- 574 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
KENDİM İÇİN, KENDİMİZ İÇİN
Tükenişler ya da dışarıdan bir yitim olarak addedilen her ne ise. Ve dört elle sarılmak en güvendiklerinize, en güvendiğinize. Eşlik eden masumiyet, iç dökümü ve sıradanlığın hasrete dönüşümü.
Hasret… Güvene hasret, insana, aşka…
Anlık bir serzenişle telaffuz edilen mahiyeti yaşananların, yaşamak istediklerinizin. Ya sonrası…
Ne önemi var ki sonrasının. Bunu bilebilmek kimsenin harcı değil ki. Bırakın bilip bilmemeyi tahmini bile imkânsız.
Milyarlarca insan yaşarken dünya diye addettiğimiz bu karmaşık düzenekte ne birbirimize benzeme ihtimalimiz var ne de genelleme yapabilme yetimiz. Öte yandan uzman gözüyle bile tahayyül edip, sonuca varma şansı asla ve asla yok.
Birey olarak yaşadıklarımız sadece ve sadece bize özel. Ne kadar irdelesek de yaşadıklarımızı empati yeteneği asla yeterli gelemez yargıya varmak için.
Kadın ve erkek olarak hüküm sürmemiz tamamen Yaradan’ın ön gördüğü bir yapılaşma. Ve bizi biz yapan yegâne olgu asla beden olarak irdelenmemeli. Yaşanmışlıklar, öğretiler, hassasiyet seviyemiz, beklentilerimiz, amaçlarımız ve eğitim seviyemiz. Diğer yandan yetilerimiz, ilgi alanımız kısaca bizi biz yapan her ne ise: Eksisiyle ve artısıyla.
Zaaflarımız, irademizin bize sunduğu kurallar, yasaklar ve pek tabii ki toplum gözünde nasıl algılandığımız gerek örf ve adetler gerek aile yapısı. Zekâ seviyemiz, seçimlerimiz, mecbur kılındıklarımız, bedensel özelliklerimiz ve sayısız nice etmen.
Aslında tek gerçek; bilip bilmeden rol aldığımız bu tiyatro sahnesinde gerçek bir birey olmak. Özellikle maneviyatımızı da ön plana alarak. Ve bu doğrultuda uymamız gereken ön görülerin yeri geldi mi bizi kısıtlamasını da göz önünde bulundurarak.
Kabul etsek de etmesek de hepimiz kaderimizi yaşıyoruz. Ve bilinmezlikler her köşe başında bizi beklemekte. Hayatımızı idame ettirirken yolumuzun kesişeceği tek bir kişi bile ne çok şey getirip ne çok şey de götürebilmekte bizlerden.
Gelişim denen olgu ana rahmine düştüğümüz an itibariyle başlayıp ölüme değin de süre gelmekte. Her anımız, yaşadığımız her olay, olgu gelişim sürecine doğrudan etki etmekte.
Kısaca insan olarak çok konu ilintili bizlerle. Ne bölünebiliriz ne de çoğalabiliriz bu süreçte. Sadece ve sadece yaşarız. Bakış açısı olsun maneviyat olsun herkes yaşadığını bilir ve sadece kendinden mesuldür süreç işlerken. İletişim kurduğumuz her kimse çok şey katabilir bize ve çok şeyi de alıp benliğimizden bir rüzgâr gibi sürükleyebilir.
Yeter ki özümüzü, benliğimizi kurban vermeyelim gidişata.
İstekler çelişebilir, çatışma getirebilir kurulan diyaloglar neticesinde ama ödün verip vermemek sadece yaşayanın inisiyatifindedir.
Buraya kadar her şeyi planlı programlı olarak irdeleyebiliriz. Ya özeli insanların ya yaşadıkları ya hissettikleri. Kim kimi nereye kadar algılayabilip irdeleme ve genelleme şansına sahip ki.
Hayatı yaşanılır kılan onu nasıl algıladığımız ile ilintili ve tabii ki kendimizi ne ölçüde sevip koruduğumuzla da. Öyle ya; bizi bizden daha iyi kim koruyabilir ki, her anlamda ama ve bizi bizden daha iyi kim anlayabilir. Güven duygusunun devreye girdiği bir nokta tamamen. Güven… Bazen uzak bazen yakın duran bize. Ve sevgi, aşk: Herkesin aradığı ve özümsemek istediği tamamen insani duygular.
Çoğu şeyin göstermelik olduğu içinde bulunduğumuz hayat şartları ne yazık ki pek çok duygunun yitip gitmesine sebebiyet vermekte. Bu demek değil ki herkese eşit ölçüde güveneceğiz ya da seveceğiz ya da uzak duracağız. Ama gerçek olan bir şey var ki; gerektiğinde yeni bir şans da vermeliyiz yeni tanıştığımız insanlara ama yine de her ihtimal söz konusu. Zira arkamızı dönüp gittiğimizde sırtımızdan bıçaklanmayacağımız ne malum.
İyimser ve kötümser olmak tamamen gidişatla ilgili. Talihsizliklerle dolu bir hayat sürerken pembe hayaller kurmak bir noktadan sonra pek de ihtimal dâhilinde değil. Aynı şey diğer seçenek için de geçerli. Yolunda giden bir hayat aniden tepe taklak olabilir de. Kısaca hayatta hiçbir şeyin garantisi yok.
Bu açıdan hepimiz için tek geçerli olan; mantık dâhilinde ve iç sesimizi de dinleyerek yolumuza devam etmek. Her türlü çabayı gösterip, kendimize ve karşımızdakilere yeni fırsatlar tanıyıp çizmek yolumuzu. Gereken her türlü çabayı gösterip ve umudu da katarak işin içine.
Yeter ki çıkan engelleri yıkmak adına tüm çabayı harcayalım. Tabii ki öncelikle kendimiz için ve sevginin, maneviyatın ışığında.
YORUMLAR
Gün içinde sınırlı sayıda giriyorum ama muhakkak bir tane bile okumadan çıkmak istemiyorum.
Bugün o günlerden biri ve ben artık siteye her girişimde yazdıklarınızı okumayı ders edindim sanırım.
Ve bu yüzden de mutluyum.
Günler öncesi ben de şu kanıya vardım aslında. Kader var olan bir çizgi sadece değiştirebildiğimiz irademiz içinde olan gidişatlarımız. Dönüşler, dargınlıklar, kırgınlıklar hepsi neyse ki kocaman bir oyukta duruyorlar. Ama ne var ki o sevgi dedikleri sihirli sözcük bir an yetiyor hepsini alt etmeye.
Hayat çok değerli, her saniye...
Bugün o değerli vaktimin en güzel dakikalarını paylaşıyorum yazınızı okurken.
Küçük bir tebessüm ve içimde bir umut ışığı daha.
Sihrimiz yetecek değil mi bu dünyayı güzelleştirmeye?
Gönülden, derinden sevgi ve saygıyla...
Gülüm Çamlısoy
Ve şimdi siteye girip, sizin bu eşsiz ve içten yorumunuzu okuyunca içimden geçen şu: DOĞRU YOLDAYIM. Hiç bir iddiam ya da hırsım yok bu yüzden de büyük bir aşkla yazıyorum. Şahsınızın ne denli yüce yürekli olduğunu da büyük bir samimiyetle belirtmek istiyorum. Sevgi eşsiz bir duygu bize bahsedilmiş ve öylesine bir güç ki bizi dimdik ayakta tutan.
Evet, sevgili gönül dostum sihrimiz ve içimizdeki sevgi bu dünyayı öylesine güzelleştirecek ki buna adım gibi eminim.
Size yağmurlu bir İstanbul akşamından mis gibi kokan toprak kokusunun eşliğinde tüm sevgimi gönderiyorum, kucak dolusu hem de...
Sevgiyle kalın ve hep mutlu kalın. Duacınızım. Ve sonsuz selamımla. Sizi tanımak adına çok mutluyum ve değerli kaleminizin sıkı bir takipçisiyim de. Geç fark ettim ama ışığınızı burdan görmek öylesine mümkün ki...
"Kısaca insan olarak çok konu ilintili bizlerle. Ne bölünebiliriz ne de çoğalabiliriz bu süreçte. Sadece ve sadece yaşarız. Bakış açısı olsun maneviyat olsun herkes yaşadığını bilir ve sadece kendinden mesuldür süreç işlerken. İletişim kurduğumuz her kimse çok şey katabilir bize ve çok şeyi de alıp benliğimizden bir rüzgâr gibi sürükleyebilir."
Ve duygularımızdır bizi biz yapan eksilse de çoğalsa da bizdir ağzımızdan çıkan her bir kelime...
Yüreğinize sağlık..
Gülüm Çamlısoy
Yazarken, hissettiklerimi yansıtmak telaşıyla hele ki siz değerli dostların varlığını da görüp duyumsadığımda eşsiz bir mutluluk ve hoşnutluk hissettiğim. Öyle ki; kelimelerin yetmediği bir duygu seli...
Sonsuz teşekkürlerimle.
Sevgiyle kalın, mutlu kalın değerli dostum...