GÜL PEMBE
Sarı kıvırcık saçlı ,pembe beyaz çiçekli basma elbisesi içinde küçük bir kelebek gibiydi. Kendinden büyük iki ablası oturmuşlar toprağa. Hararetli bir şeyler konuşuyorlar. Onu duymuyorlar, elinde bir küçük çapa “tak diyer” diyerek vuruyor ortancanın başına. Gülüşüyorlar.
Evin kocaman bahçesindeki elma ağaçları da katılıyor bu gülüşlere. Eskişehir’in Merkez Doğan kaya köyünde doğmuşum diye başlıyor söze. Köyümüz bendeki anısı bir cami, bir çeşme .Ablamda köy öyle yaşar ki ben de yaşamış gibi hayal ederim. Benden büyük ya daha çok yaşamış orada. Ona göre köy dedemin akasyaları ile başlar. Nenemin Fatmagülleri, girginaları . Avluda akasya açtı mı, toprağa yattığınızda bulutlar altınızda sanırsınız. Baktıkça genişler gökyüzü. Geniş alanlar olmalı insanın gönlünde. Ferah, uçsuz bucaksız.
Arılar bal kovanlarına seremoniyle girer çıkarlar. Kovandan oğul balı alındı mı, kaymakla yapılan kırma böreği ile yemeye doyum olmaz.Bazen kara yerler olur petekte, o daha şifalı der dedem. Dedem yataktan dimdik kalkan uzun boylu, seri hareketli bir insan. Köyün imamı ,şimdiki gibi ezan hoparlörden okunmaz. Minareye dolana dolana çıkan merdivenlerden beş vakit çıkıp inmek gerek. Çıta gibi göbeksiz oluşu buna bağlı belki de.
Akşam çökünce isli lamba şişesi gölge oyununa başlar.
Yemekten sonra ,saklandığı köşeden dedemin ,tahtadan , yuvarlak, üstünde kapağı olan kahve kutusu yerinden çıkar, kahve dedirmende çekilir ,bir pişirimlik. Bakır cezve ispirto ocağına sürülür, yavaş yavaş, kokusu ayyuka çıkana kadar pişerdi. Canımız çekse, gerekçe hazır” kızlar içerse kara olurlar” .İnanır çekilirdik bir tarafa.
Babam denince, ablamın yüzü görülmeye değer olurdu, güneş gibiydi yüzü, anlattıkça ışıl ışıl olurdu.. Babam kaçağa giderdi ,o zamanlar. Gece yarısı avlu kapısına gelince, içtiği Bafra sigarası marifetini gösterir ,öksürmeye başlardı. Ne akla hizmetse zınk diye kalkardı. Peşkiri elinde hazır edip ,beklemeye başlardı. Sofra kurulur ikisi yerdi. .Ben için için kıskanırdım.
Başaklar dolunca orak biçilirdi. Saplar angıçların üzerinde at arabasıyla harman yerine yığılırdı. Hırsız endişesiyle sapların arasında yatmak bizim için bir başkalıktır. Ama beni yatırmazlardı dışarda. Babama gökyüzünün altında sarılıp ,korkusuzca uzanmak gizli bir ayin gibi gelirdi ablama. Anlatırken bile o güzelliği yaşardı. Eğer sabah gün ışırken babamı yanında göremezse yenilmiş sayıyordu kendini. Bense isyan ediyordum küçük oluşuma.
Harmana serilen sapların üzerinde bir atın çektiği, altı çakıl taşı döşeli ucu kalkık tahta dövene bindik mi, başka şehirlere doğru yol alıyoruz sanırdık. Buğday değil ama, arpa tozu bağrımızı yaksa da yine de inmezdik dövenden. Bir de köyün hiç dinmeyen rüzgarında savrulurduk ;bazen biz ,bazen yolunan nohut, mercimek. Bez bebeği Fatmagül içinde sızıdır. Göçerken onu unuttuk. Belki de gelmek istemedi koca şehirlere. Aslında ben de gitmek istememiştim. Ablam böyle der susardı. Bilirdim ki babamın kasketinin kokusu çalınmıştır burnuna.
Ailedeki köyden kente geçiş sancıları bana da yansıyordu.
Koca apartmanın bodrumu düşmüştü payımıza. Üstelik yalnız da değildik. Kalorifer kazanına komşu olmuştuk. İçimiz dışımız mazot kokuyordu. Servise çıktığımızda süslü elbiseli kadınlar burunlarını kıvırırlardı. Ekmeği elinle tutma, sucuğu koklama , peyniri öbür bakkaldan al diye tembihlerlerdi. Hatta azarlarlardı Oyalanma diye de eklerlerdi. Biraz utanır çekilirdim.
Babama ben çıkmasam servise deyince kızardı. Annem gündüz temizliğe gittiği evlerden sinirli gelirdi. Ev hep kalkıp gitmeye hazır gibi tedirgindi. Pencereden çıkıp gökyüzünü gördüğümüzde ciğerlerimizden önce biz bayram ederdik . Genelde kapıyı kullanmaz toprak hizasındaki pencereden girer çıkardık. Koca blokların arasında çok da uzun kalınmıyordu dışarda.
Okul da iyi gitmiyordu. Ortadaydım. Zayıfım vardı. Bizde adetti kız 15 ini geçti mi görücüler başlardı. Büyük ablam evlenmişti. Diğeri hizmetçilikteydi. Ben kendimi yük gibi hissediyordum evde. Sonunda belki 16 yaşım dolmadan , gelen bir görücüye verdiler .Evlendim. Kocamın evinde daha çok güneş görürüm Diye avunuyordum. Güneş ise benden hep uzaklaşıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.