- 621 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Karanlık Dönemeçler
(Hikâye)
Yükseköğrenime geçiş sınavlarının ardından tercihlerimi yapmış, sonuçları bekliyordum. Puanım yüksek olduğu için ilk tercihim olan Dokuz Eylül Üniversitesi Diş Hekimliği bölümünü kazanmam kesin gibiydi. Yine de heyecan içinde beklemeye devam ediyordum. Nihayet tercih sonuçlarının açıklanacağı gün gelmiş, ailemle beraber bilgisayarın başında bekleşiyorduk. İnternetten sonuç bölümüne girdiğimizde tahminim doğru çıkmış, Diş Hekimliğini kazanmıştım.
İzmir’e yakın bir ilin, şirin bir ilçesinde yaşamaktaydım. Babam ticaretle uğraşmakta ve maddi durumu oldukça iyi durumdaydı. Evin en büyük çocuğu bendim ve benden küçük iki erkek kardeşim daha vardı. İlkokuldan beri derslerime özen göstermiş, çok zeki olmasam da planlı çalışmanın sonucunda istediğim başarıyı elde etmiştim. Evde, herkes mutlu ve heyecanlı bir şekilde beni tebrik ediyor, şimdiden nerede kalacağımın, okula nasıl gidip geleceğimin hesabını yapıyorduk.
Kayıt günü, üç saatlik bir yolculuğun ardından İzmir’e gelmiş, okuyacağım okulu bularak kayıt işlemlerini tamamlamıştık. Daha önceleri de İzmir’e geldiğim olmuştu, ama bu sefer ailem olmadan burada yaşayacaktım. Büyük bir şehirdi ve insana ürperti veriyordu. Yeni yeni insanlar tanıyacak, pek çok sorunla ve zorlukla karşılaşacaktım. Bu sorunların çoğunu tek başıma aşacak, belki de bazılarını aileme bile söyleyemeyecektim. Artık büyümüş, kendi kararlarını verme yaşına gelmiştim, ancak ilk defa ailemden uzak kalacaktım.
İlçemizde mütevazi bir yaşantımız vardı. Maddi durumumuzun iyi olmasına karşılık, aşırı lüks tutkunu olmayıp, savurgan bir aile değildik. Annem, akıllı bir kadındı ve hayatın insana neler getirip götüreceğini çok değişik örneklerle bizlere anlatır, dikkat etmemiz gereken hususları bir bir belletirdi. Evin büyük çocuğu olmam nedeniyle ev işlerinde anneme yardımcı olur, kardeşlerime bakar, bu işleri yaparken sıkılmazdım. Emsallerim kafelere gider, arkadaş gruplarına katılır, zamanlarının çoğunu gönül işlerinde harcarlardı. Dış ortamla çok fazla haşır neşir olmadığımdan, babam yurtta kalmamı istemiyor, bana bir ev tutmaktan bahsediyordu. Aslında bende evde kalmak istiyordum. Titiz bir insan olmam nedeniyle, yurtta rahat edemeyeceğimi tahmin ediyordum. Babamın ev tutma isteğine destek vererek, kayıt işlemlerinden sonra, okula yakın çevrelerde uygun bir ev aramaya başladık. Öyle, hemen ev bulmak kolay değildi ve günün verdiği yorgunlukla, akşama doğru kendi evimize dönmek üzere yola çıkmıştık. Babamın, İzmir’de dostları vardı ve sonraki günlerde telefonla görüşmüş, okula yakın bir semtte bana uygun bir ev bulmuştu. Bu saatten sonra beni yeniden heyecan dalgası sarmış, yerimde duramıyordum. Kendi evim olacak ve orada yaşayacaktım. Okuluma gidecek, akşamları evimde yalnız kalacak, bazen de şehri gezecektim. Bir an önce İzmir’e gitmek ve evime yerleşmek istiyordum.
Oturacağım yer sakin bir mahallede, beş katlı bir apartmanın üçüncü katında, iki oda bir salonlu, kaloriferli bir evdi. Kirası çok olmayıp, babamın rahatlıkla karşılayabileceği miktardaydı. Evden gelirken yanımıza bol miktarda mutfak eşyası almış, kalanları buradan karşılamış, birkaç gün içinde güzelce döşediğimiz bir evim olmuştu. Okulun açılmasına üç gün kaldığından geriye dönmedim ve kendi evimde kalmaya başladım. Okul açılana kadar geçen üç gün içinde, evimi yerleştirdim, boş kaldıkça bulunduğum mahalle ve semti dolaştım. Buralara alışmaya başlamıştım bile.
Okul günlerim büyük bir heyecan içinde başlamış, sınıfımdaki öğrencilerin bazıları ile tanışmış, derslere girip çıkıyordum. Kalabalık bir sınıfımız vardı, bu nedenle öğrenciler arasında küçük gruplar oluşurken, herkes kendi dünyasına uygun insanlarla bir araya gelmeye başlamıştı. Fazla konuşkan ve girişken bir insan değildim, aslında soğuk diye tabir edilen bir kişiliğim de vardı. Bu nedenle hemen herkese eşit mesafede dururken, genellikle derslerimle ilgilenirdim. Babamlar, on beş gün sonra bir Pazar günü ziyaretime gelmiş, akşamı geri dönmüşlerdi. Onların çok uzakta olmamaları ve bir sıkıntılı anımda bana kolayca ulaşabilecek konumda olmaları içimi rahatlatmaya yetiyordu.
Sabahları fazla yemek yemiyor, öğlen yemeklerimi okulda yiyor, akşamları da kahvaltı türü beslenmeye çalışıyordum. Okul başladığından bir ay sonrasıydı, öğlen yemeği vakti dışarıda bankta oturan ve simit yiyen bir kız öğrenci, birkaç gündür dikkatimi çekmiş, onunla konuşmak istemiştim.
----Merhaba, ben Hülya,
Dönüp yüzüme bakarken üzgün olduğu her halinden belliydi. Ben tekrarla;
----Merhaba, ben Hülya, oturabilir miyim?
----Tabi, buyur otur, bende Ayşe.
Yakından yüzüne bakınca, oldukça düzgün ve güzel bir yüzünün olduğunu fark ettim. Giysileri eski ve bakımsız, utangaç bir hali vardı. Kendisine dönerek;
¬¬----Dikkat ettim, iki haftadır burada oturuyor ve öğlen yemeğinde simit yiyorsun. Genelde yalnız başına dolanıyor, çevrenle ilgilenmiyorsun. Bir sıkıntın mı var?
Üzerime vazife olmayan bir işe kalkışmış, başkalarının işine burnumu sokmaya çalışıyordum. Bunu neden yaptığıma da bir anlam veremiyordum.
----İlgine teşekkür ederim, ama konuşmasak,
Dedi ve kalkıp yanımdan uzaklaştı. Bir sıkıntısı olmalı diye düşündüm, belki bir yardımım dokunabilirdi. Kalkıp peşinden gittim. Girişte kolundan tutup;
----Ayşe lütfen, burada hepimiz evimizden uzakta yaşamaktayız. Elbette bir takım sorunlarımız olacaktır. Önemli olan sorunlarımızı paylaşmak, birbirimize yardımcı olmaktır. Derse girmek için vaktimiz var, biraz oturup konuşsak?
Durakladı, yüzüme baktı, elinden tutup boş bir masaya getirdim;
---- Otur, ben geliyorum.
Deyip ayrıldım. Kantinden iki neskafe alıp çabucak yanına vardım. Sıcak içeceği önüne uzatırken;
----Hadi anlat bakalım?
Neskafeden bir iki yudum aldı, tekrara içti gözlerime bakarak;
----Teşekkür ederim Hülya, iki haftadır sıcak bir şey içmemiştim.
Şaşkınlıkla donup kalırken, ne diyeceğimi bile düşünemiyordum. Maddi durumunun iyi olmadığı her halinden belliydi, ancak bu kadar da kötü olabileceğini tahmin edemezdim. Böylesi güzel bir okulu kazanıp gelmiş, ama maddi sıkıntı içinde kalarak mutsuz olmuştu.
----Konuşmak istersen dinliyorum Ayşe, sakın çekinme, anlatacakların sadece ikimizin arasında kalacak, bundan emin ol.
Bir müddet sustu, yardım ister gibi yüzüme baktı ardından;
----Ailemin durumu çok kötü, evde üç kardeşim daha var. Babam hasta ve işsiz, annem gündelikçi olarak temizlik işlerine gidiyor. Yurtta kalıyorum ve bana gönderilen para sadece yurt masrafına yetiyor. Kendime çok az para kalıyor, bu nedenle simitle yaşamaya çalışıyorum.
Durdu, gözleri dolmuş konuşmakta zorlanıyordu. Bu arkadaşıma bir şeyler yapmalıydım ama ne? Hemen cüzdanımı açtım, içinden bir miktar para çıkarıp ona vermek istedim.
----Ne yapıyorsun Hülya, bana para ver diye anlatmadım, sen sordun ben cevaplandırdım.
----Bak Ayşe, benim durumum iyi, babam bana bir ev tuttu ve her masrafımı fazlasıyla karşılamakta, elimde birikmiş biraz param var, al kullan helal olsun, istersen borç kabul et.
Yoksulluk çok kötü olmalıydı. Biraz düşündü, ardından utanarak ta olsa, uzattığım parayı aldı ve fazla beklemeden kalkıp gitti. Zor bir durumda olan bu insana daha fazla şeyler yapmalıydım diye düşündüm, ama ne olabilirdi? Akşam eve gittiğimde uzun uzun düşündüm, isterse Ayşe’yi yanıma alabilirdim, nede olsa yalnızdım. Hem bana arkadaş olur, hem de biraz olsun rahat ederdi. Babamları arayıp durumu olduğu gibi anlattım, onlardan destek istedim. Babam bana çok güvenir, kolay kolay yanlış yapmayacağımı bilirdi. Bu nedenle sen uygun olanı yap, inşallah hayırlı olur dedi. Ertesi günü Ayşe’yi bulup, aldığım kararı ona anlattım.
----Benim yanıma taşın Ayşe, hem bana arkadaş olursun, hem de para sıkıntısı çekmez, biraz rahat edersin. Senden kira istemem, yurda verdiğin para ile mutfağa katkıda bulun yeter.
----Neden Hülya? Neden bana bu iyiliği yapıyorsun, amacın ne?
----Sadece zor durumda kalan birine yardımda bulunmak istedim, başka bir amacım yok, düşün acele etmeden kararını ver.
Fazla konuşmadan ayrıldık. Dersler sıkı olduğu için aralarda bile ders çalışmayı düşünüyor uygun yer bulunca hemen bir derslerle ilgileniyordum. Bu durum benim prensiplerimden biriydi. Boş kaldıkça ders çalışır eksiklerimi tamamlardım.
Üçüncü günü akşamı çıkışta Ayşe’yi kapıda gördüğümde birini beklediğini anladım, yaklaşınca;
----Seni bekliyordum Hülya, teklifini kabul ediyorum, ne zaman taşınmamı istersin?
----İstersen bu akşam gel Ayşe, kapım sana açık.
----O zaman gidelim, eşyalarımı alayım, çıkış işlemlerini yarın yaparım.
Beraberce yurda gittik. Çok fazla olmayan eşyalarını toparlayıp çantasına doldurdu ve odadakilere veda ederek yanıma geldi. Çok uzakta olmayan evime bir çırpıda varmış, diğer odayı Ayşe için hazırlamıştık. Utangaç hali gitmiş, gözlerinden mutluluk okunuyordu. Güzel bir arkadaşlığımız başlamış, derslere var hızıyla çalışıyorduk. Bu arada Ayşe, benim kıyafetlerimden giyiyor, süsleniyor güzelliğini sergiliyordu. O utangaç kız gitmiş, alımlı ve canlı bir kız ortaya çıkmış, okuldaki erkek öğrencilerin de ilgisi bir hayli artmıştı. Kendi sınıfımızdan ve diğer sınıflardan kızlı erkekli arkadaş edinmiş, çoğu zaman okul içinde göremez olmuştum. Hem çok zeki, hem de gösterişli bir öğrenciydi. Ben onun gibi olamazdım, ne çok güzeldim, nede öyle senli benli arkadaşlıklara gelemezdim. Sınıf arkadaşlarımla ders konularında görüşür, onun dışında pek görüşmezdim. Günler böyle geçip giderken dönem sonu gelmiş, finaller başarılı şekilde bitmişti. Ayşe tatile gitmeyeceğini, burada kalıp ders çalışacağını söyledi. Israr etmedim, belki parası yoktu, istemeye de çekindi diyordum. Tatil bitmiş okuluma dönmüştüm. Ayşe ortalarda yoktu. Okula vardığımda Ayşe’yi bularak;
----Nerelerdesin, Ayşe neler oluyor?
----Merak etme Hülya, arkadaşlara takılıyorum. Bir kaç gün sonra gelirim.
Bizim utangaç kız değişmiş, süsü giyimi artmış, sen şakrak, alımlı bir afet olmuştu. Kendin bilirsin diyerek evime dönerken, Ayşe’nin giyimi ve harcamaları dikkatimi çekmişti. Parayı nerden buluyor, kimlerle dolaşıyordu. Başına bir iş gelecek endişesi taşıyordum. Nede olsa ev arkadaşımdı. Ben bunları düşüne dururken, bir akşam Ayşe eve geldi fakat yalnız değildi. Yanında yakışıklı ikide erkek vardı. İçeri geçerken, ben kendilerine hoş geldiniz deyip yer gösterdim. Ayşe gelenlerle hem sohbet ediyor hem de el kol şakası yapıyordu. Bir ara mutfağa geçerken ona da seslendim, içeri gelince;
----Ne oluyor Ayşe, bu erkekler kim ve neden geldiler?
----Bu çocuklar çok zengin Hülya, birisi arkadaşım, diğeri senin için, beğendin mi?
Beynimden aşağı sular döküldü sandım, deli gibi olmuştum. Kollarından tutarak;
----İtlerini al, derhal ev den çıkıp git, beni ne sandın Ayşe, bana sormadan, fikrimi almadan kendi başına ne işlere kalkıyorsun. Bu nasıl iş Ayşe?
Sözlerim çok sertti ve sanırım içeriden de duyulmuştu. Ayşe şaşırmış, ne diyeceğini bilemiyor sadece eliyle sessiz olmamı işaret ediyordu. Ben sözlerime devam ederek;
----Hadi kızım hadi, benim bu şekilde bir yaşama iznim yok, çıkıp gidin evimden.
Ayşe çok ciddi olduğumu anlamış, ardından salonda bulunan erkekleri alarak çıkıp gitmişlerdi. Çok sinirlenmiş yerimde duramıyor, kızgınlığım geçmek bilmiyordu. O günden sonra Ayşe’yi çok göremedim, zaten eve de gelmiyordu.
Bir hafta sonrasıydı, sabah okula gitmek için hazırlanırken, kapı zili çaldı.
----Kim o?
----Apartman görevlisi abla, bakar mısın?
Kapıyı açtığımda, bizim apartmanın temizlik işlerini yapan Hasan Efendi karşımda duruyordu.
----Hayırdır Hasan Abi?
----Bacım aşağıda birileri var, senin arkadaşını soruyorlar bir bakar mısın?
Sabah sabah neyin nesi diyerek bir solukta aşağıya indiğimde, apartmanın dış kapısında bekleyen orta yaşlarda bir erkek ve kadını gördüm.
----Ayşe’yi siz mi soruyorsunuz?
----Evet, kızım biz arıyoruz. Bize, bu adreste kaldığını söylemişti. Ben babası, bu hanımda annesi olur. Dikkatle bakındım, gerçekten de görünüşlerinden yoksul olduklarını açıkça anlaşılıyordu.
----Doğrudur, Ayşe yanımda kalıyordu, ama bir süredir başka arkadaşlarına takılıyor, yani buraya gelmiyor. Sizler neden geldiniz?
----Eve çıkıp biraz konuşalım mı kızım?
İçimde bir endişedir başladı, ne oluyordu acaba!
----Tamam, eve geçelim, daha rahat konuşuruz.
Eve çıktığımızda, babası söze başladı;
----Kızım Ayşe çok zeki ve güzel bir çocuk, yalnız lükse ve gösterişe çok düşkündür. Birileri tarafından kolayca kandırılıp kötü amaçlar için kullanılabilir. Bizde okusun istedik ama maddi durumumuz iyi değildi, illa okuyacağım deyip buralara geldi. Siz ona kucak açmışsınız, Allah razı olsun, ama Ayşe çok daha fazlasını ister. Güzel olması onu şımartmakta, bu yüzden çok hatalar yapmaya müsait bir yaratılışı var. Lise yıllarında hafiye gibi peşinde dolandık, onu koruduk. Bu nedenle bize çok kızar, kocaman kız oldum, çocuk değilim diye çıkışırdı. Şimdi bizden çok uzakta, onu kontrol edemeyiz kızım, sen akıllı bir kıza benziyorsun, onun başına kötü şeyler gelmesine engel ol, onu koru kızım.
Ben Ayşe’yi nasıl kontrol edebilirdim? Nitekim o da kocaman bir kızdı ve kendi kararlarını kendisi alabilirdi. Ama karşımda yalvaran gözlerle bana bakan bu insanların isteklerine itiraz edecek cesaretim de yoktu. Annesinin gözleri dolu dolu olmuş, sessizce ağlıyordu.
----Elimden gelen yardımı yapmaya gayret eder, Ayşe’yi korumaya çalışırım, ancak başarabilir miyim, işte orasını bilemem.
----Çok sağ ol kızım, bizim geldiğimizi bilmesin, yolumuz uzak, buralara bir daha gelemeyiz. Senden çok söz ettiği için durumu sana anlattık, geldiğimizi duyarsa bize çok kızacaktır, baksana kızım tatile bile gelmedi.
Veda edip gittiklerinde kendi kendime kızıyor, neyine gerek tanımadığın bilmediğin kocaman bir kızın sorumluluğunu almaya çalışıyorsun, sana ne be ahmak diyordum. Fakat annesinin gözlerinden akan yaşlar aklıma geldikçe kızgınlığım geçiyor, bir şeyler yapmayı istiyordum ama ne yapabileceğimi bile bilmiyordum.
Bir gün okul çıkışı Ayşe’yi bekledim, beraberce bir kafeye gittik. Bira sert, biraz uyarıcı ifadelerle konuşmaya başladım.
----Nerelerde ve kimlerle kalıyorsun Ayşe, eve gelmiyorsun üstelik okula gelmediğin günlerde oluyor, anlat bakalım?
Önce bir şey söylemedi, elindeki içecekten biraz içti ardından,
----Bak Hülya, bana iyilik yaptın diye anam babam olmadın, bana karışma, çocuk değilim. İstediğim gibi yaşamaya çalışıyorum. Hayat çok güzel, bende tadını çıkarıyorum.
Bu arada telefonuna bir şeyler yazdı. Çok güzel ve pahalı bir telefondu, kimden aldı diye merak ederken, kalkıp hızla uzaklaştı. Bir an öyle kaldıktan sonra arkasından yürüdüm. Nereye gittiğini merak ediyordum. Üç beş dakika geçmişti ki, caddenin köşesinde lüks bir arabaya binerek uzaklaştı. Yapacak bir şeyim yoktu, o kendine farklı bir hayat seçmiş, hızla yol alıyordu. Üzülmüş olsam da ne yapabilirdim ki? Günler birbirini kovalarken, derslere çalışmakta, okul arkadaşlarımla sohbet etmekte, boş vakitlerimde şehri gezmekteydim. Ayşe çoktandır okula da gelmiyordu. Yazık olacak diye düşündüm, halbuki çok güzel ve zeki bir kızdı.
Mevsim bahar, aylardan nisandı, havalar düzelmiş, İzmir’in güzelliği insanı etkiliyordu. Arkadaşlarla okul çıkışı sahile gidiyor, konak meydanında denizi seyrediyor, bazı günler gemiyle Karşıyaka’ geçip orada eğleşiyorduk. Günlerim böyle geçerken bir akşam okul çıkışı kalabalıkta bir el, elimden tuttu. Döndüm Ayşe’ydi. Çok solgun ve perişan görünüyordu. Biraz tenha bir yere geldiğimizde;
----Çok kötüyüm Hülya bana yardım eder misin?
Kötü olduğu her halinden belliydi, o güzel kızın rengi solmuş, saçları dağınık ve bakımsızdı. Neler oldu acaba diye düşünürken, bana karşı takındığı tavır aklıma geldi, sertçe konuştum.
----Ne o, zorda kalınca mı aklına geldim, nerde o arkadaşların, zengin züppeler?
Önüne baktı, ağlıyordu. Çok zor durumda olmalıydı, ne yapacağıma nasıl davranacağıma bir türlü karar veremiyor, tuttuğu elimi bırakmıyordu. Annesinin ağlayan hali aklıma gelince dayanamadım,
----Anlat bakalım, nasıl yardım edeceğim sana.
----Hamileyim Hülya, hem de iki aylık, bana ancak sen yardım edebilirsin, yalvarırım beni bırakma.
Hıçkırık dolu ağlamasına dayanmak mümkün değildi, elini tuttum;
----Hadi eve gidelim sonra ne yapacağımıza karar veririz.
Akşam bir şeyler yedikten sonra uzun uzun konuştuk. Hamile kaldığı genç kendisini istememiş, kapı dışarı ettikten sonra bir daha aramamış, birkaç gün diğer arkadaşlarında kalınca onlarda evden gitmesini istemişler. Ortada kalınca dönüp bana sığınmaya karar vermiş. Zor durumda olmalıydı, bitkin bir hali vardı.
----Tamam, canını sıkma sana yardım edeceğim, ne yapacağımıza karar verene kadar dinlenmene bak, yarın olsun hele.
İçimden kararımı vermiştim, bebeği aldırmak en doğru çözümdü. Bunun için param vardı ve çekinmeden harcardım, lakin Ayşe bebeği aldırır mı diye aklımda da bir soru işareti vardı. Birde doktor bulmak zorundaydık. Neyse ki bu konuda bir baba dostundan yardım alabilirdim.
Sabah olmuş, kahvaltı yapıyorduk. Bu gün okula gitmeyecek, bu sorunu çözecektim.
----Ayşe çocuğu aldırmak en iyi çözüm, sen ne dersin?
Yüzüme korku ve endişeyle baktı, yutkundu korku dolu sesle;
----Bende aldırmak isterim, ama nasıl yapacağız, hem çok para isterler.
----Bunları düşünme, ben hallederim. Sen gerçekten çocuğu aldırmak istiyor musun?
----Evet Hülya, en iyi çözüm bu olmalı, yardımın için teşekkür ederim.
Dışarı çıkıp, tanıdığım bir dosta uğradım, kısaca arkadaşımın durumunu anlattım. Adam esnaftı ve çevresi genişti, babacan tavırlarla bize yol gösterdi. Yalnız babamın duymaması gerektiğini ısrarla belirttim. Dediği yere gidip doktorla görüştük. Burası bir klinikti ve temiz bakımlı yerdi. Hamilelik henüz erken olduğu için hamileliğe son vermeyi kabul ettiler. Ayşe gerekli tetkikleri olurken, ben ücretini ödemiştim bile. Öğlen sonu Arkadaşım hamileliğinden kurtulmuş, eve dönüyorduk. Minnet dolu gözlerle bana bakıyor, ellerimi bırakmıyordu. Birkaç gün dinlendi, kendine geldi. Bu süre içinde okula gelmedi. Zaten dönem bitmek üzereydi. Bu dönemki derslerden kalacak belki de bir yılı kaybolacaktı, bunu kendi istemiş sonuçlarına da katlanacaktı.
Kısa sürede kendini toparlayan Ayşe, yine ortalarda yoktu. Kendi kendime kızıyor, neden yardım ettim diye söyleniyordum. Alışmış kız bir kere, onu durdurmak zor olacaktı. Bir hafta sonra bir kafede gördüm, yanında yine genç birisi vardı. O da beni görmüş, rahatsız olmuştu. Yaklaştım ve kızgınlıkla;
----Evde kalan eşyalarını bir an önce al ve beni bir daha arama, eğer eşyalarını almazsan toplayıp çöpe atarım haberin olsun.
Kıpkırmızı olmuş, sevgilisinin yanında bozulmuştu. Belki daha da çoğunu hak etmişti, fazla kalamadım ve oradan ayrıldım. Bir hafta sonu eve gelip eşyalarını toparladı ve benimle hiç konuşmadan, sanki suçlu benmişim gibi evin anahtarını fırlatıp çıkmıştı. Dönem sonuna kadar onu bir daha görmedim, aslında görmek de istemiyordum. O yolunu seçmiş, benden uzak kalmıştı ya, ondan kurtuldum diye seviniyordum. İyide ya ailesi, duysalar neler yaptığını kahrolurdu zavallılar.
Kayıp vermeden sınıfımı geçmiş, iki aylık güzel bir tatilden sonra okuluma dönmüştüm. Güzel bir yıl geçirmek istiyor, geçen yıl Ayşe ile yaşadığım sorunların tekrarlanmasını istemiyordum. Dersler başlayalı üç gün olmuştu. Hava güzel diye dışarı çıkıp dolaşırken bir gölgede kendi halinde oturan birini gördüm. Yaklaşınca bir baktım Ayşe. Çökmüş, yıpranmış, solmuş bir görüntüsü vardı. Arkamı dönüp uzaklaşmak isterken;
----Ne o Hülya, bir merhaba yok mu?
Durakladım, yavaşça yaklaşıp;
----Merhaba diyecek dostluk bıraktın mı Ayşe, hangi yüzle benden selam beklersin.
Sustu, önüne bakmaya başladı. Mahcup ve üzgün olduğu her halinden belliydi. Hem iyi bir dostunu kaybetmiş, hem de bir dönem derslerinden kalmıştı. Belki çok pişmandı ama benim de yapacak bir yardımım olmazdı. Yanından ayrılırken çok üzülmüş, perişan hali gözlerimin önünden gitmemişti. Bütün gece uyuyamadım, yatağımda dönüp durdum. Annesinin yardım bekleyen sözleri, Ayşe’nin hataları, benim koşturmalarım kâbus gibi beynimde fırtınalar estiriyor, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar veremiyordum. Sabahı zor etmiş, bir çırpıda okula varmıştım. Ayşe’ye bakındım ama göremedim. Neyse dedim, hele bir derse gireyim sonra bakarım deyip amfiye girdim. Dersler blok olduğu için uzundu, bir ara gözüm arka sıralara iliştiğinde Ayşe’yi gördüm, tek başına oturmuş, öylece duruyordu. Ona yardım etmeden yapamayacaktım, zor günler geçirdiğini biliyordum. Ders bitiminde arkasından koşup, yakaladım.
----Biraz konuşalım mı?
----Olur, şuraya oturalım.
----Dün bana darıldın değil mi? Haksız olmadığımı biliyorsun sanırım.
----Biliyorum Hülya, sana karşı son derece mahcup ve hatalıyım. Kendi hatalarım yüzünden kısa zamanda çok acılar yaşadım, insanların nasıl ikiyüzlü olduklarını gördüm, her şey yalan, her şey sanalmış Hülya. Tek gerçek sendin, ama ben seni bile kolayca kırdım. Beni affetmeni isteyemem,
ne söylesen haklısın.
Sustu kaldı, sanırım içten içe ağlıyordu. Bu haline dayanamazdım.
----Nerede kalıyorsun?
----Bir arkadaşın yanında geçici olarak kalıyorum, inşallah bir yer bulurum ama biliyorsun elde avuçta yok, bu durumda kim bana kapısını açar?
Bana yaptığı davranış ve kabalıklar bir anda aklımdan uçup gitti. İçim parçalanmış, elimde olmayarak duygulanmıştım.
----Benimle kalmak istersen kapım sana açık Ayşe, merak etme geçmişte olanlarla seni suçlamayacağım. Yeter ki aynı hataları tekrar etme.
Ellerimden tutup gözlerime baktı;
----Gerçekten gelmemi istiyor musun Hülya? Ama neden?
----Nedenini bende bilmiyorum, ancak benimle kalmanı istiyorum, hadi gidelim.
Bir kez daha kapımı bu deli dolu kıza açarak hata mı yapıyordum? İleride benimde başımı derde sokarsa diye de korkup endişelensem de artık iş işten geçmiş, kapımı açmıştım.
Ayşe çok değişmiş, bir dediğimi iki etmemeye çalışarak kendini var gücüyle derslere vermiş, alttan kalan derslerden de alarak gece gündüz demeden ders çalışıyor, okulda ve evde yanımdan ayrılmıyor, eskisi gibi süslenmiyor, ne bulduysa giyiyor, hiçbir şeyi sorun yapmıyordu. Bana bakışı değişmiş, bir kurtarıcı gibi saygı gösteriyor, sesini bile yükseltmiyordu. Onun bu durumu oldukça hoşuma gidiyor, inşallah aynı hataları yapmaz diye dua ediyordum. Bu şekilde dönem bitmiş, Ayşe’nin zekâsı kendini göstermiş, hem dönem derslerini, hem de alttan aldığı dersleri yüksek puanlarla geçmişti. O kadar çok mutluydu ki bu mutluluğu yüzüne yansımaktaydı. Güzel yüzündeki endişeler kaybolmuş, tenine renk gelmiş, canlı bir kız olmuştu.
İkinci dönem başlarken, Ayşe’nin çalışma temposu aynı hızla devam ediyor, hatta ben bile ona imrenir hale gelmiştim. Bir akşam kafelerden birinde oturup birer kahve içmek istedik. Kahvelerimizi içip kafeden çıkarken, gençten biri önümüze geçti alaylı bir sesle;
----Ne o güzelim unuttun mu bizleri;
Sözleri Ayşe’ye dönerek yapmış, kızcağız utanarak ve korku ile arkama saklanmıştı. İçimden bir gerçeği tam olarak anlamıştım, Ayşe eski Ayşe değildi. Gördüğüm bu durum beni oldukça etkilemiş, ona verdiğim desteğin karşılığını almaya başlamıştım. Ben bunları düşünürken genç adam tekrar;
----Korkma güzelim, seni yiyecek değilim, hadi biraz eğlenelim,
Derken eli Ayşe’ye doğru uzandığı anda, nasıl yaptığımı anlamadan adamın yüzüne okkalı bir tokat yapıştırmıştım. Belki çok güzel değildim ama güçlü kuvvetli, uzun boylu ve yiğit bir kızdım. Babam beni böyle yetiştirmiş, asla pısırık olmayın diye tembih etmişti. Adam ne olduğunu anlamadan iki adım geriledi ve eliyle yüzünü tutarken,
----Bir daha bu kıza yaklaşırsanız ananızdan emdiğiniz sütü boğazınızdan getiririm sersemler diye haykırdım.
Küfür etmek istediyse de, nereden geldiklerini anlamadığım iki sivil memur oracıkta bitmez mi? Genç adamı tuttukları gibi alıp götürdüler. Ayşe’ye baktım, o da şaşkın şaşkın bana bakıyor, gözlerinin içi gülüyordu. Boynuma sarılıp teşekkür ederken;
----Sen neymişsin Hülya? Senden korkulur.
Olayı çevrede bulunan okul arkadaşlarımızdan görenler olunca, ertesi günü kahraman ilen edilmem işten bile değildi.
Okul yıllarım Ayşe ile beraber düzen içinde geçmeye devam ederken, beraberliğimizden ikimizde oldukça mutlu olmaya başlamıştık. Bizim ilçe yakın olduğu için iki yaz tatilinde bizim eve gitmiş, kızcağız huzur dolu günler geçirmişti. Dikkatimi çeken bir şey daha var ki duyduğum anda çok sevinmiş ona belli etmemiştim. Ayşe, telefonda annesiyle samimi ve güzel bir dille konuşurken, ona benden bahsedip, kendisine çok yardımcı olduğumu uzun uzun anlatıyordu.
Beşinci sınıfa başlayalı bir ay olmuştu. Ayşe kaybettiği dersleri telafi etmiş, not ortalamasını yükseltmiş, başarılı öğrenciler arasında ilk sıralarda yer almıştı. Allah vergisi bir zekâya sahipti ve onun bu başarısından bende yararlanıyor, takıldığım yerlerde bana yardım ediyordu. Kısacası ayrılmaz ikili olmuştuk. Ama nihayetinde son sınıftaydık ve aylar sonra ayrılacaktık. Bir akşam yine bir kafede oturup dinlenmeye karar verdik. Neredeyse kalkmak üzereyken Ayşe bana dönerek;
----Hülya, arka masadaki esmer genç uzun zamandır sana bakıyor, çaktırmadan bak bakalım tanıyor musun?
Afallamış olsam da, merakıma dayanamayıp bir an arka masaya baktım, dediği yerde oturan yakışıklı esmer bir gençle göz göze geldik. Bir iki saniye bakışır bakışmaz, utanarak başımı çevirdim. Hayatımda ilk kez bana bakan bir insandan etkilenmiş, yüreğime ılık bir rüzgâr esmişti. Eh nede olsa bende bir kadındım ve kadınsı duygularım etkilenmişti.
----Bana ne Ayşe, onun kim olduğundan boş ver, şimdi eğlenmenin sırası değil,
Diyerek meseleyi kapatmış olsam da, bana gülümseyen sevgi dolu gözleri tekrar görmeyi isterdim. Aylar içinde aynı kafeye birkaç kez daha geldiğimizde, iki defasında esmer genç te oradaydı ve kısa kaçamak bakışlarla birbirimize bakmıştık ama sadece o kadar. Yaz gelmiş, finaller sona ermişti. Evlerimize dönerek mezuniyet töreni için tekrar bir araya gelecektik. Ayşe’nin memleketi uzak olduğu için bizim ilçeye gitmeye karar verdikten sonra, eşyalarımızı toplayıp, bir kısmını alt sınıflardan arkadaşlara bırakmış, sadece kendi özel eşyalarımızı almıştık. Bir iki gün içinde evi isteyen arkadaşlarla ev sahibini buluşturup dönecektik. Akşamüzeri gezintiye çıkmış, her zamanki gibi aynı kafeye uğramıştık. Biraz oturduktan sonra kafeden çıkarken birden önümde birisi belirdi. Başımı kaldırıp baktığımda, karşımda o esmer genç duruyordu. Yanımda Ayşe olduğu halde donup kalmış, ne diyeceğimi bilemiyor, amma da tesadüf ha diye düşünürken, bana yaklaşarak elime bir kâğıt parçası uzattı. Düşük bir ses tonuyla;
----Ben, Ali Orhan, Hülya Hanım, şayet bir gün evlenmeye karar verirseniz, kâğıt ta yazılı telefonumu arayınız.
Dedi ve birden ortadan kayboldu. Şaşkınlıkla Ayşe’ye baktım, o başka yöne bakıyordu. Bu adam kimdi ve neden böyle bir şey yapmıştı. Elimdeki numaraya bakıp dururken Ayşe;
----Galiba bu adam sana âşık, ama yaklaşmaya cesaret edemedi, demek ki senden bir işaret alamadı zavallı. Ha sahi yoksa senin de mi gönlünde bir şeyler var?
----Sus be Ayşe, benim bu taraklarda bezimin olmadığını bilmiyor musun?
Ayşe’ye bu sözleri öylesine söyledim, ama içimde oluşan güzel duyguların varlığından da bahsetmeyi hiç düşünmemiştim.
Mezuniyet günü gelip çatmış, ailem ve beraberimde Ayşe olduğu halde, yapılacak diploma törenine zamanında gelip yerlerimizi almıştık. Bizler özel kıyafetlerimizi giymiş, tören konuşmalarını izliyor heyecanımızı bastırmaya çalışıyorduk. Derece yapanlara diplomaları verilirken, ikinci sırayı alan Ayşe büyük bir heyecanla hocasından diplomasını almış ardından mikrofona uzanarak;
----Değerli misafirler, sayın hocalarım ve arkadaşlarım, bu gün almaya hak kazandığım bu diplomamda emeği geçen hocalarıma gönülden teşekkür ederim. Ayrıca, okulun ilk günlerinden bu güne kadar, bana maddi ve manevi desteğini esirgemeyen arkadaşım, hatta ona abla diye hitap edeceğim Hülya Özgen Ablama sonsuz teşekkür ederim, O’nu ömrüm boyunca unutmayacağım.
Salonda bol bol alkış yükselirken, yıllardır ilk kez mutluluktan ağladığımı görüyor, gözyaşlarımı saklayamıyordum. Ayşe koşarak yanıma gelmiş, beni doyasıya kucaklamış;
----Ablam benim, güzel ablam seni çok seviyorum çok…
Diye bağırıyordu. Babam ayağa kalkarak beni ve arkadaşımı tebrik etmiş ardından;
----Sana olan güvenimi boşa çıkarmadın kızım. Hem kendini, hem de arkadaşını yetiştirdin. Allah sizden razı olsun.
Yıllardır Ayşe’ye gösterdiğim karşılıksız ilginin, şefkatin karşılığını o kadar iyi almıştım ki, bu duygularımı yazıya aktarmamın mümkün olamayacağını biliyordum. Mutluydum hem de doyasıya bir mutluluk.
İlçemizde, babamın desteği ile özel bir diş kliniği açmış, çalışmaya başlamıştım. Artık evimde ailemle beraberdim. Ayşe ile arada bir konuşuyor dertleşiyordum. O da kendi ilçesinde kredi kullanarak özel bir işyeri açmış, var gücü ile çalışıyordu. Kazancının hemen tamamını ailesine verdiğini, onların biraz olsun huzur ve ferahlık içinde yaşamalarına gayret ettiğini anlatıyor, kendisinin de çok mutlu olduğunu söylüyordu.
Aradan İki yıl geçmiş çalışıp gidiyordum. Bekâr olmam nedeniyle, evlenmek isteyen birkaç talipli, anne ve babama isteklerini iletince, onlarda bana evlenme konusunda ne düşündüğümü sormuşlar, biraz erken demiştim. Bir an önce beni evlendirip torun görmek istediklerini biliyordum, fakat evlilik konusu açılınca huzursuz oluyordum. Bir gün eski defter ve notlarımın arasında bir şeyler ararken bir telefon numarası elime geçti. Biraz düşününce bana bu numarayı veren genç aklıma geldi. Ailemde ha bire sıkıştırıyordu, acaba dedim kendi kendime, olabilir mi, arasam mı? Ayıp olur mu? Sahi bu kişi kimdi ne iş yapardı? Birkaç günüm bu düşüncelerle geçti. Sonunda dayanamayıp aramaya karar verdim.
----Alo, kiminle görüşüyorum?
----Burun, ben Doktor Ali Orhan,
Demek ki oda okumuş doktor olmuş. İyide bu adam neden bana hiç yaklaşıp açıkça niyetini söyleyememişti. Mutlaka bir nedeni olmalıydı. Bu kısa duraklamam üzerine;
----Alo buyurun, bekliyorum.
Titreyen bir sesle;
----Ben, ben Diş Doktoru Hülya, hatırladınız mı?
----Hatırlamam mı Hülya Hanım, neredeyse umudum tükeniyordu. Evlenmediğinizi biliyordum. Ama aramayınca, galiba beni beğenmedi diye üzülüyordum. Aramanıza çok sevindim, en kısa zamanda yanınıza geleceğim.
Böylece bu kişinin kim olduğunu öğrenmiş, duygularıma hoş bir sıcaklığın yayıldığını hissediyordum. Evet, şayet evleneceksen, Ali Orhan’la olabilirdi. Yaşadığım hayatta beni etkileyen tek erkek oydu. Çok geçmeden beni ziyarete geldi. Daha bir olgunlaşmış, kilo almış, yakışıklı bir delikanlı olmuş. Çok kızın kalbini çalabilirdi, ama o beni beklemiş olmalı, her halde çok sevdi diye düşünüyordum.
Yanıma geldiğinde öğlen yakındı, Uzak bir yerden geldiği için yorgun ve aç olabilirdi. Onu öğlen yemeğine davet ettim. Hem konuşur hem yemeğimizi yeriz diye düşündüm. İlçemizde sakin ve güzel bir restoran vardı, beraberce gidip oturduk. Yemek yerken öğrenmem gerekenleri ona sorma zamanı geldi diye düşündüm,
----Ali Bey, madem beni beğendiniz, o zaman neden açık açık söylemeyip elime bir kâğıt parçası tutuşturdunuz?
----Her şeyi anlatayım Hülya, Seni ilk defa gördükten sonra takip edip okulunu öğrendim, Sonra yanındaki arkadaşına seni sordum. Çok ciddi, sert bir insan olduğunuzu, henüz evlenme gibi konuları düşünmediğinizi söyledi. Bende sana yaklaşmaya, duygularımı açmaya cesaret edemedim, fakat senin hakkında Ayşe’den sürekli haber alıyordum. Yıllar geçse de, aramanı bekleyecektim.
Böylece evlilik yolunda ilk adımımı atmış, birkaç ay sonra düğünümüz yapılıyordu. Ayşe’ye davetiye göndermiş, gelip gelmeyeceğini merakla bekliyordum. Düğün henüz başlamıştı ki, o muhteşem güzelliği ile Ayşe, sade fakat çok güzel bir elbise içinde bana yaklaşıyordu. Biraz daha olgunlaşmış, eskisinden de güzel ve alımlı bir kadın olmuş, bütün gözleri üzerine toplamıştı. Yerimden kalkarak ona koşmam, dakikalarca sarılıp kalmamız herkesin dikkatini çekmiş, bu güzel bayanın kim olduğunu merak etmişti.
Ali Bey’le Ayşe karşılaşınca gülerek;
----Merhaba Doktor, ben sana demiştim, seni mutlaka arayacak, bu kız senden etkilendi, ama sen bana inanmamıştın.
Bu konuşmalara şaşırmış olsam da, Ayşe’nin çöpçatanlığı beni oldukça memnun etmişti. Benim evliliğimin üzerinden üç yıl geçmişti ki Ayşe’den düğün davetiyesi alınca hemen aradım. Memleketinden bir avukatla evleniyordu, Gitmemek olur mu? Onu beyaz gelinlik içinde görmek istiyordum. Eşimin anne ve babası da bize eşlik etmiş, öğlen vakti yola çıkarak düğün saatine yetişmiştik. Kapıdan girerken düğün sahiplerine hayırlı olsun diyerek salonda uygun bir yer bakınmaya başladık. Düğün oldukça kalabalık, neredeyse boş yer yoktu. Ön sıralarda boş bir masa dikkatimizi çektiği için masa başına vardığımızda, burasının sahibi olduğunu henüz gelmediğini söylediler. Tam o sırada arkadan bir ses;
----Hülya kızım, burası sizin için ayrıldı.
Sesin geldiği yöne dönünce Ayşe’nin annesi ile göz göze geldik.
----Kusura bakma kızım, kalabalıktan bir an olsun seni tanıyamadım, hoş sefa geldiniz. Ayşe, burayı sizin için ayırmıştı.
Yüzünde sevgi ve şükran dolu bir ifade vardı. Eski hali gitmiş, daha canlı ve sıcak bir görüntüye kavuşmuştu. Ayşe’yi takdir ettim. Yıllardır ana ve babasına yardım etmiş, onların huzuru için çalışmıştı. Hoş beşin ardında yerimize oturmuştuk.
Arabadan inen gelin ve damat, renkli renkli yanan ışıkların ve havai fişeklerin şamatası altında, salonun ortasına gelirken, beyaz gelinlik içinde ki Ayşe, sanki bir prenses güzelliğinde, eşinin kolunda dansına başladı. Gözyaşlarımın akmasını engellemeye çalışarak bu kıza olan ilgimin ve yardımlarımın nedenini şimdi bulmuştum. Böylesine güzel, zeki bir insanın heba olup gitmesine gönlüm razı olmamış, her defasında onu affetmiştim. İyi ki de affetmiş ve onun bu günlere gelmesi için verdiğim desteğin boşa çıkmadığını görmüştüm. Buğulanmış gözlerle, onunla geçen inişli çıkışlı beraberliğimizi düşünüyordum. Beni görünce dansı bıraktı ve hızla yanıma gelerek;
----Ablam gelmiş, ablam benim,
Diyerek öyle içten bir sarılışı vardı ki, kendisine yapılan iyiliği unutmak istemiyor gibiydi. Beni bırakıp eşine dönerek;
----İşte Suat, sana bahsettiğim ablam Hülya, sen bakma abla dediğime aynı yaştayız, ama o benim için abladan da öte, istese canımı seve seve vereceğim bir dostumdur.
Bu sözleri duyarken içimde oluşan huzur ve mutluluğu, hayatım boyunca yüreğimde yaşatacaktım.
Mehmet Macit
17.01.2014
Samsun
YORUMLAR
beğeniyle okudum
ayşe
hülya
doktor
baba
anne
hayat
ne kadar da karman çorban
ve sonuçta
iyilik hep galip geliyor
tebriklerimle
anlatımınız süürkleyiciydi
mehmetmacit
Muhterem Üstadım.
Mükemmel bir anlatım.okumaya bir başlayanın asla bırakamayacağı güzellikte ve ahenkte, akıcı ve sürükleyici harika bir roman türü hikayeydi.zaman zaman insanı duyğulandıran, zaman zaman başka bir kaleme daldıran harika bir kalem, usta bir yetenek. Nice heba olan Ayşe'lerimizden en azından bir tanesinin ağır yaralıda olsa kurtuluşuna tanık olduk.
Başarılarınızın devamını diliyorum.
Selam ve sayğılarımla.