Mektup- 2 bölüm
Başım var diyorum, beynim var. az sonra kesilecek kavaklara sevgiyle bakarak, oturup şiirler yazıyorum.
Benden küçük evli kadın, karşı pencereden beni gözetliyor. Elimdeki kağıt, kaleme gülüyor. Ne
yani okul çağı geçmiş kimseler bir şey okuyup yazamaz mı? Cahillik işte.
Gene kızlarla geziyorsun.
Seni düşünüyorum. Leylaklar çiçek açtı. Çubuk’taki kahveler boş gezen adamlarla çakılı. Gelsin
çaylar, kumar kâğıtları. Sigara içmek serbest. Herkes duman altında. Sen o kahvahanelerin
birinde elinde sigaran, kimi düşünmektesin?
Selda ince sesiyle şarkı söylüyor mahvelde.Sesi taa kulağıma dek ulaşıyor. Şu benim halimden
bilen çileli nazlım diyor.Sesi akşam sessizliğinde tüm mahalleyi sarıyor. Beni hiç düşünür mü
bu şarkıda.Aynı kasabanın havasını soluduğumuzu.Bir kaç adım yürüsen beni bulacağını.Acaba
taşlara oturup beni düşündün mü hiç?Yoksa o lâcivert hırkalı kızı mı düşündün? İkimizi de mi?
Daha başkalarınıda mı?
Delirmemeliyim
Rakı şişesini elinde pencereme sallıyorsun uzaktan.Geç zamanlara kadar içip sallanarak evinin
yolunu tutuyorsun. Koluna giriyor yürüyemediğini gören arkadaşların. Evine götürüp bırakıyor
yanında kalan son ikisi..
Eksik değilim. Islak bulutlu göğe bakarken bunu düşünüyorum. Sen mutlak sevilmeliydin. Ben de. Başkalarının da hakkı var sevilmeye. Ellerimiz nasıl doğal uzantısıyla vücudumuzda yerini
alıyor,işlevini yapıyorsa,her organımız gibi kalbimizde doğal görevini yapıyor;sevgiyle çarpıyor.
Sana olan sevgimden utanmıyorum. Bazen birileri alaylı, tuhaf bakışlarını fırlatsalar da..
Senin sevgilerinden de utanmıyorum. Tapulu malım değilsin.
Sevecen yüreklerimiz var. Eksik değiliz. Bir peri büyülemedi bizi. Kuşlar gibi göklerde de uçmuyoruz.Şu soluduğumuz hava bile sevgiyle alınıp veriliyor.
Bir at arabası gürültüyle geçiyor yoldan. Uzun siyah tüylü komşu köpeği Tombul havlıyor ardı
sıra. Hava ıslak. Kasım yapraklarını seyrediyorum. Sobam hâlâ yanıyor. Ellerim, ayaklarım sıcak. İnceden yağan yağmurda yürümek istiyorum. Araçlar geçsin yoldan. Pardesüme çamur
sıçratsın varsın.. Seni göreyim..
Yine yağmur yağıyor. Bana doğru dönüp baksan, sanki kendimi pencereden aşağı atarım. Ay
ışığında ve yağmurda ışıyan söğüdün tepesine bakıyorum. Gözlerini anımsatıyor. Kahvede
oyunun başından kalkarsan, önümdeki yoldan geçeceksin. Seni göreceğim. Ben her yanımı
zincirlerle bağlayacağım. Tüm dışımda açan gülleri içime atacağım. Tatlı, güzel şeylerin hepsi içimde kalacak. Önüne çıkıp merhaba diyemiyeceğim. O kahvelerin önündeki dedikoducu yaşlı
adamlar, pencere kovuklarından yolları gözetleyen dedikoducu kadınlar var ya, işte onlar belirleyek benim yaşantımı. Onların
yüzünden acı çekiyorum, çekeceğim de. İçimdekileri bir okuyabilseler, kimbilir ipe çekerler beni. İçime gömülün bütün güzel duygularım.İyi insanlığım içine gömül.Artık bir deli gibi bağır
köpek gibi havla; gençlik bunalımı diye bir isim taksınlar, delir!..
Başım var. Beynim. Aklım. Yazı yazan, resim yapan ellerim. Seven yüreğim.
Yağmurlu yoldan kaç kez geçiyorsun bana bakarak. Eline tüm içtenliğimle verdiğim kırmızı gül.
Kokluyorsun gülü. O an seninim diyorsun. Hayır! Önüne koşamıyorum. O şişman dedikoducu
kadınlar, yaşlı çok bilmiş adamlar kesiyor önümü. Merhaba diyemiyorum. Geçip gidiyorsun
adamları görünce lâcivert hırkalı kızın sokağına.Kız seni bekliyor evlerinin penceresinde.Önüne
koşuyor, çocukluğun verdiği ataklıkla. Merhaba diyor. sana. Sen de merhaba diyorsun gülerek.
Kol kola geziyorsun Ankara’da.
Bir eve kilitleniyorum sonunda. Küçük bahçesi olan, sobalı bir eve. Yol çamur içinde. Birazdan
çocuklar okuldan gelecek...
Eski yazılarımdan..
YORUMLAR
Değerli arkadaşım.
Kendi sıkıntılarım sebebiyle uzun süre siyete girememiş, girsem de ancak kendi yazılarımı asıp sadece arkadaşların yorumlarına cevap verebilmiştim. Bu gün biraz zaman bulabildim. Bu yazı dizinin her iki bölümünü de okudum ve yorum yazdım ama dönüp baktığımda yorumumun yok olduğunu gördüm. Sanırım yine teknik bir arıza oldu.
Evet zor bir yazı türüdür yaşadıklarımızdan daha çok hayallerimizi, iç dünyamızı, ruh halimizi kaleme almak ama siz zoru seviyorsunuz zaten. Genelde sare arkadaş gibi ben de tarzım olmayan bu tip yazılardan sıkılırım ama sizin yazınız hiç de sıkmadı. Okurken zevk aldım mı? Edebi açıdan evet elbette. İçeriği buruk olsa da o kadar güzel ele alınmış ve o kadar ustaca kağıda dökülmüş ki duygular hiç de zorlanmadan bir çırpıda okudum her iki bölümü de.
Bence oldukça başarılı. Kutlarım.
Selam ve sevgilerimle.
glenay
bir ikigün ben de internete giremeyeceğim..Ankarada, kardeşimdeyim..
selâm ve sevgilerimlei..
merakla yollardan beklenen gelir
gelişi sana değildir..
yürüyüp gideceği yolda
insanlar
arabalar
gençler
yaşlılar
kızlar
selikanlılar
ilgi duyan
hayran olan
malı götürür elini çabuk tutan
bakakalmadık mı
birileri tutup gittiğinde birilerini
hangimiz ağlamadık
sanki haksızlıklara
tebrikler kardeşim
glenay
ağır olan altta kalıyor,
neyse durumdan memnunum artık,
iki güzel çocuğum var ve torunlar..
Çok teşekkürler,
selâmlar..
Hüzün yanı ağır basmış yazının.
Bazen düşünüyorum da,
yüreğimizin en müstesna yerinde uyumaya bıraktığımız hatıralarımıza,
hiç güneş yüzü göstermesek mi acaba?
Ben, bu yolu seçenlerdenim.
Hiç sevda şiiri, sevda yazısı yazmam mesela.
Mümkün olduğunca da okumam, yorumlamam.
Yani,
boşu boşuna neden hüzün yağmurlarını davet edeyim ki son baharıma?
Ama,
her şeyin bir güzelliği var tabi ki.
Hissedene... Hatırlamayı sevenlere...
Son kısım çok etkileyici idi.
Sonunda, bir sobalı eve kapanmak...
Dokunmadı desem, yalan olacak...
glenay
İster istemez geriye dönüp bir bakıyorsunuz arkanıza,
artıkeskisi kadar önemli olmasa da..
selâmlar..
Gerçekten de beğenerek okuyorum senin bu tür yazılarını...
Aslında ben bu tür yazılardan sıkılırım ve okumam sonuca kısa yoldan giden yormayan yazıları okumak bana daha cazip geliyor...belki de gün içinde çok şey okuduğumdan..
Seni kutluyorum...
Mektuplarının devamını bekliyorum...
Sevgimle...
glenay
bu türde yazmaya devam etmeliyim.
çok, çok teşekkürler,
sevgimle..