- 2042 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!..
25.Ölüm Yılında Üsdat Necip Fazıl KISAKÜREK’ i RAHMETLE ANIYORUZ!..
26 Mayıs 1905`te İstanbul`da doğdu. Çocukluğu, büyük babasının İstanbul Çemberlitaş`taki konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız Kolejleri ile Bahriye Mektebi`nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki), İbrahim Aski gibi isimler vardı. Necip Fazıl hocalarından en çok İbrahim Aski`nin etkisinde kalmıştır. Tasavvufla ilk tanışması da hocası İbrahim Aski`nin verdiği kitaplarla olmuştur.
Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü`nü bitirdikten (1924) sonra, Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile gönderildiği Fransa`da, Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü`nde okudu. Türkiye`ye dönüşünde Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Robert Kolej, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi`nde ders verdi(1939-43). Sonraki yıllarında edebiyata yönelerek fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
Necip Fazıl, annesinin arzusuyla şair olmak istedi (bunu düşündüğünde henüz 12 yaşındaydı) ve ilk şiirleri Yeni Mecmua`da yayımlandı. Milli Mecmua, Anadolu, Varlık ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirmeyi başardı. Daha sonra Paris`e gitti ve dönüşünde yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitaplarıyla edebiyat dünyasında patlama yaptı. Necip Fazıl bu eserleriyle genç yaşta şöhreti yakalayarak, çağdaşı şairlerin önüne çıkmayı başardı. Edebiyat çevrelerinde hayranlık aynı zamanda heyecan uyandırdı. 1932`de Ben ve Ötesi adlı şiir kitabını çıkardığında henüz otuz yaşına basmamıştı.
Necip Fazıl için 1934 yılı hayatının dönüm noktası oldu. Çünkü hayat felsefesinin değişmesine neden olan ve Beyoğlu Ağa Camii`nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile bu dönemde tanıştı. Ve bu kişiden bir daha kopmadı. Necip Fazıl`ın, üstün bir ahlak felsefesini savunduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar (Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak).
Necip Fazıl aralıklarla gidip uzun sürelerle kaldığı Ankara`ya üçüncü gidişinde, bazı bankaların da desteğini sağlayarak 14 Mart 1936`da haftalık Ağaç dergisini çıkarmıştır. Yazarları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Mustafa Sekip Tunç`un da bulunduğu Ağaç dergisi, yeni kapanan Yakup Kadri`nin Kadro dergisi yazarları Burhan Belge, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir ve İsmail Hüsrev gibi yazarların savunduğu ve dönemin etellektüellerini hayli etkilemiş bulunan materyalist ve marksizan düsüncelerine karşı spiritüalist ve idealist bir çizgi izlemiştir. Ankara`da altı sayı çıkan Ağaç dergisi daha sonra İstanbul`a nakledilmiş ancak fazla okur bulamadığından haftalık Ağaç dergisi 17`nci sayıda kapanmıştır.
Necip Fazıl, 1943 yılında dinsel ve siyasal kimliği ön plana çıkan Büyük Doğu adlı dergiyi çıkardı. 1978 yılına kadar aralıklarla haftalık, günlük ve aylık olarak çıkarılan Büyük Doğu`da iktidarlara cephe alan Kısakürek, yazı ve yayınları yüzünden mahkemelik oldu, hapse girdi ve dergi birçok kez kapatıldı. Sultan Abdülhamit taraftarı olan Necip Fazıl giderek İslamcı kesimin önderlerinden biri oldu. Ağaç dergisinde olduğu gibi, Büyük Doğu`nun ilk sayılarında da yazar kadrosu hayli kozmopolittir. Bedri Rahmi, Sait Faik gibi yazarların imzası dergi sayfalarında görülmektedir. Ancak, Büyük Doğu, dinsel bir kavga organı durumuna gelince bu yazarların bir kısmı ayrılmıştır. Necip Fazıl 1947 yılında Büyük Doğu toplatılınca Kasım-Aralık ayları arasında üç sayı devam eden Borazan adlı siyasal mizah dergisini çıkarmıştır. Sık sık kapatılan veya toplatılan Büyük Doğu`nun çıkmadığı dönemlerde günlük fıkra ve çesitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babialide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gibi gazetelerde yayımlayan Necip Fazıl, Büyük Doğu`da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi takma isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde konferanslar verdi.
Necip Fazıl, Sabır Taşı adlı oyunuyla 1947 yılında C.H.P. Piyes Yarışması Birincilik Ödülü`nü almış, doğumunun 75. yıldönümünde Kültür Bakanlığı`nca "Büyük Kültür Armağanı" ödülünü (1980) ve Türk Edebiyatı Vakfı`nca "Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi" ünvanını almıştır.
Necip Fazıl Kısakürek yazılarını yazmaya devam ederken uzun süren bir hastalık dönemi geçirdi ve sonra 25 Mayıs 1983`te Erenköy`deki evinde öldü. Fatih`te düzenlenen cenaze merasiminden sonra Eyüp sırtlarındaki (Piyer Loti`deki) kabristana defnedildi.
VASİYETİ
1- Bu vasiyet,çoluk-çoğumun ve şahsi yakınlarımın dar ve hususi kadrosundan ziyade,onların da içinde olduğu geniş ve umumi zümreyi muhatap tutuyor.Başta gerçek Türk`ün ruh köküne bağlı yeni gençlik,şu kadar yıllık mücadele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her fert, kısaca Allah ve Resulüne perçinli herkes...Onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni gençliğe ısmarlıyorum! Eğer üzerilerinde bir hakkım varsa, Hesap Gününde tek tek sorumludurlar.Emanetim,beni seven ve İslam davasında bir hak sahibi olduğumu kabul eden herkese...
2- Fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum. Bu bahiste bütün eserlerim,her kelime,cümle,mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir.Eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz "Allah ve Resulü;başka her şey hiç ve batıl" demekten ibarettir.
3- "Büyük Doğu Yayınları" kitabevi kuruluncaya kadar şunun bunun neşrettiği eserlerim arasında mukaddes ölçülere karşı küçük ve hafif çapta laubali,dikkatsiz ve ciddiyetsiz,hürmet ve haşyetten mahrum ve ne varsa - isterse nokta veya virgül olsun-onları reddediyor,malım olmaktan çıkarıyor ve bütün sorumluluğumu,bundan böyle kendi idare, murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlı yorum.İnşallah Hak bana onları dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamamlanmış gösterir,arkamdan gelecekler de bu örneklere göre devam ederler, virgül oynatmaktan bile çekinirler. İslama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler ise,çoktan beri eser çerçevem dışına çıkarıldığı,herbirinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile kullanılmamalı ve onlarla müminleri benden çevirmek isteyeceklere -çok denenmiştir- şu cevap verilmelidir: "Koca Hz.Ömer bile Allahın Resulünü öldürmeye davranmış ve peşinden bütün sahabilerin,derecede ikincisi olmak gibi bir şerefe ermiştir.Hiç ona bu ilk davranışından ötürü sonradan dil uzatan olmuş mudur? Belki o noktadan bu noktaya gelmekte faziletlerin en büyüğü vardır." Eserlerim mevzuunda vasiyetim kısaca şu: İlk yazılarımdan birkaçı asla benim değil;sonrakiler de en dakik şeriat mihengine vurulduktan,yani nasip olursa tarafımdan bütünleştirildikten sonra benim...Bir kısmını şimdiden tamamlamış bulunduğum eserlerim üzerinde bu ölçüyü devam ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu ise,mirasçılarımın ve manevi mirasçım gençliğin...
Ben öldükten sonra kim ve ne suretle eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile olsa örselerse,tezgahını başına yıkınız!
En büyük korkularımdan biri,nice müellifin başına geldiği gibi, ölümümden sonraki tahriflerdir.
4-Beni,ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi,İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz!
Burada,umumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım:1935 yılında,Mürşidim ve Kurtarıcım Esseyyid Abdülhakim Efendi Hazretlerine, bir yazımı okumuştum.Bu yazı,kendilerini tanıdıktan sonraki dünya görüşüme ait olarak,zamanenin bize aykırı,meşhur bir gazetesinde çıkmıştı ve Türk`ün tarih muhasebesini İslami tafekkür noktası etrafında çerçeveliyordu.
Yazıyı ellerine aldılar,kalem istediler ve üstüne öz elleriyle "altın ile yazılacak yazı"buyurdular.İşte hususi zarfında duran bu kesilmiş makaleyi,bütün eserlerimin tasdiknamesi olarak kefenime iliştirsinler..
5-Nasıl,nerede ve ne şekilde öleceğimi Allah bilir.Fakat imkan aleminde en küçük pay bulundukça,biricik dileğim Ankara`da Bağlum nahiyesindeki yalçın mezarlıkta,Şeyhimin civarına defnedilmektir.Elden gelen yapılsın...
6-Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum.
Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa,ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum...Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...
7-Cenazemde,namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Nede,kim olursa olsun,kadın...Ve bilhassa,ölü simsarı cinsinden imam! Ve "bid`at" belirtici hiçbirşey!...Başucumda ne nutuk,ne şamata, ne medh,ne şu,ne bu...Sadece Fatiha ve Kur`an...
8-Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak...Mevlid de istemem!
Onu,uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız!
Sadece Kur`an...
9-Şimdi sıra en büyük dileğimde...Müslümanlardan,Eğer bu davada hizmetim geçtiğine inanan varsa,şunları istiyorum: Her ferdin,herhangi bir kifayet hesabına yanaşmaksızın,benim için "Necip Fazıl`ın kazaborcuna karşılık" niyeti ile bir günlük (Beş vakit)namaz kılması ve yine birgün oruç tutması... Mevtanın ardından,onun için kaza namazı Şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat Hanefilerce de rahmettir.
Her ferdin,en aşağı yüz Tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi...70 bine dolması lazım...Bir de,üzerimde hakkı olanların bunu Allah rızası için helal etmeleri...
Ölünceye dek,üzerimdeki Allah ve kul haklarından mümkün olanını ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem dene olacağını,nereye,hangi noktaya varabileceğimi bilmiyorum ve yardımı müslümanlardan bekliyorum.
"Şey`en lillah" tabiriyle bana Allah için bir şey veriniz !Yardımınızı
esirgemeyiniz!
10-Allahı,Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele düşmanlarını!..Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!
11-Beni de Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından birtakım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız!
Kaynak: www.aruz.com/dosya_nfkana.htm
YORUMLAR
Ardında eserler bırakan kim unutulmuş ki. Değerli ve Eşiniz Tülin Sen Altınlı da bıraktığı eserlerle unutulmayacaktır elbette.Saygilarimla
büyük üstad ruhun şad olsun
"Ya bin yıl, ya bin asır sonra o gün gelecek.
Koklarken küllerimi mezarımda bir böcek
O kadar yanacak ki, bir yüksüklük toprağım,
Yerden bir damar gibi kopup fışkıracağım!"
(NFK-Ruh)
Unutulmaz o büyük şair, unutulmayacak da... Edebiyatımızın, özellikle şiir tarafının hem etkilediği kişiler bakımından hem de kendi eserleri bakımından en önemli ismidir o.
Duyarlılığınıza içten teşekkürler...