- 574 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Parça Güneş
Bir insan çok kötü bir şey yapıyorsa, bir çocuğa eziyet ediyorsa mesela, bir kediyi tekmelediyse, çok fena gururunu kırmışsa birinin, yani velhasıl kötü biri gibi davrandıysa, en azından o an için ya da çok daha kötüsü genel bir kabul olarak o insan mutluluğa inancını tamamen yitirmiş demektir.
Çünkü öyle bir inancı olsa, kötülük olarak nitelenebilecek her davranışın günün birinde saklandığı o kuytudan çıkıp mutlu olduğu an’ı gölgelere boğacağını da bilir. Çünkü bir insan hem mutlu hem de kötü olamaz. Kendini o kadar iyi hissediyorsan, mutluluk göğsünde bir yerde ılık rüzgârlar estiriyorsa, hiç içinden gelmez çünkü birilerinin canını yakmak. Ama yaktığın canları da düşünmeden edemezsin.
Bu yüzden ben küskün gözlerden çok korkarım. Işıksız bakışlardan… Bir şeyler söylemek isterim o gözlerin sahibine. Sesimle ya da başka bir parçamla karanlığına bir parça güneş getirmek… Öyle bakan birine yaklaşacaksam tenha bir yer de seçmem tabii, özellikle de erkekse. O kadar da değil… O İtalyan kadını hatırlarım, barış için yollara çıkmış… Ya da Amerikalı fotoğrafçı kadını… Kim bilir daha ne çok örnek vardır kötülük yapacak kadar mutlu olmaktan ümitlerini kesmiş o karanlık ruhlu insanlara dair…
Ama yine de konuşmak isterim onlardan biriyle. İlle de tecavüz gibi uç noktada bir kötülük olması da gerekmiyor konuşmam için… Bir çocuğu şöyle hafifçe bir ittirmek bile yeterli bence bir insanı kötü kategorisine sokmaya. Yeter ki o çocuk o hareketteki şefkatsizliği, hiçe sayılmayı görebilsin…
İşte böyle insanlardan biriyle etrafta gerektiğinde yardıma çağırabileceğim birileri de olmak kaydıyla uzun uzun konuşmak isterim. “Hangi noktada kaybettin hayata inancını?” diye sorarım başta. “Yaptığın bu kötülüklerle kendini mutsuzluğa mahkûm ettiğini görmüyor musun?” Çünkü böyle olumsuz şeyler en çok mutluyken hissettirirler kötülüklerini. Sen hak etmiyorsun bu mutluluğu derler.
“İşini sevmiyor musun?” diye sorarım. “Eşine âşık değil misin yoksa? Ya da paran mı yok, çalışmıyor musun? Madde bağımlısı mısın? Evli değil misin yoksa? Yoksa özel biri de mi yok hayatında? Neden bu kadar kötüsün?”
Onların yüzüne baktığımda bulutlarla kaplı bir gökyüzü gelir aklıma. Küçücük bir boşluk bile olmayan içinde, minicik bir ışıltının bile dışarı sızmasına izin vermeyen… Eğer onlardan biriyle konuşacak olsam “Ama arkada güneş var, bilmiyor musun” demek isterim, sesimin içten olmasına elimden geldiğince gayret ederek. Ama ben bile inanmam herhalde sesime… Çünkü güneş hiç de ortaya çıkmaya niyetli gibi görünmüyordur onların göğünde. Kendi göğüme bakıp da onlara güneş açacak az sonra demek hiç de adil değildir. “İşimi sevmiyorum!” diyecektir belki de soruyu yönelttiğim insan. “Bu saatten sonra değiştiremem ki işimi!” Ya da “Evet, aşk maşk kalmadı!” diyecektir. “Eşimin evlendiğim kızdan yirmi kilo fazlası var.” Ya da “Uzun yol şoförüyüm…” diyecektir. “Ailemle en son iki ay önce kahvaltı edebildim. Sence işimi sevme gibi bir seçeneğim olabilir mi?”
Konuşmanın bir yerinde konunun başlangıç noktasını karıştırmaya başlarım. “Ben bu adamla niye konuşuyorum ki?!” derim. “Konu kötülük değil miydi? Peki, biz niye bir saattir mutsuzluktan söz ediyoruz?”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.