- 2205 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
Galata'da Bir Meyhanede..
Ben bu gece sarhoşum.
Sana yazacağım biraz sonra, elim kırılsın.
Gecenin kıvılcımları bir cürm-ü meşhud telaşında oradan oraya uçuşuyor kızıl saçlarıyla. Susun!! Oturun !!
Sen..sayısını unuttuğum cinayetlerimin tek maktulü..
Sen de sus, dinle..
Sedef işlemeli martinin namlusundan çıkmaya hazır yakışıklı bir kurşunun, aynada kendine son bakışı kadar an meselesiydi seni İstanbul sokaklarında kaybedişim. Alnına düşüp duran perçemini parmak uçlarıyla arkaya atarken sabırsızca hadi derdi, hadi git bul onu. Anlardım ki, sana o kadar nişanlamıştı ki kendini, gözlerimin, gez-gör hesabını yapıp arpacığa haml’etmesine gerek bile duymadan, düşecek tetikle el’an fırlayıp sana koşacaktı.
Ve gece başlardı, her saat başında İstanbul’un bir eski semtini infaz ettiğim vahşi bir sürek avı gibi seni arardım bu şehirde. Arardım ki bulayım, bulayım da seni kendime vurayım.
Nereden başlayacağımı çoğu kez bilmez, ama senin İstanbulperver olmazlığından sebep, bir adım önde olduğumu düşünür geceye koşar adım dalardım. Silüetini göz ucuyla görürdüm, sen karanlık bir köşeyi kıvrılırken mesela. Adresi olmayan evlerin ağır perdeli pencerelerine füsunkâr gülümseyişin yansırdı. Sonra hemen kaybolurdu.
Her parke taşının altına bakar, yıldızlarla sevişmekten yorgun uyuyakalmış bütün yakamozlarını Boğaziçinin, uyandırır ve seni sorardım. Görmedik derlerdi.
Felaket, solgun yüzünden düşen bin parçanın üstüne basmamamı tembihleyerek elini omuzuma atar, eski semtlere sürüklerdi senden arta kalanımı. Anlattığı hikayelerin hepsinin mutsuz bitmesi yetmezmiş gibi, beni yokuş başlarında bir başıma bırakır, yokuş sonunda aniden karşıma çıkar, bulamadın değil mi der gülerdi.
Yine de başımı kaldırır ışıksız evlere tek tek bakardım. Cumbaların ahşap kaplı yoksulluğunu gamzelerinde saklayan genç kızlar sanki ayışığından sen yontarlarmış gibi gelirdi bana. Gözlerimde haset, kalbimde cendere, elimde dumanı tüten revolver, silerdim bu hayali sen çapkın gülümsemelere vakit bulamadan. Yokuş sonunda nefes nefese durur, evet derdim, bulamadım.
Sonra suriçlerine ürkek adım atardı yorgun sensizliğim. Banliyö trenleri gelir geçer, kampanalar yokluğuna çınlardı.
Ondan da sonra, kaldırımların yüksek, geri kalan her şeyin en alçak olduğu sur dışlarına sürüklenirdim. Mavi kırmızı yeşil neonlarda sen yanıp sönermişsin gibi gelirdi. Gecenin en kasıtlı suskunluğuna kulağımı dayar, şarapçıların fahişelerin berduşların ağız dolusu feryadlarında sesini seçmeye çalışırdım. Duyamazdım. K/ayıbın en serkeşine, en ağıza alınmazına bile burada rastlar, ama senin vedasız, elvedasız, en vefasız kaybolmandaki ayıpla bir türlü karşılaşamazdım.
Sabaha kurulu vakitler yavaş yavaş yaklaşırken, yokluğuna dört mıhla gerilmiş canım bir kez daha acıyı çağlayanlar gibi dökerdi İstanbul sokaklarına.
Tan yerine yakın bir kızıllıkta sanki görünür gibi olurdun, ki ezanlar başlardı. Beni yaka paça çekiştiren gün ışığı korkularımı başımdan savar, arka mahallelerde sabah namazını eda eden mü’minlerin avuç içi çizgilerinde tek tek ve alelacele yine seni arardım.
Bulamaz, son rükuyla doğacak güneşe yakalanmadan geceye geri kaçardım, şakağımda sedef işlemeli martin. Yakışıklı kurşun aynaya son kez bakar, perçemini geri atar, görüntüsünden memnun namlunun çıkışına uzanırdı.
----------------
Bu gece Galata’da bir meyhanede..
Bu gece sarhoşum..
Bulsam vuracaktım..
Yoktun..
Sen..sayısını unuttuğum cinayetlerimin tek firari maktulü..
Hadi sağlığına..
YORUMLAR
Şiir kıvamında bir yazı. Çok güzel, ilham verici metaforlar ve tabiki oldukça özgün bir anlatım.
Tebrikler
Nihavend Şarkı
Saygılar.
Güzel Ablacığım;
İhmâl ettim sizi bu ara, mâzur görün ne olur; yoksa kaleminizden, yüreğinizden dökülenlerin kıymeti muazzam benim için.. Sadece vakit sıkıntım var bu ara...
İçimi acıttınız; bu özlem halini kaç defâ aynı yoğunlukla yaşamışlığım vardır... Kaç kere kalem kırıp yeniden onarmışlığım vardır yine o kalemi...
Kıyamam hiçbir şeye, vaz geçme ânı gelip çattığında...kırılıp dökülürüm; ama kırıp dökmemek üzerine kuruludur yaşam direğim...
Sizde de bu var sanki, hissettim bunu... Çok sevdim sizi ben, biliyorsunuz; unutmayın olur mu?
Yazı mı? O zaten yapmış yapacağını; kâfir! ;)
Eksik olmayın..
Sonsuz sevgim ve saygımla...
Nihavend Şarkı
Geriye kalansa, gün ağarmaya ramak kala dökülüp saçılmasıdır geceden arta kalanların..
E işte o zaman, tek eksiği hayatın, Galata'da bir meyhanedir.. yasak şaraplarının tadına sinmiş bir özlem ve eski zaman pikabında ince saz nağmeleri ..
De ki gitmişiz bir gece ve sen de ki kıyamamışız, ben diyeyim ıskalamışız vurulması vacip olanları..
Söyler miyiz bir şarkı üstüne ..hani şöyle Nihavendinden.. :)
Sevgiyle..çok sevgiyle ..
Her zamankinden o halde. Her zamanki gibi çünkü yazınız, yazdıklarınız. Bir büyük düşümseyiş sizi okuduktan sonra arda kalan. Tebrikle.
Nihavend Şarkı
Özeti o ki.,Ne ben ne aradığımı bilirim, ne aradığım beni bilir.. Beyhude bir başına kayboluşlardır.. Olsun, biraz "düşümsettimse" ne mutlu yine de..:)
Ve Korkarım dahası da gelecektir :)
Teşekkür ederim vakit ayırmanıza, yorumunuza..
Saygılar..
Yaşatan bir anlatımınız var yazılarınızda, keyifle okudum çoğunu. İçim sızlaya sızlaya...
Memnunum ben bu sabah sızlamasından. Bugünde hissedebiliyorum ne mutlu :)
Kaleminize sağlık, kucak dolusu saygılar tebrikler. Hoşkalın...