Caferiye Camisi, Cüce Şefika ve Kasap Salih
Erzurum’da hafta sonları vaktim varsa ikindi bazen de akşam namazlarını Caferiye Camisi’nde cemaatle kılmayı tercih ederim. Şehrin merkezinde olması, tuvaletlerinin temiz olması, imamın Kuran’ı güzel okuyuşu gibi sebepler beni bu Osmanlı camisine çekiyordu.
2013 yılı bir sonbahar günü ikindi vakti camiye geldim. Daha ikindi ezanı okunmamıştı. Caminin avlusunda, zeminin altında bulunan tuvalete inip abdestimi aldım tekrar yukarı çıktım. Avludaki camiyi yaptıran Hacı Cafer’in ve sanırım akrabaları olan diğer mezarların yanına geldim bir fatiha okudum.Camiye girdiğimde ezan da okunmaya başlamıştı. Namazımı cemaatle kıldım ve camiden çıktım.
Hava hoştu. Güneş, tepeden insanlara sıcacık ışıklarını yolluyordu. Boş bir banka oturdum çevredeki ağaçları, kuşları seyretmeye başladım.Yanımda ellili yaşlarda bir adam belirdi. Parmakları arasında bir sigara vardı. Bana doğru döndü:”- Çakmağınız var mı?” diye sordu. Ben de”-Sigara kullanmıyorum” diye cevapladım.Yanımdaki boş yere oturdu.
“-İyi ediyorsun.Maşallah ne sağlıklısın.Keşke ben de içmeseydim” dedi , gözlerime doğru baktı.
Alnı, göz etrafları kırış kırıştı. Saçlarının önleri dökülmüştü. Uzun olmayan sakalı vardı.Sakalları saçlarına göre daha da beyazlanmıştı.Yüzünde fakirliğin, garibanlığın, kimsesizliğin izlerini seçebiliyordum.
Adı Salih’miş. Caferiye Camisi’ne yakın bir yerde, bir kasap dükkanında yıllarca çalışmış. Dükkan soğuk oluyormuş.Soğuk, karanlık ortamda, beton zeminde kat kat giyinmesi de fayda etmemiş, böbreklerini üşütmüş. Bir böbreğini hastanede almışlar. Daha sonra emekli olmuş.Dört çocuğu varmış.Bir kızını evlendirmiş. Hanımı, biri özürlü iki kızı, bir de liseye giden oğluyla sobalı bir evde, kirada beş nüfus yaşamaya çalışıyorlarmış.
Fakirlikten çok özürlü kızına üzülüyormuş Salih. Ellerini kullanamıyormuş kızı. Otuz yaşlarında bir bebek gibiymiş.Aklı tam başında olmayan, zor konuşan, ihtiyaçlarını göremeyen yaşlı bir bebek. Hanımı, kendisi, diğer kızı toplam üç kişi özürlü kızları için seferber olmuşlar, hayatlarını O’na adamışlar.
Muhabbet başka konulara kaydı daha sonra. Eski Erzurum’u, eski komşulukları konuştuk Salih’le.Söz bir ara Cüce Şefika’dan açıldı. Albay giysisiyle, iki yandan örgülü saçlarıyla şehrin en renkli simalarından olan Şefika’yla kasap dükkanında çok muhabbet ettiklerini anlattı Salih.
Cüce Şefika’nın evi caminin bulunduğu mahalle üzerindeydi.Yalnız bir kadındı.En yakın dostları kedileriyle yaşardı. Ölümünden beş altı gün sonra haberi oldu komşularının. Kapıyı kırıp eve girdiklerinde cesedinin etrafı kedilerle doluydu. Günlerdir aç olan kedilerin hiç birinin Şefika’ya zarar vermediğini duymuştum o zamanlar.
Salih bir ara yanımdan ayrıldı.Yan taraftaki bankta oturan yaşlı bir adamdan çakmak aldı yanmamış sigarasını yaktı, tekrar banka oturdu. Sigarasından derin bir nefes aldı ve Cüce Şefika’yla ilgili duyduklarını anlatmaya başladı.
Şefika bir gün Taş Mağazalar’ın baş tarafında bulunan bir saatçinin tahta tezgahında, ayaklarını öne arkaya sallaya sallaya oturuyormuş. Dükkana yaşlı bir karı koca girmiş. Saatçi yaşlı çifti karşılamış, saatlerin bulunduğu camekandan saatleri çıkarmaya başlamış. Yaşlı adamın bir gözü saatlerde bir gözü de tezgahta albay kıyafetiyle oturan Şefika’daymış.Şefika ağzında sakız dışarıya, caddeye doğru bakıyormuş.Adamın karısı saatleri incelerken adam da Şefika’ya yaklaşmış, gözlükleri üzerinden bakarak usulce:”-Afedersiniz albayım. Ben de albaylıktan emekli oldum.Siz ne zaman doğdunuz, hangi devredensiniz acaba?” diye yavaşça fısıldamış. Kendisiyle ilgilenilmesinden öteden beri hoşlanmayan Şefika:”- İnönü anamı ..ti ben oldum, anladın albayyy” diye yüksek sesle bağırmaya başlamış. Saatçi, emekli albay, karısı şaşkınlıkla birbirine bakmışlar.
Bir 12 Mart Erzurum’un kurtuluş gününde, eski Erzurum Belediye’sinin bulunduğu binanın altında (şimdiki SGK binası) bar oynanıyormuş. Vali, belediye başkanı, müdürler, kalabalık halk kitlesi pür dikkat bar oynayan dadaşları seyrediyorlarmış. Belediye binasının pencerelerinden birinden Şefika başını uzatmış, aşağıya doğru bağırmış:”-Olaaa! Ortadaki uzun oğlan! Ayağlarin yanliş atirsan.Sağan , solan bi bak.” Davul, zurna susmuş. Aşağıda başta vali tüm halk gözlerini pencereye çevirmiş Şefika’ya bakmış. Albay (!) Şefika elini şapkasına götürmüş valiye selam çakmış. Protokol, halk uzun uzun gülüşmüşler.
Salih yandaki adamın çakmağıyla bir sigara daha yaktı yine uzun uzun nefes aldı. Demin Şefika fıkraları anlatırken yüzünde oluşan tebessüm kaybolmuş tekrar hüzüne bürünmüştü.
“- Oturduğum ev nerdeyse üzerimize yıkılacak abi. Tamir ediyorum ama yetişemiyorum. Ev sahibi çok gaddar. Tamir ettiğim yerlerin parasını kiradan düşmüyor. Ben kirayı kuruşu kuruşuna isterim diyor. Kışın ev, çalıştığım kasap dükkanı gibi abi. Kat kat giyiniyoruz ama ısınamıyoruz.Diğer böbreğim de ağırmaya başladı.Onu da alırsalar ben ölürüm artık. Ölmekten zerre korkmuyorum ama ben öldükten sonra özürlü kızım ne olacak, O’na benim gibi bakamaz ki evdekiler. Uykularımda gözlerimin önüne hep kızım geliyor bana melul melul bakıyor. Geçenlerde kızım, baba yaş pastayı görestim bana mumlu yaş pasta alır mısın dedi.Yaş pasta nasıl alayım , ekmek alamıyorum” derken sesi titremiş, gözleri de buğulanmıştı Salih’in.
Salih’in anlattıkları beni de hüzne boğmuştu. Gözlerimin önüne bir an Salih’in özürlü kızı geldi. Önündeki yaş pastanın mumlarını üflüyordu. Bir çocuk gibi neşeliydi. Kalktım iç cebimdeki cüzdanı çıkardım.İçinden bir miktar para çıkardım Salih’e uzattım.”-Pastaneden kızına yaş pasta al eve gitmeden” dedim. “-Abi ben, para almak için anlatmadım bunları, ben dilenci değilim, seni çok sevdim. İçimde biriken duyguları dökmek için sana anlattım, para alamam senden” dedi titreyen sesiyle.”-Benden bir hediye olsun kızına “ dedim ve parayı zorla cebine soktum.Vakit geç olmuştu. Eve dönme zamanım gelmişti. Salih’in zayıf, ince elini sıktım. Caferiye Camisi’nin sararmış yapraklarla kaplı merdivenlerinden birer birer çıktım, Cumhuriyet Caddesi’nin kaldırımlarında yürümeye başladım. Bir günde iki duyguyu, hem hüznü hem de neşeyi tatmıştım. Cüce Şefika fıkralarıyla neşelenmiş, Salih’in özürlü kızı için üzülmüştüm.Hayat buydu.Hüzün de neşe de insan içindi. Kedilerin dostu Cüce Şefika’ya Allah’tan rahmet diliyorum.