardi, kalbin atım sayısının normal değerlerin üzerine çıkması demek Aslı. Üzerimde bıraktığın etkiyi anlatmak için bu terimi uygun buldum. Çizgi dediğin ise çizgi değil, o ok Aslı. Aşkımızı simgeliyor. Bak üst tarafta senin, alttakinde benim adımın baş harfi… Seni seviyorum Aslı. Tüm aklımla öyle seviyorum ki uyuşturucu içseydim ancak o kadar coşardım. Hem tıptan niye haz etmiyorsun, hiç anlamıyorum!”
“ Benzetmeye bak! Hep aynı konuyu konuşmuyor muyuz sence Hakan? Kim bilir hangi ölü insanın beyninin fotoğrafına baş harflerimizi yazarak aşkı simgelemek iğrenç değil mi sence? Basit bir kalp resmi çizseydin çocukça ama hiç olmazsa romantik olurdu. ”
“ Aslı biliyorsun, kalbin aşkla hiçbir alakası yok. Her düşüncenin, duygunun hatta inançların merkezi beyindir. Biraz olsun okumuş bir insan olarak bu galatı meşhur olmuş ve bilimle çelişen ilkel ifadeyi aşk için dahi olsa kullanamam. Kalp, dolaşım sistemi göreviyle sadece heyecanı bastırmak için dengeyi sağlamaya çalışan bir organ. Bu dengeyi sağlamaya çalışırken çeşitli etkilere maruz kalıyor tabii. Duyguların merkezi olduğu algısı bu yüzden oluşuyor. Böbrekler bile kalpten daha fazla aşkla ilgili, en azından hormon salgılıyor. Ben sana aşığım ya, yüzüne bakarken, elini tutarken bende oluşan bu güzel şey beynimin hipotalamus, amigdala ve korteks kısımlarında oluşan nörokimyasal aktiviteler ve vücudun çeşitli bölümlerindeki dopamin, feromon, tiroksin gibi hormonların beyinden gelen sinyallerle salgılanmasının kişide bağımlılık yaparak hissettirdiği şeyden başka değil. Aşk bir çeşit bağımlılık, takıntı durumudur. Gerçek bu. Evet, seni aklımla seviyorum, bu kötü bir şey mi?
“Hayır, öyle demedim Hakan. Ama her şeye bu tıbbi bilgileri karıştırıyorsun, hiç romantik olmuyor. Kanla barış yazmak gibi bir şey senin yaptığın. Burada, ikimiz söz konusuyuz. Bir hastayı muayene edip reçete yazmıyorsun ki her şey tıbba uygun olsun. Babam, abilerim bile fark ettiler senin… Boş ver ya!
“Ne diyorlar Aslı, lütfen söyle!
“ Pekâlâ, senin ruhsuz olduğunu söylüyorlar. Sırf doktor olduğun için seni kabul ettiklerini unutma. Bunda senin de suçun var biliyorsun. İki senedir nişanlıyız ama hala evlenemedik. Ailenle görüşsen, bu işi fazla uzatmasak diyorum. Ne olur Hakan, artık dayanamıyorum!”
“ Beynimin sağ tarafı, seni sevdiğime inanıyorsun değil mi?”
“ Öfff evet, inanıyorum ama artık inandırıcılığını yavaş yavaş yitiriyorsun. Bak, ben çok üzülüyorum. Neden evliliğe bir türlü yanaşmıyorsun, çok sevseydin hemen evlenmiş olmamız gerekmez miydi?”
“ Beni anla Aslı. Bana biraz daha zaman tanı. Ne bileyim belki bu güzel duyguların keyfini daha uzun süre yaşamak istiyorum. Açıkçası biraz daha kendimi hazırlamam lazım. Evliliğin aşkımızı söndürmesinden korkuyorum. Ne bileyim, aşk ilginç bir şey. İnsanlar birbirlerinin yüzlerine bakıp nasıl âşık oluyorlar bu çok ilginç değil mi sence?”
“Nasıl yani, ne demek istiyorsun?”
“ Yani nasıl diyeyim, birbirlerine bakarken yüzlerinin altında, mezardaki iskeletlerin aynısı olan korkunç kemiklerin üstüne sarılmış kas ve et yığını, yağlar hatta mikroorganizmalar olduğunu biliyor, ama âşık oluyorlar. Mesela adamlar kadınların göğsündeki yağ torbalarına, kalçalardaki kas ve yağ yığınlarına, bir boşaltım organına bağlı cinsel organına; kadınlar erkeklerdeki kaslara, keskin hatlara muazzam ilgi duyup coşuyorlar. Mantıklı değil ama herkes, dışarıdan oldukça gösterişli ve temiz ama içerden hor gördüğümüz maddelerden müteşekkil varlığa ulaşmak, dokunmak, sarılmak, tecrübe etmek için can atıyor. Ve bir kere veya birkaç kere tadını alıp doyuma ulaştı mı içindeki o heyecan, hormon salgı bezlerinin kişinin sevdiği şahsa karşı sıradan tepkiler vermesiyle yavaş yavaş kayboluyor. Artık yataklara ve bedenlere rutin bir hareketmiş ya da belli aralıklarla yapılması gereken bir seremoniymiş gibi sokulur insan. O uğrunda ölmek istediği kişi yoktur, sadece sorumlu olduğu yani bir anlamda özgürlüğünü sınırlayan başka bir varlık vardır. Ben seninle öyle olmak istemiyorum Aslı. Ben sana ömrüm boyunca âşık kalmak istiyorum. Tamamen hormonlara bağlı olmasından dolayı nasıl olacağını bilmiyorum ama istiyorum. Bana ne olur biraz daha zaman tanı! Hem biliyorsun, TUS’a hazırlanıyorum. Bütün dikkatimi oraya vermeliyim.
“Bu söylediklerin saçmalık Hakan! Ölüler farklı biz farklıyız. Kaldı ki aşka sadece cinsel bir anlam yükleyemezsin. İçinde ruh güzelliğine, fikirlere, iyiliğe duyulan ilgi de vardır. Çirkin olduğu halde kendisi için şiir yazılan, evliliği arzulanan kadınlar da vardır mutlaka.”
“ İşte ben de onu demek istiyorum. Her insanın çirkin tarafları içeriye doğru mevcut ve hepimizin malumu iken yine de âşık oluyorsa insan, bence bu geçici duruma uyularak verilmiş bir kararın sonuçlarını insanlar önceden düşünmeli demek istiyorum.”
“ Geçici durum derken aşkın bir aldanış olduğunu mu söylemek istiyorsun? İnanmıyorum Hakan, senin karşında nişanlın oturmuş, senin ettiğin laflara bak!” Aldanışsa her şeyi bitirelim istersen, zaten sonuca ulaştıramadığımıza göre pek bir sorun teşkil etmeyecek. Her şeyi bitiriyoruz Hakan, tamam mı? Tıp ile sana mutluluklar diliyorum, bir yastıkta kocayın! ”
Kız ayağa kalmıştı bile. Çok kırıldığı kirpiklerine tutunmaya çalışan gözyaşlarından belliydi, ama nişanlısından her şeyi onaracak güzel bir açıklama bekliyormuş gibi ayakları gitmeye yanaşmıyor, ağır hareketlerle çantasını toplayıp telefonda sanki önemli bir şeye bakıyormuş gibi yapıp oyalanıyordu. Adam onu kolundan tutup nazikçe, pek zorluk çekmeden masaya oturttu.
“Dur Aslı, ne olursun otur! Bunlar yalnızca lafın gelişi söylenen sözler. Elbette seni hiçbir şeye değişmem. İlk önce açıklamalarımı dinle hele. Beni tamamen yanlış anladın.”
“Neyi yanlış anlamışım? Az önce aşk geçici bir durum, iyi düşünüp karar almalı demedin mi? Sen de diğer erkekler gibi gönül eğlencesi arıyorsan bu iş olmaz Hakan, ben namuslu bir kızım, unutma!”
“ Temporal lobum, tabii ki öyle düşünmüyorum. Bilimsel gerçekler ne olursa olsun sana olan aşkımı değiştirir mi? Hayır! Sadece biraz daha sabretmeni istiyorum. Bu sınavı bir atlatayım, uzman doktor olayım hele…”
“ Bak, sınavdan hemen sonra bu işi bitirelim tamam mı? Sen, hangi bölümü istiyordun? Sakın kadın doğum deme!”
“ Yok yok merak etme. Sanırım kalp doktoru olmak iyi olurdu.”
“Hah işte, çelişkiye bak. Bir saattir kalbi yerden yere vurdun, şimdi kalp doktoru olacağım diyor.”
“ Aklımın içi, ben platonik aşkları ya da insanların kırılmış duygularını tedavi etmeyeceğim ki, hem onların tedavisi psikiyatristlerin işi. Ben damar hastalıkları, ritim bozuklukları, kasılma ile ilgili problemler gibi hastalıklarla ilgileneceğim. Tabii ki puanı biraz yüksek. Başka bölümleri de seçebilirim.”
“ Konuşmalarına bakılırsa psikiyatri ya da beyin cerrahı da olmak istersin bu gidişle!”
“Aslında benim de düşündüğüm bölümlerden biri de psikiyatri.”
“Hayır, Hakan o bölümü sakın seçme! O zaman iyice sapıtırsın. O bölümü seçmek yok Hakan!”
“Aslı, ben o bölümü seviyorum. İnan kırıldım Aslı! Demek düşüncelerimi sapıkça buluyorsun?”
“Aslına bakarsan biraz öyle, beyinle ilgili ne bilgi varsa her cümleye sokup saçmalıyorsun. O bölümü seçersen bu iş biter tamam mı? Her gün bu saçmalıklarla uğraşamam.”
“ Kariyerimle ilgili kararımı bana bırakmalısın Aslı. Buna hakkın yok!”
“Demek hakkım yok, iki senedir senin saçmalıklarını idare ediyorum. Şimdi bana hakkın yok diyorsun. Biz evlenecektik unuttun mu? Son kararın buysa artık beni aramanı istemiyorum Hakan, anladın mı?”
“Aslı dur, beni dinle!”
Kız bir çırpıda çantasını, telefonunu, adamın coşkusunu kapıp sırtını göstermişti bile. Bir erkeğe topluluk önünde asla yakışmayacak yalvarmanın dışında artık onu durdurmanın pek imkânı yoktu. Adam, yakışmayacak olanı yapacak değildi. Sessizce oturup gidişini seyretti. Her zaman olduğu gibi olmadı. Kız giderken aklında kızın düzgün omurgası, orantısal vücudunun yürürkenki estetik salınışı gelmedi. Sonra masanın üstünde adının yazılı olduğu yüzüğe gözü ilişti. Eline alıp iç kısmına bakıp emin olmak isteyerek çevirdi. Emin oldu da. Sembolik şeylerin saçmalığını düşündü. “Şimdi yüzüğü çıkartmasa ilişkimiz bitmeyecek miydi?” Sonra hayal kırıklığına uğramış her insanın yaptığı şeyi yapıp kendini suçlamaya daldı.
“ Ahmaklık yaptığım, evet ahmaklık. Her konuşmama tıbbı karıştırarak kendimi tiksindiriyorum. İnsanlar hoşlanmıyor işte moron. Bende debilite varmış gibi aynı şeyi durmadan tekrarladım durdum. Kahretsin! Evet, Aslı kısmen haklı ama ben de çok haksız değilim. Evet, havaya b.ka bilimsel bilgileri karıştırıp biraz fazla saçmalıyorum, ama konuştuğum şeylerin bir hakikati var. Ama kabul edilmesi en zor şeylerin başında hakikatin geldiğini sürekli unutuyorum. İnsanların hakikati değil gerçeği sevdiklerini, ona uyduklarını görmezden geliyorum. Sonra sonuç hüsran oluyor. Belki de doğrusu ayrılmaktı. Aşk için hakikatten taviz vermek gerektiğini biliyorum ama bir türlü öyle olamıyorum.”
Elini tıp dergisine uzatıp orta sayfayı kısa sürede açtı. Beyin fotoğrafına dikkatlice bakıp cebinden Antoprin yazılı kalemini çıkardı. Beynin iki yanından birbirine kavuşan simetrik iki kavis çizip dergiyi gözlerinden otuz santimetre daha uzağa tutup inceledi. “Sanki şimdi biraz kalbe benzedi.” deyip dergiyi bırakıp el çantasında telefonunu aradı.
Yahya OĞUZ
YORUMLAR
Galatı meşhurların en meşhuru kalbe atfedilen aşk merkezi olması tüm dünyada var sanırım. Ama cumhuriyetin başında dille yapılan cebelleşmeden sonra atılan kelimeler, yaşlıların kullandığı bir yığın çarpıcı deyimi bilinen kelimelere taşıyıp bolca galatı meşhur sahibi yapmış bizim türkçeyi.
Favori listemde olmanıza rağmen kaçırmışım bu yazınızı. Zevkli bir okuma oldu benim için, elinize sağlık.
Yahya Oğuz
İlginç bir hikaye olmuş.
Mevsimlerden hangisi idi acaba?
Sonbahar, ya da kış değildi herhalde.
Zira,
masanın üzerinde, adamın başında paralanmış bir şemsiye olması ihtimali fazlaydı gibi geliyor bize.
Bir de telefonu var.
Pahalı bir aletti herhalde.
Oğlanın kafasında kırmadığına göre...
Yahya Oğuz
İlgi ile okudum, aşka farklı bir bakış açısı. Ben de hep aşk ile kalp arasında bağ kuruyorum. Kalp, et parçasından öte insan ruhunun derinlerindeki insani duruşu ifade ediyor. Akıl ise her şeyi bir şeyle karşılaştırıp bir hesap yapmaya. Kalp hesap yapmayı bilmez.