- 747 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATTAN NE BEKLİYORUZ.
HAYATTAN NE BEKLİYORUZ. BEKLENTİ NEDİR.
HAYAT : Ömür, Yaşama, Yaşayış. Dirilik, Canlı oluş.
HUZUR : Gönül rahatlığı, başı dinçlik, dirlik(tatlı geçinme), erinç(rahat içinde olmak, üzüntüsü, sıkıntısı olmamak)
BEKLENTİ : Birilerinden hep bir şeyler bekleme hali.
Hayattan ne bekliyoruz sorusuna bu durumda vereceğimiz en kısa ve doğru cevap, huzur olacaktır.
Sağlıklı bir beden ve kişilik yapısı, istediğini elde etmiş şekilde sorunsuz bir yaşam. Hepimiz, hemen hemen böyle isteriz.
Hayatımızı devam ettirebilmemiz için mutlaka başka etkenlerin, oluşumların ve katkıların olması zorunludur. Aksi halde tek başımıza istediğimiz bir yaşamı sağlamamız mümkün değildir. Örneğin; ailemiz olmalı, eşimiz, çocuğumuz, dostumuz, arkadaşımız gibi…işimiz, kazancımız olmalı…barınabileceğimiz bir yuvamız olmalı… sosyal paylaşımlarımız olmalı…medeniyetin imkanlarından ve teknolojiden faydalanma imkanlarımız olmalı…eğitim, sağlık ve güvenliğimiz olmalı.
Görülüyor ki, bunların hiçbirini tek başımıza başarmamız ve bunlarsız bir yaşamı, istediğimiz şekilde sürdürmemiz imkansız. İmkansız olan bir şey daha var ki, bütün bunların bir arada eksiksiz olarak bulunması ya da olsa bile bizim bunlarla mutlu olacağımızın kesin olup olmaması...Ama sadece akıl, beden ve ruh sağlığının mutlaka olması gerektiğidir.
Huzur, kendi elde ettiklerimizle mi, yoksa başkalarının bize verdikleriyle yetinmekle mi oluyor? Ya da ne istediğimizi bilmek; bilerek ve isteğimizle veya istemediğimizle, elde ettiklerimizle mi, elimizde olanlarla mı huzurlu olmak gerekiyor?
Günümüzde ülkeler ve insanlar arasındaki mesafeler kısaldıkça ve her olan bitenden haberdar olundukça kendi huzurumuzu başkalarının huzuruyla kıyaslar duruma geldik. Farkında olarak mı? Hayır. Farkında olmayarak. Ayrıca kıyasladıkça veya imrendikçe bu sefer insanlar arasındaki bilhassa yakınlarımız ve çevremizle olan ilişkilerimiz ve diyaloglarımız, konuşma ve paylaşmalarımız da gittikçe azalıyor. Toplum içinde yalnız olmak gibi…
İnsanlar bir arada olmaya ve paylaşımlarda bulunmaya mecburdur oysa. Yani insan olarak birey halde çok güçsüz ve yalnız, birlik olarak çok güçlüdürler. Bunu tersine yaşamak huzursuzluğun temelidir.
Eski zamanlarda Hint imparatoru, satranç oyununu yanında bir mektup ile hediye olarak Pers imparatoruna göndermiştir.
Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken söyle bir mesaj yazmıştır;
"Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. İşte hayat budur…"
Pers imparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint İmparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister.
Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın, her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar.
Pers imparatorunun baş veziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu; dünyanın en popüler oyunlarından biridir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir. 4 kösesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6’sarhane 12 ayı, pulların toplamı ayin 30 gününü, siyah-beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12’şer hane günün 24 saatini simgeler…
Hint İmparatoruna satranca karşılık olmak üzere tasarlanan tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazırlanır:
"Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. AMA BİRAZ DA ŞANS GEREKİR. İşte hayat budur…" (ALINTI)
ŞANS SİZDEN YANA OLSUN.
Huzur kavramı günümüzde o kadar değişken anlaşılır ve anlatılır oldu ki, kavram kargaşası bir yana ortak huzur anlayışımız artık ferdi huzur anlayışına dönüştü. Yani huzur nedir diye sorulsa herkesin farklı bir anlamla anlatacağı kesin. Bu durumda gerçek olansa ortak huzur anlayışımız yok oldukça bireysel huzuru bulamayacağımızdır. Çünkü, huzurun temeli her ne olursa olsun konuşmak ve paylaşmaktan geçer. Bireysel huzur anlayışı farklılıkları ise bu paylaşımı yok ettiğinden huzursuz olmaya mecburuz sanki.
O halde ne yapmalıyız. Zaman bize bu şartları getirdiyse; aklı, duygusu ve düşüncesi olan biz insanlar, birey olarak uymak ve huzursuz olmak zorunda mıyız?
hayat nedir...
*Aşık Olmak.
*İlk Öpüşme.
*Yüz Kaslarımız Ağrıyana Dek Gülmek.
*Sıcak Bir Duş.
*Güzel Bir Bakış.
*Mail Almak.
*Msj Almak
*Manzaralı Bir Yolda Araba Kullanmak.
*Radyoda En Sevdiğiniz Kişinin Şarkısının Çalması.
*Yatağınıza Uzanıp Yağmurun Sesini Dinlemek.
*Yeni Çıkmış Bir Havlu.
*Satın Almak İstediğiniz Kazağın %50 İndirime Girdiğini Görmek.
*Uzaktaki Bir Arkadaşınızla Telefonda Konuşmak.
*Köpük Banyosu.
*Kıkır Kıkır Gülmek.
*Güzel Bir Sohbet.
*Kumsal.
*Geçen Kış Giydiğiniz Montun Cebinden On Milyon Çıkması.
*Kendinize Gülmek.
*Gece Yarısı Saatlerce Telefon Konuşmak.
*Su Fıskiyelerinin Arasında Koşmak.
*Durup Dururken Gülmek.
*Yanınızda Size Güzel Olduğunuzu Söyleyen Birinin Olması.
*Hakkınızda Güzel Sözler Söylendiğinde Kulak Misafiri Olmak.
*Uyanıp Daha Uyuyacak Birkaç Saatiniz olduğunu Fark etmek.
*Yeni Arkadaşlar Edinmek.
*Eski Arkadaşlarınızla Zaman Geçirmek.
*Yavru Bir Köpekle Oynamak.
*Oda Arkadaşlarınızla Gece Yarısı Sohbetleri.
*Güzel Düşler.
*Arkadaşlarınızla Araba Yolculuğu Yapmak..
*Sevgilinizle Yorgana Sarılıp İyi Bir Film Seyretmek.
*Çok Güzel Bir Konsere Gitmek.
*Çikolatalı Kurabiye Yapmak.
*Sevdiğin İnsana Sıkıca Sarılmak.
*İstediği Armağanı Alan Kişinin Yüzündeki ifadeyi görmek.
*Güneşin doğuşunu seyretmek.
-Ve Bir Söz;
“ALDIGIN HER NEFESİ FIRSAT BİL,
OT DEĞİLSİN YENİDEN BİTMEZSİN…”
CAN DÜNDAR…
Huzurlu değilsek huzurlu olduğunu sandığımız yere veya başka bir yaşam tarzına geçebilmek çözüm müdür, olmalımı veya geçtiğimizde huzurlu olabilecek miyiz? Bireysel huzur arayışlarımız arttıkça bu tür davranışların kolayca olacağını düşündüğümüz oluyor veya yapanlar oluyor. Fark edip düzeltmekle, kendi hatalarımız, yanlışlarımızı veya farkındasızlıklarımızı görmekle; kaçmak veya kaçış arasındaki ayrıntıyı karıştırıyoruz aslında. Huzursuzluğumuza çözüm aramak yerine kaçmak, veya kusurlarımızı azaltarak ve kimseyi kırmadan huzur arayışlarımıza yönelmek arasındaki farkı da ayırmamız gerekir.
Huzursuzluğumuz neden? Birey olarak ve toplumun bir ferdi olarak, huzursuzluğumuzda bizim kusurlarımız nelerdir? Ben huzursuzsam çevrem huzurlu mu? Benim istediğim huzuru karşımızdaki kişinin de isteme hakkı yok mu? Elbette hiç kimsenin mükemmel olamayacağı kesindir.
İşte bunun için herkesin kusurlu olabileceğini düşünmek ve ortak anlayışımızı, paylaşımımızı oluşturmak zorundayız.
Kibir ve fark etmemek, oysa en büyük kusurdur. Bu iki büyük kusur, huzursuzluğumuzun nedenlerini hep başkalarında aratması ve başkalarından beklentiye sebep olmasıdır.
KİBİR : Kendisini herkesten üstün tutma, kendinden başka kimseyi beğenmeme…büyüklenme
Beklenti; aynı zamanda kişilerde, KİBİRE de neden olmaktadır. Örneğin; eşimiz veya arkadaşımıza güzel bir davranış sergileyeceğimizde, o selam versin veya ben ondan daha iyiyim, önce o konuşsun diye düşünürüz, sergileyeceğimiz güzel davranıştan vazgeçeriz. Yardım edeceksek vazgeçeriz belki, ya da yardım isteyemeyiz. Kendimizi beğenmişlik içinde buluruz.
Şu gerçeği hiç unutmayalım. Yanlış giden bir şeyler varsa, mutlaka iki taraf da yanlış yapıyordur. Birlikteliklerde veya paylaşımlarda tek taraflı yanlışlık yoktur. Az veya çok farklığı olabilir.
Aynı durum huzur ve mutlulukta da geçerlidir. Karşılıklı oldukça daha da artar.
Mutluluk ; Bireysel davranışlardan, etkinliklerden kişinin ve efradının haz alarak bir yaşam sürdürmesidir. Beklentilerin olmadığı, kendi edinimlerimizle huzurlu olmak, huzuru yaymak.
Mutluluk ; Nesnelerin ve beklentilerin sağladığı yaşam biçimiyle değil, yaşam biçimimizi nesnelerle zenginleştirmektir.
Benim hayattan beklentim; kişilerden beklentisiz, nesnelere bağımlı olmayacak şekilde, ama nesnelerle kendi imkanlarımla zenginleştirerek sağlayacağım huzurlu bir yaşamdır. Alan el değil, veren el olmak… Kibirsiz ve farkında olarak…
Haluk Kalkay
Sevgiyle Kalın.
Sevgi ve Saygılarımla.
YORUMLAR
Döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı- turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın diline
baştan tutabilirsen yolunu
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktada
SEN dayanabilirsen tek...
Rudyard Kipling
J.Caristian da "silgi kullanmadan yaşama sanatına hayat diyoruz" der.
çok değerli bir yazıydı
emeğinizi alkışlıyorum