- 823 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Cevabı Olmayan Sorular
(Hikâye)
Hayvanları henüz sürüye katmış, etrafı toparlamıştım. Kocam, çocukları yanın alıp bahçelere gitmişti. İçimde tarifsiz bir duygu vardı, bu gün. Sıkıntı heyecan karışımı yüreğimi bunaltan bir haldi. Dayanamadım ve dışarı çıkmaya karar verdim, amacım birilerini bulup biraz laflamaktı.
Evimiz köyün hemen dışında, büyük harmanın doğu yamacındaydı. Birkaç sene önce yaptırmış, eksikleri olsa da oturmaya başlamıştık. Büyük harmana giden yolun kenarında bulunan uzun ağaç gövdeleri üzerinde, uzun yıllar insanlar oturup, sohbete dururlardı. Zaman zaman erkekler, kimi zaman kadınlar kendi aralarında toplanıp dertleşir, neşe içinde sohbet ederlerdi. Belki birileri vardır diye yavaş adımlarla harmana varmış etrafa bakınıyordum. Karşıdan bana bakan orta yaşlarda bir erkek gördüm.
Dikkatli dikkatli bakışlarından, istemeden ürperdim. Farklı giyimi ile köyden birine de benzetemedim.
Ağır ağır yürüyüp yanından geçerken bir an göz göze geldik. Gözlerinde sevgi dolu bakışları gördüğüm an, sanki daha önce bu bakışları bir yerlerde görmüş gibi bir duyguya kapıldım. Adımlarım yavaşlamış olsa da, önüme bakarak yürümeye devam etmiştim ki, yabancı adam bana seslendi;
----Dur hele kızım?
Bu ses, evet bu sesi de daha önce duymuştum ama nerede ne zaman? Bir türlü hatırlayamıyordum. Karmaşık düşünceler içinde yola devam etmekle durmak arasında bocalarken, yabancı yeniden seslendi;
----Tanımadın mı kızım beni?
Öyle içten bir seslenişti ki iliklerime kadar titreyip durakladım, elimde olmayarak yabancı adama döndüm, tekrara göz göze geldik. Bu gözler, evet bu gözler yıllar öncesinden tanıdığım birine aitti ama kime?
----Esma kızım, iyice baksana bana!
Yakınıma iyice yaklaşmış, neredeyse elimi tutacaktı. Hem korkuyor hem oldukça merak ediyordum. Başımı çevirip etrafta kimseler var mı diye baktığımda, galiba halimden korktuğumu anlamış olacak ki;
----İnsan öz babasından korkar mı kızım dedi.
Şaşırmış, aptallaşmış, ayaklarım tutamaz olmuştu. Birisine baba demeyeli uzun yıllar geçmiş, kayın pederim olmadığı için de baba kelimesini kullanmak nasip olmamıştı. Şimdi birisi çıkmış ben senim babanım diyordu. Aman Allah’ım…
Bir an içinde yıllar öncesine gittim. O çocukluk günlerimin hasret dolu anları belleğimde yeniden şekillendi. İstanbul’un kenar semtlerinde yaşıyorduk. Beş altı yaşlarında olduğumu hatırlıyorum. Babam ne zamandır eve gelmemiş, annemde bulunduğumuz evden gidiyordu. Fakat beni yanına almamıştı. Çocuk aklım, olanlara o zamanlar bir mana verememişti. Sürekli ağlıyor annemi istiyordum. Sokakta oynarken uçan kuşlara, kargalara annemi soruyor, kendimi avutuyordum. Fakirlik ve yokluklar içinde amcalarımın evinde kalmaya devam ettim. Günler yılları kovaladı, büyüyüp serpildim genç kız oldum. Çocukken, olanları daha iyi anlamaya başladım. Babam nedensiz olarak ortadan kaybolmuş, bütün aramalara rağmen bulunamamış, aradan geçen üç yılın sonunda amcalarım annemi bizim memleketten biri ile evlendirmiş, beni de yanlarında alıkoymuşlardı.
Ben gelinlik çağına geldiğimde, köyümüze yakın köylerden birinde Abdullah isimli biri ile evlenip köye yerleşmiştim. Abdullah iyi bir insandı, çalışkandı ve bana çok iyi sahip çıkıyordu. Mutlu ve huzurlu bir evliliğimiz vardı. Yaşları altı ve sekiz olan ikide oğlumuz olmuştu. Bütün bunları çok kısa bir zaman diliminde aklımdan geçirirken;
----Uzun zaman oldu kızım elbette hatırlayamazsın beni.
Dediğinde bana bakan gözleri ve sesi daha iyi tanır gibi olmuştum.
----Baba dedim gerçekten sen misin?
----Evet kızım, benim, Ahmet baban. Çok yıllar geçti değil mi? Herkes beni ölmüş olarak biliyordu, Annen bile.
Yabancı sandığım gerçekte öz babam olduğunu söyleyen adam yanında bulunan taşın üstüne oturdu, bana da oturmamı işaret etti.
----Çok acılar yaşadım kızım, bir yandan da size yaşattım. Anneni o kadar çok severdim ki, onu bile kaybettim. Ah be güzel kızım, yıllar bizden neler aldı neler. İstanbul’da birileri bizi Almanya’ya götürme planları yapmış, bende hayli miktarda para vermiştim. Annen gitmemi istemediği için ona haber vermemiş, gizlice yola çıkmıştım. Güya oraya varınca arayacak ve sizleri de en kısa zamanda yanıma alacaktım. Meğer bizi götürenler sahte isimlerle kimlik düzenlemiş bizi öyle götürmeye karar vermişler. Bir gece on beş kişi yola çıktık. Herkesin yeni bir adı, kimliği vardı. İki gün sonra Yugoslavya’ya vardığımızda polislerle bizim arkadaşlar arasında kavga çıktı, bir polis öldü. Bizi alıp hapse attılar. Kimliklerimizde ki isimler farklı olduğu için benden size bir türlü haber ulaşmadı. Mahkeme sonunda hepimize farklı cezalar verdiler, bana da yirmi yıl hapis cezası verildi. Oralar da hapiste olmak çok zor, çok yıprandım, hırpalandım sefillik çektim ama sizlere kavuşma hayaliyle dayandım. Arkadaşlarımızdan çoğu öldü, kimisi başka yerlere götürüldü. Bende dört ay önce serbest bırakıldım. İstanbul’da amcalarının yanına gittim, beni görünce çok şaşırdılar. Öyle ya! Öldüğümü sanıyorlardı. Anneni sordum evlendi dediler, seni sordum burada olduğunu söylediler, işte kızım benim halim bu. Köyde seni sordum komşulara, tarif ettim anladılar ve buraya getirdiler. Bak işte karşıdan merakla bakıyorlar.
Gösterdiği yere baktığımda, pek çok köylümüz merakla toplanmış bizlere bakışıyorlardı. Uzun süre sustum bir şey diyemeden öylece ona bakıyordum. Çok şaşkın ve dağılmış bir haldeydim. Baba… Demeyeli yıllar olmuş, hayal meyal hatırladığım biri şimdi bana babanım diyordu. Ne ağladım, ne boynuna, ellerine sarıldım, anlamsız duygular içinde kala kaldım. Babam elimi tuttu, şefkatle okşadı. Yüzüne baktım, ağlıyordu…
Babamı eve götürdüm, yedirip içirdim. Dinlenmek istediğini söyledi ve oturduğu yerde uykuya daldı. Anlaşılan çok yorulmuş ve üzülmüştü. Çok acı çektiği her halinden belliydi. İyide şimdi bu durumu kocama çocuklara nasıl anlatacaktım. Kendim bile hala şaşkınlığımı üzerimden atamamıştım.
İkindi vaktiydi, Abdullah ve çocuklar şen şakrak konuşmalar içinde eve girmişler kenarda minder üzerinde uyuyan babamı görünce şaşkınlık içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Babam da seslerden uyanmış dalgın dalgın onlara bakıyordu. Neden sonra Abdullah yanıma gelerek,
----Misafirimiz varmış Esma, kim dedi ve yanıma oturdu.
Ben söze başlayacaktım ki babam benden önce kocama ve çocuklara yaşadıklarını en başından başlayarak yeniden anlattı. Temiz bir insan olan kocam ağzı açık anlatılanları dinliyor, ara sıra kısa sorular sorarak merakını gidermeye çalışıyordu. Çocuklar bile oldukça ilgi duymuşlar, bir dedeleri olduğunu öğrenmişlerdi. Sohbet hayli uzun sürdü. Her şey açıkça ortaya çıkmış, yıllar içinde hepimiz çok sıkıntı ve acılar yaşamıştık. Artık bundan sonrasına bakmak gerektiğini söyleyen babam, pek hüzünlü görünüyordu.
Babam, evimizde iki gün kaldı. Torunları ile yakınlaşıp, gün boyunca birbirlerinden ayrılmadılar. Üçüncü gün babam gideceğini söyleyerek evden ayrılırken, tekrar görüşeceklerini ve bizleri unutmayacağını üstüne basarak anlatıp veda etti.
Aradan iki yıl geçmiş, Babam bir daha gözükmemişti. Her halde yine kayıplara karıştı derken, babamdan bir haber almıştım. Bursa’ya yerleştiği ve ustalık yaptığı, kendine de bir ev yaparak yalnız başına yaşadığını, köye gelenler anlatmıştı. Bu nasıl babalık, bir geldi bir daha gelmedi diye kızıyor, kocamla ara sıra bu konuda dertleşiyordum. Sonbaharın ilk günleri olmalıydı. Bir akşamüstü henüz yemek yememiştik ki, kapıdan içeri babam girdiğinde yeniden şaşırmış, hepimiz buz kesmiş vaziyette ona bakıyorduk. Neden sonra selam verdi, yer gösterdik ve hep beraber kurulan sofraya oturduk.
Çocukların dışında kimse konuşmuyor, bir söz açılmasından korkuyor gibiydik. Yemekler bitip çay içmeye başladığımız anda babam söze başladı. Bursa’da işlerinin iyi olduğunu, güzel para kazandığını ve bizim de onunla oraya gelmemizi istiyordu. Çocukların daha iyi okullarda okuyacağını, kocamı da iyi bir usta yapacağını, orda ki yaşamın köyden çok daha iyi olduğunu uzun uzun anlattı. Kocamla ara sıra göz göze geliyor garip garip birbirimize bakıyorduk. Babam sadece bir gün kaldı dinlendi ve işlerinin çokluğunu söyleyerek tekrar bizden ayrıldı. Ayrılırken çok iyi düşünmemizi sıkı sıkı tembih etti. Kocam ve ben bir hafta boyunca düşünüp tartıştık. Babama güvenmekten korkuyorduk ki henüz onu çok iyi tanıyamamıştık. Ya işler iyi gitmez de oralarda sefil kalırsak, köye nasıl döneriz diye kara kara düşündük. Sonunda birbirimize cesaret verip, yol hazırlıklarına başladık. Elimizdeki hayvanları, otu, samanı, yiyeceklerimizin çoğunu sattık. Sattıklarımızdan oldukça iyi para edindik ve şimdilik bu paraya güvenecektik.
Babama geleceğimiz günü ve yola çıktığımız saati haber verdik. Eşyamızın çok olduğunu bizi arabayla beklemesini tembihlemeyi ihmal etmedik. Dualar ederek, İlçeden otobüse bindik. İçimde derin bir boşluk, sıkıntı ve huzursuzluk vardı. Kolay mıydı bir anda her şeyi geride bırakıp yeni yerlere göç etmek? Yol boyu kocamla çok az konuşurken, onunda hayli düşünceli olduğu her halinden belliydi. Sadece çocuklar oldukça heyecanlı ve mutluydular. Onlar için yeni ve büyük bir şehre gelmek, yeni okullara başlamak elbette önemliydi.
Babam gülen gözleriyle, sabahın er vaktinde bizi karşılamaya gelmiş, birde yüklerimiz için araba ayarlamıştı. Hoş beş derken yüklerle beraber arabaya bindik ve sabahın ayazında araba üstünde üşüyerek bir müddet gittikten sonra şehrin hemen kenarında bahçe içinde tek katlı bir eve geldik.
----İşte burası evimiz kızım dedi.
Henüz dışı sıvanmamış, yerden biraz yüksek, bahçesinde birkaç küçük ağaç olan evi gördüğümde aklımdan neler geçti neler. Garip bir korku ve hüzün karışımı ürperti veren duyguların arasında vakit kaybetmeden eşyalarımızı eve taşıyıp içeri girdik. Babam bekâr olmasına rağmen bizim geleceğimizi de bildiği için eve yeni ve oldukça güzel eşyalar almış, rahat etmemizi istemişti. Artık yeni bir evimiz,
yeni bir hayatımız vardı. Kocam babamla beraber işe gitmekte, çocuklar okula yazılmış, mahallenin diğer çocukları ile çabucak kaynaşmışlar yeni hayatlarını yaşamaya alışmışlardı bile. Ben mahalleden yeni komşular edinmiş, güzel havalarda evin önünde kadınlarla toplanıp şuradan buradan konuşur olmuştuk. Babam yaptığım yemekleri beğendiğini söylerken, uzun zaman aile hasreti çektiği için, aile ortamında olmaktan huzur duyduğunu ara sıra bana hissettirirdi. Babamın ve kocamın kazancı oldukça iyiydi. Biraz daha para biriktirdiklerinde evin üzerini yapmayı düşünüyorlardı.
Ancak geçen bu süre içerisinde babamın derin bir üzüntü içinde olduğunu hissediyor, bir türlü konuşmaya cesaret edemiyordum. Çocukları gördükçe biraz gülümsüyor, ama bu durumu çabuk geçiyordu. Bu arada ben de yeniden hamile kalmış, üçüncü çocuğumu doğuracaktım. Babam çocuk doğmadan önce evin üst katını yaparak kendi evimizde doğum yapmamı istemiş ve bunu kocama söylemiş olacak ki, çok geçmeden evde inşaat çalışması başlamıştı. İki üç ay içinde üst kat tamamlanmış, yeni eşyalar alınmış, kendi evimize taşındığımızda doğuma iki ayım daha kalmıştı. Babam sabah ve akşamları yemeklerini bizde yemekte, sonra kendi evine gitmekteydi. Ara sıra çocukları yanına alıp beraber yatmaktaydılar.
Üçüncü çocuğum kız olmuş, kısa zamanda ayağa kalkmıştım. Babamın durgun ve üzgün hali beni çok rahatsız ediyordu. Bütün cesaretimi toplayıp bir akşam babamın yanına indim.
----Baba, koca evde yalnızsın ve her zaman üzgünsün, evlenmek ister misin?
Dediğimde yüzüme uzun uzun baktı ve sadece bir kelime söyledi ardından sustu.
----Evlenmek mi?
Bir daha bu konuyu açmasam da, babamdaki hüznün nedeninin ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım. Acaba halâ annemi mi düşünüyordu? Onun başka birisi ile evlenmesine kendi neden olmuştu ya, belki de üzüntüsünün asıl nedeni budu. Bu arada İstanbul’da yaşayan annemden ara sıra haber almaktaydım. Kendinden epey yaşlı kocasının ağır hasta ve günlerinin sayılı olduğu bana iletilmişti. Annemi de yıllar var ki görememiş, hasreti içimde bir yara olup kanamaktaydı. Zaman hızla akarken kızım yaşını tamamlamak üzereydi. Kocamın işlerinin az olduğu bir zaman kendisine, anneme gitmek istediğimi, beni ona götürmesini söyledim. O da uzun süre ara vermeden çalıştığı için, kısa bir dinlenmenin kendine iyi geleceğini söyledi ve babama durumu açtı. Olurunu aldığımızda,
----Oğlanlara ben bakarım merak etmeyin, gözleriniz arkada kalmasın.
Diyerek bizi yolcu etti. Akşama doğru elimdeki adresin olduğu mahalleye varmış, annemi komşulara soruyordum ki, karşıdan on altı yaşlarında bir erkek çocuğu usulca yanıma yaklaştı;
----O kadın benim annem, annemi niye arıyorsunuz?
Dediğinde yine şaşırmış, annemin benden başka bir çocuğu olduğunu bu anda öğrenmiş oluyordum. Dikkat ettiğimde bana da benzediği açıkça açık ortadaydı.
----Hadi kardeşim bizi annene götür,
Diyerek gösterdiği eve varmıştık. Kapıyı açan annemdi. Onun bu kadar güzel olduğunu uzun zamandır unutmuştum. Halâ diri, alımlı ve gösterişli bir yapısı vardı. O da yıllara direnmiş, yaşama sıkı sıkı sarılmıştı. Sanırım bizi eve getiren üvey kardeşim annemi hayata bağlayan en büyük nedendi.
----Buyurun beni mi arıyorsunuz?
----Evet, anne bu amcalar seni soruyorlar.
Kapıda duran annem uzun uzun bize baktı fakat tam olarak tanıyamadı ama yine de aklının karıştığı belliydi. Kendine gelir gibi olunca, ister istemez bizleri içeri buyur etti.
Hep beraber eve girdiğimizde bizi tanıyamamanın verdiği sıkıntıyla şaşkınlık geçirdiği kolayca gözlenirken, sıra dışı bir şeyler olduğunu o da anlamıştı. Oturduğum yerden büyük bir özlem ve heyecanla anneme bakıyor, beni tanımasını bekliyordum, ama olmadı. Tanıyamamıştı.
----Nerenden geliyorsunuz, kimlerdensiniz?
Kocam sadece susup lafa karışmıyor öylece bekliyordu. Yapısı da böyleydi ki fazla konuşmazdı. Dayanamadım artık karşısına geçip;
----Ben Esma dedim…
Gözlerini derin derin açtı,
----Hangi Esma? Yoksa!
----Evet, Anne kızın Esma…
Odada uzun bir sessizlik, şaşkınlık ve birden bire karşılıklı gözlerden düşen yaşlar. Üvey kardeşim olanlara bir anlam veremiyor, merakla bakıyordu. Kucağımdaki çocuğu kocama uzatırken bir hamlede anneme sarılmış hıçkırıklarla ağlıyordum. Ağlamalar oldukça yüksekti ki, küçük kızım da korkudan ağlamaya başlamıştı bile. Ona kim bakar şu an. Kocamın da duygulanıp ağladığını fark ederken, sadece üvey kardeşim şaşkınlıkla nelerin olduğunu anlamak ister gibi bir şeyler söyleniyordu. Hayli zaman sonra rahatlamış olmalıyız ki ağlamaların yerini sevgiyle bakan gözler almıştı. Artık geçmişimizden bahsediyor neler yaptığımızı, nerelerde yaşadığımızı anlatmaya başlamıştık. Annem, kocasının üç ay önce vefat ettiğini, hastalığı sırasında ellerinde ne var ne yok harcadıklarından geçinmekte biraz zorlandıklarını, hatta oğlunun okul masraflarını komşuların karşıladığını üzülerek anlattı. Bende hayatımızın nasıl değiştiğini, çocuklarımı kocamı ve yaşadığımız şehri anlatırken, asıl annemi şok eden haber, babamın geri dönüşü olduğuydu. Bu haberi öğrenince kadıncağız donup kalmış, heyecan ve üzüntüden kıpkırmızı kesilmişti. Bir an anneme bir şey olacak diye çok korktuk. Nihayetinde her şey ortaya çıkmış, Bursa’da babamla beraber olduğumuz, yeni evimiz, yaşantımız ayrıntılı anlatılmıştı. Üvey kardeşime gelince hayli zaman sonra o da gerçekleri öğrenmiş henüz çocuk olmasının etkisi ile aklı çok fazla karışmamış ve bir ablası olduğunu öğrendiğinde de sevinmiş yakına oturup bana öylece bakıyordu.
Annem de kaldığımız üç gün içinde, gelişen yeni duruma karşılık onu yanıma almak istediğimi kocama ve kendisine anlattım. Kocam bu fikrimi olumlu karşılarken, annem çok sıkıntılıydı. İstanbul’a onu bağlayan bir şey yoktu, hatta ekonomik durumları iyi değildi, lakin babamın varlığı onu huzursuz ediyordu. Yıllar sonra tekrar karşılaşmak kötü gelişmelere neden olabilirdi. Anneme bir ara yaklaşıp;
----Anne dedim, babamla tekrar evlenir misin?
Kadıncağız şaşkın şaşkın yüzüme baka kaldı. Bana dönerek;
----Buraya geliş amacın bu muydu? Esma dedi.
----Hayır, Anne dedim. Ben kocanın öldüğünü bile bilmiyordum, ama neden olmasın ki?
Annem bizimle gelmemek için çok dirense de, zorlu hayat şartları, geçim sıkıntısı ve oğlunun geleceği konusunda uzun ve ikna edici konuşmalardan etkilendi, sonunda bizimle yola koyuldu. Eve gelişimizin üzerinden birkaç saat geçmişti ki, babam eve geliyordu. Onu kapıda karşılayıp, döndüğümüzü anlatırken bir yandan da ona yemek hazırlamaktaydım. Kendisi yemeğini daima üst katta yerdi, sonra aşağı inerdi. Ona alt katta yemek hazırladığımı görünce biraz tuhaf karşıladı ama nedenini sormadı. Yemek yemesini izlerken içim hop oturup hop kalkıyor, yerimde duramıyordum. Babam halimden şüphelenmiş olacak ki;
----Hayırdır kızım sende bir gariplik var?
Sustum. O iyice şüphelendi.
----Neler oluyor Esma kızım?
----Ben yukarı çıkıyorum, yemeğin bitince yukarı gelirsen olanları anlarsın,
Diyerek evime çıktım. Bizimkilerde yemeklerini yemişler sofra toplanmış, merak içinde babamın ne zaman yukarı çıkacağını bekleşiyorlardı. Gözlerim annemdeydi. Kadıncağız kalpten gitmese iyiydi. Kalbinin sesi sanki odada yankılanıyor, derin derin nefes alarak rahatlamaya çalışıyordu. Babam geç kalır gibi olmuş, ocağa çay koymuştum ki kapı çalındı.
----Buyur baba içeri gel,
Diyerek dış kapıyı kapadım ve arkasından salona geldim. Babam içeride çok insan olduğunu görmüş ancak misafirlerin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kanepeye otururken birden ayağa kalktı, anneme döndü;
----Fatma, Fatma sen misin?
Sonradan öğrendiğime göre annem babama çok âşıkmış, onu o kadar sever ve kıskanırmış ki, bu durum herkesin dilindeymiş. Annem susmuş, uzun yılların ardından, yaş dolu gözlerle sevdiği adama bakıyordu. O an konuşması, cevap vermesi mümkün değildi. Babam heyecan ve şaşkınlık içinde tekrar yerine oturdu. Artık o da hiç konuşmadı ve bir süre sonra evine gitti. Yaşadığım bu anlar yazmakla anlatılamaz. Orada bulunanlar çocuklar bile sessizlik içinde bir şeyler anlamaya çalışıyorlar, ancak onlara durumu izah edende olmuyordu.
Annem evimize yerleştikten sonra üvey kardeşimde burada bir okula kayıt oldu. Çocuk sıcak bir yuva bulmanın rahatlığında benim oğlanlara abilik, dayılık, yapıyor, onları koruyor ve neşe içinde
Bir arada oynuyorlardı. Annemin gelişinden sonra babam iyice içine kapanmış, annemi görmemek için büyük çaba sarf ediyordu. Bir gün evinde karşısına geçtim;
----Annemle yeniden evlenmek ister misin Baba?
Garip garip yüzüme baktı, yutkundu, ayağa kalktı dolaştı durdu. Kısık bir sesle;
----Annen istiyor mu?
Ben aradığım cevabı alırken, kalbim yerinden kopacak gibi çarpıyordu. Birbirini seven bu iki insanı, tekrar bir araya getirmenin mutluluğunu yaşamak istiyordum.
----Evet dedim.
Aslında annem henüz evet dememişti ama onu ikna edebilirdim. Koşarak eve çıktım, annemi alıp bir odaya götürdüm. Babamla konuştuklarımızı anlattım. Kadıncağız bir süre düşündü sonunda bana dönerek;
----Tamam, kızım dedi. Baban razıysa olsun.
Babamla annem yeniden, hem de resmi nikâhla evlendiklerinde babam elli üç yaşında, annem kırk dokuz yaşındaydı. Evlilik sonrası annem, üvey kardeşimle beraber babamın evine taşınmıştı. İçimde ki coşku ve mutluluk aylar boyu dinmeden devam etti. Hatta kocam bile benim bu işi başarmama sevinmiş, bana karşı daha şefkatli olmaya başlamıştı.
Yıllar hızla akıp giderken, babam yaşlanınca çalışmayı bıraktı, cami ile ev arasında bir hayat sürdü, bahçedeki ağaçlarla ve diktiği sebzelerle oylandı. Çocuklarım büyük okullara başlarken, üvey kardeşim okuldan ayrılıp çalışmaya başlamış ve kocamın yanında iyi bir usta olmuştu. Annem, çok kez bizimle zamanını geçirirken, birbirimize son derece bağlanmış, ayrılmaz ikili olmuştuk.
Nihayetinde bir gün sabah namazı sonrası ecel babamı evinde, yetmiş sekiz yaşında yakalamıştı. Annem oldukça üzgün bir halde cenazenin evden gidişini izliyordu.
Babamın vefatının haftasıydı, annemle dertleşirken bana dönerek;
----Baban beni çok severdi kızım, her zaman iyi yaşamamı, sıkıntı çekmeden bir hayat sürmemi isterdi. Ama yurt dışına giderken kaybolması ve benim yeniden evlenmemi hiçbir zaman kaldıramadı. Suçu hep kendinde aradı. Benimle yeniden evlendikten sonra asla, aynı yatağı paylaşmadı. Kimsenin de bu durumu bilmesini istemedi. Mekânı cennet olsun.
Annemin anlattıkları içimde derin bir yara olarak kalırken, cevabını asla bulamayacağım bir soru ömrüm oldukça aklımdan gitmedi.
Şöyle ki: Babam annemi çok sevdiği için onun sıkıntı çekmesini istemediğinden onunla tekrar evlendiğini tahmin ediyorum. Lâkin, aynı evde çok sevdiği kadınla yaşamak, ama gururu, yaşadığı ve yaşattığı acılar yüzünden ondan uzak kalmak…
Neler yaşamıştı babam yıllar yılı ve bizler hiçbir şey anlamadan. Acaba ben onları bir araya getirerek babama çok acı vermiş miydim? İşte bu sorunun cevabını hayatım boyunca bulamadım.
Mehmet Macit
15.12.2013
Samsun
YORUMLAR
Bazen iyi yaptık deriz farkına sonradan varırız,tebrik ederim saygılarımla.
mehmetmacit
her daim saygılarımla
Gerçekten hüzünlü bir öyküydü.
Çocuklar anne babalarının birlikte olmasını isterler,
ikisini ayrı ayrı düşünemezler.
Arada geçen kopukluklardan sonra evlemek, elbette aynı tadı vermez.
Bu köprüleri atmak hiç kolay olmaz.
Kutluyorum,
güzel bir öyküydü,
selâmlarımla..
mehmetmacit
güzel yorum için teşekkür ederim