- 855 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MEHMET RIFAT
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne bir İstiklal Marşı aranmaktadır. Bu amaçla bir yarışma düzenlenir. İstiklal Marşı yarışmasına şiir gönderen yüzlerce katılımcıdan biride odur. O yıllarda on beş yaşında genç bir şair adayıdır. Okumaya öylesine düşkündür ki arkadaşları tarafından romancı diye çağırılır. Ağaçları bol olan Kastamonu da yaşadığından dolayı romancı lakabı zamanla ormancıya dönüşür. O henüz 13 yaşındayken ,1924 yılında evde dinlediği Sherloks Holmes öykülerinden etkilenerek bir roman yazmıştır.Konusu hiç görmediği İstanbul ‘da geçen bu romanda, hırsızı Beşiktaş’ tan bir tramvaya bindirmiş ve Üsküdar’da indirmiştir.
Hiç görmediği İstanbul’daki yaşıtları oyuncaklarla oynarken , o roman yazmaktadır. Karadeniz’in kıyıcığında. Boğazı unutarak İstanbul’un karşı kıyısındaki gönderdiği tramvay ise , şiirine bir oyuncak olarak girer. İşte onun oyuncak tranvaya yer verdiği dizeleri:
‘’ Ne kurulunca koşan tranvaylarım vardı / Ne çekince giden develerim/ Balıklarımızı tanırdım / Adlarını bitirdim kuşların / Seçerdim düdüğünden / Limanımıza uğrayan vapurların.’’
1928 yılının 2 Temmuz’u hayatında unutulmaz bir gündür.O gün arkadaşlarıyla kaydırak oynarken hademe tarafından müdürün okulda kendisini beklediği haberini alır.Maarif vekili Faruk Nafiz Çamlıbel, Kastamonu’ da çıkan Açık Söz gazetesinde yayınlanan Mehmet Rıfat imzalı şiiri çok beğenir.Ve kim bu şair diye merak eder ve okula gider.Onun bir öğrenci olduğunu örenince , müdüre çağırılmasını rica eder.İşte 2 temmuz 1928 günü hademe onu bu amaçla okula çağırmaktadır. Mehmet Rıfat kendisine yazma aşkının aşılandığı bu 2 Temmuz gününü hiç unutmayacak ve tam 65 yıl sonra , yine 2 Temmuz günü şairlerin , yazarların Sivas’ da diri diri yakıldığı haberini aldıktan sonra , yaşama azmini yitirip, son nefesini verecektir.
Onun adı Mehmet Rıfat’tır. Bu adla ilk şiirlerini yazar.. Ve 2 temmuz 1828 yılı kaleme dört elle sarıldığı, umutlandığı gündür. Ve 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas ‘ ta şairlerin , yazarların canlı canlı yakılmasıyla kalemi elinden bırakır , beş gün sonrada ayrılır aramızdan. Hiç duymadınız değil mi Mehmet Rıfat’ ı ? Onun kitaplarını çok satanlar listesinde göremezsiniz. Çünkü o umudunu , düşlerini hiç satmadı ki. Ama onun bir eseri sinemaya uyarlandı ve o film yeniden çekildi. Bu günlerde sinemalarda oynuyor. Bu güzel insanın asıl adı ne mi? Asıl Adı:Rıfat Ilgaz..
Annesinin sütü yetmediği için keçi sütüyle beslenmiştir Rıfat Ilgaz, bu özelliğinden dolayı annesi ona kızınca ’’ ne olacak keçi sütüyle beslenmiş. Keçi inadı var sende’ ‘ diye seslenirdi. Keçi sütüyle beslenen Rıfat Ilgaz , ölümcül hastalıklar ve işkencelerden sıyrılır ama kurt sütüyle beslenenlere sonunda yenik düşer. İnsan kanı içerek beslenen aç kurtlar , Sivas’ta karnını parçalarlar onun.Yakılan 35 insanın acısın kaldıramaz Rıfat Ilgaz’ın yorgun yüreği. O yürek ki, kendi için değil başkalarının mutluluğu için atmamış mıydı bir ömür boyu? Hem de ailesiyle, çocuklarıyla arasına demir parmaklıklar konulması pahasına.
Çocukların oyuncak alabilecek bir baba değildi Rıfat Ilgaz. Kızı Yıldız ‘a ‘’ Doğdun doğalı ne oyun gördün ne oyuncak’’ dizeleriyle seslenir bir şiirinde. Oğlu Aydın Ilgaz’ a da , ya hapishane, ya da hastanede görür babasını.Elinde kendi yaptığı oyuncaklar vardır.Rıfat Ilgaz bir şiirinde oğlunun bu becerisini dizelere şöyle döker: ‘’ Çeşitli oyuncakların yoksa da / Bir saniyede tren yapacak kadar kibrit kutularını / Tecrüben var benden fazla / Benden üstünsün kuşkusuz / Sigaradan top kutusundan tank kağıttan uçak yapmada’’
Çoğunuzun ‘’Hababam Sınıfı’’ adlı o ölümsüz eseri yazarı olarak tanıdığı Rıfat Ilgaz, aslında Cumhuriyet tarihimizin en önemli şairlerinden biridir.Ve ilk kitabı Sınıf adlı bir şiir kitabıdır.1944 yılında yayınlanmıştır.Bu kitap kitapçı raflarında yalnızca 25 gün kalır ve sonra satışı yasaklanır. Neden mi? Çünkü , kitabın kapağı kırmızı renktedir. Ve daha da önemlisi kitabın sayfalarında şu tehlikeli dizeler vardır:
‘’Yoklama defterinden öğrenmedim sizi / Benim haylaz çocuklarım/ Sınıfın en devamsızını / Bir sinema dönüşü tanıdım/ Koltuğunda satılmamış gazeteler’’
Sıkı yönetim kararıyla Sınıf adlı şiir kitabı toplatılan Rıfat Ilgaz, doktordan aldığı rapor sayesinde birkaç hafta dışarıda kalmayı başarır. Ciğerleri su toplamış , hastadır. Bu halde 3 öğrencisiyle karşılaşır Aksaray’da. Çocuklardan biri çantasını açar ve Sınıf adlı kitabını uzatır öğretmeni Rıfat Ilgaz’a.Rıfat Ilgaz çocuğu tanımıştır. 3/A sınıfından Remzi.Koltuğunda satılmamış gazetelerle sinema dönüşü karşısına çıkan öğrencisi olur.Kitabı imzalar şair.Ama bir zarar gelmesin düşüncesiyle imzasını attığı sayfaya öğrencisinin adını yazmaz.Rıfat Ilgaz 24 mayıs 1944 tarihinde faşizmin tüm dünyada yenilgiye uğramasıyla gizlenmekten vazgeçer ve teslim olmaya karar verir.Savaş sırasında Hitler’i destekleyen Turancılarla aynı hapishaneye konur.Rıfat Ilgaz yan hücresinde Alparslan Türkeş’in yattığı o günler hakkında şu çarpıcı bilgiyi verir:
‘’Aynı kurallara bağlı ceza evindeydik.Ama aynı davranışları görmüyorduk.Benim çeşitli kelepçelerim vardı.Zincirli yerli kelepçeleri, sustalı alman kelepçeleri.Yolculuklarda iki baş parmağıma iki yüzük gibi geçirilen kelepçelerim vardı.Onların ise hiçbir şeyi yoktu Manevra kayışları bile. Yalnız aylıklarını alıp 30 Ağustoslar da terfi ediyorlardı’’.
Her zaman olduğu gibi işkence gören , ellerinde kelepçeleri olan , bu ülkenin bağımsızlığının Amerika’ya satılmasına karşı olan şairler, yazarlardı.Her zaman onlar ezilmedi mi? Hapishanelerde onlar çürütülmedi mi? Hep onlar öldürülmedi mi? Diri diri yakılmadı mı ?
Onları kaybettik Kaybedilen birkaç isim , birkaç şair değildi.Kaybedilen bu ülkenin onuru ve bağımsızlığıydı. Rıfat Ilgaz bir şiirinde şu dizeleri yazar.
‘’ Nerde bu hoyratça dönem tekerlekle gösteriş için / Nerde o başımızı döndüren şıkır şıkır o çemberin güzelliği’’
Şair otomobil lastiğine karşı çocukların elinde bir oyuncak olan çemberin güzelliğini yazar . Derki nerde o başımızı döndüren şıkır şıkır çemberin güzelliği? Ve bende diyorum ki:
‘’Nerde Rıfat Ilgaz gibi insanlığı aydınlatma yolunda korkusuzca yürüyen ve hayat boyunca bu yoldan hiç dönmeyen , ülkesini , umudunu satmayan şairlerin, Yazarların ışık saçan aydınlık yüzü nerde….?’’
YORUMLAR
Varlık dergisinde bir şiiri çok dikkatimi çekmişti Rıfat Ilgaz'ın.
Şiirinde dergilerde unutulduğundan söz ediyordu.
Bir de fincancı katırlarını ürküttüğünden.
Çok şükür ki; Rıfat Ilgaz ve
Nazım Hikmet'in yolundan gidiyorum
diyebiliyorum.
Çok teşekkürler bu bilgi verici yazıya,
Tebrikler Çetin bey,
selâm ve saygılarımla..