- 1048 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZÜR VE DÜZELTME - O RESİM DERSİMLE İLGİLİ DEĞİLMİŞ.
Bu sitede ‘’ETRAK-I BÎ İDRAK , %80 İ APTAL OLAN TÜRK MİLLETİ VE STOCKHOLM SENDROMU’’ Başlıklı Bir yazı dizisi kaleme almış ve son bölümünde ( linki: edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=135611) Bir resim kullanarak ‘’ Şu yukarıdaki hadiseyi birileri yapmış işte…Dersim’de yapmış hem de…’’ diye noktalamıştım yazı dizimi.
Her ne kadar bu yazımı okuyan arkadaşların ‘’ Hocam bu resim gerçekten de Dersim’de o günleri ifade eden bir resim mi?’’ Sorusuna ‘’ Resmin altında bir tarih yok, fotoğrafın Dersim’de çekildiğine ilişkin kesin bir kanıt da bulmak mümkün değil. Ben bu resmi Dersimde 1937-1938 yıllarında yaşananlarla ilgili bir yazıda gördüm ve paylaştım’’ diyerek resmin Dersim olaylarıyla ilgili olamayabileceğini de belitmiş olsam da neticede işin aslını faslını tam olarak bilmeden böyle bir resim yayınlamak ve ‘’ Şu yukarıdaki hadiseyi birileri yapmış işte…Dersim’de yapmış hem de…’’ demek son derece hatalı olmuştur.
Nitekim yazıma yorum yapan arkadaşlarımdan çok değerli dostum Kemal Paracıkoğlu konuyla ilgili olarak aynen şöyle demiş: ‘’Yukarıdaki fotoğrafın 2.dünya savaşı sırasında Ukrayna’da çekilmiş olduğuna dair belgeleri Cengiz Özakıncı yayınlamıştır. Aynı usta tarihçi zehirli gaz kullanılmadığını da belgelemiştir...Bir araştırsanız...’’ Kendisine çok çok teşekkür ettim.
Beni bu güne kadar tanıyanlar tanımıştır. Bir yerde hata etmişsem bu hatamı örtbas etme yoluna gitmedim bu güne kadar. Bu gün de gerçeği, sadece gerçeği konuşma ve yazma adına o resmin gerçeğinin ne olduğunu anlatacağım önce. ( Yani Resim 1 in. )
Kemal arkadaşımın uyarısı üzerine Önce Cengiz Özakıncı’nın İngiliz Devlet Arşivlerinden Gizli Belgelerle Kanıtlıyoruz: Dersim’de Zehirli Gaz Kullanılmadı :’’ Başlıklı yazısını buldum. ( O konuya daha sonra geleceğim yine bu yazının devamında) daha sonra da araya araya nihayet resim 1 in aslında neyle ilgili olduğuna ulaştım.
Resim 1 in ne olduğuna: şu linkten ulaştım: dreamzz2020.blogspot.fr/2008/12/nazi-atrocities-on-jew.html Bu linkte 2. Dünya savaşı yıllarında Nazilerin yaptıkları zulümler pek çok resim ve resimlerin altındaki İngilizce yazılarla anlatılıyordu ve benim Dersimde yaşanan bir olay diye yayınladığım o resim de ( Yani resim 1) o resimlerin arasındaydı. Resmin altında İngilizce olarak ‘’ Jewish women from the Mizocz Ghetto in the Ukraine, which held roughly 1,700 Jews. Some are holding infants as they are forced to wait in a line before their execution by Germans and Ukrainian collaborators’’ Yazmaktaydı.
İngilizcem iyi olmadığı için Google translate de türkçeleştireyim dedim şöyle bir tercüme yaptı: ‘’ Kabaca 1.700 Yahudiyi düzenlenen Ukrayna Mizocz Ghetto , Yahudi kadınlar . Almanlar ve Ukraynalı işbirlikçileri tarafından kendi yürütme önce bir satır beklemek zorunda Bazı bebeklerin tutan’’ ( Biraz karışık bir tercüme. İyi İngilizce bilen bir arkadaş bunu daha düzgün tercüme ederse sevinirim )
[ Değerli arkadaşımız İlhan Kemal bahsettiğim tercümeyi yaptı. Resmin altında yazanlar aynen şöyle: Yaklaşık 1,700 Museviyi barındıran Ukrayna’daki Mizocz gettosundan Musevi kadınlar. Almanlar ve onların Ukraynalı işbirlikçileri tarafından idam edilmeden önce, bazılarının kucaklarında bebekleri, sırada beklemeye zorlanıyorlar ]
Özet olarak o resmin Dersimle bir ilgisi yokmuş. Resim 1942 yılında Nazilerin ve İşbirlikçi Ukraynalıların Ukraynalı kadınlara yaptıkları bir iğrençliğin resmiymiş. Bazı iğrenç herifler bunu alıp ‘’ İşte Dersim’de bunlar yaşandı ‘’ diye kullanmışlar bu resmi, ben de o an için bunu yalanlayan bir belge ve bilgi bulamadığım için bu yalanı yutmuşum maalesef. Bundan dolayı özür diliyorum okurlarımdan ve bu yanlışı düzeltiyorum.
Gelelim zehirli gaz kullanılması olayına: Ben devletin zehirli gaz kullandığını bunu bizzat Seyid Rıza’nın idamı da dahil pek çok olaya tanık olan İhsan Sabri Çağlayangil’in bir röportajda itiraf ettiğini, ( Hem de Dersim’li Kemal’e, yani Kemal Kılıçdaroğluna ) Muhsin Batur’un Dersim olayları hakkında konumak istemekten hep kaçındığını ama en önemlisi Başbakanlık arşiv belgelerinde Abdullah Alpdoğan Paşa’nın devletten zehirli gaz istediğine dair bir belge olduğunu (Resim 3 ) , Devletin ‘’Genel Vali’’ Ünvanı verdiği bir kişinin devletin elinde zehirli gaz diye bir şeyin olmadığını bilmeyecek kadar cahil olmayacağını başka vesilelerle de ifade etmiştim. Ancak bunca delil ve ifadenin karşısına da yeni belgeler çıktı:
Yine hem Cengiz Özakıncı hem de Sinan Meydan her ikisi de Bu belge ve bilgilere rağmen ‘’Dersimde zehirli gaz kullanılmadı’’ diyorlar.Tabii ki bunu da belgelere dayandırıyorlar.
Şimdi o belgelere gelelim: (Resim 2 )
Cengiz Özakıncı diyor ki ( Sinan Meydan da üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri dediği için yazı uzamasın diye ayrıca onun dediklerini de yayınlamıyorum )
İngiliz Devlet Arşivlerinden Gizli Belgelerle Kanıtlıyoruz: Dersim’de Zehirli Gaz Kullanılmadı :
Türkiye’ye yöneltilen suçlama; özetle şöyledir:
""Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1937 yılında, "Seyit Rıza" nın başını çektiği Dersim isyanını kanla bastırmış; yöre halkını kundaktaki bebeklerine, hamile ka dınlarına, yaşlılarına varıncaya dek meydan lara toplayıp üzerlerine ağır makinalı tüfeklerle kurşun yağdırarak ve de zehirli gaz kullanarak soykırıma uğratmış; bir bölümünü de maden ocakları vs. çalış tırmak amacıyla sağ bırakıp çalışma alanlarına sürmüş, buralardan ayrılmalarını yasaklamıştır. Bu işgal, ilhak ve soykırım; 1937-1938 yıllarında Cumhurbaşkanı Atatürk’ün, Başbakan İnö nünün, Başbakan Celal Bayar’ın, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın, General Abdullah Alpdoğan’ın buyruklarıyla, Türk Ordusu tarafından gerçekleştirilmiştir.
İhsan Sabri Çağlayangil (Cumhurbaşkanı Yardımcısı), Muhsin Batur (Genelkurmay Başkanı) gibi Türkiye Cumhuriyeti devlet adamları, uygulanan soykırımın tanıkları olup, yıllar sonra yayınlanan anılarında "Dersim’de zehirli gaz kullanılarak 7’den 70’e soykırım yapıldığı"nı ikrar ve itiraf etmişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, soykırım suçundan dolayı uluslararası yargı organlarınca yargılanmalı; o tarihteki devlet yöneticileri soykırım suçlusu olarak damgalanmalı, adı "Tunceli’ye dönüştürülen beldenin "Dersim" olan önceki adı geri verilmeli; geçmişte yapılan bu soykırım için özür dilenmeli, topraklar kendilerine geri verilip tazminat ödenmeli; "Halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkı" (özerklik, bağımsızlık, vs.) tanınmalı, "Dersim"in 1937-1938 öncesi özgür, bağımsız, demokratik yönetim yapısına yeniden kavuşmalıdır...""
Bu suçlamaların gerçeğe aykırılığını, Bütün Dünya dergisinin, Ocak 2010, Ocak 2012 ve Şubat 2012 sayılarında yayımlanan "Dersim Dersi" başlıklı yazılarımla kanıtlayarak göstermiştim.
İngiliz Devlet Arşivlerinin gizli belgelerinden, gizliliği kaldırılarak internet üzerinden araştırmaya ve telif hakkı ödenerek yayınlanmaya açılan belgelerde yaptığım araştırmada; "Dersim’de Zehirli Gaz Kullanıldı" suçlamasının gerçeğe aykırı ve iftiradan ibaret olduğunu kanıtlayan belgelere ulaştım; bunların telif ücretini ödeyerek satın aldım; ve işte şimdi yayımlıyorum:
BELGE 1: (pdfye bakınız)
24 Mayıs 1938 - Türkiye, İngiltere’ den zehirli gaz savaşı konusunda uzman istiyor.
BELGE 2: (pdfye bakınız)
9-11 Ocak 1939 - İngiltere, Türkiye’ nin 24 Mayıs 1938’de istediği Zehirli Gaz Savaşı uzmanını, en erken 1939 Nisan ayından sonra Türkiye’ye gönderebileceğini bildiriyor
Dünyada ve Türkiye’de ilk kez şimdi yayımladığımız bu belgeler, 1937-1938 yıllarında Türkiye’de, zehirli gaz ve de zehirli gazın silah olarak nasıl kullanılacağı konusunda uzman kimsenin bulunmadığını; Türkiye’nin ilk kez 1938 yılı ortalarında İngiltere’ye başvurararak zehirli gaz savaşı konusunda İngiliz uzman isteminde bulunduğunu; İngiltere’nin Türkiye’yi 1939 yılı ortalarına dek oyaladıktan sonra, bu istemi 1939 yılı ortalarında kabul ettiğini göstermektedir.
Sonuç:
"Dersim’de zehirli gaz kullanılarak soykırım yapıldığı" ileri sürülen 1937-938 yıllarında, Türkiye’nin elinde zehirli gaz olmadığı gibi, zehirli gazın silah olarak nasıl kullanılacağını bilen uzman da yoktur. "Dersim Harekâtı"nda zehirli gaz kullanıldığı suçlaması; uydurmadır.
Bu belgelerden sonra bir daha Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü, Celal Bayar’ı, Fevzi Çakmak’ı, Abdullah Alpdoğan’ı, "Dersim"de zehirli gaz kullanmakla suçlayacak olanlar; iftira suçunu işlemiş olacaklardır.
Kısa ve öz olarak ‘’Dersim’de asla zehirli gaz kullanılmadı’’ diyor yazar. Böyle bir şey söylemenin iftira suçu olduğunu bildiriyor. O zaman ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Abdullah Alpdoğan Paşa o kadar salak bir paşaydı ki devletin elinde zehirli gaz olduğunun bile farkında değildi ve ısrarla zehirli gaz istemişti devletten ( 1937 tarihlidir resim 3 ) Ayrıca İhsan Sabri Çağlayangil olsun Muhsin Batur olsun niçin yalan söylemişlerdi? Hepsini geçtim 1942 tarihli bir başka belgede bakın neler demiş zamanın Başbakanı Dr. İbrahim Refik Saydam… ( Bu bir telgrafın daktilo edilmiş halidir. Bilindiği gibi telgraflar o dönemde mors alfabesiyle yazılır daha sonra daktiloda normal yazıya dökülürdü. O bakımdan ‘’ Bu belgenin altında İbrahim Refik Saydam’ın imzası bile yok, belge olarak kabul edilemez denilemez.
19.02.1942 tarihinde Fevzi Çakmak’a yazdığı belgede yazılanlar şöyle: ( Resim 4 )
“Çok sayın komutanım Fevzi Çakmak
Tedip ve Tenkil harekatının neticeleri ve sonuçları hakkında rapor hazırladığımızı bir üst yazı ile size iletmiş idim. Alpdoğan Paşa’ya kızmanıza gerek yok, bir hekim olarak, yakıcı ve boğucu gazların, düşman askerlerine bile uygulanmasına karşı olduğunu belirtmeliyim. Tunceli’de kullanılan bu gazların bir daha kullanılmaması için yasa teklifi hazırlamaktayız. Ön hazırlıklar raporda ifade edildiği üzere kendi halkına kullanılan bu gazların toplu sivil ölümlere yol açtığı görülmektedir. Bir hekim olarak da, bir insan olarak da bundan utanç duyduğumu belirtmeliyim. Bir daha tekerrür etmemesi için gerekli yasal çalışmaları başlattığımı belirtmek isterim.”
Tuceli’de kullanılan zehirli gazlar? Hem de en yetkili ağız olan dönemin başbakanının ağzından…
Resim olayında evet maalesef oltaya gelmişim ama zehirli gaz olayı öyle İngiliz arşivlerinde bulunan bir iki yazı ile kapatılacak bir olay değil.
Dersim’de çok kötü bazı şeyler yaşanmadıysa, devletin alnı ak, başı dikse niçin Dersim olayları okullarda ders müfredatlarının içinde yer almadı bu güne kadar ? Bir tarihçi olarak yetiştirildiğimiz yüksek okullarda bile… ( Benim zamanımda yoktu en azından yani 1974-1978 yılları arasında )
Ben yazılarımın en başından beri ‘’ Dersim’de çok kötü şeyler oldu. Böyle olması gerekmediği halde böyle oldu. Çünkü 1921, 1926, 1930 yıllarında devamlı devlete isyan etmiş olan bu insanları 1937-1938 yıllarında başka türlü durdurmak mümkün değildi. Böyle acı bir son kaçınılmazdı ‘’ Diyorum. Bir isyanın bastırılması söz konusuysa böyle olaylar mutlaka olur, olması da doğrudan doğruya isyan bastırma dediğimiz şeyin doğasında vardır ‘’ diyorum . Kısacası ‘’ Üzücü ama kaçınılmaz’’ diye diye özetliyorum ve eğer bu yapılanlara katliam diyeceksek bunda Atatürk’ün de, İsmet İnönü’nün de, Fevzi Çakmak’ın da, Celal Bayar’ın da, Abdullah Alpdoğan Paşa’nın da sorumluluğu vardır diyorum ve bu fikrimde de sabitim. Geri adım atmış değilim. Yok eğer olaylar üzücü ama planlı bir katliam değil, olayların seyri ister istemez olayları bu hale getirmiştir deniyorsa o zaman ikidebir karşımıza çıkan ‘’ Dersim’in öcünü alacağız’’ ifadesi neyin nesidir? Dersim, öcü alınacak bir şeyse bu Atatürk sevgisi nedir? Bunu anlayamıyorum ve anlamaya çalışıyorum vesselam.
Bu yazımda yaptığım hatayı yine kendi araştırmalarımla ortaya koyduğum ve zehirli gaz kullanılmadığına dair belgeyi yayınlamaktan da kaçınmadığım görüldükten sonra umarım artık Dersim’de yaşananları birilerinin sırtına yıkmak gibi bir derdim olmadığını, amacımın gerçeği, yalnızca gerçeği arayıp bulmak ve söylemek olduğu anlaşılır ve umarım bazı belgeler ortaya koyarak bir şeyleri ispatlamaya çalışan her kes de benim yaptığımı yaparak lehte ve aleyhte ne varsa yayınlamaktan, yazmaktan kaçınmaz. Bir takım belge ve bilgileri kulağının arkasına atmaz…Umarım…
YORUMLAR
Hocam ben elime silahı almışsam vurarak öldüremezsem vurularak öldürüleceğimi de bilirim Dersim olayının neticeside budur oradaki asiler Devlet tarafından yok edilmiştir öyle olmasaydı onlar devleti yok edeceklerdi kısaca bu olayın özeti budur bence ATATÜRKÜN Hiç suçu yoktur her yolu denemiştir sulh etmek için oteritenin sağlanması için bu kaçınılmazdı O bahsi geçen resmi her ne kadar dersim olayında çekilmiş denilsede benim vicdanım bunu bir türlü kabul etmemişti kaleminize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
İşin doğrusu o resim benim de içime sinmemişti.
Selam ve sevgilerimle.
Bu resim olayı, beni de sarmamıştı sözün doğrusu.
Yazıyı okuyunca,
epeyce bir süre tartıştık aramızda eşimle bu konuyu.
Hiç bir Müslüman evladı,
ne suç işlerse işlesin,
dini, imanı, ırkı ne oldursa olsun,
bir insana bu kötülüğü yapma vicdansızlığına sahip olamaz.
Konunun aydınlanmasına sevindim.
Bu Dersim olayları, gerçekten karışık bir durum.
Bir gün gelecek,
bu gün maskelenmek zorunda kalınan bazı yüzler,
tüm gerçekçiliği ile ortaya dökülecek diye düşünüyorum.
O gün,
Atatürk sevgisi flan da kalmayacak.
sami biberoğulları
O resim benim de içime sinmemişti. Çok şükür ki onu ilk yayınladığımda da soran arkadaşlar kesin emin olmadığımı söylemiştim. Neyse ki aslını öğrenmiş olduk şimdi.
Dediğin gibi Dersim olayları ile ilgili sanırım daha çoook uzun seneler konuşacağız.
Şimdilik bu kadar konuşabiliyor olmak bile bir şey..Bundan 20-30 sene önce böyle bir olayın olduğunu bile bilmiyorduk doğru dürüst.
Selam ve sevgilerimle.
İlhan Kemal beyin de çevirdiği gibi,
"Kabaca 1700 yahudinin yaşadığı Ukrayna, Mizocz Ghettosunun kucaklarında bebekleri olduğu halde hizada tutulmaya zorlanarak Alman ve Ukraynalı işbirlikçiler tarafından infaz sıralarını bekleyen yahudi kadınlar.... " diye çevirebiliriz bunu.
Ben de bu resmi bir yerde gördüğümü hatırlamıştım ama sizin yazınızı okuduğumda bir acaba da kalmıştı aklımda...
sami biberoğulları
Ne yalan söyleyeyim ben sizden ya da ilhan kemal Beyden bekliyordum zaten o tercümeyi. İlhan bey daha önce davrandı.
Sağ olun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Düzeltme yapmaktan kaçınmadığınızı iyi bilenlerden biriyim.
Jewish women from the Mizocz Ghetto in the Ukraine, which held roughly 1,700 Jews. Some are holding infants as they are forced to wait in a line before their execution by Germans and Ukrainian collaborators
Yaklaşık 1,700 Museviyi barındıran Ukrayna'daki Mizocz gettosundan Musevi kadınlar. Almanlar ve onların Ukraynalı işbirlikçileri tarafından idam edilmeden önce, bazılarının kucaklarında bebekleri, sırada beklemeye zorlanıyorlar.
Saygılarımla.
İlhan Kemal tarafından 11/24/2014 1:51:41 AM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal tarafından 11/24/2014 3:50:37 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.