Ahmet Uluçay Sineması
1954 Kütahya’da doğdu. Kendi imkânlarıyla yaptığı kısa filmlerle çeşitli festivallere katıldı. Yaşam öyküsünü anlattığı ilk uzun metrajlı filmi ‘’Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’’ ile ülke çapında tanındı. Film Türkiye’de ve dünyada çok sayıda ödül aldı. Uluçay beynindeki tümör ve zatürre hastalığı nedeniyle İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Hastanesinde 30 Kasım 2009 tarihinde öldü.
‘’90 dakikalık kısa film de olur’’ sözünün sahibi olan yönetmen. Maddi imkânsızlıklardan dolayı yakınmış, mütevazı şekilde yaşayıp hayata veda etmiş olması çok anlamlı bence. Fiziksel güç gerektiren işlerde çalıştığı için kısa zamanda hastalanmıştır. Belki de sinemaya ile tam olarak ilgilenebileceği zamanı da olmadı. Kısa filmlerden uzun metrajlı filmlere geçmek meşakkatli olmuştur.
Ahmet Uluçay’da diğer yönetmenlerde olmayan bir yönü keşfettim. Çok az malzeme ile çok iş çıkarmak. Özel bir bakış açısı olduğu kesin. Şu yönetmenden etkilenmiştir, filan tarzında bir şeyler söylemek imkânsızdır. O dünya sinemasına gerçekten bir şeyler kazandırmıştır. Keşke aramızdan erken ayrılmasaydı…
İnsan bazen şöyle diyor: ‘’Yav, bu adam nasıl böyle bir eser ortaya çıkardı!’’ ‘’Anadolu Sineması’’ diye bir sinema varsa o sinemanın merkezinde Ahmet Uluçay’ın filmleri vardır. Diğer Türkiyeli yönetmenler gibi reklamcılık yaparak kazandığı parayı sinemaya yatırma fırsatı filan da olmadı. Öyle bir isteğinin olduğunu bilmiyorum.
TRT 2 henüz TRT Haber olmamışken, TRT ticari kaygılarla boktan filmler yayınlamaya başlamamışken ben TRT 2’de ‘’Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’’ filmine denk gelmiştim. Hem mutlu olmuştum. Hem de tüylerim diken diken olmuştu. Anadolu evlatları her zaman acılıdır, yine de tutunurlar hayata.
Çocuğun iki elini birleştirerek yaptığı hareket ne kadar etkileyici gelmişti! Dul kadının çocuğu ‘’küçük piç’’ diyerek sevmesi bana ne kadar samimi gelmişti anlatamam. Zaman geçiyor ve iyi şeyler ölüyor. O halde biz niye yaşarız ki!
‘’Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’’ (‘’Boats Out of Watermelon Rinds’’, 2004, Komedi-Dram-Aile, Türkiye)
60’lı yıllar, Tepecik, küçük bir Anadolu köyü. Recep ve Mehmet yazları, köylerinin yakınındaki yaz mevsiminde yakınlardaki Tavşanlı kasabasında çıraklık yapmakta olan iki köylü çocuğudur. Recep bir karpuz satıcısının, Mehmet ise bir berberin yanında çıraklık yapmaktadır. Her ikisi de sinemaya delicesine tutkundur. Bu tutkunun bir sonucu olarak geceleri köydeki evlerinin terkedilmiş ahırında bir yandan derme-çatma bir film projeksiyon makinası yapmaya çalışırken, diğer yandan da hayatlarını tümden değiştirecek olan rejisörlük hayalleri kurmaktadırlar. Köyün delisi Deli Ömer de çocukların bu sinema sevdasının tek tanığı ve destekçisidir. Onların bu konudaki uğraşlarını kimse ciddiye almaz: Ne kasabadaki fotoğrafçı, ne aileleri, ne de kasabadaki sinema salonunun sahibi Fakir köylü çocuklarıdır onlar ve böyle şeylerle vakit geçirmeyerek vakitlerini daha faydalı uğraşlar için harcamalıdırlar.
Recep bir gün, kasabada oturan ve ineklerine yedirmek için ham karpuzları toplamaya gelen Nezihe adlı iki kız çocuğu olan dul bir kadın ile tanışır. Nezihe’ye her gün kelek çıkan karpuzları toplayıp kendisine getirmek üzere söz verir. Bu sevimli çocuktan hoşlanan Nezihe, Recep’in bu iyiliği karşısında onu sık sık çay içmek veya kahvaltı etmek için evine davet etmeye başlar. Recep bu gelip gitmeler sırasında Nezihe’nin büyük kızı olan ve yaşça da kendisinden büyük olan Nihal’e ilgi duymaya başlar ve onun ilgisini çekebilmek için türlü uğraşlar verir. Nihal ise başlangıçtan beri bu yabancı ve köylü oğlan çocuğun eve girip çıkmasından bile rahatsız olmakta ona elinden geldiğince ters davranmaktadır. Küçük kız Güler ise ablasının aksine Recep’e ilgi duymakta ancak o da bu ilgisine karşılık bulamamaktadır. Önceleri karşılıksız olan bu aşklar, tam anlamıyla gelişmeye fırsat bulamadan Nezihe ve kızlarının aniden kasabadan taşınmasıyla sona erer. Bu sırada zaten işlerini de kaybetmiş olan iki kafadarın ellerinde artık sadece uyduruk projeksiyon makinalarında hareketli görüntü elde edebilmek ümidi kalmıştır.
Sinema projeksiyon makinası konusundaki denemeleri sonunda başarıya ulaşsa da iş ve aşk konularındaki şanssızlıkları bu konuda da yakalarını bırakmaz. Deli Ömer bir kızgınlık anında zorlukla çalıştırmayı başardıkları projeksiyon makinasını parçalar. Sonunda, Recep ve Mehmet’in hayatlarında iz bırakarak geçen bir yaz mevsimi sona ermiş ve kahramanlarımız her şeyi kaybetseler de hiçbir zaman kaybetmeyecekleri sinemasal hayalleri ile baş başa kalmışlardır.
Diğer filmleri:
‘’Bozkırda Deniz Kabuğu’’ (2009, Dram, Türkiye,)
‘’Minyatür Kosmos’ta Rüya (1995, Kısa Metraj, 5 dakika)
‘’İnci Deniz Dibinde’’ (1996, Kısa Metraj, 16 dakika)
‘’Optik Düşler (1993, Kısa Metraj, 25 dakika)
‘’Bizim Köyde Bayram Sabahı’’ (1998, Kısa Metraj, 6 dakika)
YORUMLAR
Öncelikle bana bir anımı hatırlattığınız için teşekkür ederim. Rahmetliyle 2000 yılında esra filimin senaryo yarışması ödül töreninde karşılaşmıştık. O 'Bozkırda Deniz Kabuğu' senaryosuyla birinci bende nacizane üçüncü olmuştum ikimizde köylü çocuğuyduk. diğerleri ünlü kişilerdi. Ama Ahmet Uluçay bambaşkaydı.biz takım elbiselerle gelmiştik oysa çok farklıydı. itiraf edeyim: içimden 'buda kim böyle bu ortamda ne işi var' demiştim. Sonra utandım tabi.
Bozkırda Deniz Kabuğu'nu unutmuştum.hatırlattın. hemen izleyeceğim. bunun için de teşekkür ederim. selam ve dua ile.