- 2544 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EKSİLTİLİ CÜMLELER
Arayışların sonu olmadığını biliyorum. Mükemmelin sınırı yok. Güne dair, düne dair ve gelecekten yana kurulan cümlelere bakıyorum yıllardır. Anlamaya çalışıyorum yıldızlı geceleri, hem geceyi hem de yıldızı. Anlamaya çalışıyorum her baharda yaprak açan kavak ağaçlarını. Mevsimi, kavağı, onu kavak yapan gövdeyi ve her baharda açan yaprakları. İdrakin zorluğunu defalarca okudum kitaplardan. Yorulmak yok derken şairlerin mısraları yetişiyor imdada.
Eksiltili cümleler kuruyorum hayata dair. İş ve oluşların sebep sonuçlarını tahmin etsem de yüklemleri olmayan cümleler düşüyor dilimden. Özneleri belli cümleler bunlar. Herkesin biraz başkası olduğu olmak zorunda kaldığı bir dünyanın ortak cümleleri yüklemsiz kurulan.
Kavrayışların uzun soluklu bir çaba olduğunu biliyorum. Binlerce yıllık insanlık kültürünü yorumlamak senin neyine be adam. İşine bak. Sen sorumlu değilsin öteki hayatlardan. Her koyun kendi bacağından asılır. Ve her hayat benzemez başka hayatlara. Paylaştığın sokaklar, ortak yaşadığın mekânlar, çalıştığın iş yeri… Seni başkasına benzetmeye çalışan zorunluluklar. Açık söylenemeyen ve yargılar. Riyakârlığa iten ve itilenlerin hikâyeleri. Aslında bütün hikâyeler benzer kaynaklardan çıksa da farklı yollara sapar. Hepsinin kaderi aynı sonla biter. Şair, bir tel kopar ahenk kesilir, derken sanırım bu sonu anlatıyordu.
Eksiltili cümleler kuruyorum kadere dair. İş ve oluşların sebep sonuçlarını tahmin etsem de nesneleri olmayan cümleler düşüyor dilimden. Özneleri karmaşık cümleler bunlar. Herkesin biraz başkasının kaderini yaşadığı yaşamak zorunda kaldığı bir dünyanın ortak cümleleri kurulan.
İyi bir gözlemci olmakla başlamalı işe derdi dostlar. Sokağı gözle, insanlar nerelere, nasıl ve niçin akıyorlar. İyi takip et. Marketlerden, alış veriş merkezlerinden ellerinde poşetlerle çıkan insanlar ne alır ne yer ne içerler. İşte hayatın altın anahtarından biri budur. İnsanlar kazançlarını hangi yollarla harcıyorlar, faturalarını nasıl ve hangi kurumlara ödüyor. Kalabalık sokaklardan uzaklaşmaya başlayan tercihim haklı mı haksız mı bilinmez ama insanlara fiillerinin kısa vadede değil uzun vadede sorumluluklarını üstlenmeleri gerektiğini hatırlatmak lazım değil mi? Ve ben kaçıyorum, ıssız caddelerini tercih ediyorum şehrin. Tanıdığım insanların samimiyetsiz selamlarından kaçmak ya da onları samimiyetsiz selam vermeye zorlamamak için.
Eksiltili cümleler kuruyorum insanlara dair. İş ve oluşların sebep sonuçlarını tahmin etsem de yüklemleri olmayan cümleler düşüyor dilimden. Özneleri insan olan cümleler bunlar. Herkesin biraz başkası olduğu, olmak zorunda kaldığı ortak kederlerin, sevinçlerin cümleleri yüklemsiz kurulan.
Hayatı iyi yorumlamak, gelecek tasarımlar kuracak kadar okumak lazım diyordu hocam. Başkalarının adamı olmak yerine sadece adam olmak gerekli size derdi öfkeli ses tonuyla. Mevlana’dan hikâyeler süslerdi kitap küfleri kokan odayı. Yunus mısralardan çıkar gelir cübbesini masanın dibine sererdi.
Sadece ben değilim öğeleri doğru sıralamayan cümlelerde. Başkaları da var benim gibi. Farklı çıkış noktalarından hareket eden sürücüler gibiyiz. Diyorlar ki mesele özgürlükse hiçbir şey teferruat değildir. İlk bakışta ne cazip ne parlak ne masum cümle değil mi? Aslı öyle değil. Devamında diyorlar ki ceza kanunun üç yüz bir nolu maddesi değişmeli. Nedir bu madde. Açtım baktım:
Özetle: Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cümle bu. Sonunda ek var. Diyor ki eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz diyor.
Sözde özgürlük savaşçıları Türk Milletine küfretme özgülüğü istiyorlar. Ve eksiltili cümleler kurarak yollarına devam etmek istiyorlar. Ancak bu şekilde nihai hedefleri olan kimliklerinden arındırılmış mankurt olmaya hazır fertlerden oluşan “özgür”topluma dönüştürmek insanları. O kadar özgür oluyorsunuz ki öldürülen insan sayısı bir milyona yaklaşıyor. Dile kolay bir milyona yakın insan. Siz insan değilsiniz. Köleleşen(! ) ruhlarınızın özgürleştirme(! )bedeli olarak kelebek haline geliyor. Ve uçuyorsunuz. Kiminizin adı sanı belli değil. Kiminin mezarları belli değil. Mezar taşı dikilecek özgür(! ) bireylerin mezar taşında diğerlerinden farklı bir şey yazmıyor: Hüvelbaki
Biz bu kelimeyi yakından tanıyoruz. En son bize en yakın Irak coğrafyasına gelenler de aynı sloganları tekrarlamışlardı. İnsan hakları, kardeşlik, demokrasi, kadın hakları, etnik haklar, özgürlük, pazar ekonomisi… Gayrısını saymaya gerek kalmadı…
Kelimeler anlamlarından uzaklaşıp sadece egemenlerin kavgalarının, üstünlük kurma mücadelelerinin bir aracı haline gelmişse tam kurulamıyor cümleler. Hep bir yanı eksik kalıyor. Kimi kendi gibi görmeyi ahlak halinde anlama, var oluş sebebi sayma noktasında dururken diğerleri bunu yüksek çıkarlarının aracı olarak kullanıyor. Ve kirleniyor kelimeler. İnsan sözlerle ufkunu arıyor. Yön çiziyor hayallerine.Hayallere kelimeler yol buluyor.Kirli yüzlü adamların dilinde en masum anlamlarını kaybediyor.
Her kirli kelime ufku karartıyor.
Son olarak yetmiş üç sayfadan oluşan bir belge.Ünlü spekülatör George Soros’un kim olduğu ve dünyada hangi organizasyonların içerisinde bulunduğunun anlatıldığı bölümle başlıyor. Soros’un başkanlığını yaptığı Açık Toplum Fonu’nun desteklediği dünyadaki örgütler, Gürcistan darbesine yaptığı destek, Kıbrıs, Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu’ndaki faaliyetleri anlatıldıktan sonra, Soros Vakfı’ndan Türkiye’de ekonomik destek alan kişi ve kurumlar tablolarla gösteriliyor.
Vay efendim gitti demokrasi. Özgürlükler perişan. Sivil ve dokunulmaz olanlar ve onların kapı kulları başladı feryada. Eğer böyle bir belge olmasaydı ” çalışma barışı “ unutulmayacaktı. Milli gelir rakamlarının kimsenin ciddiye almadığı hesaplama şekilleri bizim mutfağa yine yansımayacaktı. Derebeyleri, Tarikat baronları, holding patronları ve onların maaşlı elamanları rahat etsin diye bunca çaba. En dehşetli olanı dün bu durumdakileri şiddetle, en hayâsızca eleştirenlerin bu gün susması. Demek ki para, mal mülk, makam mevki her türlü doğrunun önüne geçebiliyor. Bir büyüğümüzün dediği gibi “cüzdan ile vicdan arasında sıkışanlar” ezici bir çoğunlukla şahsi çıkarlarının gereklerini yazıyorlar, çiziyorlar. Eksiltili cümleler kurmaktan başka saadet zincirinin devamı mümkün olmasa gerek .
Belgenin tümüne, bir bölümüne, burada adı geçen kurumlara kişilere dair elbette itirazınız olabilir. Bu konuda tutarlı bir çizgi üzerinde yürüyorsanız sorun yok. Ben bu belgeden hareketle ilgili kuruma, kurumun hazırladığı belgeyi kullananlara karşı yargısız infazın en zalimce olanından bahsediyorum. Üstelik bunun yapılış şekli o kadar masum görünüyor ki. Kelimeler kirli. Ya da kirli adamlar kelimelerin binlerce yıldı biriktirdiği tozlardan faydalanacak kadar alçakça davranıyor kelimelere. Evet evet, en az suçlu olan kelimeler. Kelimeler asıl amaca hizmet etmedikçe anlamlı değil. Asıl amaca götürmedikçe kelimeler ailelerin, cemiyetlerin, cemaatlerin, şirketlerin, dernek veya partilerin çıkarları ahlak erdem din değerlerinden öne geçiyorsa bu değerlerin ardına saklananların gerçek yüzlerini sergilenmesi gerekmez mi?
Eksiltili cümleler kullanılıyor. Yüzlerce maske takılmış yüzler. Kocaman tiyatro sahnesi sahnelenenler. Farklı başrollerde onlarca oyuncu. Herkesin kelimeleri kendilerinin yüklediği manalarıyla kullanılıyor. Ve değerler siliniyor, üzerine basılıp atlama taşı olarak kullanılıyor. Hiç kimse görünenin ötesine taşırmıyor niyetini. Perdeler asıl kaynağa ulaşmaya engel. Derin vadiler oluşuyor fikrin coğrafyasında. Bölünüyor dünyalar. Parçalanıyor gönül iklimimiz. Öğeleri tam kullanılmış cümleler kurmaktan kaçıyoruz. Adına reel politik denilen yeni bir kavram üretti çağımız.
Eksiltili cümleler kumaya daha ne kadar devam ederiz bilinmez. Ne kadar uzun sürerse gelecek tasarımlarınızın o kadar geç masaya geleceği ortada. Ve en büyük tehlike hayatın sıradan bir oyuna, satranç hamlelerine dayalı galipler ve mağluplar üzerine kurulmuş bir oyuna dönüşmesidir. Aynı gemideki kaptanın, mürettebatın, yolcuların sırayla ben batırdım övünmesi için geminin farklı yerlerinden delik açmasına benzer bir hal var havada. Kimse cesurca ben yapıyorum. Benim yaptığım yanlış deme ihtimali yok.
Kelimeler üstelik bize ait olmayan kelimelerle düşünmeye devam edeceğiz.
Her büyük hamlede hamle sahipleri kendi çıkarlarının gereği olarak kirletecekler kelimeleri.
En masum istekler bile iç dünyamızda hayal kırıklıkları, öfkeler, kinler, düşmanlıklar üretmeye devam edecek.
Zifiri karanlık olarak göreceğiz bizim dışımızda olanları. Bize ait olanları ise kutsamaya, kusurlarından arındırıp mükemmel görmeye. Yarı tanrılaştırdığımız hemcinslerimizin iki dudakları arasında kaderlerimizin oylandığını düşünmeyip hazırcılık içinde yok edilen geleceğimize ağıtlar yakıyor olacağız. Hala ağıt yakacak kadar içli kelimeler kalırsa elimizde.
Böyle olunca eksiltili cümleler kurmaya devam edeceğiz daha uzun süre.
Sinan YILMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.