- 881 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KORKU
Hiroşima üzerinde patlatılan ve yüz binlerce insanın canını alan atom bombası tam kırk yıl sürecek bir siyasal çatışma dönemini aynı zamanda bloklar arası çılgın bir silahlanma yarışını başlatmıştı. Öte yandan ise, insanlığın mutlak bir felakete doğru sürüklendiğinin bilincine varan çeşitli ülkelerdeki bilim, sanat adamları, düşünürler, yazarlar siyasal görüşleri ne denli değişik olursa olsun militarizme savaş kışkırtıcılığına karşı koymak evrensel barışı savunmak amacı ile bir araya geldiler. Böylece 1950 yılında dünya barış hareketi onun örgütsel birliğini temsil eden Dünya Barış Konseyi doğdu. Kurucuları arasında Pablo Picasso, Luiz Aragon, Pablo Neruda, Langston Huges ve Huges gibi kara tenli olan Amerikalı Şarkıcı Paul Robeson vardı. Konseyin ilk başkanlığına ise ünlü Fransız bilgini Frédéric Joliot-Curie seçilmişti. Kısa zamanda konseyin bünyesinde insanlığın yüz akı olan büyük bilginler, sanatçılar ve devlet adamları toplandı. Bunlardan biri de Türkiyeli ozan Nazım Hikmet’ti. Nazım Hikmet, yorgun kalbinin son atışına kadar barış hareketinin içinde, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya uğrunda mücadele verenlerin en ön safında yer alacak ve Dünya Barış Ödülü’ne layık görülerek barış madalyası kendisine verilecekti. Büyük ozan Nazım Hikmet o yıllarda Hiroşima’da ölenlere ağıt niteliğinde bir şiir yazmıştı. “Kız Çocuğu” adını taşıyan şiiri şu dizelerden oluşmaktaydı:
Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli
Oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
Büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
Külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
Kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
Teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.
İşte, kısa ama okuyanı derinden kavrayan bu şiir bir çok dillere çevrilmişti. İngilizceye de çevrilen Nazım Hikmet’in bu ünlü şiirini kara tenli şarkıcı Paul Robeson büyük bir titizlikle bestelemişti. Beste öylesine güzel ve etkileyici olmuştu ki; her yerde dilden dile dolaşmış, barış kurultaylarında da hep bir ağızdan söylenen bir türkü olmuştu.
O yıllar Amerika’da zor yıllardı. Zenci şarkıcı Robeson’un Amerika’nın Kore’yi işgaline karşı çıktığı için elinden pasaportu alınmış ve yurtdışına çıkması yasaklanmıştı. Dünya Barış Konseyi üyesi olan Paul Robeson artık türkülerini söyleyemeyecekti. Amerikan hükümeti tarafından Paul Robeson’a konulan bu yasaktan sonra bu usta sanatçıya Nazım Hikmet “Korku” adlı şiiri yazmıştır:
Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
inci dişli, zenci kardeşim,
kartal kanatlı kanaryam.
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize,
Korkuyorlar Robson
Şafaktan korkuyorlar,
Görmekten,
duymaktan,
dokunmaktan korkuyorlar
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten
Sizin de bir Ferhatınız vardır elbet
Robson, adı ne
Tohumdan ve topraktan korkuyorlar
akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
Ne iskonto, ne komisyon, nede vade isteyen bir dost eli
sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine
ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar Ümitten
Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizden korkuyorlar.
Nazım Hikmet’in Robeson’a yazdığı şiiri değerli sanatçımız Edip Akbayram Türküleştirdi. Ne var ki; Edip Akbayram’ın yanık sesiyle okuduğu bu türküyü Robeson hiçbir zaman dinleyemeyecekti. Çünkü, şiir bestelenmeden çok önce ölmüştü.